Ayakta kalmak ve savaşmak “Bazen, iyi insanların başına kötü şeyler gelebilir. Neden bilmiyorum ama hayat adil değil. Hastalıklar ve kazalar kurbanlarının “iyi insanlar” olmasını zerre kadar önemsemiyor. Hiçbir mantıkları, gerekçeleri veya acımaları yok. Ve bildiğiniz en iyi insan bile şeytanın pençelerinde can verebilir. Ve bu konuda elinizden hiçbir şey gelmez. Peki, elinizden ne gelir? Öfkelenmek mi, hüsrana uğramak mı, insanlara bağırıp çağırmak mı? Kime bağırıp çağıracaksınız? Olumsuzluk çukuruna spiraller çize çize dalacak mısınız? Korkunç durumun nasıl hissettiğinizi ve durumu nasıl idare ettiğinizi dikte etmesine izin mi vereceksiniz? Yere mi düşeceksiniz? Yıkılacak mısınız? Yoksa yere çakılıp tuzla buz mu olacaksınız? Ya da yönetecek misiniz? Bu durumla cesaret ve azimle yüzleşecek misiniz? Ben derim ki : Yönetmeyi seçin. Ayağa kalkın. İnsanların yön bulmak için baktığı kişi olun. Darbeyi ve olumsuzluğu gögüsleyin. Ateşi üstünüze çekin – evet üstünüze. Müfrezedeki askerlerden birinin taktik olarak diğer takım arkadaşlarına hareket şansı vermek için açığa çıkıp düşman ateşini üstüne çektiği gibi. Ya da takımın düşmanın yerini belirlemesi için. Ama dediğim bu : ateşi üstünüze çekin. O acıyı bana getirin. Başkaları başedemezken ben bununla başa çıkabilirim. Kötü şeyler olurken ben tek iyi şey olacağım ve dimdik ayakta durup, sırt dayanabilecek kişi olacağım. Etrafımdakileri ben cesaretlendireceğim. Ve bu pozitif tutum yayılacak. Ve savaşacağız. Ve savaşıp kazanacağız. Çarpışmayı olmasa da savaşı kazanacağız. Zira bizim yüreğimiz asla teslim olmayacak. Ve bu da asıl zaferdir. Dik durmak, en kaçınılmaz yenilginin karşısında bile dik durmak. Ayakta kalmak ve savaşmak.” |