ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ

durmaksızın yürüyorum bu kıyılarda,
kumla köpüğün arasında.
yükselen deniz ayak izlerimi silecek,
rüzgar köpüğü önüne katacak,
ama denizle kıyı daima kalacak
anımsamak bir tür buluşmadır
unutmak ise bir tür özgürlük
gerçekte biz kendi kendimizle konuşuruz;
ama ara sıra diğerleri de bizi işitebilsin
diye sesimizi yükseltiriz
zihnimiz bir süngerdir
yüreğimizse bir nehir.
çoğumuzun akmak yerine,
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!
içimdeki yaşamın sesi,
senin içindeki yaşamın
kulağına ulaşamaz.
yine de kendimizi yalnız
hissetmemek için konuşalım
yaşam kalbini okuyacak
bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konuşacak
bir filozof yaratır
ben hem alev
hem de kuru çalıyım
ve benim bir yanım
diğer yanımı yok etmekte

Halil Cibran

GEEEELLLLLLLL

DÖNMİYCEK MİSİN

SEVMİYCEK MİSİN

GENE BENİM OLMIYCAK MISIN

GEEEEEEEEEEEELLLLLLLLLLLLLL

KALBİM PATLAK KIRMIZI

SIĞMAZ BEDENİME ACISI

AKAR GÖZLERİMDEN ACIM

KAN KIRMIZI

ACIM

KAN

KIRMIZI

SELİNA

Kayacak yıldızın izinde bir kere kaybolmaya yetecek zaman tozu olacak avuçlarımızda, ırmağı yudumlayan dudaklarımızda, orman şarkılarını fısıldayan her gidişte... Kaybolmaya yetecek ilk nota da/ orda kanlı ve kınalı bulutların aktığı ve sakladığı uzaklıklarda. Yan yana duran iki uzaklığın sesi; köz yapan ilk dokunuşta/ duman olacak kadar sus bana, aklımın odalarına, omuzlarıma sinerek kokusu...



Gerçeğin çizile bilinir yüzünde bize kalan toz duman bir ıslığı parmaklarımızdan fısıldamak oldu/ gör dediğinde değil inan kör dediğinde saman sarısı bir nefes olurdu etimin üstündeki düz izleri/ bir de düş izleri bulaşırdı her / kanadın sesinde aklımda bir uçmak var. Daha ilk nefeste/ enseme dokunan ilk söz de , ben küsmem sen bir mevsim al gel/ daha ilk yağmurda ki yanağında mayınlı bir sabırdır her bayılmam da... Kimse, hiç kimse biliyor. Bak koptu ipi uçurtmanın sözün her daldan hesap sorması bundan. Ya takılırsa...



Ben aramadan kayboldum/ aramadan kaybolmayı biliyordum çünkü aramak sözlerin ve gözlerin altına bakmadan nedir ki? Bilmiyordum. En iyi yaptığım şeydi giderken bulmak ve döndüğümde bulanmak/ kendime gittiğim ilk geceden bak bir son geceye döndüm işte üstümde ve başımda ve aklımda sırtındaki izlerden bir sürü patika işte. Hangisine bir dilek tutsam alnıma dokunuyor avuç izlerim. Biliyordum hiçbir yere varmayacak. Zaman tozu olacak çünkü bütün izlerin gölgesi/ en kurak diplerimde serap sanarak hiç düşmediğim tek çukursun dilimde. Sözü kıran/ sözle kırılan tek Yusuf dudağı.



Sadece sözleri, sadece sözleri diyorum, en temiz olanları benim avuçlarıma hiç bulaşmamışları/ zamanı ve gerçeği, sadece o sözleri... Yaralarıma değil yanmalarımıza bir bahane gerekiyordu közü sakladık kirpik uçlarında. Bakarsan belki beni görürsün ama, baktığında sözden bir dua olurum/ OL/ üflenmiş bir toprak olurum... Herkesin bildiği bir şeydin sen ateşten ıslak susan ve tam yanımda ki tuzak herkesin bildiği bir şeydin sen ve dokundun etine aklındaki ilk uçurumdan savurdun sözlerini/ o herkes sadece sensin ve herkes dediklerinde ben değil./ Tanrı korktuğum yerdedir, gördüm.



