Eskiden böyle şeyler yoktu.
Şu an öyle bir noktaya geldik ki; din bir siyasi figür olarak sunulunca, örtünen örtünmeyen tartışmalarını inanan inanmayana getirdik. Öyle 2 kutup yaratıldı ki; bir taraf Atatürk ve Cumhuriyete muhalif, diğer taraf sistem savunucusu. Ve insanlar, tepeden git gide öyle bir dolduruşa getirildiler ki bu 2 kutup iyice keskinleşti ve birbirine tahammülsüz bu 2 taraftan birini seçmek zorunda bırakıldık hepimiz. Ne zaman az soluklanıp bi düşünecektik bu sefer de ergenekonla açılımlarla boğuşur olduk. Böyle gittikçe de hiçbir zaman düşünmeye fırsat bulamayacağız.
Önceleri hiç telaffuz etmediğimiz ama sonradan türban diye sunulan şey, işte böyle birbirimize düşürür oldu bizi. Bizden ya da onlardan olmanın, kadrolaşmanın, mevki sahibi olmanın, burs almanın, ihale kapmanın, namuslu olmanın, oy toplamanın en kestirme yolu oldu. Örtünmeyen inançsız ya da az inançlı, ya da namussuz oldu. Diğer taraf da bunun tam tersi yönde zihniyete büründü. Kim ne söylese kabahat artık.
Kimisi için sadece her kabahati örtmenin bir kılıfı, kimisi için de hala kendi inancının ya da geleneğinin gereği olduğunu düşündüğü için...
Sağcı-solcu, alevi-sünni, türk-kürt diye hırpaladılar, şimdi de bu...
Asıl sorunun farkına varmadıkça uzlaşmak artık mümkün olmayacak. Birbirimizi değil bizi bu hale getiren ithal zihniyeti sorgulayalım.
Şimdi şu resimler gerçekse mi daha kötü, değilse mi? |
Öyle severdim ki seni küçükken... Yok, ben küçükken değil, sanki sen küçükkendi bu... Elbette o zaman da mukaddes bir huşu ile çıkagelirdin; ama kasvetten uzaktı ulviyetin... Kör karanlıkta gümbürdeyen davul sesinin, bereketli sahur sofrasında pide bölüşmenin, Yaradan’a kalben minnet etmenin masum bir hazzı vardı. Mütevazı iftarlarımızda semaya açılıp rahmet dileyenlerin avuçlarındaydın sen... Fukaralar için kurulan sofraların hayır dualarında, komşusu açken tok yatamayanların pirüpak vicdanlarındaydın. Rahmet yakarmayla, servet paylaşmayla çoğalırdı o zamanlar... İbadet, Allah’la kul arasındaydı. Din, hırgürün değil, huzurun adıydı. Sen, gözümüzde hep mümindin, ama softa değildin. Kimsenin orucuna, namazına, inancına ilişmezdin. * * * Sonra ne olduysa oldu; zamanla gerginleştin. Sahur davullarını tamtam gibi çalmaya, tutulmayan orucun hesabını sormaya, gereksiz yere hadise çıkarmaya başladın. Daha sen gelmeden başlıyor tedirginliğin... Yemekhaneler bakıma alınıyor, lokantalar kapanıyor, oruç yiyenler pataklanıyor orda burda... İtilaf değil ihtilaf taşıyorsun sanki... İmanından çok konuşuluyor hezeyanın... Senin adına yasak koyuyor, baskı yapıyor, cinayet işliyor fanatiklerin... İktidarın gözüne girmek isteyenlerin ziynetisin sen... Hırsız tüccarların zekâtı, beceriksiz memurların terfi fırsatısın. * * * Bir reklam yıldızısın artık... Gazetede Kuran kuponusun, televizyonda israf çağrısı... Öyle süslü püslüsün ki, iftar sofranda teşhire çıkıyor markalar... Bir tek kola reklamlarında benziyorsun eski masum haline... O da rol olsun diye... Hazmettirici niyetine... * * * Bense gülüyorum yıl boyu haram yiyip ramazanda günah diyetine girenlere... Oruçla kilo vermek için seni bekleyen “sıfır bedenci müminler”e... Acıyorum, işyerinden atılma korkusuyla, patronu sorunca “Niyetliyim” diyenlere... Kızıyorum, oruç tutmayanları teşhir edip hedef gösterenlere... Ya da buna inat, yol ortasında göstere göstere yemek yiyenlere... Mazinin karşılıklı hürmeti, yerini kışkırtıcı şiddete bırakıyor ne yazık ki... Seni, galibi olmayacak bir kavganın sebebi haline sokuyor. Davulcu haraç ister gibi çalıyor kapımızı bayram sabahı; kızgın mahalleli açmıyor. Aç komşuların karın gurultusu, tok dindarların horultusuna karışıyor. Görgüsüz kulların, fitre verdiklerinin listesini yayımlıyor internet sitesinde... Ve çalıp çırpanlar, 11 ayın günahını yıkıyor, 11 ayın sultanının ibadethanesinde... * * * Ey, mahyaların ilhamı, ayların sultanı! Soyun artık riyakâr iftar sofralarının şaşaalı urbalarından... Arın, seni müminlere pazarlayan riya markalarından... Korkuyla değil, huzurla gel yine... Zahmet değil, rahmet taşı bize... Oruç için dayak atanın gazabına değil, “bağışlaması bol olan”ın müsamahasına emsal ol... Kurban eti dağıtır gibi adilane yay hoşgörünü... Yay ki, örnek alsın, sultanı olduğun 11 ay...
Can Dündar |