ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


20 Mayıs 2024, Pazartesi 17:12   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Felsefe, Din, İçsel meseleler
forum sohbet oyun basliklari
   Edison Cennete Girecek mi?
 <<123 4>>
Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

gurcu

gurcu resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  7.Nis.2010 Çar 14:08:09sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

Bu muhabbetide ben anlamiyorum..

4 buyuk kitap indirilmistir.. Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran i Kerim.. Her kitap bir peygamber e gelmistir. Hz.Musa,  Hz. Davut, Hz.İsa ve Peygamberimiz Hz. Muhammed tum kitaplar peygamberlere ayni yolla yani vahiy melegi Cebrail tarafindan teblig edilmistir.  Kuran-i Kerim son kitaptir ve peygamberimiz Hz. Muhammed son peygamberdir. Islam dinine gore Kuran-i Kerim den onceki kitaplar gecerliligini yitirmistir deniyor..

Simdi buraya kadar sanirim hepimiz hemfikiriz.. Buradan sonra oluyor ne olursa...

Tum kitaplar Allah katindan Cebrail tarafindan peygamberlere vahiy edildiyse ve peygamberler tarafindan insanlara anlatildiysa.. Kuran i Kerim e inanan cennetlik, diger kitaplara ve peygamberlere inan cehennemlik nasil diyebilirsin ?

Kuran i Kerim geldiginde diger kitaplar gecerliligini yitirmistir ile baslayip cevap vermeyin bana.. Sizin inandiginiz birsey icin bunu unut.. bak bu yeni kitap valla bak bundan sonra yeni bir kitap gelmeyecek deseler.. Sen aa ciddimi dur o zaman ailecek o dine gecelim dermiydin !

Bana sacma geliyor bu muhabbetler.. yada muhabbetigin gittigi yerler.. Din konusu gibi onemli bir konuda konusuluyor ;

Biri digerinin resmine takiliyor bel altindan vurmak icin.. ve devam ediyor... hani bana takilirkende muslumanmiydin diyor.. Digeri sen safsin herseyi ben bilirim Elhamdulillah diyor.. Bir digeri elli kere sabirli ve sakin konusmasini soylememe ragmen agzini kiralik verelim gibi ilkokul cocugunun yapmayacagi muhabbetleri yapiyor..

Din konusu benim icin onemli bir konu.. Din hakkinda ki paylasimlarida vakit buldukca okuyorum.. Anladigim konularda konuya katiliyorum ve bildiklerimi paylasiyorum.. anlamadigim konularda konu hakkinda daha bilgili insanlarin paylasimlarini okuyorum ve bilgi sahibi olmaya calisiyorum..

Din konusunda paylasim yapan arkadaslara onerim ;  Din cok cok onemli bir konu herkes sizinle ayni fikirde olmayabilir olmak zorundada degil.. Elestiri yapanda olacak muhalefet olanda.. Anlattigin konular senin ilkokulda yazdigin komposizyon yarismasina ait bir metin veya asik oldugunda yazdigin bir siir degil.. Kuran i Kerim e ait bilgiler her sekilde sabirli olmali ve muslumana yakisir sekilde cevap vermelisiniz.. Bir insana dinimizi ve guzelliklerini anlatirken.. o insani dinden uzaklastirmayacak sekilde sabir ile anlatilmasinda fayda oldugunu dusunuyorum. Tabi amaciniz samimi olarak din konusunda insanlari bilgilendirmekse..

 

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  7.Nis.2010 Çar 23:06:00sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

ŞU AYETLER ÜZERİNDE DİKKATLİCE DÜŞÜNELİM,BİR KİŞİ EĞER CENNETE GİDECEK YADA CENNET İÇİN TAKTİR OLMUŞSA BİLE CEHHENNEM DENİLEN O ORTAMDAN KESİNLİKLE GEÇİCEK

Ve  in  minküm  illa   variduha  kane ala  rabbike  hatmen makdiyya , sümme  nuneccilleziynettekav ve nezeruzzalimiyne fiyha  cisiyya “(19 MERYEM-71,72)

Sizden oraya  (cehennem’e  uğramayacak   hiç   bir  kimse    yoktur  !Bu  , Rabbin   üzerine  kesinleşmiş    bir hükümdür.Sonra biz, KORUNANLARI KURTARIRIZ.  Zalimleri  de diz üstü orada bırakırız.”

İnne    cehenneme   kanet     mırsada”(78 NEBE-21)

“Kesinlikle   Cehennem   herkesin   güzergahı    üzerindedir.  (Pusuda   beklemektedir.)

şimdide şu ayetin üzerinde düşünün

Ma  kaderullahe  hakka  kadrih”(22 HAC-74)

“ALLAH’I   hakkıyla  idrak   edemediler

Allahı hakkıyla idrak etmek,anlamak,bilip,bulmak istiyorsak mutlaka ama mutlaka

kelime-i tevhid in manasını ve ihlas suresinin manasını tam anlamıyla kavramış olmamız gerekiyor

 

bakın burda hepsi gayet açık ve net  Hazreti Muhammed in Açıkladığı Allah (ANLATIM 1)

 

Ve la  ted’u    meallahi    ilahen    aher ,  la  ilahe  illa  HU  ; Küllü  şey’in    halikun   illa vecheHU “(28 KASAS-88)

“ALLAH    yanı sıra tanrı edinme  !   Tanrı yoktur  , yalnız    HU ....O’nun   vechi  haricinde  her şey,  yok’tur”

 

Öyle ise bilelim ki, biz hangi isimle neyi anarsak analım, bu andığımız varlık hep «ALLAH» a ait varlıktır!..

Yani «ALLAH», öyle bir «ALLAH»tır ki, kendisinin dışında bir şeyden sözetmek muhaldir!..

Ya zâtî vasıflarıyla, ya izhar ettiği mânâlarla ya da bu manâların oluşturduğu fiillerle, her an, her şekilde hep O düşünülmekte; hep O konuşulmaktadır..

Ve ne zaman ki sen, O`nun dışında olduğunu ZAN ettiğin bir şey düşünür veya konuşursun, işte o zaman «ALLAH» ile beraber ikinci bir şeyin varlığını öne sürmüş olursun...

Bu durumunu târif eden kelime ise tektir... «ŞİRK»!..

Bu duruma karşı seni uyaran âyet de şudur:

«ALLAH yanısıra bir TANRI edinme!..» (28-88)

 

İnneşşirke   le  zulmun  aziym”(31 LOKMAN-13)

“Hiç şüphesiz  ŞİRK   çok büyük  bir zulümdür

Niye «ZULÜMDÜR»?..

Kime «ZULÜMDÜR»?..

Nefsine yani özbenliğine «zulümdür»!...

NEFS DENDİMİ ÇOĞU KİŞİ  BEDENİN İSTEK VE ARZULARI SANIYOR BEDENİN TABİATINI ANLIYOR ,OYSA NEFSİN HAKİKATİ BU DEĞİLDİR

Zirâ, kendi özünden, aslından orijininden perdeli olarak; ötede, ötende, yukarıda bir yerdeki TANRI`ya tapınarak; onu, «ALLAH» ismiyle işaret edilen yanısıra tanrı kabul etmekle «ŞİRK» koşarak; nefsinin hakikatında bulacağın sayısız özelliklerden mahrum kalıyorsun!.. Böylece de nefsine en büyük «zulmü» yapmış oluyorsun!..

 

Zirâ, «BEN» kelimesiyle işaret ettiğin «NEFS»inin hakikatından mahrum kalman, sana yapılacak en büyük zulümdür... Ki bu zulmü, sen kendi kendine yapmaktasın, bu yolda gereken çalışmayı yapmadığın için...

«Nefsine ârif olmayan Rabbine ârif olmamıştır.» hükmü,

«Nefsine ârif olan Rabbine ârif olur» uyarısından doğmuştur...

Ve «ALLAH»a ârif olmak dahi, ancak «ALLAH»ı anlamak ile mümkündür...

 

GÜRCÜ nün yazdıkları içinde bir kaç birşey yazıyım

şöyle yazmış ;

4 buyuk kitap indirilmistir.. Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran i Kerim.. Her kitap bir peygamber e gelmistir. Hz.Musa,  Hz. Davut, Hz.İsa ve Peygamberimiz Hz. Muhammed tum kitaplar peygamberlere ayni yolla yani vahiy melegi Cebrail tarafindan teblig edilmistir.  Kuran-i Kerim son kitaptir ve peygamberimiz Hz. Muhammed son peygamberdir. Islam dinine gore Kuran-i Kerim den onceki kitaplar gecerliligini yitirmistir deniyor..

