Sana bu satırları, ılık bir sonbahar akşamının
Felç olmuş köşelerinden yazıyorum.
Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında,
Saatlerdir boşalan kadehlere, şarkılarını dolduruyorum.
O, o simsiyah bakışlarını koyuyorum.
Ve, ve kaldırıyorum kadehimi,
Bu rezilce yaşamın şerefine içiyorum.
Burası Agora Meyhanesi,
Burada yaşar aşkların en şahanesi, ve en divanesi
Burada saçların her teline bir galon içilir,
Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir.
Sen, sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin,
Ama, ama bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
Şimdi, şimdi içimde sokak fenerlerinin yanlızlığı,
Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik.
Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorum,
Elimde değil, bu bir namuslu serserilik.
Dışarda hafiften bir yağmur var,
Bu gece, bu gece benim gecem
Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu.
Cama vuran her damlada seni hatırlıyorum
Birazdan plaklarda şarkılar susar, kadehler boşalır,
Mezeler tükenir, umutlar biter.
Biraz sonra, biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden,
Sen, sen bakma benim delice efkarlandığıma,
Mendilimdeki gözyaşlarını da boşver.
Yarın, yarın gelir çamaşırcı kadın,
Her şeyden habersiz onu da, onu da yıkar.
Sen, sen mesut ol yeter ki,
Ben, ben olmasam da ne çıkar.
Dedim ya, burası Agora Meyhanesi.
Bir tek iyiliğin bütün kötülüklere meydan okuduğu yer.
Burada yaşar aşkların en şahanesi,
Ve en divanesi.
|