ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
16 Mayıs 2024, Perşembe 21:48   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  xxxxxiSyAnxxxxx> Forum Mesajları
    xxxxxiSyAnxxxxx'e ait Toplam 167 Forum Mesajı var
<<1...7891011121314151617 >>


xxxxxiSyAnxxxxx

xxxxxiSyAnxxxxx resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Türk Milleti böyle istiyor..>
  6.Oca.2007 Cmt 13:37:34
fiogf49gjkf0d

Merhabalar İşte Size TÜRK EVLADI adı Büşra Yaşı Henüz 3.5.. ALLAH (c. c ) SENİ BAĞISLASIN Yavrucağım.. Küçücük yavrucağın kendinden beklenilmeyecek büyüklüğünü gösteren bu davranışından ötürü anne babasını kutluyorum..ALLAH (c.c ) ONLARDAN RAZI OLSUN Kİ BU MİLLETE BÖYLE BİR EVLAT YETİŞTİRİYORLAR...ALLAH ( c.c ) böyle evlat nasip etsin herkese..Altta ki video yu izlerken ATAMIZIN SÖZÜNÜN DOĞRULUGUNA BİR DEFA DAHA ŞAHİT OLDUM.. GURUR DUYDUM.. TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR..

GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.

Video İçin Buyurun.. https://video.google.com/videoplay?docid=-9064591144919276717

Sevgiyle.



xxxxxiSyAnxxxxx

xxxxxiSyAnxxxxx resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Hangi vatan sağolsun?>
  6.Oca.2007 Cmt 13:00:40
 

 _ BAYRAKSIZLAR_

 

                 Bu görüntü malumunuz üzere 1996 yılında şimdiki demokrat parti ( Sadece isimde kalan bir demokratlık ) o zamanki adıyla hadep in TÜRKİYE nin Başkentinde yani memleketin GÖBEGİNDE Selim Sırrı TARCAN spor kompleksindeki kongresinde çekildi..Bu soruyu kendi kendime hep sormuşumdur.. Bayragımızı indiren o KANSIZ o demirlere cıkarken yada bayragı indirmeye çalısırken hiçmi kimse birşey yapamadı ? Gerçi o salondakilerde enaz onun kadar SOYSUZ SOPSUZ dur.. Ordakilerinde eminimki ne ANASININ yattıgı yatak nede BABASI bellidir..Ama beni en çok üzen nokta o salonda görev yapan POLİSİMİZ neden seyirci kaldı neden o adamın ordan inmesini bekledide gözaltına aldı neden BAYRAGIMIZIN göklerden yerlere savruluşunu izledi o KANSIZ  Bayragı indirirken orada HELAL SÜT emmiş bir polis çıkıpta silahına sarılamadımı bu Soysuzu alnın ortasından VURAMADI MI ? ordan BAYRAGIMIZ düşecegine o SOYSUZ Düşmeliydi. Beyni yerlerde Savrulmalıydı yada bir kazıga denk gelmeli o kazık bı yerıne girmeliydi..

Ben orada görevli bir polis olsam bir saniye bile düsünmem yahu bu devlet maaşını neden veriyor senin içinde bayrak sevgisi yoksa neden polis oldun !!! Acaba salondakilerin linç edecegindenmi korktun !! O Bayragın yerlere düşüşünü görmek dahamı kolay geldi...!! Halen aklım ermiyor  orada yüzlerce polis vardı resmi polisi bırak sivil istihbarat görevlileri vardı.  ALLAH rızası için bir kişi çıkıpta o KANSIZA sıkamadımı ? Neden musade etti bu arkadaslar o KANSIZIN BAYRAGIMIZI yerlere savurmasına Aşık Sefai ne güzel demiş  BAYRAGIMIZ YERE DÜŞERKEN ALKIŞLAYAN ŞEREFSİZLERİ KAHREDECEK TÜRK MİLLETİ     Bu benim şahsi fikrimdir ki o BAYRAGIMIZ yere düşerken alkışlayanlar nekadar SEREFSİZSE onun yerlerde savrulmasını orada bulunupta DEVLETİN verdigi silah belinde oldugu halde KULLANMAYANLAR ve öylece ÖKÜZÜN trene baktıgı gibi bakanlarda en az o alkışlayanlar kadar SEREFSİZDİR...VATAN BÖYLE SAĞ OLACAKSA EGER OLMASIN...Paylaşım için tşkler.

 

Sevgiyle.



xxxxxiSyAnxxxxx

xxxxxiSyAnxxxxx resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >SADDAM HÜSEYİN ASILDI ABDULLAH ÖCALAN EL ÜSTÜNDE?>
  6.Oca.2007 Cmt 12:20:04
·DarkShine· :

148 Şii nin ölümünden suçlu bulunan Saddam Hüseyin idam edildi.Şu bir gerçek ki idam sebebi bu olmasaydı sürmekte olan diğer davası( 30.000 Kürt katliamı) nedeniyle yine idam edilecekti..

Abdullah Öcalan ın kaleminin kırılmasından bir süre sonra AB ve ABD baskısıyla idam kararı kaldırıldı( ABD de idam hala uygulanmakta).
Benim öncelikle aklıma takılan Saddam ın idam kararı verildikten bir kaç gün sonra asılması oldu.Kimse ne olduğunu anlamadı bile.Karşı dayatmaları engellemek,idam karşıtlarının harekete başlamasını önlemek amacıyla hemen idam edildi diyelim..Peki Abdullah Öcalan? Neden bu kişi idam kararı verilir verilmez asılmadı?
Doğru düzgün bir hükümeti bile olmayan Irak aldığı mahkeme kararını kimselere aldırış etmeden anında uyguladı..Fakat bizim hükümetimiz aldığı kararı uygulamak için neden AB ve ABD den gelecek tavrı bekledi?

Bence asıl sorun şu:
Biz neden dünya medyası ve politikasını da ilgilendiren bir karar alırken, AB ve ABD nin bu karar karşısında takınacakları tutum ve verecekleri tepkilerin, kendi kararlarımızı etkilemesine izin veriyoruz..AB için bu kadar taviz vermeye değer mi?
Ortadsa acı bir gerçek var ki bence AB ve ABD ülkemiz üzerinde alınan her kararı ve takınılan her siyasi rejimi VETO yetkisine sahip!!

Saddam yaptıklarını reddetmedi,Şii leri öldürttüğünü,Kürt ve Arap katliamını,Felluce yi..Hepsinin arkasındaydı.Ve idam edildi...
Abdullah Öcalan dolambaçlı açıklamalar yaptı,önce herşeyi reddetti.Fakat DGM ye verdiği ifade de herşeyi tüm detayları ile anlattı..İşte kendi ağzından;asamadığımız,çok güzel bir adayı kendisine hediye ettiğimiz,5 yıldızlı bir hapishaneyi altına serdiğimiz ...... kişinin yaptıkları:

DGM SAVCILIĞI TARAFINDAN ALINAN İFADE


SANIK İFADE TUTANAĞI

SANIK: ABDULLAH ÖCALAN Ömer ve Üveyş oğlu 1949 doğumlu, Halfeti ilçesi, Ömerli köyü. nüfusuna kayıtlı olup, silahlı çete PKK nın başı,
SORULDU -Türkiye toprakları üzerinde müstakil bir Kürdistan devleti kurmak için silahlı eylemlerde bulunan PKK örgütünün eylemleri sonucunda 30.000 küsür güvenlik görevlisi ve sivil insanın öldüğü, bu ölümlere kurucusu olduğunuz örgüt militanlarına çeşitli kanallardan talimat vererek sebep olduğunuz anlaşılmıştır.

CEVAP - PKK örgütünün kurucusu olduğum doğrudur. Yine bu örgütün önderliğini yaptığım, benim önderliğimde Türkiye toprakları üzerinde silahlı bir mücadele başlattığımda doğrudur. Başlangıçta gerçekten Kürdistan devleti kurmak gibi bir kavramımızda vardı. Bu da doğrudur, ancak gelişen süreç içerisinde müstakil bir Kürt devleti kurmak değil de Kürtlerin de Cumhuriyetin kuruluşunda rol almış bir halk olarak özgür olduğun bir ortam içerisinde birleştirilmesi sonucuna vardım. Bu temelde ekonomik, sosyal ve siyasal ve kültürel özgürlüğünü elde etmiş olarak bir arada yaşayabileceği sonucuna vardım. Yakma eylemleri ile ilgili olarak kendini yakanlara ben kızıyorum öfke duyuyorum bunu terk etmelerini önemle vurguluyorum,

SORULDU -Yakılacak bir şey varsa o kutsal canınız değil yakılması gereken kişiler ve kurumlardır demişiniz bu konuşmayı MED televizyonunun 13. 12. 1998 günü yaptığı programda yapmışsınız. Bu konuşmanızın arkasından Van ilinde Hamidiye KAPAN isimli PKK militanı Van orduevinden geçmekte olan ve il jandarma asayiş komutanlığı personelini taşıyan askeri servis aracına intihar türü saldırı düzenlemiş 14 asker ve 10 vatandaş yaralanmış 1 vatandaşımızda ölmüştür. Şimdi kendinizi yakmayın sizi yakanları yakın demeniz özgürlük temelinde bir arada yaşama düşüncenize aykırı değil midir.

CEVAP - Benim MED Televizyonunda yakmayın sizi yakanları yakın dediğim doğrudur bu konuşmada bana aittir. Bu konuşmamın özgürlük temelinde bir arada yaşama düşüncesine de aykırı olduğunun farkındayım ama ağır bir ortam içerisindeyim ve konuşmamda kastettiğimde Türk Güvenlik Kuvvetlerine saldırı eylemi düzenlenmesi değildir. Nitekim bu eylemi düzenleyen mahalli sorumlular ile görüştüm. Bu kabil eylemlerin yapılmamasını istedim. Bu talimatımı yani Türk Güvenlik Birimlerine saldırı düzenlenmesi talimatını Hakkari ilinde olan kadın bölge sorumlumuz Pelçin Koda verdim. Pelçin kodun açık kimliğini gerçekten bilmiyorum dedi. Ayrıca ben bu konuda intihar eylemlerine girişmeyin diye genel bir talimatta verdim dedi.

SORULDU - Hamdiye KAPAN ın Van orduevinde yaptığı saldırıdan sonra örgütün bölge kadın sorumlusu Pelçin Kodla konuştuğunuzu ve bir daha bu şekilde Türk Güvenlik Birimlerine saldırı yapılmaması talimatını verdiğinizi söylüyorsunuz ancak bu tarihten sonra 25.12.1998 günü yine MED televizyonunda yaptığınız bir konuşmada "Bu işler böyle gelişir ve onlar Türkiye metropollerinde olacaktır, ben böyle sivil insanlara zarar gelmesin diye canına bağlayıp bir işgal sürüsü ortamında patlatana yarın onu duyarsız ve faşist hükümetleri destekleyen Türklerin ortasında patlatacaklar bu böyledir ve yüzlerce de patlatılacaktır dediğiniz ve bu konuşmanın arkasından 15.01.1999 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğünce Yücel LİKBAY sahte kimlikli Adem LİKBAY ve Zeki BİLİCİ sahte kimlikli şahısların yakaladığı şahısların yapılan sorgulamalarında yine bu tür intihar eylemlerini gerçekleştirmede kullanacakları 8 adet fabrikasyon yapımı TNT kalıbı, ayrıca 3 adet el yapımı TNT, 6 adet TG-7 anti personel roket mermilerinde kullanılan patlayıcı bloğu yakalandığı anlaşılmıştır.


CEVAP - 25.12.1998 günlü MED televizyonu programında şimdi bana okuduğunuz konuşmayı yaptım bu doğrudur. İtalya da yakalanmamdan sonra ortam bizi çok bunalttı, bizi çiğ çiğ yiyeceklerine dair haber aldım. Bu konuşmamı duygusallıkla yaptım, ama bu konuşmamdan sonra ayrıca böyle bir eylem yapın diye talimat vermiş değilim.

SORULDU- 18.06.1996 günlü Panel programında önümüzdeki aylar sıcak geçebilir, öz savunmalarını evlerinde mahallelerinde köylerinde yapmalarını diliyorum. Bu ara korucuların çok dikkatli olmalarını söylüyorum..... Onlara yönelik bir af çağrımız vardı. İlişkilerini geliştirirlerse bizimle onları olduğu gibi Güneye de çekeriz ve gerilla savaşı saflarına da alırız. Hiç çekinmelerine de gerek yoktur. Ayrıyeten savaşta da üzerimize gelmezlerse onları hedeflemek gibi durumumuz olmayacaktır, en azından ateş etmezlerse bizde kendilerine yönelmeyeceğiz ama çok azılı olan ısrarlı üzerimize gelenlerinde, bu halk içinde asla yerinin olmayacağını bilmeleri gerektiğini vurguluyorum dediğiniz bu konuşmanızdan sonra koruculara yönelik saldırıların arttığı mesela 08.11.1996 günü Hakkari Çukurca da militanlarınızın yaptığı saldırı sonucu 12 geçici köy korucusunun şehit olduğu bunlarla birlikte 5 vatandaşımızın da hayatını kaybettiği 9 geçici köy korucusunun yaralandığı anlaşılmıştır.


CEVAP- Korucular üzerimize en çok gelen bir gruptur. Bana okuduğunuz konuşmayı Panel programında yaptığım doğrudur. Konuşmamda da üzerimize gelmedikleri taktirde onlara saldırmayacağımızı belirtmiştim. Onlar bize saldırdıkları için korucular hedef alınmıştır dedi.

SORULDU- Saldırı olduğu taktirde koruculara saldırılacağını söylüyorsunuz ancak olayımızda korucuların size tevcih edilmiş bir saldırısı yoktur. Normal vatandaşlarla birlikte minibüse binmişlerdir, muhtemelen köylerine gitmektedirler.


CEVAP- PKK nın şiddet anlayışında şimdi bahsettiğimiz olay gibi sivil vatandaşlara doğrudan yapılan saldırılarda çok olmuştur Bilhassa 1987 yılından sonra bu yoğunlaşmıştır. Ben bu saldırıları tasvip etmiyorum yarı çete anlayışıdır önüne geçmek için büyük mücadele verdim ancak başarılı olamadım.