Simdi buraya kadar sanirim hepimiz hemfikiriz

GELMİŞ GEÇMİŞ TÜM ALLAH RASULÜ VE NEBİLERİ HEP AYNI ŞEYLERDEN BAHSETMİŞLERDİR,NE VARKİ İNSANLAR BUNLARI ANLIYAMAMIŞ VE KONULARI KENDİ KAFALARINA GÖRE BÖLMEYE ÇALIŞMIŞLAR,OYSA İSLAM ALLAH İNDİNDE GEÇERLİ OLAN EVRENSEL TEK DİNDİR,BURDA YANLIŞ ANLAŞILAN ŞEY ;SADECE MÜSLÜMANLIK GEÇERLİDİR ONUN  DIŞINDAKİLER GEÇERSİZDİR DÜŞÜNCESİDİR. MÜSLÜMANLIĞI DEĞİL İSLAMI ANLAMAYA ÇALIŞALIM.

HER YÜZYILDA BİR MÜCEDDİDLER GELİR DİNİ ANLAYIŞI YENİLEMEK İÇİN,İSLAMI DEĞİŞTİRMEK İÇİN DEĞİL İSLAMIN ORJİNİNİ,ÖZ ÜNÜ ANLIYAMAMIŞ İNSANLARIN DÜŞÜNCE SİSTEMİNi DEĞİŞTİRMEK , DİNİ O GÜNÜN İNSANLARINA ÖZGÜ BİR ŞEKİLDE ANLATABİLMEK İÇİN

(SELAMETLE)

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

zZkUmArBaZz

zZkUmArBaZz resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Nis.2010 Per 00:00:46sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
·xxxGOKERxxx· :

GELMİŞ GEÇMİŞ TÜM ALLAH RASULÜ VE NEBİLERİ HEP AYNI ŞEYLERDEN BAHSETMİŞLERDİR,NE VARKİ İNSANLAR BUNLARI ANLIYAMAMIŞ VE KONULARI KENDİ KAFALARINA GÖRE BÖLMEYE ÇALIŞMIŞLAR,OYSA İSLAM ALLAH İNDİNDE GEÇERLİ OLAN EVRENSEL TEK DİNDİR,BURDA YANLIŞ ANLAŞILAN ŞEY ;SADECE MÜSLÜMANLIK GEÇERLİDİR ONUN  DIŞINDAKİLER GEÇERSİZDİR DÜŞÜNCESİDİR. MÜSLÜMANLIĞI DEĞİL İSLAMI ANLAMAYA ÇALIŞALIM.

İslam ve müslümanlık arasındaki fark nedir?

Ayrıca hiçbir hak din; dil, ırk, bölge gözetmez değil mi? Bu yönüyle de bütün hak dinler evrenseldir.

Şunu merak ediyorum;

İslamı hak din olarak kabul etmeyen hristiyanlığa, islamın Allah indinde tek geçerli din olduğunu nasıl anlatırsın? ( islamı hak din olarak görmeyen insanlardan, Kuran`daki hadislere inanmalarını bekleyemezsin.)

Ya da yıllar boyu hristiyanlığa inanmış, ömrünü kiliselerde geçirmiş, İncil`i kendine rehber almış birine, tek geçerli dinin islam olduğunu nasıl ispatlayabilirsin? Ya da bu hristiyan, kendi iradesiyle "doğru" yolu nasıl bulabilir?

Kuran, müslüman olmayanların sonsuza dek cehennemde kalacağından mı bahsediyor?

Eğer gerçekten bir sınavda isek ve cennetin ilk şartı "Allah indinde tek din" olan islamı bulmaksa, müslüman doğanların bu sınavda bir torpili yok mudur?

Ayrıca kişisel bir soru sormak istiyorum;

Kuran-ı Kerim`i okudun mu? Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir kutsal kitap okudun mu? Okumadıysan okumayı düşünüyor musun?

 

Özeleştirim: Din mevzusunda ne kadar bilgisizim yahu.

 

 

 

 

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IDIO

IDIO resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Nis.2010 Per 02:18:02sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
·SettembrE· :

Tüketici Haklarına Şikayetim var benim Bu Gökerin neden bi Kullanım Klavuzu yok??

Anlam karmaşası yaratıyo bende

SORUNA CEVAP OLMUŞTUR İNŞALLAH...!!!!!!

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IDIO

IDIO resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Nis.2010 Per 02:35:08sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
gurcu :

Bu muhabbetide ben anlamiyorum..

4 buyuk kitap indirilmistir.. Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran i Kerim.. Her kitap bir peygamber e gelmistir. Hz.Musa,  Hz. Davut, Hz.İsa ve Peygamberimiz Hz. Muhammed tum kitaplar peygamberlere ayni yolla yani vahiy melegi Cebrail tarafindan teblig edilmistir.  Kuran-i Kerim son kitaptir ve peygamberimiz Hz. Muhammed son peygamberdir. Islam dinine gore Kuran-i Kerim den onceki kitaplar gecerliligini yitirmistir deniyor..

Simdi buraya kadar sanirim hepimiz hemfikiriz.. Buradan sonra oluyor ne olursa...

Tum kitaplar Allah katindan Cebrail tarafindan peygamberlere vahiy edildiyse ve peygamberler tarafindan insanlara anlatildiysa.. Kuran i Kerim e inanan cennetlik, diger kitaplara ve peygamberlere inan cehennemlik nasil diyebilirsin ?

Kuran i Kerim geldiginde diger kitaplar gecerliligini yitirmistir ile baslayip cevap vermeyin bana.. Sizin inandiginiz birsey icin bunu unut.. bak bu yeni kitap valla bak bundan sonra yeni bir kitap gelmeyecek deseler.. Sen aa ciddimi dur o zaman ailecek o dine gecelim dermiydin !

Bana sacma geliyor bu muhabbetler.. yada muhabbetigin gittigi yerler.. Din konusu gibi onemli bir konuda konusuluyor ;

Biri digerinin resmine takiliyor bel altindan vurmak icin.. ve devam ediyor... hani bana takilirkende muslumanmiydin diyor.. Digeri sen safsin herseyi ben bilirim Elhamdulillah diyor.. Bir digeri elli kere sabirli ve sakin konusmasini soylememe ragmen agzini kiralik verelim gibi ilkokul cocugunun yapmayacagi muhabbetleri yapiyor..

Din konusu benim icin onemli bir konu.. Din hakkinda ki paylasimlarida vakit buldukca okuyorum.. Anladigim konularda konuya katiliyorum ve bildiklerimi paylasiyorum.. anlamadigim konularda konu hakkinda daha bilgili insanlarin paylasimlarini okuyorum ve bilgi sahibi olmaya calisiyorum..

Din konusunda paylasim yapan arkadaslara onerim ;  Din cok cok onemli bir konu herkes sizinle ayni fikirde olmayabilir olmak zorundada degil.. Elestiri yapanda olacak muhalefet olanda.. Anlattigin konular senin ilkokulda yazdigin komposizyon yarismasina ait bir metin veya asik oldugunda yazdigin bir siir degil.. Kuran i Kerim e ait bilgiler her sekilde sabirli olmali ve muslumana yakisir sekilde cevap vermelisiniz.. Bir insana dinimizi ve guzelliklerini anlatirken.. o insani dinden uzaklastirmayacak sekilde sabir ile anlatilmasinda fayda oldugunu dusunuyorum. Tabi amaciniz samimi olarak din konusunda insanlari bilgilendirmekse..

 

 

Cennetin anahtarı imandır. Oradaki makam ve dereceleri belirleyen ise ibadetler ve haramlardan sakınmaktır. Bu bakımdan iman etmemiş birisinin cennete gitmesi mümkün değildir. Yalnız islam alimleri kendisine hak din ulaşmamış insanları bunlardan müstesna tutar.

Bilindiği gibi, dinler üçe ayrılıyor: Semavî dinler, tahrif edilmiş dinler ve bâtıl dinler. “Doğrusu Allah katında din ancak İslâm’dır” (Âl-i İmran suresi, 19) âyetinin açık hükmüne göre, beşer aklının mahsulü olan batıl dinler gibi, Tevrat ve İncil’in tahrifiyle semavîlik vasfını kaybeden Yahudilik ve Hıristiyanlık da Allah indinde geçerli değildir.

“Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, o kimseden bu din asla kabul edilmez ve o, âhirette kaybedenlerden olur.” (Âl-i İmran suresi, 85)

Din denilince önce itikat, sonra da ibadet akla gelir. Buna göre, İslâm dışında kalan dinlerdeki Allah inancı, melâike, kitap, resul telakkisi, âhiret ve kader anlayışı hakikatle tam uygunluk göstermiyor demektir.

“Bir şey sabit olursa levazımıyla sabit olur” kaidesi meşhurdur. Bir şey için kaçınılmaz lâzımlar, yani özellikler, şartlar vardır. O şeyi bunlardan ayrı düşünemezsiniz. Meselâ, ruh dendi mi hayat onun lâzımıdır; hayatı ruhtan ayıramazsınız.

Diğer bir önemli itikat kaidesi: “İman tecezzi kabul etmez.” Yani iman rükünlerini birbirinden ayrı düşünerek, bir kısmına inanıp diğerlerine inanmamak olmaz. “İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdanî hakikattir ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzi kaldırmaz. Ve öyle bir küll dür ki, kabil-i inkısam olmazlar.” Asâ-yı Musa

Bunlardan birine inanmayan insana mü’min denilmez. Meselâ Allah’a inanan fakat âhirete inanmayan insan mü’min değildir. Bu adam için, “Allah inancında mü’min” fakat “âhiret inancında kâfir” gibi ikili bir tasnif yapılamaz. Bu böyle olduğu gibi, Allah inancı da tecezzi kabul etmez. Yani, “Allah’ın varlığına inanırım, ama kadim olduğunu kabul etmem” diyen bir insan Allah’a değil kendi zihninde kurduğu bir ilâha inanmış olur.

Bu iki kaideye göre, Allah’a imanın sahih olabilmesi için imanın altı rüknünün tamamına Kur’an’ın bildirdiği gibi inanılması gerekiyor. Zira ins ve cinne Allah’ı tanıtan en son ve en mükemmel kitap odur; hiçbir tahrife ve değişikliğe uğramayan yegâne semavî kitap da odur.
Bilindiği gibi, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları ikiye ayrılıyor: Sıfat-ı Selbiye ve Sıfat-ı Sübutiye olmak üzere.

Sıfat-ı Selbiye; “Vücut, Kıdem, Beka, Muhalefetü’n li’l-Havadis, Kıyam Binefsihi, Vahdaniyet” sıfatlarıdır. ‘Vacip bir varlık ile var olan’, ‘ezelî ve ebedî bulunan’, ‘hiçbir varlığa benzemeyen’, ‘varlığı zatından olup varlığında ve devamında kimseye muhtaç olmayan’ ve ‘bir olan’ İlâh ancak Allah’tır.

Sıfat-ı Sübutiye ise; “Hayat, İlim, İrade, Kudret, Sem’, Basar, Kelam, Tekvin” sıfatları. Zatî olarak, “hayat, ilim, irade, kudret, işitme, görme, kelâm ve tekvin (var etme)” sıfatlarına sahip olan ancak Allah’tır.

Biz “Lâ ilâhe illâllah” derken, bütün bu mânâları ifade etmiş oluruz.Allah’a iman denildi mi, bu sıfatların tümüne iman anlaşılır; bir tekine dahi inanılmadığı takdirde o iman, Kur’anî mânâda bir iman değildir.
Kur’an-ı Kerimde, “O’ndan başka İlâh yoktur” hükmünün yer aldığı âyetleri gözden geçirdiğimizde bu ilâhî hükmün ya hemen devamında yahut hemen öncesinde değişik mesajların verildiğini görürüz.

Sadece bir kaçını takdim edelim: “Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler, elbette inkâr ettiler. Halbuki bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur.” (Mâide suresi, 73)

Demek ki, teslise inananlar inkâra sapmış ve haktan uzaklaşmış oluyorlar.

“O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü onundur. Ondan başka ilâh yoktur. Hem diriltir, hem öldürür.” (A’raf suresi, 158)

O halde, göklerin ve yerin mâliki olmayan, ölüm kanununa mahkûm ve mahşerde yeniden dirilmesi için de Allah’a muhtaç bulunan bir mahlûku ilâh edinen, yahut onu Allah’a ortak koşan bir insanın bu inancı gerçek mânâsıyla Allah inancı değildir.

“Allah’tan başka ilâh yoktur. O sizi kıyamet günü mutlaka bir araya toplayacaktır.” (Nisa suresi, 87)

İnsanları kıyamet günü bir araya toplamaya güç yetiremeyen ilâh olamaz.
“O Allah ki, sizi ana rahimlerinde dilediği gibi şekillendirir. O’ndan başka ilâh yoktur” (Âl-i İmran suresi, 6)

Ana rahminde Allah’ın dilediği gibi şekillenen hiçbir mahlûka ilâh denemez.

“Ondan başka ilâh yoktur. Onun zatından başka her şey yok olucudur. Hüküm yalnız onundur. Ve ancak ona döndürüleceksiniz.” (Kasas suresi, 88) Yok olmaya mahkûm hiç bir varlık ilâh değildir.

“Size gökten ve yerden rızık verecek Allah’tan başka bir yaratıcı mı var? Ondan başka ilâh yoktur.”(Fatır suresi, 3)

Yer-gök ikilisini bir fabrika gibi muntazam çalıştırarak rızkımızı yaratan Allah birdir. Bu güce sahip olmayana ilâh diye inanılmaz.

“De ki, O Rahman benim Rabbimdir. Ondan başka ilâh yoktur. Ben O’na dayandım. Tövbem de O’nadır.” (Ra’d Suresi, 30)

Kulların günah bağışlayabileceklerini sanarak onların karşısına geçip tövbe edenlerin inancı Kur’anî mânâda Allah inancı değildir.
Tevhitle ilgili bir başka ayet:

“O, Evvel’dir, Âhir’dir, Zahir’dir, Batın’dır. Ve O her şeyi bilendir.” (Hadid suresi, 3)
Başlangıcı ve sonu olan, dışı, içi ve her şeyiyle Allah’ın tedbir ve idaresi altında bulunan bir varlığa ilâh denilemez.

Teslis’e inananların bu âyetlerden alacakları çok dersler var. Hz. İsa (a.s.) her şeyden önce bir kuldur; risalet şerefiyle şereflenmiş bir kul. Annesi de, peygamber validesi olma lütfuna ermiş Saliha bir hanım. Onlara ilâhlık isnat edecek kadar ileri giden, yahut gerilerde kalan insanların Kur’anî mânâda Allah inancına sahip olduklarını söylemek güç gibi görünüyor.

SİTEDEKİ YAZARLAR:

İlmi Heyet  Danışma Heyeti 
Ahmed Şahin
Alaaddin Başar (Prof.Dr.)
Mehmet Dikmen
Mehmet Paksu
Murat Sarıcık (Prof.Dr.)
Sayın Dalkıran (Prof. Dr.)
Şadi Eren (Doç.Dr.)
Arif Arslan
Halil Günenç
Hayreddin Karaman (Prof.Dr.)
İrfan Küfrevioğlu (Prof. Dr.)
Mehmet Kırkıncı
Şener Dilek (Prof.Dr.)
Vehbi Karakaş (Dr.)
 