Yanılmamış hiçbir gerçek kalmasın/ diledim bunu kaybolmaya yaklaştığımızda, kanmasın hiçbir gözdeki gör/e hiçbir yüz. Gördüm... Sesine susları yamayan bir kelimede aklının dokunduğunun etime. Omuzlarıma yakın bir yere... Saçlarımla yastığımın arasında bir yere. Dönersem yüzünü duyacağım... Duracağım, durulmayacak beni alıp götüren ırmak/ ırmak beni geri verme bu sefer beni hiç verme... Bir çağlayanın sözlerini düşür bir kere dizlerime dokunsun o damlaların yaktığı bütün otların kokusu bir kere dokunsun ve çalmış olayım ıslığı dudaklarımdaki çöllere inerken son dua /ÖL/ düşerken, bir damla olurum.

beni sevda vurdu her zaman
seninse sevmeye engel acıların vardı
yangından kurtarılması imkansız
acıların
ve o acılar iyileşmedi hiçbir zaman
yüreğinde hep tortusu kaldı....

içimde birikmiş fırtınalar
dört nala koşan duygularımla
ben uğruna öleceğim sen için yaşıyordum
oysa artık
şah damarımda patlıyor eşkiya sevdam
ve kendi kendine ağlar oldu gözlerim...

şimdi kan renginde verilmiş sözler
ve şafak kızıllığında yeminler hatırlıyorum
düşlerim bile çekip çıkaramaz oldu
düştüğüm uçurumdan
şaşkın düşlerimde savrulurken umutlarım
ben hala acımasızca aldatıyorum kendimi
ve gizlisinde
hala bir umut katilini yaşatıyor ruhum....

SEVGİLİM YEŞİL ERİĞİM

BUGÜN ÖLÜCEM BEN

SEVGİNİ İÇİME İŞLEDİMMMM

BEDENİM TOPRAK OLSUN

SANA CAN OLSUN

SEVGİLİM YEŞİL ERİĞİM

SENİ SEVİYORUM DEDİM

NE DEMEDİMSE DEDİ GİBİ GELDİM

SEVGİLİM YEŞİL ERİĞİM

SENİ BEN HEP SEVDİM

BUGÜN ÖLÜCEM BEN

SENSİZLİĞİ DE ÖĞRENİCEM

NEFESİNİ YOLLA BANA

SENSİZ TOPRAKLARDA

YALNIZ BIRAKMA

BİLİRSİN KORKARIM KARANLIKTAN

SEVGİLİM YEŞİL ERİĞİM

GÖZÜMÜN NURU

ÖKSÜZ YANIMIN TADI

ÖPÜYORUM ELLERİNDEN

BENİ SAKIN UNUTMA

SEVGİLİM YEŞİL ERİĞİM

S E L İ N A

Sade bir törendi düzenlemeye çalıştığım,
sessiz çığlıklar göğün yedi katmanında yankılanıyordu da
tuhaf bakışlı geçmişinden yaralı kabukları kaşınan birkaç kişi haricinde
duyulmuyordu feryadı kuşların..
Koyu telveli şekersiz kahvemi içtim ağlamaklı gözlerinden
ve bir zehir gibi geldi yerleşti ciğerlerime tümden..
Günden güne çoğalıyor sana el sallarken kesilen bileklerimden sızan kan
ve ben onun tadının bunca acımtırak olduğunu hiç bilmiyordum..

Taze çiçeklerini ıslamıştım cam vazoya
binbir parça olurken ardından topladığım parçaları
köz olup makinalı tüfek gibi gözüme kaçıyordu
nasıl da gülümsedim sana aklında kalanın bir çift gamze olmayacağını bile bile
ve senin de tonlarca ağırlıktan çökmüş omuzlarına dokunan kirpiklerimden
sevdalı bir gözyaşı aktararak gizliden..
hasretle ahbap olunmaz
varsa yoksa umudun kokusunu çekmektir içine
uzlaşmak adına zamanla aramızdaki köprü..

Soluk almanın nasılını düşünüyorum en çok da
nasıldı sahi gözlerinden çekilir kalbinden mi verilirdi..
Mistik M’si olabilseydim avuçlarının
hergün kanatsaydın kasaturanla
Hücre boyutunda da olsa hayali güzel yakın olmanın
ruhunu yıkayan zemzem suyuna..

Etiketlerimi koparıp girdim bir odaya
şimdi tüm renkler kör alabildiğine kör ama
kılıcıyla kan kırmızısına bulayan şairler bile dokunamıyor yarama
varsın ve yoksun yoksun ve varsın
yalnızlık da formunu değiştirdi
bir çoğul yalnızlığı bu cımbızla koparıyor etlerini
dakika başına yövmiyeli
ve severek çalışıyor zaman...

Sen başını çevirip önüne düşürdüğünde Azrail toparladı yakamı
hikayelerde anlatılanın aksine "haydi" demeden
ne sanıyordun yürümeyi unutana da vardır elbet bir melek
iyisinden kötüsünden
kötürüm kal dedi sonra bu daha iyi sana
ve şimdi
boyluboyunca yatıyorum kirişsiz kapının kirişi niyetine bu yerde
ne de olsa camlar iki taraflı açık
ciğer dediğin ne kadar dayanır ki bu sisteme
yine yorulacak kadim dostum
bu sefer bilmem ki ne der..
Belki kal der...
umarım sen(le) kal der...

Umut kalbinin derinliklerinde sırıtan bir iyi niyet elçisi...
Saklasana beni...

NE YAPSAN ACIYA MERHEM DEĞİL

Az önce sensizliğin saldırısına uğradım
Kalbim kanıyor bak ama sakın korkma

Arkamda sakladığım birkaç küçük zaman
Dilimleyip sepete koydum biraz hasretle karışık
Biraz çaresizlikle..
Şelaleye çıkıyor bu nehir sandala gerek yok
Tutun omzuma olması gerektiği gibi
Söğüt dalı niyetine..

Soğuk düşlerinin kapısını aralayan benim
Aç gözlerini alabildiğine aç ama
Kulak ver mırıltıdaki ninniye
Sevdayı tekrarlıyor ve güveni
Uykunun kucağındaki
Masum bebişe..

Az önce verdiğim sözü hatırladım
Kağıdı buruşturup saklama huyum gibi
Yüzünü saklayışım uykunda
Ve severken saçlarını
Bir aynada
Aksi gülen yüzünün..

SEN HİÇ GELMEYECEK GİBİSİN

Öyle bir an gelse dersin
Öyle bir sarılsam
Sarılsam da kalsa nefessiz
Sonra öpsem uyansa...
Bi daha sarılsam...
Hep sarılsam
Hep................
Ama sen
Hiç gelmeyecek gibisin...

UMUDA TOLCULUK

Küçük bir çocuktun sen kaldırımda oturmuş bir elinde sapan
Kuşlar göç ediyorlardı sağında solunda durmadan
Taşların cebindeydi ellerini yakıyordu ceplerin
Oysa ışığı yanıyordu karşı pencerenin
Dünyada birşeyler oluyordu sen seksek oynuyordun
Oyun sona gelmeden sen kör oluyordun
Çizme kabiliyeti yoktu elindeki tebeşirlerin..
Uzak parkların çocukları sallanırken salıncaklarda
Sana bir araba çarpıyordu lağım kokulu sokaklarda
Gözlerini açınca kibritçi kız oluyordun
Kaçıp giden arabanın peşinde karla kaplı donuyordun..
Bir el tuttu sonra seni, gözlerin gördü sonra,
Tokat gibiydi işte yalannnn diyordu sana
Her gördüğün yalan...hepsi küçük bir rüya
Daya bir merdiven haydi çık bulutlara
Gerçek sevgiler de var bi sokak üstte oturuyorlar
Seni de akşam kahvesine bekliyorlar
Montunu bırak ceplerin kalsın çok sıcak orası
Neydi sahi sana çarpan arabanın plakası
Camı çerçeveyi indireyim üstüne de bir sigara
Sen de gel yardım et
Sapanı da unutma...