SORULDU- 17.04.1998 günü panel programında kasap et derdinde koyun kendi derdinde şimdi bizim turist hedeftir değildir demeyeceğim ama şüphesiz Türkiye de bir savaş var özel turist hedefleri diye bir hedef yok ama ekonomide bir hedeftir tabii bu arada Turist ekonomisi de hedeftir eğer işler daha da kısışırsa bu tür hedeflere insan demiyorum turist demiyorum Turizm ekonomisine elimizden geldiğince turiste zarar vermemeyi amaç edinerek bu günlerde bunun arayışı içindeyiz dediğiniz ve militanlarınıza Türkiye nin ekonomisini felce uğratacak hedefler gösterdiğiniz bu konuşmanızın hemen ardından 30.04.1998 günü bir grup PKK militanı tarafından merkez Raman petrol sahasında bulunan Petrol toplama istasyonuna, Roketatarlı saldırı yapıldığı tesisin gasp edildiği 28.03.1998 günüde Batman Beşiri Dayılar köyü Baltakışla bölgesinde bulunan 25 numaralı yer üstü petrol kuyusuna yine militanlarca sabotaj yapıldığı ve kullanılmaz hale getirildiği anlaşılmıştır.


CEVAP- 17.04.1998 günü panel programında şimdi bana okuduğunuz konuşmayı yaptım. Savaşı besleyen ekonomiyi felç etmek gibi bir düşüncem var bu düşünceye her zaman sahip oldum. Konuşmamda da belirttiğim gibi Turistleri ayrı tutarak turistlere ve turist hedeflerine saldırı olacağını belirttim.

SORULDU-Yine bir talimatınızda dün kendi cephenizin örgütlemenin kendi Útavrınızla ve doğru bulduğunuz içinde savaşmanın günüdür..... halkımızın büyük bir kısmı metropollerdedir. Antalya da İzmir ve İstanbul dadır. Fakat gelsin parti büyük eylem yapsın diyorlar peki sizler orada yüz binler varsınız bir kibrit kıvılcımı sıkıp orman yakmak zor mudur bir küçük patlayıcı fabrikaya atmak zor mudur dediğiniz bu talimatınızdan sonra Türkiye nin hemen hemen her bölgesinde İstanbul, İzmir ve Antalya da Orman yakmalarının çoğaldığı anlaşılmıştır.


CEVAP- Bu talimatımı inkar etmiyorum. Bu talimatı verdiğim doğrudur. Ancak özel olarak orman yakma yönünde verilmiş talimatım yoktur. Bu talimatı ferdi olarak verdiğimden şu anda pişman olduğumu söyleyebilirim.

SORULDU- PKK saldırılarından çoğunda Kürt asıllı vatandaşlar ölmüştür Saldırıların büyük çoğunluğu Kürt asıllı vatandaşlara yönelmiştir. Hem Kürt asıllı vatandaşların öldürüldüğü için ortaya çıktığınızı söylüyorsunuz hem de Kürt asıllı vatandaşları öldürüyorsunuz buna ne diyorsunuz.


CEVAP- dedikleriniz doğrudur terör eylemlerinden dah doğrusu PKK saldırılarından en fazla zararı bölge halkı görmüştür. başlangıçta bölgenin özgürlüğü için ortaya çıktığımızda doğrudur ancak daha sonra bize büyük katılımlar oldu bölgede eskiden beri süre gelen düşmanlıklarda vardı Şemdin SAKIK gibi Kör CEMAL gibi Şahin BALİC gibi Cemil IŞIK gibi PKK dan yönetimi ele geçirenler baskılarını ve eylemlerini daha duyarlı bölge halkı üzerinde yoğunlaştırdılar ben buna sonuna kadar karşı koydum hatta bu şekil eylemleri gerçekleştirenlerden bazıları KÖR CEMAL KOD HALİL KAYA HOGİR KOD CEMİL IŞIK METİN KOD ŞAHİN BALİC gibilerini cezalandırdım ŞEMDİN SAKIK ıda cezalandıracaktım ancak tutuklu bulunduğu sırada elimizden kaçtı.


Cezalandırmalar Merkez Komitesince suçu görülen şahıs yargılanır. Yargılanma sonucunda benim özel onayımla cezaları infaz edilir. Benim özel onayım önemli kişiler için alınır diğer kişilerde benim özel onayım aranmaz kendi yetkilerince infaz edilir Cezalandırmalar ARGK yönetmeliği çerçevesinde yapılır Bu üç şahıs öldürmeyle cezalandırılmıştır. Ancak başka cezalarda vardır.

SORULDU- 1998 yılında Viranşehir Belediye Başkanı İbrahim Keleş ABDİOĞLU nu hedef gösterdiğiniz anlaşılmıştır. Bu belediye başkanını niçin hedef gösterdiniz?


CEVAP- 6 Mayıs 1996 senesinde Şam da ki evimin önünde bir tonluk bir bomba patladı. bombayı dolmuş içine yerleştirmişlerdi. Burada hedef benim öldürülmemdi. Bu olay üzerine örgüt olarak biz araştırma yaptık. Suriye Kürtlerinden olan Malasino ailesinden bir gencide yakaladık onu sorguya çektik. Bu gencin ismini hatırlayamıyorum. Yalnız bana verilen bilgide evimin önünde bomba ile patlayan aracı bu gencin kullanmış olduğudur. Bizde araştırma yaptık yaptığımız araştırmalar sonucunda Siverek Viranşehir ve Suriye de Haseki şehri hattında Sedat BUCAK. Viranşehir Belediye Başkanı Keleş ABDİOĞLU ve Malasino ailesinden o gencin bana suikast düzenlemek üzere hazırlık yaptıklarını ve anlaştıklarını tespit ettik. Hatta örtülü ödenekten de 50 milyon doların bu iş için ayrıldığını öğrendik. Aynı olay Susurluk raporunda da anlatılmıştır. Benim Keleş ABDİOĞLU nu hedef göstermemin asıl sebebi budur. Yani bana yapılan suikast teşebbüsüdür.

SORULDU- 6 Mayıs 1996 tarihinde Suriye de evinizin yakınına patlayıcı madde dolu bir kamyonun bırakılmasından ve patlamanın meydana gelmesinden evvel Yalçın KÜÇÜK ün bu girişimi size haber verdiği iddiası var. Yalçın KÜÇÜK Ankara DGM de bir yargılaması nedeniyle verdiği ifadesinde bir siyasi Úparti liderinin bu durumu kendisine haber verdiğini, kendisinin de kaçması için size haber verdiğini söylemiştir.


CEVABEN- Yalçın KÜÇÜK ün bana telefonla -bugünlerde Size karşı bir saldırı gerçekleştirilecek hazırlıklı olun- dediği doğrudur. Ancak herhangi bir siyasi parti mensubu veya lideri bunu haber verdi diye bir şey söylemedi. Ancak normal olarak muhalefetteki siyasi partilerin bu haber vermesi normaldir. Çünkü bu saldırı gerçekleşseydi iktidardaki parti puan kazanacaktı. Ancak dediğim gibi isim vermemiştir. Ayrıca ben Yalçın KÜÇÜK ün HABER vermesi nedeniyle özel bir tedbir almadım zaten her zaman tedbirli idim.

SORULDU- Zaman zaman ateşkes ilan etmektesiniz 1 Eylül 1998 günü ateşkes ilan ettiniz. ancak 4.10.1998 günü Mardin eyalet sorumlusu Felat kod Mehmet AZAYDIN ile yaptığınız telefon görüşmesinde "şimdi bilemiyorum bu bölge herhalde önemli yalnız eyalet üzerinde biraz bu çizgiyi oturtma işinde şey etmeniz lazım, birde beklenmedik bu operasyonlar oluyor zaten bundan sonra bu ateşkes hikaye yani bunların öyle aldırış ettiği bir şey yok her tür tedbir alınır, yaniher tür eylem her tür karşı koyma her tür ilerleme her tür bilmem öngörülen velhasıl gelişme adına ne varsa yapılır- dediğiniz bu talimatından sonra 17.11.1998 günü bir kadın militanın Yüksekova ilçesinde Jandarma Komutanlığı önünden geçmekte olan askeri konvoya bombalı intihar saldırısında bulunduğu, saldırıda İrfan Türker isimli bir astsubayın şehit olduğu 2 astsubay ve 2vatandaşımızın yaralandığı, yine 01.12.1998 günü Lice ilçesinde Can Market adı altında faaliyet gösteren ve tüp satılan markete Binevş Amed Kod HÜSNİYE ORUÇ un el bombası pimini çekerek intihar türü saldırı eylemi gerçekleştirdiği ikisi asker 10 kişinin yaralandığı anlaşılmıştır. Yani hem ateşkes sürecini başlatıyorsunuz ve ardından da bu tür eylemlere talimat veriyorsunuz. Bu konuda söyleyecekleriniz nelerdir.


CEVABEN- Bu ateşkes konusunu biraz açmak istiyorum. Ateşkes önerisi bize Avrupa temsilcimiz KANİ YILMAZ ve ŞAHİN KOD Ferhat ABDİ ŞAHİN isimli arkadaş tarafından getirildi. ABDİ ŞAHİN isimli arkadaşımıza da SELİM OKÇUOĞLU isimli ve avukatlık yapan HADEP te de faaliyet gösteren kişi getirmiş bana getirilen ateşkes önerisi çok kapsamlıydı, Olağanüstü halin kaldırılacağının geçici köy koruculuk sisteminin kaldırılacağının Türkiye nin üniter yapısına halel gelmemek kaydıyla bir takım düzenlemelere girişileceğini belirtmişti. Bu belge sanırım şimdi Avrupa arşivimizdedir, fırsat olursa ileride bu belgeyi getirtiriz. Aynı konuda cezaevleri temsilcimiz SABRİ OK la da bir görüşme yapılmış ben SABRİ OK la telefonla konuştum. SABRİ OK kendisi ile de görüşüldüğünü ve aynı önerilerin kendisine de yapıldığını söyledi. Ben de bu konuda anlaşma yapmak istiyordum. Önerileri doğru olarak kabul etmek durumundaydım. Yine sanırım Genelkurmayın Toplumsal İlişkiler Başkanlığında çalışan bir Albay Brüksel deki temsilciliğimize kadar gelmiş ve aynı önerileri getirmiş. Ben önerilerin ciddiyetine inandım, 1993 tede Özal ın bu çeşit düşünceleri vardı ancak o zaman ordu bu konuya hazır değildi. Bana getirilen önerilerde artık ordunun da bu konuya hazırlandığı belirtiliyordu. Bu sebeple ben ateşkesi tek taraflı olarak ilan ettim. Bana söylenen resmen olmasa bile fiilen ateşkes şartlarına bağlı kalınacağı ve aşama aşama önerilerin gerçekleştirileceği idi. Ben SELİM OKÇUOĞLU ile 2 yıldır görüşmekteyim. Arabulucu durumunda idi. Kendisi ile telefonda görüşmelerim oldu dedi.


SELİM OKÇUOĞLU beni Avrupa dan aradı Türkiye den aramadı dedi.
MED televizyonunda SELİM OKÇUOĞLU ile yaptığım konuşmanın ses bandı yayınlandı. Benim karşımda konuşan şahıs SELİM OKÇUOĞLU ydu.


Demin bana okuduğumuz Yüksekova ilçesindeki askeri araca ve Lice ilçesindeki Can markete yapılan saldırı olayının benim verdiğim emir ile ilgisi yoktur. Bu olay ben İtalya da yakalandıktan sonra yapılan olaydır. Gerillanın tepkisidir. Kendiliğinden yapılan bir eylemdir. Benden müstakil olarak emir veren bölge sorumlusu YAJWK sorumlusu PERÇİN KOD dur.

SORULDU- Eylemlere dönük olarak verdiğiniz emir ve talimatlardan birkaçı seçilerek bize okunmuştur. Dosyamızda bunun gibi verdiğiniz yüzlerce emir ve talimat ve bunların kasetleri mevcuttur. Ancak verilen bu eylem talimatları sonunda toplam 5346 güvenlik görevlisinin şehit olduğu 10730 güvenlik görevlisinin yaralandığı ve birçoğunun sakat kaldığı. 4471 vatandaşımızın hayatlarını kaybettikleri, 5816 vatandaşımızın yaralandıkları ve bir kısmının sakat kaldığı, ayrıca yine Türk vatandaşı olan 18073 militanın öldürüldüğü 50146 kişisinin de tutuklandıkları veya mahkum oldukları anlaşılmıştır. Bütün bu olayların nedeni verdiğiniz emir ve talimatlardır.


CEVABEN: Bilanço doğrudur. Belki ölü ve yaralı sayısı şimdi bana okuduğunuz rakamlardan da fazladır. Bu olayların benim eğilimlerime göre gerçekleşip gerçekleşmediği münakaşa edilir ancak bu olayların sorumlusu benim doğrudur. Şunu da belirteyim ben silah kullanmadım. Emri ben verdim sorumluluk bana aittir dedi.

Doğu PERİNÇEK ilişkisi SORULDU


CEVAP- Doğu PERİNÇEK in 1991 yılında kampımıza geldiği ve benimle görüşmeler yaptığı doğrudur. Ancak bizim örgütümüzde gizli lider konumuna getirildiği doğru değildir. Doğu PERİNÇEK bana siz bu şekilde muvaffak olamazsınız benim siyasi yapılanmam içinde yer almanız daha doğru olur şeklinde telkinlerde bulunuyordu, 1993 yılında ateşkes devam ederken Bingöl ilinde 33 askerin vurulması ateşkese indirilen büyük bir darbe olmuştur. Bu olayı Diyarbakır bölge temsilciliği yapmıştır, Diyarbakır sorumlusu ŞEMDİN SAKIK tarafından gerçekleştirilmiştir. ŞEMDİN SAKIK ın eylem anlayışı çerçevesinde yapılmış bir olaydır. Bir silahlı çatışmada köye giden 16 gerillanın öldürülmesi üzerine bu eylemi misilleme olarak yaptıklarını yani otobüsten indirdikleri 16 sivil askeri öldürdüklerini söylediler. Biz muhtelif çatışmalarda 14-15 askeri esir aldık. Bunlar silahlıydı. Buna rağmen iki sene yanımızda tuttuk. ARGK yönetmeliği ve benim anlayışım ve talimatlarım çerçevesinde iki sene sonra hepsini teslim ettik. Hiçbir kötü muamele yapmadık.