Diğer Yazarlar ve Faydalanılan Kaynaklar  Editörler
Ali Çankırılı
Ayhan Songar (Prof. Dr.)
Ayten Yadigâr
Yusuf Karaçay (Dr.)
(Çeviren: Umut Yavuz)
A. Raif Öztürk
Abdülgafûr Mahmud Mustafa Ca`fer
Abdülkadir Kandemir
Adem Tatlı (Prof.Dr.)
Ahmed Kalkan
Ahmed Kalkan
Ahmed Muhib Dranas
Ahmet Akgündüz (Prof. Dr.)
Ahmet Çolak (Dr.)
Ahmet Özel (Doç. Dr. )
Ali Erkan Kavaklı
Ali FERŞADOĞLU
Ali Karataş
Ali Torun
Ali Ünal
Alparslan Özyazıcı (Prof. Dr.)
ÂMİNE ES-SİLMÎ (Çev: Muhammed Şeviker)
Bünyamin Duran (Prof.Dr.)
Celaleddin Atamanalp (Prof. Dr.)
Cemal Aydın
Cemil Tokpınar
Cenap Şirin (Dr.)
Cüneyt Suavi
Davut Aydüz (Prof. Dr.)
Diyanet İşleri Başkanlığı
Dr. Faruk Beşer
Dr. Furkan Aydıner
Dr. Veli Sırım
Dr. Zübeyr Kerami
Dr.Cüneyt EREN
Dua Mecmuası
Edip Keha (Prof. Dr.)
Editor
ESMA SAYIN EKERİM
Faruk Özerengin (Prof. Dr.)
Fedâkâr Kızmaz
Ferahiye Sakarya
Ferhat Aslan
Gerçeğe Doğru
Halûk Nurbâki (Onk. Dr. )
Hamdi Döndüren (Prof.Dr.)
Hedley Cant
Hekimoğlu İsmail
Hilmi Orhan
Hüseyin BAYRAM
İbrahim Canan (Prof.Dr.)
İhsan Atasoy
İslam Ansiklopedisi
İslam Fıkhı Ansiklopedisi
İsmail Arıcıoğlu
İsmail Arıcıoğlu (Dr.)
İsmail Yediler
Kathy Chin
Lütfullah Cebeci (Prof. Dr)
M. Ali Nefer
M. Ali Seyhan
M. Fethullah Gülen
Mehmet Akyurek
Mehmet ÇEKİÇ
Mehmet Gündüz (Doç. Dr.)
Mehmet Keskin
Mehmet Yıldız (Doç.Dr.)
Mesud Işık
Metin Karabaşoğlu
Muhammed Bozdağ (Dr.)
Muhammed Hamidullah (Prof. Dr.)
Murat Kazancı
Mustafa Ağırman (Doç.Dr.)
Mustafa Aydın
Mustafa Baktır (Prof.Dr.)
Mustafa Nutku (Prof.Dr.)
Mustafa Reyhanlı (Dr.)
Mustafa Ulusoy
Mühip Yeğin (Prof.Dr.)
Nevzat Tarhan (Prof.Dr.)
Nezih ÖZOKUR
Osman Çakmak (Prof.Dr.)
Ömer Baldık
Ömer Sevinçgül
Prof. Dr. Ali AKPINAR 
Salih Suruç
Salih Ünlü (Doç. Dr.)
Sami Uslu
Sebahattin Çelebi, Mustafa Çimen
Sefa Saygılı (Doç. Dr.)
Selahaddin Sert (Prof. Dr.)
Selahattin Salimoğlu ( Prof. Dr.)
Selim Gündüzalp
Senai Demirci ( Dr. )
Sesli Sorular
Sinan Bengisu
Sorularla İslamiyet
Şaban Döğen
Tarık ÖZTÜRK
Turan Tekin
Ümit Şimşek
Vehbî Vakkasoğlu
Veli Karataş
Veysel Güllüce (Doç.Dr.)
Yakup Yasir
Yalkın Bektöre (Op. Dr.)
Yaşar Kandemir (Prof.Dr.)
Yılmaz Muslu (Prof.Dr.)
Yusuf Özkan Özburun
Yusuf Sancak (Yrd.Doç.)
Zafer Arsay
Zafer Dergisi
Zafer Örsdemir
Zekeriya Altuner (Prof.Dr.)
Ahmet Çolak (Dr.)
Niyazi Beki (Yrd.Doç.Dr.)
Burhan Sabaz (Dr.)
Gökhan Çevik
Hasan Fidan
Yusuf Sıddık
Mustafa Demirbaş
Hikmet Yolcubal

                                                                                                                  Sorularlaİslamiyet

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Nis.2010 Per 03:28:36sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
·zZkUmArBaZz· :
[QUOTE=·xxxGOKERxxx·]

İslam ve müslümanlık arasındaki fark nedir?

cevap;

İSLAM DİNİ, Allah indindeki, zamanüstü evrensel sistem ve düzendir. Orijindir asıldır, zamanla değişmeyendir.. Kur`an, bunu anlatır.

"MÜSLÜMANLIK", insanların kendi kapasiteleri, şartlanmaları, çevrelerinin örf ve adetleri, güdenlerinin sınırlamaları içinde "İslam Dini"ni yorumlamalarıdır.

Artık anlayın ki yorumlar "İslam Dini"ni bağlamaz Orijini farketmeye çalışın!.

 

İslAm Dini", Allah indindeki zamanüstü evrensel SİSTEM ve DÜZEN`dir!.. Allah, yaratmış olduğu bu zamanüstü evrensel sistem ve düzeni, Rasulü diliyle insanlığa açıklamıştır.. Amaç, insanların günlük kaygı ve arzularından öte, ebedi ve ezeli gerçekleri farkederek; hem hakikatları olan Allah`ı tanımaları; hem de kendilerinde açığa çıkmakta olan Allah`a ait özelliklerle geleceklerini, ebedi hayatlarını inşa etmeleridir..

Müslüman", Allah Rasulü’nün bildirdiklerine anladığı kadarıyla uyandır

"Müslümanlık", Allah Rasulü`nün bildirdiklerini kendi kapasiteleri kadarıyla anlayıp yorumlayan insanların genel kabulüdür. Buna, bütün müslümanlar dahildir. Her birimiz, görgümüz, kültürümüz, yetişme ortamımız, kabiliyet ve istidadımız; bizim yetişmemizde rol oynayan insanların kapasiteleri ve nihayet yetiştiğimiz ortamın toplumsal şartlanmaları ile değer yargıları sonucunda kişisel yorumlarda bulunuruz "DİN" hakkında; ki bu da, Müslümanlığı oluşturur

İslam Dini" göresel, yani izafi, relatif yani algılayana göre değişken değildir. Mutlaktır, kesindir, değişmezdir. "Sünnetullah" da denir bu "SİSTEM ve DÜZEN"e Kur`an-ı Kerim’de..

..............................................

Ayrıca hiçbir hak din; dil, ırk, bölge gözetmez değil mi? Bu yönüyle de bütün hak dinler evrenseldir.

cevap; evet çünkü hepside aynı özden ve aynı asıldan aynı kaynaktan gelmektedir,bu kısımda birde şu var ,bizim algıladığımız evren ile gerçek evren ve boyutları arasında çok fark var.oysa Gerçek evren sonsuz sınırsız bir evrendir ve  Allah ın özellikleriyle daim ve kaim olduğu için Allahın özelliklerininde sonu sınırı yoktur sonsuz ve sınırsızdır bundan dolayıda  hiç birimiz dahi bu gerçek evreni gerçek boyutlarıyla dahi kavrıyamayız.evrensel diyince bu kısmı dikkatli düşünmek gerek.

................................................

Şunu merak ediyorum;

İslamı hak din olarak kabul etmeyen hristiyanlığa, islamın Allah indinde tek geçerli din olduğunu nasıl anlatırsın? ( islamı hak din olarak görmeyen insanlardan, Kuran`daki hadislere inanmalarını bekleyemezsin.)

Ya da yıllar boyu hristiyanlığa inanmış, ömrünü kiliselerde geçirmiş, İncil`i kendine rehber almış birine, tek geçerli dinin islam olduğunu nasıl ispatlayabilirsin? Ya da bu hristiyan, kendi iradesiyle "doğru" yolu nasıl bulabilir?

cevap;

“Her insan İslam Fıtratı üzere doğar...

Yani, “insan”, Allah‘a kulluğunu ifa etmek üzere, Allah‘ın isimlerinin manalarını çeşitli şekillerde ortaya koymak üzere programlanmış olarak meydana gelir... “Daha sonra annesi-babası, onu Mecusi, Nasrani, Musevi, Müslüman yapar”...  Ama, neticede her insan, İslam fıtratı üzere gelir

 

ALLAH” kelimesi bir isimdir ve bir varlığa işaret etmektedir sadece... “ALLAH” isminin işaret ettiği varlığın  özelliklerine, yani sıfat ve özelliklerine de yine çeşitli isimlerle işaret edilmektedir... Öyle ise bizim isimlerle uğraşmayı bırakıp, isimlerin işaret ettiği anlamlar doğrultusunda işaret edilen ZÂT’ı anlamaya çalışmalıyız ki, bu da somut bir ismi olan obje değildir!.

Dolayısıyla bizim çok iyi anlamamız gereken husus şudur:

Evrende bir nokta bile olmayan dünyada yaşayan varlıklar,  “ALLAH” ismiyle işaret edilenin özelliklerinin, işaret ettiği özelliklerle yaratılmış, sonsuz varlık içinde bir hiçtir!.. Tüm algılananlar, O‘nun yarattıkları içinde bir hiçtir!.

