ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


23 Mayıs 2024, Perşembe 09:18   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Felsefe, Din, İçsel meseleler
forum sohbet oyun basliklari
   Müslüman Ülkelerde KADIN !
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

Peeg

Peeg resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  16.Eki.2006 Pzt 23:13:13      Müslüman Ülkelerde KADIN !sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
Batı’daki algının aksine İslam coğrafyasında ortak bir Müslüman kadın prototipi yok. Kültürel coğrafî farklar, mezhebî farklar ve İslam’ın değişen yorumları ve uygulamaları kadına bakışta farklılıklar ortaya çıkarmış. Mesela Sudan’da anaerkil kültür, kadın konusunda yumuşak bir söylemin benimsenmesine neden olmuş.

Müslüman dünyanın kadınları ile ilgili olarak pek çok önyargı var. Ve biz de çoğu zaman gerçeği yansıtmayan bu önyargılardan payımızı alıyoruz. Özellikle Batı’dan bakıldığında coğrafi ve kültürel farklılıklar gözetilmeden tek tip bir Müslüman kadın karşımıza çıkıyor. Erkeğine köle, baskı altında ve kuşatılmış. Peki burkaların, peçelerin, arkasında tasvir edilen bu kadın tipi ne kadar gerçeği yansıtıyor? Bu önyargılar ne kadar doğru? Bölgesel coğrafi ve kültürel farklar bu kadınların hayatına, dinî yorumlara nasıl yansımış? Onlar dünyaya nasıl bakıyorlar? Kendi yaşadıkları sorunlar ile dünyanın gündemindeki kadın sorunları arasındaki farklar neler? Modern dünya ile uyum sağlamak istiyorlar mı? Önlerinde görünen ve görünmeyen duvarlar neler? Nasıl bir kadın özgürleşmesi modelini benimsiyorlar? Dindar ve mod ern olmak arasında nerede duruyorlar? Bu sorulara cevap aramak üzere çıktığımız yolculukta her coğrafyada birbirinden farklı cevaplarla karşılaştık.

YEMEN

Kadınların en çok mağdur olduğu ülkelerin başında Yemen geliyor. Bir kadın milletvekili ve kabinede bir kadın bakanı var. Yoksulluk ve geleneklerin gücü her yerde hissediliyor.

SURİYE

Devletin toplum üzerindeki baskısını hafifletmesi yakından hissediliyor. Suriye kadınları hayatın her alanına çok rahat katılıyorlar. Askılı giyinenler de peçe takanlar da yadırganmıyor.

CEZAYİR

Cezayir, uzun yıllar bağımsızlık mücadelesi vermiş, yağmalanmış, travma geçirmiş bir ülke. Kadınların hayata katılımına mani yok; ama güvenlik sorunu kadınları kısıtlıyor.

İRAN

Kadınların, çalışma hayatında siyasette, sporda yer almalarına engel olmasa da sınırlar var. "Dinin kadın lehine yeniden yorumlanması lazım." diyenler sesini yükseltiyor.

MALEZYA

Malezya, ultra modern görünümlü çehresi ile kadınların sokakta, siyasette sorunsuz olabildikleri ülkelerden birisi. Burada hem modern hem dindar kadın formülü işe yaramış.

ENDONEZYA

Endonezya, 250 milyon nüfusu ile en kalabalık İslam ülkesi. Nüfusunun % 70 i Müslüman. Kadın hakları tartışmaları özgürce yapılabiliyor. Peçeliler rahatça üniversiteye devam ediyor.

PAKİSTAN

Tam bir kaos hakim. Gelenekler, yoksulluk, feodal değerlerin hakimiyeti, her şey kadının üzerinde. Kadın hareketi çok güçlü; ama kadın hakları karnesi zayıflarla dolu bir ülke.

FİLİSTİN

Kadın sorunları işgal durumu ile çerçevelenmiş. Ülkenin genel sorunlarından ayrıştırılamıyor. Filistinli kadınlar yaşadıkları travmalara karşı ayakta kalabilmek için büyük mücadele veriyor.

Uzun bir yol hikayesiydi bu, hazırlıkları iki yıl önce başladı. Farklı coğrafyalarda zengin kültürler ve siyasi oluşumlar taşıyan ülkelere gitmeye özen gösterdik. Kimi ülkeler kapılarını bize ardına kadar açtılar, kimilerinde ise buradaki büyükelçiliklerde başlayan engellemeler ve umursamaz tutumlarla karşılaştık. Yazışmaların sonunda çekim için izin alamadığımız ülkelerden vazgeçtik.

Umman, Yemen, Sudan, Mısır, Lübnan, Suriye, İran, Malezya, Endonezya, Cezayir, Pakistan, Filistin ve Ürdün’ü kapsayan çekimlerimiz yaklaşık bir yılı aşkın bir süre içinde tamamlandı. Müslüman dünyanın kadınlarını tanımak üzere çıktığımız bu yolculukta önce kendi bilgisizliğimizi fark ettik; çünkü bu ülkelerle ilgili elimizde bize ait hiçbir kaynak yoktu. Ne yapılmış bir araştırma ne de bir çalışma. Bu ülkelerin kadınlarını tanımak için Batılı kaynaklara başvurmak zorunda kaldık. Bizim de Batılı kaynaklardan gelen bilgilerle beslenen önyargılarımız olduğunu fark ettik. Onları tanımaya çalışırken bunlardan sıyrılmak zor oldu. Ne kadar sıyrılabildik doğrusu bilmiyorum. Ama denedik. Tahminimizden çok fazla şey öğrendik ve en fazla da bize ayak bağı olan önümüzde duvarlar ören kalıp yargılar oldu. Her yolculuk bir de iç yolculuk içerir aslında. Onlarla tanışırken kendimizi de fark ettik.

Bir yıl boyunca birbirinden farklı coğrafyalarda farklı kültür ve yaşayışlardaki 200’e yakın kadın ile buluşmak, ülkelerini ve onları tanımak ve bunları yazı ve görüntü ile paylaşmak için yoğun bir emek harcandı. Süreyya Önal ile projeyi birlikte hazırladık, projenin koordinatörlüğünü Aslıhan Eker yaptı.

Müslüman dünyasındaki kadınların önünde duvarlar örülmüştü. Bir taraftan Batı’nın önyargıları diğer yandan kendi ülkelerinin baskıcı gelenekleri, yasaları, koşulları bu duvarların tuğlalarını oluşturuyordu. Bu araştırma Müslüman kadınların dünyasındaki görünen ve görünmeyen engelleri anlamaya çalışma çabasıydı. Bu nedenle köylerden saraylara farklı kesimleri temsil eden kadınların yaklaşımlarını kendi çelişkileri içinde olduğu gibi yansıtmaya çalıştık. Çok aşina olduğumuz kadın sorunları da vardı, çok yabancı olduklarımız da. Her ülkede kadın gündeminin başlıkları değişti. Kimi zaman onları çölde burkaların ardında, develerini satarken, kimi zaman modern bir gökdelende uluslararası markaların yönlendiricileri olarak tanıdık.

Kadın özgürleşmesi modeli maya tutmuyor

İslam coğrafyasında ortak bir Müslüman kadın prototipi yok. Kültürel coğrafi farklar, mezhebi farklar ve İslam’ın değişen yorumları ve uygulamaları kadına bakışta farklılıklar ortaya çıkarmış. Mesela Sudan’da anaerkil kültürü, kadın konusunda yumuşak bir söylemin benimsenmesine neden olmuş. Evlerinde erkek hizmetçi kullanan erkek-kadın ilişkilerinde rahat olan Sudanlı kadınlarla Arap dünyasının kadınları arasında çok fark var. Aynı şey Uzakdoğu için de geçerli. Malezya, Endonezya anaerkil değerleri baskın ülkeler arasında. İslam’ın kadınla ilgili yorumları bu kültürel atmosferin etkisinde ortaya çıkmış. Çok eşlilik vb. uygulamalar var. Ama buna itirazlar da var. Kadınların boşanması defalarca evlilik yapmaları da bu ülkelerde son derece normal algılanıyor. Yer yer bu iki coğrafyada da erkeklerin ağzından bizim ülkemizde kadınlar daha çok çapkındır sözünü duyduk ve çok şaşırdık.

Kadınların durumu ülkelerin genel siyasi yapıları ve koşullarından bağımsız ele alındığında sorunları anlayıp çareler geliştirme konusunda yetersizlik ortaya çıkıyor. Ülkelerin kendi koşullarından bağımsız tek başına kadın özgürleşmesinden ve gelişiminden söz etmek mümkün değil. Feodal yapıların sürdüğü, savaşın, yoksulluğun yaşandığı bölgelerdeki kadın sorunları sadece eşitlik ve modern dünyanın kadın hakları yaklaşımı ile çözülebilecek gibi değil.

Pek çok ülkede kadınlar modern dünyanın kadın sorunları tanımlarına fazla prim vermedikleri gibi önemsemiyorlar da. Çoğu kadın için ülkelerinin genel atmosferi içinde demokrasi, yoksulluk, savaş gibi pek çok sorunun içinde tek başına kadın sorunlarına yönelmek neredeyse lüks bir ürün tüketmek gibi. Hayatta kalmanın şiddet, açlık tehditleri altında mücadelesini veren kadınlara kadın-erkek eşitliği perspektifi bir hayli anlamsız kalıyor. Buradaki en dengeli mücadeleyi Filistinli kadınlar başarıyorlar. Ülkenin gündemiyle kadınların gündemini paralel yürüterek.

Feminizm bu ülkelerde çok da telaffuz edilmiyor. Ama Mısır, Malezya, Pakistan, İran istisna tutulabilir. Bu kavrama kendilerini yakın hisseden kadınların sayısı çok az. Bunların çoğu da yurtdışında yaşamış veya eğitim almış kadınlar. En modern görünümlü kadından bile ‘feministim’ sözünü duymak neredeyse imkansız. Ama bu ülkelerde en feminist kadınlarda bile sıkça “biz Müslümanız” sözünü duyabiliyorsunuz.

Aile değerleri tüm Müslüman ülkelerde çok önemli. Özellikle yoksul ve sosyal güvenlik sistemleri olmayan devletlerde aile bir anlamda sosyal güvenlik mekanizması olarak büyük önem taşıyor. Müslüman dünyanın kadınları kadın hakları mücadelesinin aileyi sorunların kaynağı olarak gören söylemine itiraz edip karşı çıkıyor. Aile değerlerini, kültürlerini ve dinlerini koruyarak kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmek istiyorlar. Değişimin ve adaletli toplum yapısının karşısında en büyük engeli baskıcı geleneklerı ve onlarla işbirliği yapan iktidarlar olarak görüyorlar.

Aile hukuku çoğunlukla İslam hukukuna dayanıyor. Bazı ülkeler İslam hukukunun bugünün şartlarına uygun yorumlarını ölçü olarak alırken bazı ülkelerdeki uygulamalar bugünün şartlarına uymuyor ve medeni hukuk, kadınların aleyhine sonuçlar doğurabiliyor. Bu nedenle kadınların mağdur edildiği çok ülke var. Özelikle boşanma konusunda Yemen, Cezayir, Pakistan kadınların en çok mağdur olduğu ülkeler. Sudan’da, Malezya’da, Endonezya’da bu konular sorun olarak yansımıyor.

Kadın örgütlerinin çoğu iktidar kontrolünde

 Müslüman ülkelerin birçoğunda kadın sivil toplum kuruluşları hem var hem yok. Başkan eşleri, first lady’ler, hanedan mensupları kadın çalışmalarına başkanlık yapıyor. Bu durum gerçek sorunu yaşayan kadınlar ile kadın hakları için mücadele verenler arasında bir koordinasyon sorunu çıkartıyor. Bir diğer problem de bu ülkelerin bazılarında demokratik yapılanmanın yetersizliği nedeniyle mevcut sivil kadın derneklerinden tek tip sesin “bizim ülkemizde her şey güzeldir” söyleminin çıkması. Gerçek sorunlar masaüstüne gelip konuşulamıyor. Bu da çözüm süreçlerini etkiliyor. Ama tüm olumsuzluklara rağmen kadınlar çok başarılı ve ülkelerinin değişim konusunda en büyük dinamik gücünü onlar oluşturuyor.

Tüm ülkelerde kadınların, dikte edilmiş çözüm önerilerine karşı oldukları görülüyor. Kendi sorunlarına kendi koşullarına göre çözüm oluşturmak ve bu şekilde desteklenmek istiyorlar. Hazır çözüm reçetelerini ülkelerinde uygulamak istemiyorlar. Bu ülkelerde kadınlar kendilerine özgü kalkınma modelleri oluşturacak bir birikime sahipler. Sadece cesarete ve imkâna ihtiyaçları var. Dışarıdan gelen projelere şüphe ile bakıyorlar. Yabancıların kendilerini iyi anlayamadıklarını ve ihtiyaçlarını kavrayamadıklarını söylüyorlar. Condoleezza Rice’ın gelip onlara kadın hakları dersi vermesini istemediklerini söylüyorlar.

Hiçbirisi üzerlerindeki baskıları direkt olarak İslam’a bağlamıyor. İslam’ın yanlış yorumlarından kaynaklandığını ifade ediyorlar. Bu nedenle konu din değil dinin yorumundaki tutuculuk olarak ortaya konuyor. Aydın dinî otoritelerin azlığı, dinî fetvalar veren kurumların siyaset ve iktidar ile iç içeliği kadınları önceleyen dinî bir söylemin çıkmasını engelliyor. Ancak her şeye rağmen aydın din adamları var. Kadın hakları mücadelesinde din adamları ile işbirliği yapan Yemen’de, Pakistan’da kadın örgütleri var. Yemen gibi bazı bölgeleri ortaçağ koşullarında yaşayan, sokaklarında kadın tuvaleti olmayan bir ülkede kadın haklarının yaygın olarak anlatımında din adamlarının katkısı büyük.

İslam dünyasında çok başarılı kadınlar var. Sanat, siyaset, iş dünyası içinde her alanda önemli mevkideler. Birçoğu da gerçek bir başarı öyküsüne sahip. Ancak hepsi burka-peçe söyleminin arkasında kaybolmuş. Ve Batı medyasının seçici algısı, İslam dünyasını yansıtan yanlış rol modellerin sunulmasına da sebep olmuş. Yanlış imajların güçlenmesine de. İslam dünyasının görünür kadınlar ya Batılılar gibi ya da tam tersi burkaların, peçelerin ardındaki kadınlar. Oysa bu dünyanın kadınlarının hem kendi kültürü ve dinine uygun rol model örneklerine ihtiyacı var. Kameralar sadece bu iki kadına odaklandıkça kadın sorunlarında bir aşama kaydedilemiyor. Çünkü ikisi de rol model değil.

Peeg

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

AYVENLI9

AYVENLI9 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  7.Ara.2006 Per 22:53:38sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

İmtihanımız devam ediyor

19/11/2006

Mumtehane Suresi, biliyorsunuz adını “imtihan edilen kadın”dan alır. İmtihan, sureye nisbet edilerek “Mumtahine” adı da verilmiştir. Bu durumda mana “İmtihan eden sure”, veya en geniş anlamıyla “İmtihan Suresi” olmuş olur. Gerçekten de bu sure imtihan suresidir. İnip bitmiş bir imtihan suresi değil, hepimize, her zaman ve zeminde inmekte olan imtihan suresi.
“İmtihan olan kadın” kim mi?

Mumtehane Suresi, biliyorsunuz adını “imtihan edilen kadın”dan alır. İmtihan, sureye nisbet edilerek “Mumtahine” adı da verilmiştir. Bu durumda mana “İmtihan eden sure”, veya en geniş anlamıyla “İmtihan Suresi” olmuş olur. Gerçekten de bu sure imtihan suresidir. İnip bitmiş bir imtihan suresi değil, hepimize, her zaman ve zeminde inmekte olan imtihan suresi.

İmtihan olan kadın” kim mi?

Sare isimli Ebu Leheb’in cariyeliğini yapmış olan müşrik bir kadın. Hicretin 4. yılında Medine’ye geliyor. Mekke’de kıtlık yeni yeni baş gösteriyor. Azgın Kureyş’in burnunu sürtüyor Mevla.

Kadın milletin ortasında “Abdulmuttalip oğulları!” diye feryat ediyor. Duygu sömürüsü yapıyor yani. Cariyeler, örfen ailenin bir ferdi sayılıyor. Bir aile cariyesini sokağa aç bi-ilaç bıraktığında, kınanıyor. Allah Rasulü, akrabalarına kadına maddi destek çıkmalarını söylüyor. Kadın yaklaşık iki yıl kalıyor Medine’de. Bu arada ne yapıyor, ne ediyor bilinmiyor. Kadın tarih sahnesine Hudeybiye anlaşmasıyla neticelenen seferde çıkıyor.

Bu noktada sahnede ikinci bir şahıs daha görüyoruz: surenin ilk ayetlerinin inişine neden olan Hatıb b. Ebi Belte’a. Bu güzide sahabi Bedr’e katılanlardan. Artı, cennetle müjdelenmiş bir amel olarak tescil edilen Rıdvan bey’atı sahiplerinden. Artı Uhud’a katılmış, hem de Allah Rasulü’nün “Yerinizden asla kıpramayın” dediği elli okçu arasında. Tabi ki disipline uymayanlardan olmuş ki, yaşıyor.

Allah Rasulü, “özel kaynağı”nın verdiği bir haber üzerine, Hz. Ali başkanlığında dört kişilik bir müfrezeyi yola çıkarıyor: “Gidin, şu şu evsafta bir kadın bulacaksınız yolda, onda bir mektup var, onu alıp getirin.

Geliyorlar, tarif edilen eşkâldeki kadını Mekke’yolunda Ravza-i Hah denilen yerde buluyorlar. Bu, Ebu Leheb’in cariyesi Sare. Mektubu istiyorlar, vermek istemiyor, Hz. Ali zorluyor, sonunda çıkarıp veriyor. Mektubun metni, müfessir Alusi’nin nakline göre şöyle:

Haberiniz olsun ki, Rasulullah gece apansız gelen sele bir orduyla size yöneldi. Allah’a yemin olsun ki o sizin üzerinize tek başına gelse, yine de ona zafer verecektir; zira o Allah’ın kendisine vaat ettiği şeye ulaşacaktır.” Görüyorsunuz, içerik olarak temiz, fakat yapılan iş çok çok tehlikeli ve vahim.

Hatıb huzur-u Nebi’ye celp ediliyor. Allah Rasulü mektubu gösterince hiç inkar etmiyor, hatasını savunmuyor, aynen şöyle diyor: “Aleyhimde hüküm vermekte acele etme ya Rasulallah! Ben Kureyş’ten değilim, onların yanaşmasıyım. Diğer muhacirlerin hemen hepsinin yakını var, onların geride kalan ailelerini onlar koruyor. Ailemi himaye için benim hiç kimsem yok. Bu yolla onlara ulaşmak istedim; ne inkarımdan, ne dinimden yüz çevirdiğim için ve ne de İslam’dan sonra küfürden razı olduğum için yaptım bunu.

Nebi, “Doğru söyledi” diyor. Hz. Ömer “Bırak ya Rasulallah şu münafığın hakkından geleyim” diye kılıcına davranıyor. Rasulullah “sen dur” diyor. Ve adı geçen surenin şu ayeti üzerinden, hepimize çağları aşan şu ders veriliyor:

Siz ey iman edenler! Benim ve sizin düşmanlarınızı can dostlar edinmeyiniz. Siz onlara yürek dolusu sevgi sunuyorsunuz ama, bakın işte, onlar size gelen bütün hakikati kökten inkar edip Elçi’yi ve sizi, sırf Rabbiniz Allah’a iman ettiniz diye sürüp çıkarıyorlar. Doğrusu sizler de benim davam uğruna ve rızamı kazanmak için yapılmış bir cihad sonunda çıkarılmıştınız. Ne ki şimdi onlara içinizdeki sevgi sebebiyle sır veriyorsunuz. Ama ben sizin gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da çok iyi bilirim: Artık sizden kim böyle yaparsa, işte o doğru yolun ortasında sapıtmış demektir.” (60:1)

Tahminim o ki, Hatıb’ı kadın ayartıyor. Kadın tekin değil. Hatta yine tahmin ediyorum ki, bu kadın Medine’ye casusluk için yollanıyor. Zaten Fetih günü vur emri verilen az sayıdaki insan arasında o da var. O gün cezası infaz edilen 4 kişiden biri. Demek ki, rolü anlaşılmış.

Bu olaydan bir çok ders çıkarıyoruz. İlk elde akla gelenler şunlar:

1. Delil ve şahit ortada olsa da, sanık belli olsa da, yargısız infaz yapılamaz. 2. Mahkeme herkese açık olmalı, cemaati top yekûn riske eden olayın üstü örtülmemeli. 3. Kişinin yakınlarına olan sevgisi gözünü karartmamalı. 4. Bedre katılmış, Rıdvan bey’atında bulunmuş bir sahabi de olsa, kuldur, hata yapabilir. 5. Bir yanlış, mazeret var diye doğru olmaz. 6. Bir yanlıştan dolayı iyi bir geçmiş silinmez. 7. Birinin münafık olup olmadığı sadece yanlışına bakılarak değil, o yanlışın arkasındaki niyet ve sebeplere bakılarak tesbit edilebilir. 8. Müslümanlar aleyhine düşmana bilginin en masumu bile yasaktır. 9. Sahabe en zor durumda bile kendini ifade edebilecek bir özgüvenle yetiştirilmiştir. 10. Hata ile hatayı yapan insan arasındaki fark göz önünde tutulduğu için Hatıb’tan daha sonra çok yararlanılmıştır.

Mesela, Mısır’a elçi olarak gönderilmiş ve başarılı olmuştur. Hz. Ömer döneminde bir kez daha elçilik yapmıştır. Huneyn sırasında susuz İslam ordusuna kuyu yapma görevi ona tevdi edilmiştir. Hepsinden öte, onun bu hatası üzerinden Allah bize hitap etmiş, tüm zamanlarda geçerli olan dersler vermiştir. Yine Rasulullah bu gibi durumlarda nasıl davranmamız gerektiğinin pratiğini bu sayede ortaya koymuştur.

İmtihanımız devam ediyor: Ders alanlara ve imtihanı başarıyla verenlere ne mutlu

CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir