Kendimizi değerli bir maden gibi saklarız, değerimizi bilmeyen ellerden. Kimseyi davet etmeden yüreğimize, harcarız günlerimizi. Sonra günler geçer ve yıllardır büyük bir özlemle beklediğimiz "o" insan karşımıza çıkar. Kim o? demeden açarız, hayatımızın kapısını o`na.
İnsan bu hayatta bir tek sevdiğine tanımadan güvenebilir, konuşmadan inanabilir. Ve kapıyı bir tek ona açabilir. Çünkü bize bilmediğimiz bir hayattan huzur, mutluluk ve güzellikler getirdiğini düşünürüz. Onu i...zlemek ve onu dinlemek bize başka dilde şarkılar öğretmeye benzer.
Onu düşünmek içine çeken bir girdap gibi dönüp durur etrafımızda. İçimiz içimize sığmaz, uyku düşmez gözlerimize, yatağa sığmaz düşlerimiz. Onu aklımıza getirmeyen her şeye savaş açarız.
Bizim ona yüklediğimiz anlamlardan, onun asla haberi olmaz. Çünkü biz sevgimizle onu zehirlemeye başlamış oluruz. Yani sevmek iyi bir ilaçtır ama çok sevmek çok verilmiş bir ilaçtır. İşte bu yüzden, onu iyi etmek isterken onu öldürdüğümüzü fark etmeyiz. Çok sevince, çok bizim olmaz. Bilmeyiz.
Biz onu öyle çok sevince o gider ve kendisi için ölür. Giderken gülüşümüzü, gücümüzü ve günlerimizi yanında götürür. Geriye böyle onarılması zor geceler, tedaviye cevap vermeyen hastalıklar bırakır. Sonra hayatımıza dönüp inancımızı idam eder, mutluluğumuzu kurşuna dizeriz. Misafir etmek için açtığımız kalbimizin kapısını, bu sefer onu yolcu etmek için açarız.
Bu hayatta "karşılık" görmenin, sadece aynada olduğunu fark edince;
Kendimizi tutuklayıp, onu özgür bırakırız. O`nu affeder, kendimize düşman oluruz...
|