Ve bizler, gene onun dilediği özelliklerle, ve KENDİSİNİ düşünebilecek bir kapasite ve özellikle yaratıldığımız için de bu yönden KULLUK yapmaktayız...

Gerçek kulluğumuz budur!.

“ALLAH” , “Âlemlerin Rabbı olduğu için; isimlerinin işaret ettiği özelliklerin seyrini murad etmiş ve bu isimlerin mânâlarına dayanan yaratıklarını ”esmâ terkipleri” halinde ortaya çıkartmıştır.

Yaratılmışların varlıklarını bu isimlerin mânâları oluşturduğu için,onların bunun dışında kendilerine özgün vücutları ve varlıkları yoktur! İş bu sebeple de, bu mânâlara dayalı varlıklarıyla,her an bu mânâların gerçeğini ortaya koymak suretiyle “GERÇEK anlamda  MUTLAK yönden KULLUKLARINI” ifa etmektedirler.

İkinci bir mânâda “kulluk” ise, bireyin “Rabbi olan ALLAH’ı farketmesi, ona kulluk için varolduğunu ve bu görevi yaptığını kavraması ve nihayet bu halinin devamı için de her an gene ALLAH’a muhtaç olduğunu hissetmesidir! Ki, bu da “göresel” anlamda “bireysel kulluk”tur

Allah her bir insanı, bir gaye ve bir amaç için yaratmıştır; ki, kişi, ancak o yaradılış amacına uygun olarak kendisine kolaylaştırılmış davranışları ortaya koymak suretiyle, yaradanın yaratış hedefine ulaşır... Ki bu da onun fıtri kulluğu’dur!

Kişi, bu mânâyı anlayıp, hazmedip, gereğince de yaşadığı zaman ise, tahkiki imana erer, imanın hakikatını yaşar.

“ALLAH” herkesi ne için yaratmışsa, o yaratılış amacının kemâline ermesi için HAKKETTİĞİNİ vermekte ve onu o işle meşgul etmektedir!. Herkes yaratılış kemaline uygun işle meşgul olmaktadır... Yaratılış kemâline uygun olmayan ilim yağmuru üzerine yağsa dahi, o bundan çok sıkı şekilde korunup, kuruduktan sonra da yaratılış amacı yolunda yoluna devam etmektedir..

“Sana kulluk ederiz”in anlamı, “Senin bizi varediş gayene ve programlamana göre ne gerekiyorsa onu yerine getirmek suretiyle görevimizi yaparız”... demektir

 

A`raf Sûresinin 172. ayetinde şöyle bir anlatım var:

"RABBİN, ÂDEMOĞULLARINDAN, ONLARIN BELLERİNDEN ZÜRRİYETLERİNİ ALMIŞ VE ONLARI KENDİLERİNE ŞÂHİT TUTMUŞTU;

-BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM (ELESTÜ BİRABBİKÜM)? DİYE.

-EVET, ŞÂHİDİZ (KÂLÛ BELÂ)!.. DEDİLER..

KIYÂMET GÜNÜ, "BİZ BUNDAN HABERSİZDİK" DEMEYESİNİZ!"

âyetin işarett ettiği anlam şudur:

"Allah, insanı İslâm fıtratı üzere yaratmıştır" hükmü üzere, her insan henüz menideki sperm hâlinde iken babasının geninden İslâm fıtratının programını almış olarak dünyaya gelir; daha sonraki aşamalardan da geçerek…

"Onların bellerinden zürriyetlerini alır" ifadesi kişiye genetik olarak intikal eden İslâm fıtratının billgisinin sperm halindeki varlığına işaret eder ve bunu vurgular.

 

Her kuş kendi sürüsüyle uçar."

Kim ne için var edilmişse er geç ona döner...

Öyleyse, bizler de her ne mânâ için var olmuşsak, eninde sonunda, o mânânın gerektirdiği hâl ile hallenecek, o mânânın oluşacağı ortama dönecek ve böylece Allah`a karşı fıtri kulluğumuzu yerine getirmiş olacağız.

"Bu varlıkta, var olan her şey Allah`a kulluk etmektedir."

hükmü;

"Allah kulluğu için, insanların ve cinlerin var olması"

hükmü, bu fıtrî ibadeti, yani, "ne mana için var olmuşsa, o manayı yerine getirir, o mananın gereği olaylarla o surete bürünür, o mananın gereğini yaşar" anlamıdır.

 

................................................

Kuran, müslüman olmayanların sonsuza dek cehennemde kalacağından mı bahsediyor?

Zuhruf suresinin 74. ayeti

Muhakkak ki suçlular (şirk ehli) cehennem azabı içinde ebedi kalıcılardır.

                                 GİZLİ ŞİRKİ ATABİLMİŞ OLANIN ATEŞİ, AZABI,

CEHENNEMİ BİTER

Akıllı adam, Allah’a isyan edilmeyeceğini idrâk eder. Zira bu isyan ve itiraz hiç bir şey kazandırmaz!. Senin hayatını cehenneme döndüren ateşin, biraz daha körüklenmesini sağlar.

İman, insanı cennete sokar.

İmansızlık ve isyan ise, insan hayatını cehenneme çevirir, daha dünyada iken!.

Onun içindir ki, önce çok iyi bir biçimde neye iman edeceğimizi bilmemiz gerek!.

Allah’ın mutlak kuvvet, kudret ve tasarruf sahibi olduğunu bilmek, imanın başıdır.

Her an her zerrede tasarruf edenin Allah olduğunu bilmek ise, imanın kemâlidir.

Karşındakinin fiilini ve hâlini Allah’tan bilmediğin anda, Allah’ı inkâr durumuna düşersin. Hâlin, “şirk-i hafî” denilen gizli şirk hâlidir.

Şirk hâlinde ölenin âkıbeti ise önce kabir cehennemidir.

Dünyada yaşarken cehennem azâbını yaşamanın, yanmanın sebebi, şirki hafî denilen, gizli şirktir. Ancak gizli şirki atmış olabilenin ateşi, azâbı, cehennemi biter.

“Ey mümin, üzerimden çabuk geç!. NUrun ateşimi söndürüyor” şeklindeki cehennemin hitAbı; iman ehli kişinin inancının, azap ortamını ortadan kaldırdığını, anlatmaktadır.

..............................................

Eğer gerçekten bir sınavda isek ve cennetin ilk şartı "Allah indinde tek din" olan islamı bulmaksa, müslüman doğanların bu sınavda bir torpili yok mudur?

cevap;

cennetin ilk şartı ve İslama giriş

kelime-i tevhid ile başlar

CEVAP İSE BURDA;   KADERE İMAN (KAPSAMLI AÇIKLAMA)

Hazreti Muhammed in Açıkladığı Allah (ANLATIM 1)

Ayrıca kişisel bir soru sormak istiyorum;

Kuran-ı Kerim`i okudun mu? Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir kutsal kitap okudun mu? Okumadıysan okumayı düşünüyor musun?

 

Özeleştirim: Din mevzusunda ne kadar bilgisizim yahu.

CEVAP; KUR-AN I KERİM İ OKUDUM VE BU FORUMA PAYLAŞTIĞIM KONULARI İDRAK ETTİKTEN SONRA İÇİNDE EN UFAK BİR ÇELİŞKİ BULAMADIM,KUR-AN I KERİMİN  İÇİNDE BULUNDUĞUN ANI SANA ANLATTIĞINI VE CANLI ŞUURLU OLARAK SENİNLE KONUŞTUĞUNU ANLIYABİLİYORSUN.

DİĞER KUTSAL KİTAPLARI OKUMADIM

Aslında sorduğun bütün soruların yada soran arkadaşların sorduklarına cevap olabilecek bilgileri foruma paylaştım daha ne yapabilirim ki?

İnşallah yararlı olur

Selametle

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

eVa

eVa resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Nis.2010 Per 03:56:55sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

 

      Ve işte klasik yurdum insanı:)

      Delinin biri kuyuya bir taş atar 40 akıllı çıkarmaya uğraşır...

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

SettembrE

SettembrE resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Nis.2010 Per 05:05:38sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
IDIO :
·SettembrE· :

Tüketici Haklarına Şikayetim var benim Bu Gökerin neden bi Kullanım Klavuzu yok??

