Çoğu tanıdığım insan seçimlerinde, tercihlerinde belirgin önyargılara sahip. Ben de pek çok konuda kendim için bunun farkındayım. Ya birine, birşeye önyargıyla bakarken yakalıyorum kendimi, ya da birinin bana önyargıyla baktığını ve birtakım kararlar vermeye çalıştığını görüyorum, hissediyorum. Arabanın modeli, karşıdaki insanın yaşı, mesleği; evdeki eşyaların rengi, hayvanlar, temizlik, iş, okul. Hatta bu gidip kahve içilecek yer için bile geçerli. Pek çok konuda takıntılarımız, kriterlerimiz, önyargılarımız var.
Halbuki mutluluk o kadar yakınımızdan geçiyor o sırada, ya da avcumuza bırakılmış oluyor ki, biz onu elimizin tersiyle iterek, belki de hiç olmayacak, erişemeyeceğimiz hayallerimizin peşinden gitmeyi tercih ediyoruz. Örneğin karşımıza çıkan ve birlikte olmaktan huzur, mutluluk duyduğumuz insanı, sırf bizim kriterlerimize uymuyor diye reddediyoruz veya dikkate bile almıyoruz. Kriterler de ne olsa; işi, yaşı, ailesi vs vs. Kafamızdaki soru, bizim kriterlerimize uymazsa gelecekte mutlu olur muyuz? Kafamızdaki kriterlere uyanla mutlu olacağımızın garantisi var mı? Ve biz bu insanı elimizin tersiyle itiyoruz. Belki de çok sevecek bizi? Mutlu etmek için elinden geleni yapacak? Hayır ama, bizim kriterlerimiz var.
Araba seçmeye gittiğimizde elbette cebimizdeki paraya göre, ama sonra illede kafamızdaki önyargılara göre hareket ediyoruz; beyaz olmasın, kir gösterir, otomatik vites olsun, marka ille şu ve şu olsun, başkası olmaz. Denedik mi? Hayır. Belki diğer araba ile çok daha mutlu olacağız? O bizimle özdeşleşecek?
İş seçerken de daha üniversiteye hazırlıkta başlıyoruz, şu meslekler olur, bunlar tu kaka demeye. Ve sonuçta hayatının herhangi bir döneminde mutluluğu yakalayamamış sıkıntılı ve doyumsuz insanlar ordusu yaratıyoruz. Sadece kendimize olsa iyi, oğlumuza, kızımıza, annemize, yakın çevremizde etkileyebileceğimiz kim varsa mutluluğun “sırlarını” dikte etmeye çalışıyoruz.
Biraz burnumuzu aşağılara indirebilsek, bizi seven, mutlu eden insanları, hayvanları, arabaları, işi kabullenip elimizdekinin kıymetini bilsek. Ona keyif versek, onunla olmaktan keyif alsak. Beğensek, beğendiğimizi göstersek; mutlu olduğumuzu, keyif aldığımızı hissettirsek. Bugünü yaşasak da gelecek gelecek deyip tüm yaşamımızın tadını kaçırmasak.
Bugün mutlu olduğumuzu elimizde sımsıkı tutalım, onu sevelim, ona mutluluk ve beraber olmamızdan keyif verelim, ondan keyif alalım. Onu değiştirmeye, bizim “kriterlerimize” uydurmaya çalışmayalım. Kısacası önyargılarımızı bırakıp bugünü yaşayalım. Ben kendi hesabıma bunu yapmaya çalışıyorum, bana önyargıyla yaklaşanlar da umurumda bile olmuyor. |