ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Hukukta “niyet”e ceza verilmez, diyorum. Bunları yaşayıp aşmak zorundayız, diyorum.

__________________________________________________________________________________________

ßu hafta sonu okuduğum en güzel yazılardan biri olduğunu söyleyebilirim.

Sitede bulunan arkadaşlarla polemiğe girmemek için içerik açısından yorum yapmayacağım.

RestlessOblivon,teşekkürler.

Adalet Güçlünün İşine Gelen Değildir

“Toplumsal kurumların ilk erdemi olan adalet, toplumsal yapının temelidir. Tüm siyaset ve yasamaya ilişkin kararlar, adalet ilkelerinden kaynaklanan sınırlamalar içinde yer almalıdır.”

John Rawls, A Theory of Justice

Ünlü İslam filozofu İbn-i Haldun, 14. yüzyılda “Devlet düzeni dinsel kurallara dayanmak zorunda değildir… Hükümet işinde şeriat ille de gerekli olmaz”(1) derken ancak yüzyıllar sonra kavramlaştırılacak olan laik bir devlet anlayışını dile getiriyordu. Ona göre, “evrenin ve toplumların durumları, ilişkileri, gidişleri tek bir süreç üzerinde sürmez ve değişmeyen bir çizgide kalmazdı. Günler, zamanlar geçerdi ve her şey, oluşan değişmeler ve durumdan duruma geçişler bütünü”(2) idi.

Oysa, İbn-i Haldun’dan 700 yıl sonra ülkemizdeki bir siyaset adamı, övünerek “AKP laik bir anlayışın savunucusu değildir. Dini her alandan kovan bir felsefi anlayışın temsilcisi değiliz” derken bu söylemiyle adeta iktidar partisinin toplumdaki her alanı dinsel kurallara dayandırma isteğini itiraf ediyor.

Ecevit’in Merve Kavakçı olayında kullandığı deyimle “devlete meydan okuma” simgesi olan türban için anayasa değişikliği yapmak üzere sayısal çokluğunu kullanan AKP ve ona destek veren MHP, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün uyarılarına rağmen geçen aylarda “Pandora’nın kutusu”nu açmışlar; üniversitelerdeki türban yasağını kaldırma amacını güden anayasa değişikliğini, içerik analizlerine hiç itibar etmeden parmak sayısıyla geçirmişlerdi.

Çünkü, AKP her zamanki gibi, yüzde 47 oranında oy almış olmanın kendisine sınırsız ve denetimsiz güç verdiğine ve her şeyi yapabileceğine inanmaktaydı.

Ne var ki CHP’nin DSP ve bazı bağımsız milletvekilleriyle laiklik ilkesine aykırı bu anayasa değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru, yüksek mahkemenin iptal ve yürürlüğün durdurulması kararıyla sonuçlanınca AKP ve yandaşları, dünyanın sonu gelmişçesine inanılmaz bir tepki sergilediler. Öyle ki iptal haberi duyulur duyulmaz, siyasal İslamcı televizyon ekranlarında Anayasa Mahkemesi’ne ve yüksek yargıçlara yönelik hakaretler çığ gibi büyüyerek birbirini izledi.

AKP yandaşı medya organları bu durumun “bir savaş ilanı” olduğunu; “Yargıçlar yönetiminin yargı darbesi yaptığını”; “Milli iradenin temsilcisi olan TBMM’nin yasama yetkisinin elinden alındığını”; “kuvvetler ayrımının ortadan kalktığını” öne sürdüler. Anayasa Mahkemesi’ni ve Yargıtay’ı budama tehditleri yağdırıldı. O kadar ileri gidildi ki “Hukuk sistemine güvenin kalmadığı ve toplumsal sözleşmenin bozulmuş olduğu” söylendi.