Anlam karmaşası yaratıyo bende

SORUNA CEVAP OLMUŞTUR İNŞALLAH...!!!!!!

 

eee hani ne yazmışsın ki

ben mi göremiorum Körlük belirtileri böle mi oluo

yada senin de bi kullanım kılavuzun lazım

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

OManolyam

OManolyam resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Nis.2010 Per 23:46:09sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IDIO

IDIO resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  9.Nis.2010 Cum 17:48:58sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
·SettembrE· :
IDIO :
·SettembrE· :

Tüketici Haklarına Şikayetim var benim Bu Gökerin neden bi Kullanım Klavuzu yok??

Anlam karmaşası yaratıyo bende

SORUNA CEVAP OLMUŞTUR İNŞALLAH...!!!!!!

 

eee hani ne yazmışsın ki

ben mi göremiorum Körlük belirtileri böle mi oluo

yada senin de bi kullanım kılavuzun lazım

SONUNA KADAR OKUYUNUZ ERİNMEYİNİZ YAZI HOCALARIMIZIN SİTESİNDEN ALINTIDIR

Mekke’de doğan bir çocukla, dünyanın her hangi bir yerinde doğan İslam’dan habersiz bir çocuk, manevi mesuliyet yönünden bir tutulabilir mi?

Evvelâ şu hakikati hatırlatmakla mevzuya başlamakta fayda mülâhaza ediyoruz:

Hesap sormak, siğaya çekmek, ancak Allahü Azimüşşân`ın hakkıdır, mahlûkatın O`na sual ve hesap sormaya hakkı yoktur.

Umum mülkün yegane sahibi, tek hâkimi Allahü Azimüşşân`dır. O Sultan-ı Ezel ve Ebed kendi mülkünde elbette dilediği gibi tasarruf eder. Amma O Âdil-i Hakîm ve Rahîm-i Mutlak`ın bütün tasarrufatı hakîmane, rahîmâne ve âdilânedir. Hiç kimse O`nun mahlûkatına O`ndan başka şefkatli ve merhametli olamaz.

Yukarıdaki soruyu soranların görünüşte acıdıkları, gerçekte ise kendi günahlarına özür olarak ileri sürmek istedikleri o şahıs, Cenâb-ı Hakk`ın kuludur. Bizimle ilgisi sadece insaniyet cihetiyledir. Onu, ana rahminde bir damla su halinden rahmet ve inâyetiyle insan şekline getiren, ona akıl ihsan eden ve dünyadan faydalanabilmesi için gerekli bütün maddi ve manevî cihazlarla teçhiz eden Allahü Azimüşşân`dır. Öyle ise, o adama karşı hiç kimse onun Rahîm olan yaratıcısından daha şefkatli olamaz.

Kader ve adaletle ilgili mes`elelerin tetkikinde bu hakikatin gözden uzak tutulmaması gerekir. Her bir insanın, bu âlemde içinde bulunduğu farklı hayat şartları, fert, aile ve akraba dairelerinde karşılaştığı ayrı ayrı meseleleri, maişet (geçim) noktasındaki değişik problemleri ve nihayet içinde bulunduğu memleketin kendisine has içtimaî yapısıyla ayrı bir dünyası vardır. Hikmetlerini hakkıyla bilemediğimiz, fakat âdil olduğundan da şüphe etmediğimiz bu ilâhî taksimatın neticeleri ahirette, yüce adalet gününde sergilenecek, Zilzâl Sûresi`nde de beyân buyurulduğu gibi, zerre kadar hayır ve zerre kadar şerrin hesabı orada görülecektir.

Bu dünyada faydalı sanılan birçok hâller, orada mesuliyetinin ağırlığı ile kulun büyük bir yükü olurken, zahmet ve meşakkat olarak görünen nice hâdiseler -sabretmek şartıyla- orada günahların affına vesile olacaktır.

Haşir meydanı, hayvanların bile gerek insanlardan ve gerekse birbirilerinden olan haklarının alınacağı, hatta bir kâfirin Müslümanda olan hakkının dahi hesaba katılacağı bir yüce adalet divânı olarak insanları beklemektedir. Hayvanların birbirinde olan küçük haklarını bile, mahiyetini bilemediğimiz hassas bir teraziyle tartan O Âdil-i Mutlak, elbette ki insanları da o mutlak adaletiyle muhakeme edecektir.

Bir kısım insanların, Kader ve İlâhî adalet noktasındaki vesveseleri, işte bu adalet gününü düşünmemekten ileri gelmektedir. O günü düşünmeden, bir cihette yolun ortası olan bu dünyada, ilâhî adaletin kulların imtihan şartlanndaki tecellîsini lâyıkıyla anlamamız, elbette imkânsızdır.

Zerre kadar şerrin dikkate alınacağı o adalet gününde, ilâhî adalete iftira edenlerin de hesaba çekileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Anlaşılmayan mes`elelere itiraz etmek yerine, merakla eğilmek ve öğrenmek akıl ve hikmetin muktezasıdır. Hem bir nevi ibâdettir.

Mesela tıb ilmi, Hakîm-i Ezelî`nin insan vücûdunda hiçbir şeyi hikmetsiz ve faydasız yaratmadığına inanmanın neticesi olarak, her bir azanın, kemiğin, sinirin, bezin vaziyetini araştırmış, bulmuş ve bugünkü seviyesine ulaştırmıştır. Bir doktor, neye yaradığını bilemediği bir azayı faydasız kabul etse, cehaletini ilân etmiş olur. Onun anlamaması o azanın faydasızlığına delil olamaz. Aynen öyle de, Âdil-i Mutlak olan Allah`ın adaletine iman eden bir kimse de, her hadisede ilâhî adaletin tecellî ettiğine imân ile mükelleftir. Hatırına gelen suallerin cevabını bu anlayış içerisinde aramalıdır.

Cenâb-ı Hakk, Kur`an-ı Kerîm`inde, “Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadar teklif eder...” (Bakara, 2/286) buyurmakla, kullarına çekemeyecekleri yükleri teklif etmediğini açıkça bildirmektedir. İnsanın bedeninin takat getiremeyeceği veya mal varlığının kâfi gelmeyeceği yükler olduğu gibi, aklının da tek başına erişemeyeceği hakikatler vardır. Bunların hepsi, kullara çekemeyecekleri yüklerin yüklenmediği hakikati içerisindedir. Konuyu bazı misâllerle açıklayalım:

- Ayakta duramayacak kadar hasta olan bir kimse, namazını oturarak kılar.
- Oturamayacak ve kımıldayamayacak durumda bulunan bir hastanın ise namazı tehire kalır.
- Ramazan`da unutarak yemek yiyen kimsenin orucu bozulmaz.
- Kendisine zorla haram bir şey yedirilen kimse mesul olmaz.
- Fakir bir Müslümana hacca gitmek ve zekât vermek farz değildir.
Misâller çoğaltılabilir. Bunlar Cenâb-ı Hakk`ın Âdil-i Mutlak olduğuna ve kulları için takat getiremeyecekleri yükler takdir etmediğine birer delildir.

Allahü Teâlâ -mutlak adaletiyle- kullarının mesuliyetlerini bedenî ve malî durumlarıyla olduğu gibi, içinde bulunduklan şartlarla, imân hakikatlerini kavrama ve İslâmî hükümlere vâkıf olabilme imkânlarıyla da sınırlandırmıştır. Yâni, Cenâb-ı Hakk, kullarının akıllarına da kaldıramayacağı yükleri yüklememiştir. Şu hakikati de bilmek icab eder:

İnsanların bu dünyadaki asıl vazifeleri Cenâb-ı Hakk`a imân ve O`na itaat etmek olduğundan, en düşük seviyedeki akla dahi Hâlık-ı Kerîm`in varlığını idrâk etme kabiliyeti verilmiştir. Az bir akılla dünya işleri lâyıkıyla görülemediği halde, bu kâinatın bir yaratanı olduğu bilinebilir. Diğer taraftan, bir eli olmadığında dünyevî işlerini bir derece aksattığı halde, aynı insan iki elini ve iki ayağını da kaybetse Allah`ı tanımasında, bilmesinde hiçbir noksanlık duymaz. Aklıyla bu kâinatın sultanını idrâk ettikten sonra, bedenî durumunun da müasadesi nisbetinde O`na karşı ibadetini yapar.

Âdil-i Mutlak olan Allahü Azimüşşân her insana bu dünya imtihanını kazanacak kadar akıl ihsan etmiş, akıl hastalan ile sinn-i teklife ulaşmayan çocukları imtihandan muaf tutmuştur.

Bu izahlardan sonra, mevzuun fetva cihetine gelelim:

Mevzu, dünyanın ücra bir köşesinde veya esaret altındaki bir beldede dünyaya gelen bir insanın, bir İslâm ülkesinde dünyaya gelen insanla nasıl bir tutulacağı, bu iki şahsın imtihan şartlarındaki adaletin nasıl izah edilebileceği idi.

Önce şunu belirtelim: Yukarıda durumu anlatılan insan, Hanefîlerin itikattaki imamları olan Mâtüridî`ye göre sadece kendisinin ve bu âlemin bir yaratıcısı olduğunu bilmekle mükelleftir. Diğer iman hakikatlerine ve İslâmî hükümlere aklıyla erişemeyeceği için, onlardan mesul değildir. Şâfiîlerin büyük çoğunluğunun itikattaki imamları olan İmam-ı Eş`arî`ye göre ise, böyle bir kimse Allah`a iman etmese de ehl-i necattır. Fakat, ilm-i kelâm âlimlerinin büyük çoğunluğu birinci görüşü benimsemişlerdir. Merhum Ömer Nasuhî Bilmen`in bu mevzu ile ilgili açıklamalarını önce kendi ifadelerinden, daha sonra sadeleştirerek takdim edelim:

"Zaman-ı fetrette yaşayan ve kendilerine savt-ı nübüvvet vâsıl olmayan kimseler dahi Allahü Teâlâ Hazretlerine imân ile mükelleftirler. Çünkü, kuvve-i akliyeleri, fıtrat-ı selîmeleri kendilerini tevhide, marifetullaha sâiktir. Lâkin, bunlar şer`î ahkâm ile mükellef olmazlar. Zira, bu gibi hükümler Enbiyâ-ı İzam tarafından tebliğ olunmadıkça akıl ile idrâk olunamaz."

"Fetret, inkıta manasınadır. Bi`set-i enbiyânın inkıtaiyle vahy-i İlâhî`nin münkatı olduğu zamana denir. Hazret-i İsa ile Hâtem-ül Enbiyâ Hazretlerinin arasındaki zamana ıtlakı mâruftur. Böyle bir zamanda yaşayan insanlara ehl-i fetret tesmiye olunur. Bi`set-i Nebeviyye`den sonra dünyaya geldikleri halde şâhik-i cebelde veya arzın meçhul bir kıtasında yaşadıkları için kendilerine savt-ı İslâm vâsıl olmayan eşhas dahi ehl-i fetret hükmündedir."

"Binaenaleyh bunlar bu cihetle mazur olduklarından namaz, oruç gibi şerî ahkâm ile mükellef olmazlar. Ancak Allahü Teâlâ`ya imanın bunlara farz olup olmaması hususunda ihtilâf vardır. Eş`arîye`ye göre mücerred akıl ve nazar marifetullah da kâfi değildir. Herhalde Allahü Teâlâ`ya imanın vücûbu şer`i şerif ile sabit olur. Ehl-i fetret adem-i imanından nâşi azab-ı nâra müstehak olmaz. Nitekim, "Biz bir kavme Resul göndermedikçe azab etmeyiz." (İsrâ Sûresi, 17/15) nass-ı Kur`anîsi de bunu nâtıktır. Fakat Mâtüridiyye Eimmesi derler ki: Allah Teâlâ`ya imân etmek fıtrat muktezasıdır. Herkes aklen tevhid-i Bâri`nin hüsnünü idrâk edebilir... Bir insan nerede ve hangi zamanda bulunursa bulunsun, daima nazar-ı intibahına çarpan binlerce hilkat bediâlarını görür dururken bunların azîm mübdiinin vücuduna aklen istidlal edememesi tecviz olunamaz... Âyet-i celîleyle nefyolunan azabtan maksad ise dünya azabıdır, âhiret azabı değildir. Yahut bu âyet-i kerîmenin nâtık olduğu adem-i tazip, idrâki mümkün olmayan ahlâk-ı şer`iyyenin adem-i icrası haline aittir. Yoksa, aklen tahsili mümkün olan marifetullahın terkine şâmil değildir. Binaenaleyh marifetullah hususunda hiçbir âkil mazur olamaz. Bazı ulemâya göre ehl-i fetret üç kısımdır: Birincisi, zaman-ı fetrette yaşadıkları halde akıl ve nazarlarıyla vahdaniyet-i İlâhiyeyi tasdik edenlerdir, bunlar ehl-i Cennettir. İkincisi, Cenâb-ı Allah`a şerik ittihaz edenlerdir, bunlar da ehl-i nârdır. Üçüncüsü, gaflet üzere olup fikr-i Ulûhiyetten zahil bulunanlardır. İşte ihtilâf bu kısım hakkındadır. "

Yukarıdaki ifâdelerin sadeleştirilmiş şekli:

"Fetret zamanında yaşayan ve kendilerine peygamber sesi ulaşmayan kimseler dahi, Cenâb-ı Hakk`a iman etmekle mükelleftir. Çünkü, akıllan, bozulmamış fıtratları kendilerini Allah`ı bilmeye ve birliğine inanmaya götürür. Fakat, bunlar diğer dinî hükümlerden mesul değildirler. Çünkü, bu gibi hükümler, peygamberler taralından tebliğ edilmedikçe akılla anlaşılamaz."

"Fetret, kesilme manasınadır, peygamberlerin gönderilmesine ara verilerek, ilâhî vahyin kesildiği zamana denir. Bilhassa Hz. İsa ile son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) arasında geçen zaman için kullanılır. Böyle bir zamanın insanlarına fetret devrinde yaşayan kimseler denilir."

"Peygamberimizin, peygamber olarak gönderilmesinden sonra, dünyaya geldikleri halde, yalnız olarak, dağ başında veya yeryüzünün bilinmeyen bir yerinde yaşadıkları için kendilerine İslâm`ın sesi ulaşmayan şahıslar dahi, fetret zamanında yaşamış insanlar hükmündedir."

"Dolayısıyla bunlar bu cihetle mazur sayıldıklarından namaz, oruç gibi dinî hükümlerle mükellef olmazlar. Ancak, Cenâb-ı Hakk`a iman etmenin bunlara farz olup olmaması hususunda ihtilâf vardır. Eş`ariye`ye göre sırf akıl ve fikir Allah`ı bilmede yeterli değildir. Herhalde Allah`a imanın vâcib olması, din ile sabit olur. Fetret devri insanları, imân etmemekten dolayı Cehennem`e konulmazlar. Nitekim, "Biz bir kavme Resul göndermedikçe azab etmeyiz", âyeti de bunu ifâde etmektedir. Fakat Mâtüridîye imamları derler ki: Cenâb-ı Hakk`a iman etmek yaratılış gereğidir. Herkes aklıyla Allah`ın bir olduğunu anlayabilir... Bir insan nerede ve hangi zamanda bulunursa bulunsun, daima, uyanık fikrine çarpan, hikmet ve sanatla yaratılmış binlerce eserleri görüp dururken, bunlann Yüce Yaratıcısının varlığına akılla yol bulamaması caiz görülemez... Âyette, edilmeyeceği bildirilen azabtan maksat ise, dünya azabıdır, âhiret azabı değildir. Yahut, bu âyetin ifâde ettiği azab etmeme durumu; anlaşılması mümkün olmayan din hükümlerinin yerine getirilmemesi haline aittir. Yoksa, akılla öğrenilmesi mümkün olan Allah`ı bilmenin terki mânâsına gelmez."

"Bundan dolayı, Allah`ı bilme hususunda hiçbir akıllı kimse mazur sayılmaz. Bazı âlimlere göre, fetret devri insanları üç kısımdır: Birincisi, fetret zamanında yaşadıkları halde, akıl ve fikirleriyle Allah`ın birliğini kabul edenlerdir. Bunlar Cennetliktir. İkincisi, Cenâb-ı Allah`a ortak koşanlardır; bunlar da cehennemliktir. Üçüncüsü, gaflet üzerine olup, ulûhiyet fikrini ihmal ederek hiç düşünmeyenlerdir. İşte ihtilâf bu kısım hakkındadır."