SORULDU- Genel Başkanlığını Akın Birdal ın yaptığı İHD bize yakın bir kuruluştur. Ancak organik bağımız yoktur diyorsunuz?Oysa İHD Diyarbakır Şube Başkanı Mahmut Şakar Avrupa ERNK cephe merkezinin talimatıyla İstanbul HADEP il Başkanlığına getirildi. Onun yerine de yani Diyarbakır İHD Şube Başkanlığına Osman BAYDEMİR atandı. Yine ERNK nın talimatıyla Eren KESKİN İHD Genel Merkez teşkilatına getirildi. Böylece Akın BİRDAL desteklendi.


CEVABEN- Avrupa ERNK cephe teşkilatının bu tür faaliyetler gösterdiğini, atamalar yaptığını duydum karşı çıkmadım. Çünkü gerek HADEP olsun gerek İHD olsun bize yakın teşkilatlardır. Her ne kadar bu tanınan şahıslar PKK örgütü mensubu olacak kapasitede değillerse de bize sempatizandılar ve böylece bir iş birliği içini girilmiş oldu. Bizim elimizde bulunan askerleri 1996 yılı zannederim Eylül ayında K. Iraktaki kampımıza gelen İHD Başkanı Akın BİRDAL, kapatılan RP Van Milletvekili Fethullah ERBAŞ ve yine bize yakın bir kuruluş olan MAZLUM-DER Genel Başkanı İhsan ARSLAN ın ricalarını da göz önünde bulundurarak teslim etme sürecine girdik.

Necmettin ERBAKAN ın Başkanlığı dönemindeki ilişkileri soruldu.


CEVABEN- Necmettin ERBAKAN 1996 yılında başbakan olduktan sonra bana Suriye de bulunan ve Suriye devletine yakın olduğunu bildiğim Ağa Kod Mervan ZERKİ ile Suriye de benim temsilcim olarak bulunan Delil Kod vasıtasıyla Erbakan ın mesajı geldi, Necmettin ERBAKAN bu şahıslar vasıtasıyla bana ulaştırdığı notta "Güneydoğuya siyasi ekonomik, kültürel açılımlarda bulunmak istediklerini, bu nedenle barışın sağlanmasını, ateşkesin ilanını" öneriyordu. Bende bu görüşü olumlu bularak yine aynı şahıslar vasıtasıyla kendisine mektup yazdım ve bu önerisini kabul ettiğim yolunda mesaj gönderdim. İsmail Nacar isimli şahıs zaman zaman yine RP iktidarı zamanında benimle telefonla görüştü ve arabuluculuk tekliflerini iletti. O da benim yaptığım görüşmelerde, görüştüğüm kaynaklarla sizi bir araya getirebilirim diyordu.

SORULDU- İstanbul da Özgür Gündem gazetesi el değiştirmesi ve bu gazetenin örgütle ilişkileri, Behçet CANTÜRK ün örgüte yardımları konusunda diyecekleriniz nedir?


CEVABEN- Ben Özgür Gündem gazetesinde Ali FIRAT kod adıyla yazı yazıyordum. Behçet CANTÜRK ün gazete yüzde yirmi beş hissesi vardı. Gerisi tamamen bazı ortakları olmakla birlikte örgütün inisiyatifindeydi. Bizim kontrolümüzdeydi. Avrupa temsilcimiz ERNK Bürosuna bağlı olarak çalışıyordu. dedi.

SORULDU- İstanbul da Özgür Gündem gazetesinin çıkarılması ve bunun örgütle ilişkisi ve bu ilişkileri daha ziyade PKK uyuşturucu bağlantısını ortaya atan gazete yazarlarına daha sonra saldırı olmuştur. Bunlardan bir tanesi de yazar Uğur Mumcudur. Bu konularını açıklayınız.


CEVAP- Yazar Uğur Mumcu nun benimle ilgili örgütle ilgili yazıları yayınlanmıştır ve kitapları da vardır. Bunu biliyorum ve kendisini de tanıyorum. 12 Mart 1972 tarihinde Mamak askeri cezaevinde tutuklu olarak birlikte kalmıştık. Ugur Mumcu nun eserleri örgüt, çeteler ve bunların devletle ilişkisi, yani devletten yararlanmaları konularını içeriyordu. Ölmeden önce Yalçın KÜÇÜK kanalıyla, benimle görüşmek istedi, zaman yetmediği için görüşemedik. Kendisi taktir ettiğim bir gazetecidir. Örgütün gelişiminin kendisine anlatmaktan sevinç duyarım, çünkü iyi bir araştırmacıydı. Kendisinin "bizim devlet mi Apo yu büyüttü" söylemi vardı. Öldürme olayında benim bilgim yoktur ve bizim örgütümüzün de bu olayla herhangi bir irtibatı yoktur. Olsaydı benim mutlaka haberim olurdu.


Sanığa KÜRT-HA ajansının beyanı okundu soruldu.

CEVAP: Bu haber ajansı örgüte aittir, ancak verdiği haber saptırmadır. Daha sonra da yalanlanmıştır ve kesinlikle bizim örgütümüzün öldürme olayıyla hiç bir irtibatı yoktur, dedi.

SORULDU: 1993 yılında yine bir ateşkes ilanınız vardı, size öneri getiren mi oldu, yoksa kendi düşüncenizle mi tek taraflı olarak ateşkes ilan ettiniz?

CEVAP: 1993 yılında Celal Talabani bana geldi, onunla olan görüşmemizde Özal ın ateşkes konusunda talebi olduğunu iletti. Böyle bir beklentisi olduğunu söyledi. Daha önceden de ben Türk gazetecilerinden Mehmet Ali Birand, Güneri Civaoğlu, İsmet İmset le aynı konuda röportaj yapmıştım. Ben bu Türk gazetecilerine Özal ın ateşkes isteğinde samimi olup olmadığını sordum. Bu gazeteciler bana Turgut Özal ın Kürt meselesine çözüm arayışı içinde olduğunu ve bu işi yapacak cesaretinin de bulunduğunu söylediler. Aynı soruyu Celal Talabani ye de yönelttim. Celal Talabani de bana samimi gördüğünü ve bu konuda cesareti olduğunu söyledi, ben de amaç olarak olayı siyasi platforma götürmek istiyordum. Benim düşünceme uygun geldiğinden 15 Mart 1993 günü Celal Talabani yle birlikte ateşkesi ilan ettim, ateşkes ilan ettiğimizde HEP milletvekilleri Ahmet Türk, Hatip Dicle, Sedat Yurttaş ve Sırrı Sakık da oradaydılar. Celal Talabani benimle görüşmesinde Turgut Özal dan başka devlet içinde çeşitli kademelerde kişilerle görüştüğünü bu arada siyasi parti liderleriyle de görüştüğünü, izlenimlerinin olumlu olduğunu söylemişti. Hatta sonraki görüşmemizde Talabani, Özal ın benim ateşkes ilan etmemden sonra rahat bir uyku uyuduğunu söylediğini iletti. İngiltere de Arapça yayımlanan bir gazetede, gazetenin ismi El Vasaf tır, Talabani nin bir açıklaması oldu, bu açıklamasında Talabani görüştüğü isimlerle ilgili bazı isimler vermiştir. Ben bu açıklamayı okumadım, yalnız münderecatı hakkında bana bilgi verdiler, açıklama doğrudur.
1993 yılı Mart ve Nisan ayında olabilir Hasan Cemal Cumhuriyet Gazetesi adına benimle röportaj yapmaya gelmişti. Hasan Cemal le yemek yerken Hasan Cemal bana o günkü İçişleri Bakanı İsmet Sezgin in benim için üslubunu biraz yumuşatsın, bizim de onun hakkında sert konuştuğumuzda aldırış etmesin dediğini iletti. Celal Talabani yle olan ateşkesle ilgili konuşmalarımız ve gazeteci Hasan Cemal le yemek esnasında yaptığımız konuşma, ikisi de benim evimde gerçekleşmiştir. İlk görüşme Şam daki evimde gerçekleşmiştir. Hasan Cemal le olan görüşme ise Lübnan daki evimde olmuştur.


1993 yılı Martında ateşkes ilan ederken PSK Başkanı Kemal Burkay da yanımızdaydı, o da ateşkese destek veriyordu, o gün aramızda birlikte hareket etmek için Kemal Burkay la birlikte hareket etmemiz için bir protokol imzaladık. Bu protokol halen geçerlidir.

SORULDU: 1993 seçimlerinde HEP, SHP ile ittifak ederek seçimlere girdi, seçimler sonucunda 20 den ziyade HEP kökenli milletvekili parlamentoya girdi, HEP kökenli milletvekili adaylarının sizin tarafınızdan tespit edildiği ve tespit edilen adayların milletvekili olduğu konusunda ne diyorsunuz?

CEVAP: HEP le SHP nin ittifak ederek seçimlere girmesini fiilen destekledim. Bildiğiniz gibi SHP, Cumhuriyet Halk Partisinin mirasını almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye nin en köklü partilerinden biridir. Kürt meselesini bu partiyle çözebiliriz diye düşündüm. Esasında SHP nin de Kürt meselesiyle ilgili hazırladığı rapor vardır. Bu sebeple HEP le SHP nin ittifak yapmalarını destekledim, ittifakın ortamının hazırlanması için çaba sarf ettim. Dolayısıyla gösterilen HEP kökenli milletvekili adaylarının bir kısmını tanımamakla beraber adayların seçiminde etkili oldum ve seçilenlerin adaylıklarını onayladım. Seçimlerden evvel Zübeyir Aydar, Ahmet Türk, Hatip Dicle, Leyla Zana, Sedat Yurttaş, Sırrı Sakık la görüştüm. Bunların bir kısmıyla bizzat yüz yüze görüştüm. Yüz yüze görüştüğüm kişiler arasında Leyla Zana, Ahmet Türk, Sedat Yurttaş, Zübeyir Aydar vardır. Diğer milletvekili adaylarıyla telefon ile görüştüm. Yüz yüze görüşmeler Suriye ve Lübnan daki evimde olmuştur.


Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman Kürt milletvekilleri de meclise kendi kıyafetleriyle gelmişlerdi ve kendi dilleriyle Úkonuşuyorlardı. Esasen bunların çoğu Türkçe yi bilmiyordu. Ben o zaman seçilen milletvekillerine meclise kendi kıyafetlerinizle gidebilirsiniz. Mecliste Kürtçe konuşabilirsiniz, yani Kürt olduğunuzu belirtebilirsiniz şeklinde talimat verdim, daha sonra onlara böyle bir görüş ilettim. Yoksa kesin kes yemin merasiminde şu işleri yapacaksınız diye talimat vermedim.

SORULDU: HEP-SHP ittifakında SHP adına kimlerle konuştunuz ve konuşmalar sırasında SHP tarafından size bazı vaatlerde bulunuldu mu?

CEVAP: HEP-SHP ittifakında SHP lilerle görüşmeleri HEP e bırakmıştım. SHP adına görüşmelerin kimler tarafından yapıldığını bilemiyorum. Yapılan görüşmelerde vaat edilen menfaatler partinin yani SHP nin içinde kalın, konuyu bizim partinin görüşlerine göre çözelim şeklindeydi. Sanırım hükümet olduklarında HEP kökenlilere bakanlık veya HEP e genel müdürlükler verilmesi vaat edilmişti.

SORULDU: HADEP ilişkisi soruldu.

CEVAP: 23 Haziran 1996 tarihinde yapılan HADEP Kurultayında Türk bayrağının indirilmesi olayı tamamen HADEP in bir gafıdır. Olaydan bir kaç gün sonra MED TV de yaptığım konuşmada bu olayın yanlış olduğunu ortaya koydum.


HADEP bünyesinde yurt içinde oluşturulan Gençlik ve Kadın komisyonlarında yapılan eğitim çalışmalarıyla Romanya ve Moldavya gibi ülkelerde yapılan eğitim çalışmaları tamamen benim perspektifime, görüşlerime uygun olarak yapılan çalışmalardır. Ben kendilerine buraya PKK ideolojisini taşıyamazsınız siyasal ve yasal gerçeklere uygun bir eğitim yaparak bilinçlenmeyi sağlayacaksınız diyordum. Romanya ve Moldavya gibi ülkelerde yapılan eğitim çalışmalarında yetişen müdahaleci grupların HADEP in faaliyetlerinde ve icraatlarında söz sahibi oldukları doğrudur. Yurtdışındaki ve özellikle Romanya da ki eğitim çalışmalarını Mehmet Hoca Kod CEVAT SOYSAL yürütmüştür. MEHMET HOCA Kod CEVAT SOYSAL benimle telefonla irtibat kurarak görüş ve talimatlarımı alıyordu.


HADEP in il ve ilçe teşkilatlarında gerek yurtdışındaki kamplara ve gerekse kırsal alana eleman gönderme faaliyetinin yürütüldüğü doğrudur. Ancak ben kendilerine bu işin yasal parti olmaları nedeniyle kendilerine zarar vereceğini bu faaliyetlerinin yanlış olduğunu belirtiyordum. HADEP in kuruluşu sırasında Avrupa teşkilatımız vasıtasıyla para yardımı yaptık. Zannederim bu yardım 200.000 mark civarında idi. Kendileri adına düzenlenen gecelerde toplanan paralar bu şekilde bu partiye aktarılmıştır. Halen cezaevinde hükümlü olarak bulunan PKK mensubu SABRİ OK un HADEP lilere talimatlar verdiği doğrudur. Üst düzey kararları da vermektedir. Ancak benim demek istediğim şudur. Ben esasen bir siyasi kanal arayışı içindeyim, fakat bir HADEP linin yasal gerçekler karşısında kendisini PKK militanı gibi görmesi ve göstermesi yanlıştır. HADEP le olan işbirliğimizi şu çerçevede anlatabilirim. Madem ki bu parti bizim tabanımıza dayanıyor bizi temsili doğru olarak yapması ve bunun içinde eğitim görmesi gerekir. Siyasi bir realite karşısında yasal bir parti olduğunu da unutmaması gerekir.

Yaklaşan 18 Nisan seçimleri dolayısıyla HADEP in yapabileceği ittifaklar soruldu?


CEVABEN: 18 Nisan 1999 tarihinde yapılacak milletvekili seçimleri dolayısıyla HADEP in CHP veya DTP ile ittifak yapıp yapmayacağı konusunda benden Avrupa da ki görevlimiz Şahin kod FERHAT ABDİ ŞAHİN vasıtasıyla görüş soruldu ben her iki parti içinde yapılacak ittifak için olumlu görüş belirttim. Her iki partinin baraj sorunu vardı. Bu nedenle HADEP ile her ikisinin de ittifak yapması mümkündü. Cumhuriyet Halk Partisi bu ittifak görüşmesinde bazı şartlar ileri sürmüş, seçimlerden sonra HADEP bünyesinden milletvekili olanların parti içinde kalması, Kürt sorunun Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerine göre çözülmesi ve sivri isimlerin aday olmaması gibi isteklerde bulunmuş, bende bunu normal karşıladım ve ittifak çalışmasına devam edin dedim. Keza DPT Genel Başkanı HÜSAMETTİN CİNDORUK un da uzun bir demokrasi deneyimi olması ve bu partinin de demokrat yapıda bir parti olması nedeniyle bu ittifakı da onayladım. DTP nin kontenjan istediğini yani ön sıralarda yer istediğini söylediler. Bunun üzerine HÜSAMETTİN CİNDORUK un Diyarbakır da İSMET SEZGİN in Batman da aday gösterilebileceğini belirttim zaten İSMET SEZGİN in 1993 yılındaki temasında tanıyordum.


ABDÜLMELİK FIRAT muhafazakar bir yapıdadır ve zaten Şeyh Sait in torunudur benimle defaten görüşmüştür. Suriye de gelmiştir kendisinin HADEP Genel Başkanı olmak gibi bir niyeti vardı bende uygun gördüm. Çünkü yukarıda söylediğim gibi muhafazakar yapıda olduğu için Refah Partisi ne gidecek oyları toplayabilirdi. Ayrıca bugünkü HADEP in teşkilatı sol yapıdadır. Böylece her iki görüş oyların daha fazla toplanmasını sağlayabilirdi. Ancak HADEP in teşkilatına sol görüş hakim olduğu için Abdülmelik Fırat ın genel başkanlığını istemediler. Bunu bana yine Avrupa da ki görevlimiz Şahin ulaştırdı. HADEP ten başka çevrelerde mesela Leyla ZANA ve arkadaşları ABDÜLMELİK FIRAT ın genel başkanlığına karşı çıkmışlar bu noktada zannederim çekememezlik de var.

06.05.1996 günü kendisine yapılan suikast girişimini YALÇIN KÜÇÜK ün haber vermesi olayı tekrar soruldu.


CEVABEN: Bu konuda YALÇIN KÜÇÜK ün söyledikleri doğrudur. Yani kendisine bu olayı haber veren kaynaklar konusunda söylediklerinin doğru olması gerekir. Benim izlenimlerime göre de bu haber YALÇIN KÜÇÜK e ANAP çevresinden sızdırılmış olup elbette ki genel başkanlarının bilgisi tahtında olmuştur.

SORU: Emir ve talimatınızla hareket eden kırsal alandaki örgüt mensuplarının kullandığı normal silahlar ve helikopter saldırılarında kullandığınız STRELLA 2 M KAKRUŞA-SAM6-SAM7 füzelerinin temini nasıl olmaktadır. Sizin bilginiz dahilinde mi?


CEVAP: PKK nın elindeki silahlar Körfez savaşında kuzeye doğru sürülen insanların bıraktıkları silahları topladık ve bir kısmını da para ile aynı yoldan satın aldık. Bizim silahlarımızın temini mali kaynaklarımıza dayanır. Mali kaynaklar büyük çoğunlukla Avrupa dan bağış ve kampanyalardan elde ettiğimiz gelirlerdir. Örgütün mali kaynak temininde vergilendirme adı altında para toplanmaktadır. Bölge temsilciliklerine bağlı kişiler uygun buldukları şahıslardan para toplamaktadırlar. ERNK adına makbuz basıp para temin etme bölgelerin inisiyatifindedir. Kırsal alanda faaliyet gösteren özellikle BOTAN bölgesi gibi geliri olmayan bölgelere bence bilinen milyon dolar miktarlarında yıllık gelir para bu bölgelere gönderilmiştir. Benim bilgim dahilindedir. SOLHAN bölgesine 15 milyon dolar gönderilmiştir dedi.

SORULDU: 1990 yılından itibaren Türkiye dahilinde örgütünüze yardım eden iş adamları, dernekler veya kuruluşlar hakkında ve devlet ihalelerine giren mutaahitlere iş alabilmeleri için yardım edip etmediğiniz, ihaleyi alması için yardım ettiği iş adamlarından vergilendirme alınıp alınmadığı, Zağros bölgesinde uyuşturucu madde kaçakçılığına göz yumulup yumulmadığı üst düzeyde uyuşturucu kaçakçılığı ilişkisi soruldu.


CEVAP: 1991-1993 yılları arasına bölgedeki müteahitlerden yüzde itibariyle bir miktar örgüte gelir adı altında paralar alınmıştır. Mütaahit firmalar örgütün gücünü kullanarak ihale aldıklarında bizde onunu üzerinden bir gelir temin etmekteyiz. Bunlardan Halis TOPRK fabrika yapımına başlayınca bizimkiler ondan eğer burada fabrika yapacaksan, çalıştıracaksan bir ücret vermek zorundasın, yani örgüte bir bedel vereceksin demişler ve ondan ücret almışlardır. Miktarını bilemiyorum. Bölgelerdeki elemanlarımız tahsil etmişlerdir. Ali Rıza SEPETOĞLU nun ailece işlettiği taş ocakları vardır. Keza bundan da bölgesel örgütümüz örgüt adına ücret almıştır. Miktarını bilemiyorum. Keza Ceylan Holding şirketinden bölgesel birimlerimiz para tahsil etmiştir. Miktarını bilemiyorum. Bu para alma üsulu bölgemizde yaygındır. Hatta Behçet CANTÜRK de örgütümüze yardımda bulunuyordu. Yüksekova da Cihangir ağa, Mardin de Türk ailesi ile Kahramanlar ailesinden örgüt para tahsil etmiştir. Bunun dışında ismini bilemediğim çok sayıda iş adamından da para temin edilmektedir. Ayrıca Başkale, Hakkari bölgesindeki uyuşturucu ticareti ile ilgili olarak, silah ve hayvan ticareti de dahildir, bu gibi işleri yapanlardan örgüt adına Ferhat kod Osman ÖCALAN tarafından para tahsil edilmektedir. Ayrıca sınır boylarında örgüte ait gümrük birimleri adı altında oluşumlar vardır. Paraları bunlar tahsil etmektedir. Her örgütün bu şekilde bir uygulaması bulunmaktadır. Örgütün Avrupa da topladığı paraları Sinan adındaki elemanımız İsviçre bankalarına yatırmaktadır. Mali işlerle bu şahıs uğraşmaktadır. Kendisi Nusaybinlidir. Med-Tv de çalışmaktadır. Belçika de yakalanan Haydar A BABA adlı örgüt elemanımızın üzerinde yakalanan parada örgüte aittir.

SORULDU: PKK tarafından kullanılan Strella füzelerinin nasıl temin Úedildiği soruldu.


CEVABEN: Yunanistan da bulunan temsilcimiz Rozalin kod Ayfer KAYA Yunanistan da bir yardım kampanyası oluşturduğu kiliselerden ve bize yardımcı olan halktan toplanan paralarla fiyatı artırılmış vaziyette gazete ve dergi satışından elde edilen paralarla alınacak füzelerin finansmanı sağlandı ve Sırbistan bölgesinden tanesi 18 bin dolara alınan 20 adet Strella füzesi tüccar vasıtasıyla yerinde yani K. Irakta örgüte teslim edildi. Yine kullanmış olduğumuz Sam 6 ve Sam 7 füzeleri ilk etapta K. Iraktaki boşluktan yararlanarak temin olunduğu, daha sonra bu füzeler Rusya dan Kafkaslar üzerinden Ermenistan ve Bakü hattıyla K. Irak a geçirildi. Hatta füzelerin bir kısmı İran servisinin eline geçti. Bu füzeler konusunda Yunan gizli servisinin yol göstermiş olması mümkündür. Bu füzelerin eğitimi Kosova bölgesinde yapıldığını zannediyorum.

Hadep li bin grubun oluşturduğu DEMOS grubu soruldu.


CEVAP: Bu grup HADEP içindeki radikal, ılımlı çekişmesi sonucu Ahmet TÜRK, Sırrı SAKIK, kemal Parlak, ABDÜLMELİK FIRAT tarafından oluşturulmuş ise de ılımlı barışçı grubu temsil eden bu grup şu anda bizim kontrolümüz altına alınmıştır ve kontrol altındadır.


SORU:1984 Ağustos ayında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla ilgili ve silahlı propaganda birlikleri kurulması ile ilgili diyecekleriniz nelerdir.


CEVAP: PKK örgütü kuruluşundan itibaren silahlı mücadelemizi 1984 Ağustosuna kadar olan bölüm ve ondan sonraki bölümler olarak ayırabiliriz. Birinci dönem Hilvan-Siverek dönemidir. Daha çok mahalli otoriteye karşı yani ağalar-şıhlar gibi etkin olan ailelere karşı olduğumuz dönemdir. Şemdinli ve Eruh baskınları ise devlete karşı doğrudan gerilla karakterinde başlar kendi içinde aşamalara ayrılmaktadır. Birinci aşama 1987 yılına kadardır. Bu tarih geçici Köy korucularının ortaya çıkmadığı bir dönemdir. Daha çok silahlı propagandayı hedef alır, yani biz varız hareketidir. 1982 yılında Diyarbakır cezaevinde bizim elemanlarımızca ölüm oruçları başlamıştı, Merkez Komiteden 3 kişi bu ölüm oruçlarında yitirilince böyle bir eyleme karar verdim. Hatta bu başlangıç 1983 yılı olmalıydı. Eruh ve Şemdinli benim talimatımla olmuştur. Çünkü büyük baskılar vardı ve ölüm oruçları çok vahim olaylardı. Bu ölüm oruçlarında Merkez Komiteden Mazlum DOĞAN, Kemal PİR, Mehmet Hayri DURMUŞ yitirildi. 1987 yılından itibaren Olağanüstü hal gelmiştir. Bu yeni bir aşamadır. Geçici Köy koruculuğu sistemi kurulmuştur. Bu dönemde biz artık köy korucularını da hedef almıştık, Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenleyen birliklerimiz K. Irak ta KDP nin kontrolündeki bölgede hazırlanmıştır. Bu kamp LOLAN kampıdır. Bizim K. Irakta o dönemde temel kampımız Lolan kampıdır. Bunun dışında Hayat-Lakyek kamplarımız vardı. Eğitimlerimizi bu kamplarda veriyorduk. Bu dönemde biz KDP lideri Barzani ile irtibat halindeydik. 1987den itibaren çok miktarda eylemler oldu. Bu eylemlerin içerisinde sivillerde öldürülmüştür. 1998 den itibaren Karadeniz ve Akdeniz e açılım politikaları olmuştur. Bu benim bilgim dahilindedir. Sivas-Tokat-Amasya ve Samsun bölgesinden Karadeniz e ulaşma politikasıdır. Aynı zamanda burada sol örgütlerde faaliyet gösteriyordu. Bu örgütler DHKP:C ve TİKKO dur. Buların bizden talepleri olmuştur. bizimki destektir. Sivas ve Tokat havalesinde meydana gelen öldürme olayları da örgüt elemanlarımızca yapılan ve o bölgede bulunan grupların yani Türkiye sol grubunun birleşik yürüttükleri eylemlerdir.

SORULDU: Devrimci Halk Partisi (DHP) soruldu.


CEVAP: Bu örgüt bünyemizden ayrıştırılan Türk kökenliler tarafından kuruldu. Bizim eleman ve silah yardımımız vardır. Amaç savaşı Türkiyelileştirmek ve dağlık bölgede yaşayan yoksul Türkmen Alevileri örgütleyip bu hareketin içine sokmaktır.

SORU: MED televizyonunun kuruluş amacı ve finans kaynaklarını anlatınız.


CEVAP: 1990 dan sonra Türkiye de de özel televizyonlar büyük bir gelişme gösterdi. Biz de PKK olarak bu teknik imkandan yararlanıp yararlanmayacağımı araştırdık. Neticede İngiltere den lisans almak Fransa dan da uydu temin etmek suretiyle televizyon kurabileceğimizi tespit ettik. 1993 veya 1994 yılında MED televizyonunu faaliyete geçirdik. Lisansı İngiliz ITC bağımsız şirketinden aldık. Uyduyu ise Fransa dan temin ettik. Finansını bağış yoluyla temin ettik. Özel bir bağış kampanyası açtık. Ayrıca MED televizyonunda çalışan kişiler kendi adamlarımızdır bunlar bu televizyonda parasız gönüllü olarak çalışmaktadırlar. MED televizyonunu kurmakta ki birinci amacımız tabii PKK nın siyasi görüşüne uygun propaganda yapmaktır. Ayrıca bu televizyonda Kürt folkloru Kürt müziği Kürt kültürü ile ilgili programlarda yapılmaktadır. Tahminime göne yılda 50 milyon mark masraf gitmektedir. Başlangıçta Amerika Birleşik Devletlerinde de bir uydumuz vardı. Sonra Fransa dan uydu kiralandı. Amerikalı şirket ile olan anlaşmamızda sürüyor ancak bu uydu sanırım kullanılmıyor.


Şirket anlaşmasında MED televizyonunun ortağı var görünüyor ancak MED televizyonu bizim televizyonumuzdur ve bizim desteğimiz olmadan yürümez. MED televizyonunun finans ihtiyacını karşılamak ve toplanılan paraları kullanılır duruma getirmek yani yasal hale getirmek için vakıflar kurduk. Bu vakıflar Londra da, İsviçre de belki de Belçika da vardır. MED televizyonunun kuruluşunda uyuşturucudan elde edilen para kullanılmamıştır. Bizim örgütümüzün doğrudan uyuşturucu madde ticareti ile iştigali yoktur. Başlangıçta da ifade ettim bizim Zağros bölgesi dediğimiz Van ve Hakkari bölgesinin normal ticareti uyuşturucu ticaretidir. Orada ki bölge sorumlularımız bu uyuşturucu ticaretinden pay almışlardır. Bunun dışında örgütümüz uyuşturucu ticareti ile iştigal etmez. Ayrıca Avrupa polisi de bu konuda çok dikkatlidir. Uyuşturucu ticaretinden kazanılan parayı kullanmamıza imkan yoktur. Alman polisi de PKK nin uyuşturucu ticareti ile ilgisi yoktur demiştir.

SORU: PKK nin uyuşturucu ticareti ile iştigal etmediğini söylemektesiniz. Ancak PKK örgütüne yapılan operasyonlarda PKK militanlarının barındıkları sığınaklarda yapılan aramalarda 7 ton 466 kg esrar, 1 milyon 984 bin kök hint keneviri, 63 kg. 375 gram eroin, 33 kg. baz morfin 1 adet uyuşturucu imalathanesi ele geçirildiği tespit edilmiştir.


CEVAP: Bana okuduğunuz olaylardan benim haberim yoktur. Ben başından beri uyuşturucu ticaretine karşı çıktım. 1990lı yıllarda İran da Makü bölge sorumlusu ile yaptığım konuşmada bu uyuşturucu ticaretini bırakın uyuşturucu ticareti PKK nın siyasi yönünü bitirir dedim.
Yakalanan uyuşturucu maddelerinin PKK li olan elemanlarının verdikleri bildirilen bilgilerden uyuşturucu trafiğinin DERİNCE-TRİESTE ve BATI AVRUPA, HAYDARPAŞA-KÖSTENCE-BUDAPEŞTE-ALMANYA, EDİRNE-SOFYA-BÜKREŞ-ALMANYA ve BATI AVRUPA ülkeleri KAPIKULE-PATNOS limanı-TRİESTE-İSVEÇ ve FRANSA, LİMANI-TRİESTE İSVEÇ ve FRANSA, KAPIKULE-SOFYA-BÜKREŞ-BUDAPEŞTE-VİYANA-ROMA ve BATI AVRUPA ülkeleri olduğu anlatıldı soruldu.


CEVAP: Benim bilgim dahilinde uyuşturucu kaçakçılığını PKK örgütü yapmamıştır. Şayet uyuşturucu kaçakçılığı yaparken yakalanan PKK örgütü elemanları varsa bundan alan sorumluları haberdardır. Ama ben başlangıçtan beri uyuşturucu ticaretine karşı çıktım.

Sürgünde Kürdistan Parlamentosu
SORULDU:


CEVAP: 1994 yılında bir kısım DEP milletvekillerinin takibata uğrayıp tutuklanmaları, bir kısmının yurt dışına kaçmasından sonra sürgünde kürdistan parlamentosu fikri oluşmaya başladı. Bu DEP milletvekillerinden oluşum kurma fikrini bende benimsedim. Çünkü Türkiye de DEP için parlamenter faaliyet kısıtlanmıştı. Diplomasi alanında faaliyet gösterecek legal bir kuruluşa ihtiyaç vardı. Ayrıca PKK gibi bir örgütle ilişki kurabilecekleri legal ve kabul görmüş bir oluşum meydana gelecekti. Bu nedenlerle sürgünde bir Úkürdistan parlamentosu kurulmasını destekledim. Sürgünde Kürt parlamentosu 1995 yılında Lahey de kurulmuş olup, bugün merkezi Brüksel dedir. 4-5 yerde genel kurul yapmıştır. Başkanı YAŞAR KAYA olup, benim bildiğim üyeleri ZÜBEYİR AYDAR, REMZİ KARTAL, NİZAMETTİN TOĞUÇ, ALİ YİĞİT, MAHMUT KILIÇ tır. Çoğaltmak mümkündür, hatırladıklarım bunlardır, bu parlamentonun 65 üyesi mevcut olup yukarıda asydığım isimlerin de bulunduğu 12 tanesi ERNK temsilcisidir. NAİF GÜNEŞ başlangıçta bu parlamento üyesi iken daha sonra bu parlamentoyu bıraktı belki özel nedenlerle bırakmış olabilir. Parlamentoda en fazla temsilci ERNK nin yani bizim olup başka gruplarında temsilcileri vardır. Örneğin RIZGARİ grubu gibi. Parlamento Norveç de, Moskova da, İtalya da toplantıları gerçekleştirdiği, en sonda İspanya nın BASK bölgesinde 1999 yılı Temmuz ayında toplantı yapma hazırlığı içindedir. ERNK temsilcilerinin seçimine gelince bunlar zaten maruf kişiler olup benim müdahaleme gerek kalmadan seçilmişlerdir. Diğer gruplara ise ben karışmadım. Benim bu parlamento üyelerine başka devletlerle münasebetlerinde perspektif vermeme lüzum kalmadı, çünkü kendileri zaten tecrübeli kişiler olup büyük ölçüde münasebet geliştirmişlerdir. Sadece Roma ya gidişinde kendilerine "Roma ya gidin parlamenterler ile ilişki kurun bana davetiye çıkarmalarını sağlayın şeklinde talimat verdim"

SORU: Ulusal Kongre soruldu:


CEVAP: Bu ulusal kongreyi bir şemsiye örgüt şeklinde düşündük. Sürgünde Kürt parlamentosunu içine almakla birlikte bu parlamentonun dışında kalan grupları yani Dünya da ki bütün Kürtleri kapsayacak şekilde oluşturulan bir örgüt olacaktı. Bu örgütün amacı Kürt içi anlaşmazlıkları çözmek, Kürtler adına genel diplomasi faaliyetini yürütmek şeklinde iki ana esasta toplanabilir. Amacımız budur. Ulusal kongre önümüzdeki ay sürgünde Kürt parlamentosunun bulunduğu yerde yani Brüksel de toplanacaktır.

SORU: PKK örgütünün liderliğiniz altında yapılanmasını anlatınız: Örgütün kuruluşundan bu yana örgüt elemanları sizi hangi kod isimlerinizle tanımaktadır.


CEVAP: PKK örgütü klasik anlamda siyasi parti olmaktan öte benim konumumda onunla birlikte değerlendirildiğinde örgütümüz parti, ordu ve cephe şeklinde teşkilatlanmıştır. Bana örgütte genelde APO denmektedir. Yazışmalarda ise Ali Fırat kod adını kullanıyordum. Daha önceden merkezi yürütme ve merkez komite kavramları vardı. 5 inci kongreden sonra biz, başkanlık ve yardımcılar şeklinde bir kurula gittik. Bunun alanlara ayrılması eyaletler biçimindedir. Ayrıca yurt dışı temsilciliklerimiz vardır. Daha alt düzeyde de temsilciliklerimiz vardır. 6. Kongreye doğru önde gelen kadrolar toplandı. 6. Kongre şu anda sonuçlanmıştır. Yeniden yapılanma sloganı altında yapılmıştır. Daha çok belli karargahlarda iki merkez komite elemanı etrafında alan yönetimleri oluşmaktadır. Pratikte böyle icra edilmektedir. Bu birimler hem karar hem de uygulama birimleridir. Merkez komite üyeleri bir klasik bir de orta boy kadrolar vardır. Benim yardımcılarım CUMA KOD CEMİL BAYIK- ABBAS KOD DURAN KALKAN, AVAREŞ KOD MUSTAFA KARASU, EBUBEKİR KOD HALİL ATAÇ, CEMAL KOD MURAT KARAYILAN, FUAT KOD ALİ HAYDAR KAYTAN dır, bunlar benim yardımcılarımdır. Bu isimler en üst düzey elemanlardır. Yani başkanlık konseyidir. Benim yakalanmam üzerine ayrı bir statü alacaklardır. Yeni bir merkez oluşacak ve ağırlıklı olarak bu belirttiğim isimlerden olacaktır. 6. Kongre 450 ye yakın kadro ile toplanmıştır. Kongre Kuzey Irak ta HAKURKE bölgesinde toplanmıştır. Avrupa da örgütü idare eden KANİ YILMAZ KOD FAYSAL DUNLAYICI Moskova da MAHİR WELAT KOD NUMAN UÇAR dır. YAJK (Yektiya Azadiya Jinen Kürdistan) (Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği) bu örgüt hakkında bildiklerim şunlardır Yöneticisi SAKİNE KOD GÖNÜL TEPE, yine SAKİNE KOD FATMA ALTINMAKAS ve yine SAKİNE KOD ŞEHNAZ ALTUN dur. Bunların emrinde Avrupa dahil 3000 kadar kadın örgüt elemanı vardır. ZAGROS eyaleti sorumlusu EBUBEKİR KOD HALİL ATAÇ tır. BOTAN (Şırnak-Çukurca) eyalet sorumlusu CEMAL KOD MURAT KARAYILAN dır. MARDİN eyalet sorumlusu 25.01.1999 da ölmüştür. Onun yerine halen atama yapılmamıştır. GARZAN eyaletine CELAL KOD SÜLEYMAN KAYDI, AMED eyaletinde TOPAL NASIR KOD FARUK BOZKURT, Erzurum eyaletinde YILMAZ KOD YILDIRIM KAYA dır. SERHAT EYALETİ halen teşkilatın değildir. DERSİM EYALET sorumlusu KAZIM KOD HAMİLİ YILDIRIM dır. GÜNEY BATI eyalet sorumlusu SARI İBRAHİM KOD RAMAZAN TOPTAŞ tır. KOÇGİRİ eyalet sorumlusu ALİŞER KOD YÜCEL HALİS tir. olarak faaliyet yürütmektedirler. Kuzey Irak ı Behdinan ve Soran olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Birinde OSMAN ÖCALAN vardır diğerinde de ABBAS KOD DURAN KALKAN vardır.

SORU: Yurt içinde ve yurt dışında örgütünüze çeşitli faaliyetlerle katılan ve yardımcı olan dernek, parti, bilim adamları, üniversiteler, sanatçılar ve avukatlar olduğunu biliyoruz sizinle irtibat kuran bu belirttiğiniz kuruluşlardan kimler vardır anlatınız.


CEVAP: Bazı sanatçılar MED tv nin konserine çıkmıştır. Bu bir destek olarak değerlendirilmektedir. Bunlardan FERHAT TUNÇ, AHMET KAYA, ŞİVAN PERVER, bizim elemanlarımız İBRAHİM TATLITES ten 1990lı yıllarda korkutmak suretiyle para almışlardır. Ben bunu duydum haberim vardır. 1998 Aralık ayında HALUK GERGER beni Roma da evimde ziyaret etmiştir. Gazete yazısında da bu görüşmenin içeriği yazılıdır. Avukat ŞERAFETTİN KAYA ve Avukat SERHAT BUCAK Roma da gelerek beni ziyaret etmişlerdir. DOĞU ERGİL ile ben daha önceden görüşmedim. Ben bu adamı raporu ile tanıyorum. DOĞU ERGİL İsviçre ye geldiğinde PKK örgütü elemanlarından bir grup kendisi ile görüşme yapmış. DOĞU ERGİL ile görüşme yapan bizim elemanlarımız DOĞU ERGİL i pek olumlu bulmamışlar. Hatta bu işin yani Kürt meselesinin rantı ile uğraştığını bana söylediler. Çünkü bazı kuruluşlar bu işlerle uğraşanlara yardım yapmaktadır. NGO kuruluşlarından (Uluslararası Sözde Yardım Kuruluşu asli faaliyeti istihbarat servislerinin örgütlere yardım faaliyetidir) DOĞU ERGİL e para yardımı edildiğini duydum, yardım eden kuruluşa bu yardım tarzı iyi bir yardım tarzı değildir dedim. Bu paranın çoğu ranta gitmektedir. Bizim meselemize faydası yoktur dedi. AHMET KAYA nın bize fazla yakın olduğunu söyleyemem 1993 yılında Almanya da ki bir toplantıya katıldığını biliyorum.


Suriye ilişkileri, Suriye den çıkışı ve Avrupa da ki temasları yakalanışı soruldu.


CEVAP: 1979 yılı Temmuz ayında benim kuryem olan Suruç lu Ethem AKCAN isimli kuryem ile birlikte Suriye ye geçtik. ETHEM AKCAN alanı çok iyi tanıyan bir tanıyan bir elemandı onunla birlikte geçişi yaptık. Evvela Suruç un karşısına düşen Kobani denilen kasabada Ethem in amcası olan ÖMER MUHTAR ın evinde bir müddet kaldık. Bu arada Filistin örgütü ile irtibat kurarak bu örgütten "Demokratik Cephe Kimliği" temin ettik. Temin ettiğimiz bu kimliklerle Lübnan a geçtik. Filistin örgütü bize Bekaa vadisinde yer verdi. Bu yeri kendi kampımız haline getirdik. Giderek örgüte bağlı elemanları burada topladım burada kendi eğitimimizi kendimiz yaptık. Her ne kadar Filistin örgütü bizleri kendi askerleri gibi görüyorlardı ise de biz kendimizi ve onlardan ayrı olduğumuzu kabul ettirdik. Bu kampta üç yıl faaliyet gösterdik. Helve adı verilen bu kampa daha sonra Mahsun KORKMAZ akademisi ismini verdik. 1992 yılında Türkiye den bugünküne benzer baskılar gelmesi üzerine ve aynı zamanda Kuzey Irak ta bizim için faaliyet alanları doğması ve dolayısıyla Bekaa vadisinin eski işlevini kaybetmesi üzerine Suriye ye geçtim. Önce Hafız Esad ın kardeşi Cemil Esad ile ilişki kurdum. Cemil Esat sosyal ilişkiler geliştiren ve kuran bir insandır. Suriye bizi siyasetten hiçbir zaman kabul etmedi. Sosyal ilişkiler çerçevesinde kabul etti. CEMİL ESAD ı bayramlarda ziyarete giderdim. Bu arada bizim Şam da büyük bir tüccar olarak tanıdığımız A A KOD MERVAN ZERKİ ile yoğun ilişkilerimiz sonucunda bu şahsın EL-MUHABERAT denilen Suriye İstihbarat Servisinin elemanı olduğunu öğrendim. MERVAN ZERKİ aslen Erzurumlu olan Kürt kökenli bir insandır, dolayısıyla MERVAN ZERKİ ÚSuriye istihbaratı ve devleti ile aramızda bir halka oluşturdu. Suriye bizi resmen ve siyasetten tanımamakla, kendisinden sorulduğumuzda bizde APO KOD ABDULLAH ÖCALAN isimli birisi yoktur diyebiliyordu. Yani Suriye nin bizi siyasetten tanımaması ve sosyal ilişkiler içinde tanıması kendi açısından aldığı bir tedbirdir. MERVAN ZERKİ ben Suriye den ayrıldıktan sonra AL-TECALMA AL-VATAN EL DEMOKRASİYE (Ulusal Demokratik Birlik) adı altında bir parti kurdu ve kurduğu bu parti ile PKK nın mirasına konarak bizim çekilmemizden sonra Suriye de ki çok geniş olan Kürt potansiyeli toparladı. Biz Suriye ye geldiğimiz zaman kalabalık olduğumuz için geniş evler satın almış veya kiralamıştık. Daha sonra bu evleri parti okullarına çevirdik. Bir Kürtçe eğitim birde Türkçe eğitim yapan okul açtık, Suriye makamlarına ise hastalarımız ve sakatlarımız var bu evler bize lazım dedik, onlarda bu görüntü altında müsaade ettiler, ancak zaman zaman EL-MUHABERATIN elemanları okullarımıza geliyorlar ve denetliyorlardı. Şam da ikamet ettiğim evi de kendim satın aldım. Korumamızı da kendimiz yaptık. Suriye Hükümeti uzaktan gözetleme yapmış olabilir. Suriye de bulunduğum süre içerisinde ALİ AMMAR adına tanzim edilmiş Demokratik Cephe Kimliği ile dolaştım. 1992 sonunda 09 Ekim 1998 tarihine kadar ağırlıklı olarak Şam da kaldım, zaman zaman Lübnan a da gittim. Benim okullarım biraz şehrin dışında kalır, Kürtçe eğitim yapan ve Türkçe eğitim yapan iki okul ile birlikte burada bir evim daha vardır, birde şehir merkezinde evim vardır. Türkiye nin baskısı üzerine Suriye Hükümeti bana "Ya Türkiye ile aramızda savaş çıkar veya biz yakalar seni Türkiye ye teslim ederiz tercih yapmak zorundasın" dediler. Bu tebliği bana A A KOD MERVAN ZERKİ yaptı. Bizde Yunanistan formülünü tercih ettik. Suriye den çıkmadan evvel örgüt arşivini Şam da bulunan Kürtlere dağıttık. Bu arşiv halen onlarca Kürt evinde bulunmaktadır. O tarihte iki milyon iki yüz elli bin dolar param vardı. 50.000 dolarını yanıma aldım. 2.200.000 dolarını DELİL isimli adamına bıraktım. DELİL rasgele bir temsilcimdir. DELİL in esas ismini bilmiyorum. Diyarbakırlıdır. Eşinin kod adı MİZGİN dir. Onunda ismini bilmiyorum. DELİL in Suriye yi terk edeceğini zannetmiyorum. Sıkışırsa Kuzey Irak a gider.
SORULDU: 1993 süreci Türkiye için bir tarihi fırsattı, Türkiye nin çok barışçı bir çözüm yolu imkanı idi. Türkiye nin Cumhurbaşkanı düzeyinde en yüksek yetkilisinin kabulü vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri de ^pratikte iyi niyetini göstermişti. Ancak bu süreç işlemedi. Yetersizlik nedeniyle ve Özal ın da ölümü ile bu süreç bozuldu. Özal ın ölümünden sonra ailesinde çektiğim baş sağlı mesajını tarih bu sürecin haklılığını kanıtlayacak ve aynı noktaya gelecektir. Yani Özal ın başlattığı sürece tekrar gelinecektir demiştim. Nitekim 1 Eylül 1998 de yeniden ateşkes ilan ettik 09 Ekim 1998 günü Yunanca bilen ve Yunanistan temsilcisi olan Rozerin kod Ayfer KAYA olduğu halde bir Suriye uçağı ile çıkış yaptım. Çıkmadan evvel Avrupa temsilciliğinden Abdullah SARIKURT adına düzenlenmiş bir pasaport temin ettim. Pasaporta kendi fotoğrafımı yapıştırdım. Yunanistan a geldiğimizde o zamana kadar bana büyük ilgi gösteren PKK ya dost olduğunu ifade eden Yunanistan son derece kötü yüzünü gösterdi. Bana 3 saat içinde ya geldiğin yere döneceksin veya istediğin yere gideceksin dediler. Bu arada Rozerin Yunan servisinden Dimitri ile görüştü Yunanistan dan ayrıldık ve Moskova ya geldik. Moskovaya gitmeden evvel Yunanistan iltica talebinde bulundum ancak kabul edilmedi. Moskova da Jinerovski kanalıyla temasa geçtim, zaten beni davet etmişlerdi. mitropano beni Suriye de iken davet etmişti. Bu Mitrapano Jinerovskinin partisine mensup bir şahıstır. 33 gün süre içerisinde bunların bulduğu evde kaldım. Bu süre içinde Ariski isimli iç güvenlik sorumlusu olan şahısla temaslarda bulundum. DUMA 298 oyla benim Rusya da kalmamı bir çekimser oya karşılık kabul ettiği halde Başbakan Pironavto anlayamadığım bir nedenle bu kararı uygulatmadı. 33 gün sonra Rusyadan ayrılmak zorunda kaldım. Avrupa Útemsilciliğimiz vasıtasıyla İtalya dan davet alıp almadığını araştırdım. nitekim bana yeniden yapılanma adı altında bir oluşuma mensup olan gerek muhalefet gerekse iktidara mensup bazı milletvekillerinin daveti olduğunu söylediler. Esasen bu milletvekillerinden Mandovani yanında bir arkadaşı ile Suriye ye gelerek daha evvel benimle görüşmüştü. Bunun üzerine yanımda Roma temsilcim Ahmet YAMAN olduğu halde bir Rus yolcu uçağı ile Roma ya geldim.


İtalya da siyasi iltica talebim kabul edilmesini bekler iken tutuklama olayı gündeme geldi. Hastane adı altında bir tecrit yarine konuldum. Daha sonra Adalet bakanlığı Benim serbest kaldığımı belirtti ancak ben Roma yakınında Cehennem vadisi denilen bir evde kalmaya başladım. Burada kalmamı söylediler. İltica talebim konusunda belirsizlik devam etti. Bazen kabul edecek gibi bir davranış gösterdiler daha sonra iltica talebimin kabulünü beklemeye aldılar halende bu talebim askıdadır. Daha önce gerek İtalya gerekse Avrupa devletleri her gün yüzlerce kürdün siyasi bile olmayan iltica taleplerini kabul ederken benim siyasi olan iltica talebimi kabul etmediler. Giderek üzerimdeki baskı arttı. Kaç kurtul şeklinde bana karşı bir tutum göstermeye başladılar. Bu baskılar karşısında İtalya dan ayrılmam ve tekrar Moskova ya gitmem gündeme geldi. Şunu da belirtmek istiyorum Yunanistan dan Rusya ya giderken küçük bir uçakla gittim. Bu Yunan istihbarat servisinin özel bir uçağıydı. İtalya da toplam 66 gün kaldıktan sonra 16 Ocak 1999 günü İtalya dan ayrıldım. İtalya da kaldığım süre zarfında Tayfun TALİPOĞLU isimli bir gazeteci geldi kendisiyle röportaj yaptım. Daha sonra Millet gazetesinden Nilgün CERRAHOĞLU geldi, bununla da fazla kapsamlı olmayan bir röportaj yaptık, bilahare Haluk GERGER isimli doçent gelerek benimle görüştü, bunun dışında Avrupa da bulunan Kürtler, Avrupa milletvekilleri, heyetler, gazeteciler geldiler görüşmeler yaptık, İtalya dan çıkmadan evvel Rozalin vasıtasıyla Güney Kıbrıs tan kırmızı pasaport temin ettim ve kendi fotoğrafımı yapıştırdım. İtalya dan kendimiz bir uçak tuttuk. Bu uçağı onların yardımı ile bulduk. Masrafını biz ödedik yanımda Roma temsilcimiz Ahmet Yaman olduğu halde Moskova nın 4.5 km. Kuzeyinde Rovinrant havaalanına geldik. Bu işi benim Rusya daki temsilcim olan Mahir kod Numan UÇAR organize etmiş, ancak Rusya daha önce en az bir ay hatta 6 ay kalabilir diye vaatte bulundukları halde yine çok ters bir tutum içine girdiler. Büyük zorluklar çıkardılar, Bana seni Suriye ye göndereceğim dediler. Kendilerine Suriye zaten kabul etmiyor. Ya savaş çıkar yada seni Türkiye ye teslim ederiz diyorlar. Buna rağmen beni nasıl Suriye ye gönderirsiniz dedim. Zorluk çıkarmak şeklindeki tutumları devam etti. Halbuki isteseler güvendikleri bir ülkeye gönderebilirlerdi. Rusya nın bu tutumu üzerine tekrar Rozalin ile irtibat kurdum. Rozalin Yunanistan a gelebileceğimi söyledi ve kendisi Rusya ya geldi. Birlikte 29 Ocak 1999 tarihinde Rusya dan ayrıldık. Rozalin Rusya ya yani benim yanıma yine küçük bir uçak ile geldi. Yanında Badavas ve Nagazakis isimli iki tane yunanlı vardı. Bu uçakta zannederim Yunan gizli servisine aitti. Bana Badovas ve Nagazakis büyük güvence verdiler. Yunanistan a kabul edileceğimi söylediler. Yunanistan a geldik dost görünen bu insanlarla bir gün dolaştık, ancak yetkili ve sorumlu durumunda olan Dimitris beni görünce yeniden hırçınlaştı derhal gönderileceğimi söyledi ve benim Minsk üzerinden Hollanda ya gönderileceğim söylendi, kendi uçakları ile beni Minsk havaalanına getirip bıraktılar. Bu havaalanında dondurucu soğukta 4 saat bekledim. Bu durumu Avrupa ülkeleri karar almış, beni Hollanda ya götüreceklerini söyledikleri uçak bir türlü gelmedi. Böylece beni ortada bıraktılar. Bu bekleme sırasında beni ısrarla uçaktan indirmek istediler. Beni uçaktan indirerek bu havaalanında bırakmak ve büyük bir tehlike karşısında kalmamı zorla sağlamak istediler. Bende ısrarla uçaktan inmedim. Bu olay 31 Ocakı 1 Şubata bağlayan gece cereyan etti. Bu sırada bütün Avrupa havaalanlarının uyarıldığını duydum. Belçika benzer bir küçük uçağa karşı Úbir tane F 16 kaldırmış. Belçika nın bu davranışı daha sonra skandal olarak değerlendirildi. Pirimakov aynı gün bütün bağlı ülkelere kabul edilmeyeceğimi bildirmiş. Sonuçta mecburen tekrar Yunanistan a dönme gereği doğdu. Yunanistan da Dimitris tarafından çok daha kötü bir şekilde karşılandım. Seni hemen Kenya ya gönderelim dedi. Böylece bir Kenya modelinin hazırlandığını gördüm. Bu arada beni Korfa adasına götürüp getirdiler. Burada dikkat çeken husus Kenya nın tesadüfen seçilmediği planlı olarak seçildiğidir. Avrupa da ki olmazlar ve Yunan hükümetinin bu tutumu karşısında Kenya ya gitmek zorunda kaldım. 2 Şubat 1999 günü sempatizanlardan İbrahim isimli arkadaşla ve Yunanlıların gene o küçük tip uçağı ile Kenya ya hareket ettim. Kenya da Yunan Büyükelçiliği görevlileri bizi alarak Yunan Büyükelçisinin Kostulas ın evine götürdüler. Önce beni pasaport çıkartıp Güney Afrika ya göndereceklerini söylediler, bu bir vaatti ancak günler geçmesine rağmen bu pasaport gelmedi sonra benim başka bir eve yerleştirileceğim söylendi bende bunun benim için büyük tehlike olduğunu korumasız bir yere gidemeyeceğimi söyledim evden ayrılmadım ve yazılı olarak iltica talebinde bulundum Büyükelçi hayhay memnuniyetle dediği halde benim dilekçeme cevap vermedi. Benim Kenya ya gelişimden bir iki gün sonra da Dilan Kod ŞEMSİ KILIÇ Kenya ya geldi olaylara şahittir. Giderek benim Büyükelçilik evinden ayrılmam konusunda baskı arttı. Hatta zorla çıkaracaklarını söylediler ve beni bu evden çıkarmak için Yunanistan dan dört kişilik bir ekip göndermişler bizde çıkmayız gerekirse kendimizi savunuruz dedik. Kendi çapımızda tedbirler alarak çatışmayı da göze alarak direnişe hazırlandık ancak bu dört kişilik ekip bekledi bize karşı harekete geçmedi.

Son gün Yunan Büyükelçisi Kenya Dışişleri Bakanlığı na çağrıldı evvela Büyükelçi davete uymayacağını bildirdi, bilahare araba gönderdiler Büyükelçi Dışişleri Bakanlığı na gitti. Dönüşte bana istediğim bir ülkeye gidebileceğim bu ülkelerin Güney Afrika veya Hollanda olabileceğini söyledi Yunan Hükümetinin de Hollanda nın beni kabul etmeye hazır olduğunu bildirdiğini ifade etti. Ertesi günü 15 Şubat 1999 günü beni havaalanına götürmek için Kenyalı bir yetkili geldi Yunan Büyükelçisi de beni kendisinin ve kendi arabası ile havaalanına götüreceğini söyledi. Aralarında münakaşa çıktı neticede Yunan Büyükelçisi kendi toprağında kendi misafirini kendi arabası ile götüremedi beni Kenyalı yetkilinin arabasına tek başıma bindirdiler. Havaalanına getirdiler. Ben zaten neticeyi anlamıştım. Bindirildiğim uçakta enterne edildim. Bindirildiğim bu uçağın hangi ülkenin uçağı olduğunu bilmiyordum. Bundan sonraki süreç buraya kadar gelme sürecim oldu.

SORULDU: Anlattıklarınızdan Yunanistan ın sizinle çok ilgilendiği kendi uçakları ile Moskova ya Kenya ya götürdükleri anlaşılmıştır. Yunanistan la PKK örgütü arasında bir anlaşmamı vardır? Bu durumu biraz açar mısınız?


CEVAP: Yunanistan ın PKK örgütü ile ilişkileri az çok Suriye nin PKK örgütü ile ilişkilerine benzer. 1998 yılında ben Lübnan da iken Badovas ve Nagazakis in beni ziyaretleri ile bu ilişkiler başlamıştır. Badovas ve Nagazakis in yanında ayrıca gazetecilerden oluşan bir heyette vardı. Bu ilişkilerin kurulmasından birkaç yıl sonra muhtemelen 1994 senesinde Yunanistan da PKK örgütünün kampları açıldı. Lavrion kampında PKK li gençlere daha çok ideolojik eğitim veriliyordu. O tarihlerde Yunanistan temsilcimiz MAHİR KOD FETHİ DEMİR dir. Yunanistan da Lavrion kampından başka bir de bomba eğitimi veren Dimitri Elen kampımız vardır. Bu Dimitri Elen kampı MAHİR KOD FETHİ DEMİR in sorumluluğunda geliştirilmiştir. Ayrıca Yunanistan da küçük gruplarımızın yerleşmesi için evlerde vardır. Bu evler tahmin ediyorum kiradır. Bunun haricinde Yunanistan dan para yardımı da almaktayız. Bu para yardımını daha ziyade sivil kurumlardan almaktayız. Kiliselerden almaktayız, sendikalardan almaktayız ve birde bize ait dergiler etrafında aldığımız bağışlar vardır, bu bağışlar mesela 100 liralık derginin 1000 liraya satılması gibi alınmaktadır. Yunanistan da bomba eğitimini kamp eğitimini ve küçük grupları barındırmak hususunda ki organize de bizim dost tabir ettiğimiz Yunan istihbaratının yardımı olmaktadır. Yunan istihbaratı ile daha ziyade bizim adamımız olan Rojhat Kod isimli eleman sağlamaktadır. Yunanistan ın bizimle işbirliği yapmasında ki amacı bizi Türkiye ye karşı kullanmak Türkiye ile çelişkilerinde koz olarak kullanmaktır. Esasen Yunanistan da eğitilen militanlarımızı da Türkiye üzerine yöneltmek için çaba harcamışlardır. Güney Kıbrıs ta kampımız yoktur, ancak Güney Kıbrıs a yerleşmiş 100-150 kadar Kürt ailesi vardır. Bu ailelerin bazılarının evlerinde örgütün propagandası yapılmaktadır.

İran ilişkileri soruldu?

CEVAP: Urumiye de bir hastanemiz mevcuttur. Kelereş takım seviyesinde küçük bir kamptır. İran da esasen kamp kurmaya ihtiyaç yoktur, zira Kuzey Irak ta geniş sahalar mevcuttur. Şehidan, Makü, Zagros, Jerme gibi kamplar İran-Irak sınırında olup sınıra yakın İran topraklarında kalan kamplardır. İran da ki faaliyetlerimiz hakkında benim bildiklerim bunlardır. Bunun yanı sıra Suriye de iken beni İTTİLAAT isimli İran gizli servisinin SEYİT isimli elemanı zaman zaman ziyaret ederdi. Bu ziyaretleri 1996 yılına kadar sürmüştür. SEYİT bizimle hudut meselelerini görüşüyor, Hizbullah örgütü ile bizim örgütümüz arasında ki çatışma da arabuluculuk yapmasını istiyor daha doğrusu SEYİT ten biz bu çatışmada arabuluculuk yapmasını istiyorduk. Bir de Kuzey Irak ta IKDP üzerinde etkili olduğundan kendisine bu nüfuzlarını kullanarak bu kuruluşun bizim üzerimize gelmemesini sağlamalarını istiyorduk. Yine SEYİT ile Rusya dan Kafkasya üzerinden sevk edilen silahlar meselesini Úgörüştük. Bu silahlar zaman zaman İran da takılıyordu, bu meseleyi SEYİT ile bizim temsilciliğimiz görüşüyordu. İran da hastane bulunduğunu ve bizim orda 100 kadar personelimiz olduğunu İran hükümeti bilir. İran Hükümeti bu şekilde gerek bize taviz vererek gerekse gereğinde zor kullanarak gerek bizi, gerekse İran da ki Kürtleri denetim altında bulundurmaktadır. Ermenistan da kampımız yoktur. Temsilciliğimiz vardır. Ayrıca BOTAN isimli bir yayın organımızda Ermenistan da çıkmaktadır. Almanya da büyük ağırlığımız olduğu muhakkaktır. Çok sayıda derneğimiz ve temsilciliklerimiz vardır. Yalnız Almanya kendi siyasetine uygun mantalite aramaktadır. Yani kendi siyasetine uygun kadroları PKK nın başında görmek istemektedir. Benim Suriye den çıkmamdan sonra Almanya nın bana yönelik politikası beni istememek şeklinde gelişmiştir. Hatta Almanya benim yerime bir ikinci adam arama cihetine gitmiştir. 1994 yılında Londra da hiç sebep yokken KANİ YILMAZ ın tutuklanması 4 sene tutuklu kaldıktan sonra Almanya ya iade edilmesinin ve Almanya nın KANİ YILMAZ ı serbest bırakmasının, KANİ YILMAZ a sığınma hakkı tanımalarının Almanya nın ve İngiltere nin KANİ YILMAZ ı benim yerime düşündüklerinin işaretidir. 1995 senesi içerisinde Almanya dan anayasayı koruma teşkilatından Grunevald Suriye de ki evinde yani Şam da beni ziyarete geldi, ziyaretinin konusu o tarihlerde Almanya da gittikçe yoğunlaşan PKK eylemleri idi. Benden bu eylemlerin bitirilmesi konusunda yardım istedi. Bende onlara PKK örgütünü Almanya da yasakladınız, PKK ya baskı uyguluyorsunuz siz PKK ya karşı yumuşak olursanız yardımcı olabilirim dedim. Aynı mahiyette bir ziyaretçide yine Almanya da milletvekili olan Lumer dir. Lumer 1996 yılında yine Şam da ki evimde beni ziyaret etmiştir. Lumer le aynı konuları görüştüm. Ona da Gurunevald a söylediklerimi söyledim. Yani Almanya PKK yı yasaklamaz ve PKK ya baskı yapmazsa yardım edebileceğimi bildirdim. Bu görüşmelerimden sonra Almanya gittikçe PKK ya karşı daha ılımlı davranmaya başladı ve nihayet Almanya Başsavcısı Kaynehm bir terör örgütü değildir. İçinde suç işleyenlerin bulunduğu bir örgüttür dedi. Sorgumun bittiği şu anda Avrupa nın beni istemediğini ancak beni Türkiye ye karşı kullanmak istediğini ve kullandığını belirtmek istiyorum. Türkiye son yıllarda ki ekonomik atılımlarıyla ve hatta bize karşı yürüttüğü mücadelesiyle kalkınma potansiyeli olan bir ülke olduğunu göstermiştir. Avrupa beni Türkiye ye karşı kullanırken Türkiye ile beni karşı karşıya getirirken Türkiye nin de önünü kesmeyi hedeflemiştir. İnsan haklarından çok sık bahseden Avrupa beni kullanmak suretiyle çok kan dökülmesine sebep olmuş ve sonuçta insan haklarını işletmeyerek iki yüzlü olduğunu göstermiştir. Bu yüzden Avrupa yı kınıyorum. Benim sebep olduğum eylemler sebebiyle yüz binlerce kürde siyasi olmadığı halde iltica hakkı tanırlarken ben PKK örgütünün başı ve bir numaralı siyasi olduğum halde bana siyasi sığınma hakkı tanımamıştır. Benim yukarıda söylediklerim mesajımdır ayrıca Türkiye halkına bir mesajım vardır. Benim hakkımda önümüzdeki süreci izleyerek takip ederek karar versinler bunu diliyorum. Örgüt elemanlarıma da yakalanmam ve sorgulanmam sebebiyle kontrolden çıkmamalarını bilhassa intihar ve yakma eylemlerine girmemelerini saldırı konumuna geçmemelerini istiyorum. Yargılama sürecini bir başlangıç olarak kabul ediyorum. Bütün Türk kamu yetkililerine de açıkça söylüyorum benimde yanılmalarım, hatalarım olmuştur. Benim hiç de arzu etmediğim olaylara sebep olmuşumdur, ancak bana imkan verilirse yeniden bir arada yaşama sürecini başlatacağımı bilmelerini istiyorum ve size de saygılar sunuyorum dedi. Başka bir diyeceğinin olup olmadığı soruldu başka bir diyeceğinin olmadığını belirtti beyanı okundu imzası alındı.

22.02.1999
Talat ŞALK Nuh Mete YÜKSEL Hamza KELEŞ


DGM.C.Savcısı DGM.C.Savcısı DGM.C.Savcısı

KATİP

SANIK
ABDULLAH ÖCALAN

Not= İdam yanlısı bir kişi değilim,her ne kadar yazımda idamı savunuyormuş gibi gözüksemde.Kişinin yaşama hakkı elinden alınamaz,buna katılıyorum..Ama bu bence istisna olmalı.Çünkü bence bu adam yaşamayı hak etmiyor..

Şehit yakını

Detaylı Ve Bir O kadar Aydınlatıcı Bir Konuyu Paylaştıgınız İçin Tşkler..

Sayın Doç.Dr Oya Akgönenç in Bir Yazısını Paylaşmak İstiyorum Sizlerle..

TÜRKIYEDE KI

               GIDISATA   DUR DIYECEK YOK MU?

Doç. Dr.  Oya Akgönenç
TURKISH FORUM DANISMA KURULU UYESI

Neler Oluyor:

     Bu günlerde, hakikaten bilgili, vatanini düsünen, düsünerek konusan
ve yazan, bir gurup Türk aydinlari endise, üzüntü ve telaslarini su
sekilde dile getiriyorlar. Söylenen su: "felaket yaklasiyor.  Büyük
yalnisliklar yapiliyor, tamiri imkansiz hatalara göz yumuluyor ve hiç bir
itiraz yükselmiyor. Ülkenin temeli kaziliyor. Parçalara ayrilma proje ve
girisimleri yapiliyor, Türk milletine hakaretler ediliyor.  Bunlara karsi
kimseler bir sey yapmiyor ve ses çikartmiyor! O halde, neler oluyor?
Diyorlar. Birkaç örnek vermekte yarar vardir:

· Yabancilara toprak satislari tüm gaz devam etmektedir. 23 Kasim 2005
tarihi itibariyle 267 milyon 423 bin 858 metrekare arsa yabancilara
satilmis bulunmaktadir. Sarp hududunda ki stratejik bölge bile bu eski
askeri arazinin bir kismini alan bir Türk firmasi eli ile Ingilizlere
devredilmistir.

· Tarihi eserlerimiz bilinçsiz bir sekilde yagmalanmaktadir.

· Türk Bankalari tek tek satilarak, cogu yabancisermayenin kontroluna
geçmektedir.

· Türkiye kanunlarina ragmen, Ekümenlik iddia ve çalismalarinin artik
alenen ve küstahça devam etmekte ve hiz kazanmaktadir.

· Eski Kiliseleri mevcut Belediyeler eli ile AB küçük fonlari kullanilarak
tamir edilmekte ve hayata geçirilmek üzere hazirlanmaktadirlar.

· Imzalanmamasi gereken uluslararasi anlasmalari, imzalanarak Türk milli
çikarlari tehlikeye sokulmaktadir. (Ankara Ek Protokolu nun imzalanmasi
gibi)

· Toplumun hasas oldugu konularda halkin adeta oyalanmasi. Mesela, AHIM e
bir türlü yazi gönderip, meydanlarda veya medya da halka baska söylemlerde
bulunanlarin ( Leyla Sahin davasi örnegi ) yaptigi gibi.

· Devletin dis borcu, dev gibi büyüdügü ve çok tehlikeli bir seviye ye
yükseldigi halde, anlasilmaz ve garip bir sekilde IMF den yeni borçlarin
alinmasi durumu gibi.

Perde Arkasi:

    Büyük medyanin büyük bir kismi "islerin ne kadar iyi gittiginden" dem
vurmaktadir.  Acaba bununla ne demek istemektedirler ve gördükleri iyi
taraflar nelerdir?

     Stratejik yöreler ve en verimli tarim topraklari elden çikmaktadir.
Sn. Sadi Somuncuya göre Sarp Sinir kapisinda ki askeri bölgede 11 bin
metrekare arazi bir Türk firmasi tarafindan Ingilizlere devredilmistir.
Ingilizlerin burada ki faaliyetlerinin neler olacagi ve bunlarin nasil
denetlenecegi de bilinmemektedir.

      Kilise tamirleri için birçok belediye AB ye basvurarak fon almakta
ve bu fonlar sadece verildikleri gayeler için kullanilmaktadir. Bu
belediye sinirlari içinde kaç hristiyanin var oldugu da bilinmemektedir.

      Kilise tamirleri, eski Rum evlerini yenileme isleri yine AB fonlari
yardimi ile bilhassa Balat ve Fener bölgelerinde yapilmakta ve oralara
tekrardan eski Bizans havasi kazandirilmaya çalisilmaktadir. Niçin?
Bunlara kimler destek olmaktadir? Bilinmemektedir.

      Türk kanunlarinin ve Lozan anlasmasina ragmen, Fener patrigi bunlari
saymadigini, kendisini ve kilisesini bunlarla bagli hissetmedigini ifade
ederek, TC hükümet ve devletine adeta meydan okumaktadir. ABD son haftalar
içinde bu tutumu destekledigini açikça ifade ederken, AB temsilcisi
Kretschmer de Türklerin Lozana o kadar siki bagli olmalarinin sart
olmadigini söylecek kadar ileri gitmistir.  Bunlara hükümetçe nasil bir
cevap verildigi veya birsey söylenip, söylenmedigi de bilinmemektedir.

      Piyasalarda halkin elindeki paralari toplayan ve daha verimli hale
getiren, kontrol eden Bankalar tek, tek yabancilara gitmektedir. HSBC gibi
bir Ingiliz, Singapur bankasi eski Demir Bank I almistir. Devletin yaptigi
bir hatayi, banka ödemistir. Sonra hukuk yolu ile Demir Bank sahipleri
davayi kazanmalarina ragmen bankalari artik yabancilarin olmustur. Bu
banka büyük karlar elde etmektedir. Simdi de Dis Bank satilmis ve Fortis
Bank olmustur.

Dünya üzerinde ki bankalarin hareketlerini izleyen Netwerk Vlaanderen
firmasinin arastirma sonuçlarina gore Fortis, bir Belçika ve Hollanda
bankasidir. Bunlar, yine Uzak Dogudabaska büyük sirketlerin büyük
ortaklarindandirlar. Bu Uzak Dogulu sirket te, BM lerce yasaklanmis olan
mayin ve misket bombalarini yapan ve seyreltilmis uranium baslikli
bombalari imal eden ve yaptigi mayinlari da PKK ya satanbir sirkettir.
Fortisin bu firmanin ortagi oldugu konusuna da halka henüz bir açiklik
getirilmemistir.

      Gelen yabanci firmalar sermaye ve is getirmemekte, sadece piyasadan
paranin kaymagini alip, götürmektedirler. Bu sekilde bir yabanci
sermaye nin Türkiye ye nasil bir fayda sagladigi da henüz
anlasilamamistir.

Kim Dur Diyecek veya Hesap Soracak?:

· Yabancilara sinirsiz toprak satislarini saglayan kanunu Anayasa
mahkemesi iptal etmis olmasina ragmen, AKP nin hazirladigi toprak
satislarina iliskin yeni tasariyla stratejik alanlarin da pazarlanip,
satilmasinin önü açilmis bulunmaktadir.

· Tarim arazileri ve verimli topraklar da satislara açilmis bulunmaktadir.

· Ekümenlik çalismalari, tehlikeli boyutlara ulasmistir. Tüm bunlar
olurken, içerden bu konulara destek ve arka çikanlarin oldugu da
görülmektedir. ( Aynen Kurtulus Savasi öncesini hatirlatan manzaralar)

· Ankara Anlasmasi Ek protokolü yurdun dört kösesinden gelen itirazlara
ragmen geçen yaz ortasinda imzalanmistir. Su anda Türk limanlarinin Rum
gemilerine açilmasi için Avrupadan inanilmaz bir baski baslamistir. KKTC
için hiçbir girisimi yapmayan, hiç bir vaadini tutmayan AB, Güney Kibris
için Türkiye ye baski yapmaktadirlar. Bu kapana bile, bile neden
girdigimizi de kimse halka açiklanmamistir.

Durum böyle devam edemez.

Kim hesap soracak? Kim bu gidisata Dur diyecek?

Yüzde Yüz TÜRK Olduğun Gün CİHAN senindir..



xxxxxiSyAnxxxxx

xxxxxiSyAnxxxxx resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Türk Adı Nereden Geliyor...>
  6.Oca.2007 Cmt 12:01:38
Kelime Anlamı Olarak ele Alınırsa  Türk= GüçPaylaşımınız için Tşkler Melissa hanım.


xxxxxiSyAnxxxxx

xxxxxiSyAnxxxxx resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >dogum tarihinize göre hangi otsunuz:):):)>
  5.Oca.2007 Cum 23:28:41

Sarmaşık  ( 01 Subat )

Yerinde duramayan birisiniz. Durmadan ona buna sarılıp duruyosunuz Cok arkadaşınız var ve
sosyal yaşamınız cok renkli. Dedikoduyu biraz
seviyorsunuz. Sizi taniyan sizin gibi biri daha
olmadigini duşünüyor. Dikkat cekmeyi cok seviyorsunuz.
Kesinlikle Ben..

Paylaşımınız İçin Tşkler..



xxxxxiSyAnxxxxx

xxxxxiSyAnxxxxx resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >ChatCity Moda Rüzgarı..>
  5.Oca.2007 Cum 23:24:50

Beyler için olan tasarımlarını Merakla Bekliyoruz Jisellcim O güzel Ellerine Sağlık Tşkler..

Sevgiyle..



xxxxxiSyAnxxxxx

xxxxxiSyAnxxxxx resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >ATAM BÜYÜKSÜN!!! (İLGİLENENLERE)>
  5.Oca.2007 Cum 23:22:18
paint34 :


Atatürk ün büyük bir titizlikle kurduğu ve bizlere emanet ettiği en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti nin sonsuza kadar yaşaması, Onun ilke ve inklaplarına sahip çıkma ile olur. Çünkü bu ilke ve inkilaplar Türkiye nin gelişmesinin yegane çizgisidir. Türk insanına düsen görev önce Atatürk ilke ve inkılaplarını öğrenmek ve onların etrafında kenetlenmek, sonra da tek varlığımız Türkiye Cumhuriyeti ni sonsuza kadar yaşatmaktır. Atatürk ilke ve inkılapları Türk insaninin ülküsü ve idealleridir.


Atatürk ü öğrenmek bir bakıma Onun ilke ve inkılaplarını bilmekle baslar. Bu ilkeler:

1- Cumhuriyetçilik: Türk Milleti nin hür seçimlere dayanan en uygun yönetim sekli Cumhuriyet tir seklinde özetlenebilir.

2- Milliyetçilik: Türk Milleti nin 2000 yıllık tarihine yakışır bir şekilde millet olma ve yasama ilkesidir. Türk bayrağı altında yaşanan tasada ve kıvançta ayni duyguları paylasan herkesi Türk sayan ilkedir. Böylece milletimizi birleştiren ve kaynaştıran bir ilke konumundadır.

3- Halkçılık: Türk Milleti nin yasayan kitlesine halk denir. Çeşitli meslek ve etkinlikleri olan halkımızın el ve gönül birliğiyle çalışıp yurdumuzun kalkınmasını sağlaması demektir. Bütün fertlerimizin birbirine saygılı ve fedakarlık duyguları içinde olmalarını önerir.

4- Laiklik: Devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil akla ve bilime dayandırılmasıdır. Böylece din ve devlet isleri iki ayrı kurum olarak birbirine zarar vermeden görevlerini sürdüreceklerdir.

5- Devletçilik: Devletin, halkın rahatı için sosyal ve ekonomik alanlarda üretim ve teşebbüste bulunmasıdır. Özel sektörün yapamadığı zorunlu hizmetleri devlet yapar ve vatandaşa hizmet oturur. Böylece endüstri ve sanayileşmede özel sektörün yanında devlet de bir sektör olarak görev yapar.

6-İnkılapçılık: Türk Milleti ve Devleti nin durmadan ilerleyen ülkeler yarışmasına katılmasıdır. Türk toplumu endüstri, bilim, teknoloji, tip ve sanayi gibi her alanda, her turlu gelişmeye yabancı kalmayacak kendini cağın gereklerine göre yenileyecektir.

Atatürk ilkelerinin amacı Türk insaninin atılgan, yaratıcı, barışçı, birleştirici yapmaktır. Büyük Atatürk hayatta iken kendi de bu ilkeleri uygulamış ve bugünkü Türkiye yi çağdaş yapan inkılapları sağlamıştır. Kısa bir ömre sığan bu inkılapları Avrupa ancak 200-300 yılda yapabilmiştir. Atatürk, cağımızın gelmiş geçmiş dahi devlet adamlarından biridir. Onun büyüklüğü çok yönlü bir kişiliğe sahip olmasından kaynaklanır. İyi bir kumandan, dahi bir lider, güçlü bir devlet adamı, iyi bir hatip, milletinin bas öğretmeni, koylusunun bas çiftçisi ve esir milletlerin kılavuzudur. Türk inkılaplarının kısa surede başarıya ulaşmasının sırrı buradadır.

Atatürk inkılapları ile çağdaş bir devlet niteliğine kavuştuk. Dünyada saygınlığımız arttı. Yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı. Tarımın modernleşmesinde devlet öncü oldu. Bankalar, fabrikalar kuruldu. Sonunda ülkemiz bayındır oldu. Ulusumuz zenginleşti.

  1. Siyasal Alanda Yapılan Değişiklikler:
    Mustafa Kemal Paşa nın önderliğinde 1919 yılında başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşımız 1922 de tamamlandı. Osmanlı Devleti yöneticileri bu savaşın önderleri hakkında ölüm fermanları imzalamaktan çekinmediler. Kurtuluş Savaşı bittiği zaman bir yanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti, öte yanda Osmanlı Saltanatı vardı. Büyük Millet Meclisi nin 1 Kasım 1922 günü kabul ettiği bir yasa ile tarihimizde saltanat dönemi kapandı. Yeni bir dönem başladı. Osmanlı Saltanatının kaldırılmasından sonra 1921 Anayasası nda değişiklikler yapıldı. 29 Ekim 1923 günü Türkiye Devleti nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul edildi.
    Cumhuriyetin ilanı ile tarihimizde Cumhuriyet Dönemi başladı.
     

  2. Hukuk Alanında Yapılan Değişiklikler:
    Cumhuriyet öncesinde yargı işleri din adamları tarafından görülürdü. Kadı adı verilen yargıçlar din kurallarına göre karar verirdi. Hukuk alanında yapılan değişiklikle eski mahkemeler kapatıldı. Eski yasalar yürürlükten kaldırıldı. Uygar ulusların yasaları örnek alınarak boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlendi. Hukuk devrimi ile kadın - erkek arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlar da erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu.
     

  3. Eğitim Alanında Yapılan Değişiklik:
    Osmanlı Devletinde eğitim sistemi dinseldi. Mahalle okulunu bitirenler isterlerse öğrenimlerini Medreselerde sürdürürlerdi. Medreselerde genel olarak dini bilgiler öğretilirdi. Bu öğrenim kurumlarında tekniğe, bilime önem verilmezdi. Medreselerin yanı sıra İmparatorluğun devlet işleri için kurulmuş Enderun adlı Saray Okulu vardı. Çok sonraları Tanzimat Döneminde Ortaokul dengi Rüştiye, Lise dengi İdadi ve Sultani okulları açıldı. Daha sonra Tıp, Harp Okulu, Mülkiye Okulları kuruldu.
    Cumhuriyet döneminde dine bağlı eğitim sistemine son verildi. Eğitim kurumlarında bilimsel yöntem ve ilkelere dayalı eğitim çalışmaları başladı. Tüm okullar bu ilkelere göre yeniden örgütlendi.
    Atatürk eğitime, öğretime çok önem verdi. Bilgisizliği kısa yoldan çözmek, okuma yazmayı kolaylaştırmak amacı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1928 tarihinde Türk Alfabe Yasası nı kabul etti. Bu alfabe ile okuma yazma öğrenilmesi için Ulus Okulları açıldı. Bütün yurtta okuma yazma öğrenme çalışmaları başladı. Atatürk, Ulus Okullarında Başöğretmen olarak dersler verdi.
    Harf değişikliğini, dilde özleşme izledi. Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşan Osmanlıca yerine Türkçe konuşulup yazılmaya başlandı. Atatürk Türk Dili nin benliğine kavuşma çalışmalarını yürütmek amacı ile 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti ni kurdu. Dilimiz yabancı sözcüklerden arındı.
     

  4. Ekonomik Alanda Yapılan Değişiklikler:
    Lozan Barış Antlaşması ile yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı. Ülkemiz kendi zenginlik kaynaklarına sahip çıktı. Her alanda devlet öncülük etmeye başladı. Bankalar, fabrikalar kuruldu. Modern tarım çalışmalarına başlandı. Yollar, özellikle demiryolları yapımında büyük çaba gösterildi. Böylece yurdun en uzak yerlerine ulaşma olanağı hazırlandı. Ekonomik bağımsızlığımız kazanıldı. Ekonomik alanda sağlanan bu başarılar sonucu yurdumuz bayındırlaştı. Ulusumuz zenginleşti. Halk için ağır bir yük olan aşar vergisi kaldırıldı. Çağdaş vergilendirme yöntemleri uygulanmaya başlandı.
     

  5. Sosyal Alanda Yapılan Değişiklikler:
    Atatürk, ulusumuzun uygar uluslar düzeyine ulaşması için, sosyal alanda da köklü değişiklikler yaptı. Yeni okullar açtı. Hastaneler, dispanserler kurulmasını sağladı. Güzel sanatların gelişmesi için gerekli girişimlerde bulundu. Konservatuar kuruldu. Stadyumlar, spor alanları, kapalı spor salonları yapıldı. Uygar bir toplum için gerek duyulan tüm sosyal kurumlar Atatürk döneminde açıldı.
     

  6. Ölçü Birimlerinde Yapılan Değişiklikler:
    Atatürk dünya ile ilişkilerimizi düzenli yürütmek için ölçü birimlerinde değişiklikler yaptı.
    Uzunluk ölçüsü birimi olarak arşın, endaze; ağırlık ölçüsü birimi olarak okka, dirhem gibi ölçüleri kaldırarak bugün kullanmakta olduğumuz ölçü birimlerini kabul etti.
    Yurdumuzda daha önce takvim Hicri takvime göre düzenlenmişti. Buna göre dünyanın kullandığı takvimle aramızda 580 yıl kadar bir farklılık vardı. 1 Ocak 1926 tarihinden sonra bizde de Miladi takvim kullanılmaya başlandı.
    Eskiden ülkemizde ezani saat kullanılıyordu. Bu saat uygar ülkelerin kullandığı saate uymuyordu. Takvimde olduğu gibi saatler arasındaki bu uymazlık büyük karışıklıklara neden oluyordu. Bunları önlemek için takvimle birlikte bugünkü kullandığımız saat kabul edildi.
    Hafta tatili Cuma dan Pazar gününe alındı.

Bu Kadar Güzel Bir Açıklamanın Üzerine Bir Açıklama Yapmaya Gerek Var mı ? Bence Yok. Söylenmesi Gereken ne var ise Bu yazıda bulmamız mümkün. Ellerine Yüregine Sağlık Tebrik ediyorum

<<1...7891011121314151617 >>