Yalnız kendileri için demokrasi isteyen, yargı lehlerine karar verdiğinde memnun olup aleyhlerinde karar çıktığında korkunç bir saygısızlık sergileyen bu kesimleri sağduyuya davet etme zamanı artık gelmiş ve geçmektedir de…

Bitmeyen kavganın konusu olan türbanın serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliği, AKP’nin öne sürdüğü gibi “bir temel hakkın çiğnenmesinin” önlenmesi ya da “bir ayrımcılığın”ortadan kaldırılması değildir.

Gerçekte dinsel anlamda bir ayrımcılık yapılarak dinsel simgelerin üniversitelere taşınması, anayasamızdaki laiklik ilkesinin çiğnenmesi, hukuk devleti ve adalet ilkeleri doğrultusunda alınmış olan önceki Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarının ihlal edilmesi anlamını taşımaktadır.

Oysa, çağdaş demokrasilerde dinin koyduğu kurallar, demokratik değerlerin ve hukuk ilkelerinin önüne geçemez. Demokrasi, halk egemenliğine dayanır ama çoğunlukçu değil, çoğulcu ve katılımcıdır. Bundan başka yalnızca sandık ve oy oranı anlamına da gelmez. Aynı zamanda bir erdem rejimi olan demokrasinin uyulması gereken kurum ve kuralları vardır. Bu kurumlardan biri olan Anayasa Mahkemesi, milli iradenin bekçisidir. Çünkü bir toplumsal sözleşme olan anayasa, milli iradedir. Bu yüksek mahkeme, anayasayı yasama organına karşı korur. Zira evrensel hukuk kurallarına göre, hukuk devletinde yasama organının hata yapması olasılığına karşı yargının denetimi öngörülür.

Anayasa Mahkemesi, siyasal rejimi hukuk çerçevesinde koruma işlevini üstlendiği için, “türban” kararı ile anayasanın değiştirilemez maddelerinin denetimini yapmış ve bu denetimi yaparken anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini düzenleyen dördüncü maddeye atıfta bulunmuştur.

Anayasa Mahkememizin “türban kararı”, gerçekte laik Cumhuriyetimizin korunması kararıdır. Mahkemenin “Meclis’in yasama yetkisini gasp etmiş olduğu” türünden bir iddia ise asla geçerli değildir.

Çünkü yasama organının anayasanın dördüncü maddesinde belirtilen konularda ‘ulus adına’ yetki kullanma olanağı yoktur. Kısacası, dördüncü maddenin alanına giren konularda, hiç kimse ‘Kurucu Meclis’ yetkilerini kullanamaz.

İşte bütün bu nedenlerle Anayasa Mahkemesi’nin herkesi ve her kurumu bağlayan türban kararı saygıyla karşılanmalı ve gereği yerine getirilmelidir.

Prof.Dr.Necla ARAT / CUMHURİYET

MADDE 6. – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Keşke herkes senin kadar iyi niyetli olsa Güray.Ama amaç farklı,iyi niyetli olarak yapılmıyor birşeyler.Tek sorunumuz türban oldu bir anda.Dinsel farklılıklar ortadan kaldırılmak zorundadır.Türkiye bu bilince ulaşmıştır.Atatürk ün bu ülke için yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları ortadadır.Atatürk devrimlerinin karşıtları Atatürk ilke ve inkilaplarını yıpratmak istiyorlar.Akp türbanı gündeme taşıdığı günden beri bu ülke krizde.Anayasa mahkemesi doğru ve çok yerinde bir karar vererek farkındalığını gözler önüne sermiştir.

Herkes niyet okuyor bu ülkede. Hukuki kararların doğruluğu bile niyet okuyarak ispat edilmeye çalışılıyor. Somut delile ne gerek var ki? Nereye elini atsan yanlış bir şeyler gelen güzel ülkemde "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." demek yargı erkinin yetkisini aşıp yasamayı nakavt ettiği şu dönemlerde neye sahip olamadığımızı gösteriyor yalnızca.

Önyargılar, yıkanan beyinler, arada kaynayan masumlar, her hareketiyle vatan kurtardığını sananlar, her cümlesinde Atatürk´ü kullananlar, her cümlesinde dini sömürenler, mutabakatın ne demek olduğunu bilmeyenler, yüzde 47´nin gücüyle süper kahramanlık taslayanlar...

Çıkarlar ve tabuların yarattığı kaos... İşte böyle bir ülkenin yurttaşlarıyız biz.
Daha fazla yazmayacağım.

+10000000000000.................

tşkLEr paylaşım için...

Farzedelim ki kötü niyetliler var…Amaçları farklı olanlar,Atatürk ilke ve inkilaplarını yıpratmak isteyen zihniyetler var…Akp ile ilgisi?

(Öyle bir düşünce içerisinde olduklarına inanmıyorum)

Herhalde oy verenlerle ilgisi var diyeceksin :)

Bu zihniyeti taşıyanlarla beraber bu zihniyetle alakası olmayıp yalnızca başörtüleriyle okumak isteyenleri savunanları aynı kefeye koyarak arasında bağlantı kurmaya çalışmak çok mu iyi niyetlicedir?

Akp nin türbanı gündeme getirmesi elbette bir tesadüf değildir…A partisi olmasa B partisi düğmeye basacaktı…Daha önceden kıyafet özgürlüğü olan bir ortamdan (özal dönemi) özgürlüklerin kısıtlandığı hakların daraltıldığı bir döneme (üçlü muhalefet dönemi) geçildiği için Akp düğmeye basmıştır…

Sözün özü:sorun başlatmak için değil başlatılan bir sorunu çözmeye yönelik atılan bir adımdı türban…

Hayır,oy verenlerle ilgisi yok,çünkü onlar kandırılmışlardır ve duyguları sömürülmüştür.İlgisi olan,AKPnin kendisidir.

Laiklik ile ilgili her türlü söylemleri mevcuttur.

Bugün Atatürk Türkiyesi nde;

“Tutturmuşlar bir laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Millet istemedikten sonra tabii gidecek yahu!”

bu gibi düşünceleri savunanların amacı nedir?Ben bu sözlerden sonra hiç bir iyi niyet arayamam türban konusunda.

Yine bugün halk olmadan halkım diyen,laikçiden çok laikçi kesilen onlardır!

Tabikide sadece inancı gereği başını kapatmış,modern çağa uygun,Atatürkçü ve O nun devrimlerini benimseyen kızlar var.

Ancak onlar bile Atatürk Türkiye sinde devlet dairelerine türbanlı giremezler.Anayasa mahkemesinin doğru bir karar verdiğini düşünüyorum halkın menfaati ve geleceği için.

Özüm :)

Atatürk bugün yaşıyor olsa idi,bu ve benzeri sorunların hiçbiri yaşanmazdı…Çünkü Atatürk hayatın hiçbir alanına başörtünün imkansızlığını taşımamıştır…(Laikliğin tanımını defalarca forum sayfalarına taşıdığımız için artık tekrarlamayacağım...)

Halkın geleceği ve menfaati için seçtiği vekilleri varken anayasa mahkemesinin yetkilerini aşmasını ve iradeyi yok sayarak meclise bu derece müdahale etmesini,halkın menfaati gerekçesine bağlaman bana çok inandırıcı gelmiyor…

Buarada:

%47 gibi bir çoğunluğun kandırılabilmesi mantığa biraz ters gelmiyor mu?Bu halkın hiç mi iradesi yok?Diyelim kandırıldılar,rakam fazlası ile abartı kalmıyor mu?Önce niyeti düzeltmek önyargılardan sıyrılmak,sonra Akp nin bugünkü siyasetine bakmak gerekiyor…

(Yorumlarımdan Akp nin attığı her adımın destekçisiymişim gibi bir anlam çıkması doğru olmaz;çünkü Akp nin desteklediğim tek icraatı türban sorununu çözmeye ilişkin atmış olduğu adımıdır…)