Ehl-i fetret hakkında üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurmaktadır:

"Ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. Bil`ittifak, teferruattaki hattatlarından muahezeleri yoktur. İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Eş`arî`ce, küfre de girse, usul-ü imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i İlâhî, irsal ile olur. Ve irsal dahi, ıttıla ile teklif takarrür eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiyâ-yı salifenin dinlerini setretmiş, o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür, etmezse azab görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz." (B. Said Nursî, Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Sekizinci Risales. 385)

Bu ifâdeleri sadeleştirerek izah etmeye çalışalım:

"Ehl-i fetretin, dinin teferruatındaki hatalarından dolayı ceza görmeyeceklerinde bütün âlimler fikir birliği içindedir. Hattâ İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Eş`ari`ye göre, bunlar iman etmeyip küfre girse, ondan dahi mesul olmazlar. Çünkü, mes`uliyet ancak peygamber gönderilmesi ile tahakkuk eder. Ayrıca peygamber gönderilmiş bulunduğunun ve peygamberin vazifesinin mahiyetinin de bilinmiş olması gerekir ki, mesuliyet bahis mevzuu olabilsin. Eğer peygamberlerin irşâdları, zamanın geçmesi ve gaflet gibi sebeblerden dolayı gizli kalır da anlaşılmazsa, bunlara vâkıf olamayanlar ehl-i fetret sayılırlar ve azab görmezler."

Burada bir sual akla gelebilir: Peygamberin ismini ve vazifesini işiten, ancak bundan menfi (olumsuz) şekilde haberdar edilen kimselerin durumu ne olacaktır?

Bu suale cevap olarak, İmam-ı Gazali Hazretlerinin aşağıdaki tasnifine göz atalım, Bu tasnifinde İmam-ı Gazâlî Hazretleri o zamanda yaşayan Hristiyanların ve henüz Müslüman olmamış bulunan Türklerin durumunu ele almakta ve şöyle buyurmaktadır:

"İnancıma göre, inşallah Allahü Teâlâ, zamanımızdaki Rum, Hristiyan ve Türklerin pek çoğunu da Rahmet-i İlâhiye şümulüne alacaktır. Bunlardan maksadım, uzak memleketlerde yaşayan ve kendilerine İslâm`ın daveti ulaşmayan Rum ve Türklerdir. Bunlar üç kısımdır:

a. Hazret-i Muhammed`in (S.A.V.) ismini hiç duymamış olanlar.

b. Hz. Peygamber`in ismini, sıfatlarını ve gösterdiği mu`cizeleri duymuş olanlar. Bunlar İslâm memleketlerine komşu olan yerlerde veya Müslümanlar arasında yaşayan kimselerdir, kâfir ve mülhidlerdir.

c. Bu iki derece arasında bulunan grupdur. Hz. Peygamber (asv)`in ismini duymuşlarsa da vasıf ve hususiyetlerini duymamışlardır. Daha doğrusu bunlar Hz. Peygamber`i tâ küçüklüklerinden beri "İsmi Muhammed olan -hâşâ!- yalancının biri peygamberlik iddiasında bulunmuştur" şeklinde tanımışlardır. Tıpkı bizim çocuklarımızın "Adı el-Mukaffa` olan yalancının biri Allah`ın kendisini peygamber olarak gönderdiğini iddia etmiş ve yalancı olarak peygamberliği ile meydan okumuştur" sözünü duymaları gibi. Kanaatime göre bunların durumu birinci grupta olanların durumu gibidir. Çünkü bunlar Hz. Peygamber (asv)`in ismini, haiz bulunduğu vasıfların zıdlarıyla birlikte duymuşlardır. Bu ise hakikati araştırmak için insanı düşünmeye ve araştırmaya sevk etmez."(İmam-ı Gazali, İslâm`da Müsamaha, Tercüme: Süleyman Uludağ), s. 60-61.)

Bugün gerek Hristiyan âleminde ve gerekse demir perde ülkelerinde İmam-ı Gazali Hazretlerinin tasnifindeki üçüncü gruba giren insanlara rastlamak mümkündür. Hristiyan âleminde ücra bir köşede içtimaî hayattan uzak ve Din-i Hakk`ı bulma imkânından mahrum birçok insanlar bulunduğu gibi, demir perde gerisinde esaret kamplarında hür dünyanın varlığından bile habersiz nice mazlumlar vardır. Bunların içinde bulundukları hayat şartlan ve imkânları ile din-i Hak olan İslâm dinini bulmalarının zorluğu meydandadır. Hikmeti nihayetsiz ve rahmeti her şeyi ihata eden Allahü Azimüşşân`ın bu gibi kimselere muamelesi, elbette içinde bulundukları şartlarla mütenasip (orantılı) olacaktır.

Şurası da herkesin malûmudur ki, bir rejimin perdesi arkasında ulûhiyeti inkâr maksadıyla mutlak inanca, hususan İslâm dinine karşı dessasâne faaliyet gösteren ifsat komitelerinin mesuliyetleri, gafil ve mazlumlarla elbette bir olamaz.

Bu mevzu ile alâkalı olarak mazlum Hristiyanlar hakkında Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin şu ifâdelerini nakletmekte fayda görüyoruz:

"Âhir zamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedi`ye (S.A.V.) bir lâkaydlık perdesi gelmiş. Ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa`nın (A.S.) din-i hakikisi hükmedecek, İslâmiyet`le omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa`ya (A.S.) mensup Hristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nev`i şehadet (şehitlik) denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit büyük zâlimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffâret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır, diye hakikatten haber aldım... Eğer o felâketi çekenler, mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesât-ı semâviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın manevî ve uhrevî (ahirete ait) neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medâr-ı şeref yapar, sevdirir."
(Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lahikası, s. 103.)

Yukarıdaki ifâdeler, Ehl-i Sünnet âlimlerinin bu husustaki görüşlerinin hülâsası mahiyetindedir. Bu sebeble yukarıda takdim edilen açıklamaları kâfi bularak diğer kaynaklardan nakiller yapmadık. Konu ile ilgili geniş bilgi isteyenler diğer kelâm kitaplarına, bilhassa Abdurrahman Cezerî`nin Mezâhib-i Erbaa adlı eseriyle, Aliyyü`l-Karî`nin Şerhu`l-Emâli ve Şerh Alel-Fıkhi`l-Ekber adlı eserlerine bakabilirler.

Şimdi de mezkûr sualin diğer bir yönü üzerinde kısaca duralım:

İslâmiyet`te, bir İslâm beldesinde dünyaya gelen kimsenin mutlaka Cennet ehli olacağına dair bir hüküm yoktur. İslâm tarihini tetkik edenler bilirler ki, Asr-ı Saâdet`te Hazret-i Resulüllah`ın (S.A.V.) kapı komşusu olan Yahudiler Müslümanlığı kabul etmemiş ve hayatlarını Yahudi olarak sürdürmüşlerdir. İslâmiyet, Resulüllah`ın (S.A.V.) devrinde en canlı devrini yaşamış olmasına rağmen, o gün Mekke`de yine müşrikler ve kâfirler vardı. Eğer Mekke`de doğan bir insanın Müslüman olması gerekseydi, Ebû Cehil`in, Hazret-i Resulüllah`ın (S.A.V.) öz amcası Ebû Leheb`in de Müslüman olması icab ederdi.

Bilindiği gibi, Hz. İbrahim`in babası Nemrud`un putçusuydu ve inkarcılardandı. Lût Aleyhisselâm`ın karısı, Nuh Aleyhisselâm`ın ise hem karısı, hem oğlu imân etmedi. Diğer taraftan. Firavun, Allah`ı inkâr edip ulûhiyet dâva ederken, Hz. Musa (A.S.) onun sarayında, hatta onun kucağında yetişti. Firavun`un karısı da Allah`a inanan bir kimseydi.

Demek ki, Rabbini arayan ve O`na yönelen bir kul, Firavun kucağında bile olsa hidâyet nuruna kavuşur. Eğer bir kul hakka karşı kör olsa, peygamber oğlu veya peygamber babası olması dahi onu felaketten kurtaramaz. Bugün de İslam memleketlerinde binlerce camiler, minareler, ezanlar, İslamî örf ve âdetler, hatta mezar taşları İslam`ı telkin ederken, anlatırken hâlâ İslam`dan uzak ve Allah`tan gafil nice insanlar yok mudur? (ARTIK ANLAMIŞIZDIR İNŞALLAH) (GÖZÜNÜZDE BİR SORUN YOKTUR İNŞALLAH)

CC sohbet icin buraya
 <<123 4>>
Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir