Yarım Düşler
Sabah kalktığında güneş yüzünü henüz göstermeye başlamıştı. Epeydir geç kalkmaya alışmıştı fakat beklenen gün gene gelmişti. Üzerindeki uyuşukluğu atmak için kalkıp elini yüzünü yıkadı. Biraz kendine gelir gibi oldu. Yattığı odaya dönüp akşamdan toplayıp çantaya koyduğu eşyalarına göz attı. Arkasında bir şeyleri unutmak istemiyordu. (Ne kendisinden bir parça nede onlardan alınan ve kendisini bağlayan birşeyler) Epeydir yollardaydı. Hatta gitmek fiilini tamamen bir yaşam biçimi olarak algılıyordu. Bazı insanlar hayatlarını tek bir kelime üzerine kurarlardı, oda onlardan biriydi. Koca bir yaşamı açıklayabilecek bir kelime, içinde bir sürü anlamı barındırabilir tüm soruların cevabı bile olabilirdi. Birden yine o sonu gelmez düşüncelere daldığının ayrımsamasına vardı. Dönüp kaldığı odaya bir göz geçirdi. Geride bir şey bırakmadığına emin olduktan sonra çantasının fermuarını çekti. Yaşamının son iki ayını geçirdiği bu küçük kasabadan da ayrılma vakti gelmişti. Bu süre içinde kasabayı iyice tanıma fırsatı edinmişti. Buradaki insanlar kendilerine göre bir yaşam tarzı benimsemişlerdi. Dışarıyla pek alışverişleri yoktu kendilerini ilgilendiren konular dışında diğer olaylar pekte umurlarında değildi. Kadrı(çerçeveyi) küçük tutunca mutluluk da o oranda artıyordu. Kalanın ufka yakın durduğu, gideninse ufkunun açık olduğu bir durumda ufka doğru gitme zamanı gelmişti. Aradığı soruların cevaplarını burada da bulamamıştı.
Bu sefer yürüyüşünde farklı bir rota çizmeye karar verdi. Artık karayolunu takip etmeyecekti. Birazda tali yollara sapma zamanı gelmişti. Artık kurtlarında sürüye katıldığı bir ortamda sürüden ayrılmanın pekte bir tehlikesi yoktu. Önüne çıkan ilk patika yola girdi. Güneşin sıcaklığını iyice arttırdığı öğle vaktinde bile yürümek zorunda kalmıştı. Buralarda sığınacak hiçbir yer yoktu. Patika yola girdiğinden beride bir yapıya rastlamamıştı. İçten içe yolu takip etmeliydim diye düşünmeye başlamıştı. İleride patika yol tepenin eteğinden aşağıya doğru devam ediyordu. Ovaya hakim bir noktaya gelince aşağıda bir yapının olduğunu farketti. Böyle ıssız bir yerde yapayalnız bir yapı uzaktanda olsa dikkatini çekince daha yakından bakmak için aşağıdaki ovaya inmeye karar verdi. Yapının yanına yaklaştıkça gördükleri karşısında bayağı şaşırdı. Binanın ve bu binanın içinde bulunduğu bahçenin güzelliği, içinde bulunduğu mekana pek de uymuyordu. Çorak ve bir o kadar ıssız bir yerde kendi içerisinde tutarlı bir yapı oluşturanı oldukça merak etmeye başladı ve bahçenin hemen dışında bir yere kamp kurarak beklemeye karar verdi. Bekledikçe bu yapının çevresindeki tek kişinin kendisi olmadığının ayırtına vardı. Doğrusu bu onu hiç şaşırtmadı çünkü böylesine emek harcanarak oluşturulan bu güzelliğin peşinde her zaman değişik sebeplerle de olsa bunu ele geçirmek isteyenlerin olduğunu bilecek kadar yollardaydı. İnsanların hiç saygı göstermeden tek yönlü düşünerek kendi çıkarları veya zevkleri için her türlü yolu deneyip amaçlarına ulaşmaya çalışmalarını zaten hiç anlayamamıştı. Günler geçtikçe çiftliğin sahibini bahçeyi sularken veya çeşitli düzenlemeler yaparken görmeye başladı. Onun çalışmalarını izlerken gitgide daha çok bağlandı ama kendini karşıdakine gösterecek cesareti bile yoktu. Çoğu yolcu gibi oda geçmişten gelen korkularını yanında taşıyordu (belki de onu böyle bir yere getiren başlıca sebep de buydu) Geçmişiyle yollarda yüzleşmeye çok önceden karar vermişti. Kendisinin giderek yapmaya çalıştığı şeyin karşıdaki kişi tarafından kalarak ve her şeye rağmen yapılmaya çalışması ve bunun için kendisi gibi yalnızlığı bile göze alması ona hayranlık duymak için oldukça büyük bir sebepti.
Kalmanın böyle bir anlamada gelebileceğinin ilk defa farkına vardı. Ev sahibinin bu meydan okumasını çok iyi anlıyordu. Gitmek ve kalmak arasındaki farkın en az olduğu bir noktada kalanın gideni yakalayabileceği bir yerdeydi. Sonra kendini düşündü, yola çıkma sebebini, fakat ne zaman yola çıktığını bir türlü hatırlayamadı. Yolun yabancılığı yolcuyu da yabancılaştırmıştı. Geçmişinden ona kalanlar yalnız sebebini bile hatırlamadığı birkaç duyguydu. Belleğimde mi beni yalnız bıraktı diye düşündü? Aklına Marquez’in bir sözü geldi “bellek istemediğini unutur yanlış yada doğru geçmişin hatırladığındır.”
Doğrusu bunları onunla konuşmayı içten içe çok istiyordu ama bunu nasıl yapacağını bir türlü bulamadı. Yapabileceği tek şey karşıdakinin kendisini görmesini sağlamaktı bunu da bir vesileyle yaptı. Yarışta kendisinin de olduğunu gösterdi.
Sonra bekledi, sadece bekledi ne çiti kırıp o bütünlüğü bozdu, nede bahçeye atlayıp o güzelliklere zarar verdi. Peşinde olduğu bu güzellikleri yaratan kişi ve bunları nasıl yapabildiğiydi. Artakalanlarla veya böyle dışardan görünenlerle yetinmemişti, yetinemezdi. Bunun yolu da sadece ve sadece bahçe kapısından geçerek gerçekleştirebilirdi. Tabi ki bahçe kapısını da çalamazdı, sonuçta ne diye bilirdi ki... (onu buralara getiren şeyde hep söyleyememekten kaynaklanıyordu) Seçici olan seçmesini de bilmeliydi.
Karşıdakine kendini gösterdikten sonra artık biliyordu sonuç üç ihtimalden birisiydi;
-ya kapıyı başkasına açacaktı
-ya kendisine
-yada hiç bunları beklemeden geldiği gibi gidecekti
Böylece beklemeye devam etti. Sonucun ne olacağını içten içe kestirebiliyordu. Sadece bunun ne zaman gerçekleşeceğini bilemiyordu...
Rakipleri birer birer şanslarını denemeye başlarken o olup bitenleri sadece uzaktan izliyordu. Ev sahibini anlamaya çalışıyordu ve bunun yolu kendinden geçiyordu. Mungan’ın dediği gibi “ötekini” tanımak için kendini tanımayı göze almalıydı. Her uzun yolculuk gibi kendi yolculuğu da içsel bir yolculuktu.
Karşı tarafta ise durum biraz farklıydı. Yıllardır uğraşmış, didinmiş hatta son yıllarda herkesin bırakıp gittiği bu topraklarda her şeye inat bu güzel yapıyı oluşturmuştu. Bir eski zaman insanı gibiydi. Terkedenlerin yalnızlığını emanet almıştı ve her emanetçi gibi sonsuza kadar emanetleri geri vermek için bekleyebilirdi. Epeydir çevresindeki “zorunlu”misafirlerden haberdardı. Sadece hasat zamanı gelen mevsimlik işçiler gibiydiler. Ürünü toplamada olup diğer zamanlarda ortaya bile çıkmayan insanlar, şimdi kendi yarattığı güzelliklerin peşindeydiler. Bitmez tükenmez bir hırsla kendilerini göstermeye çalışıyorlar ve o şanslı insan olmak için uğraşıp duruyorlardı. Neden içlerinden birini seçmek zorundayım ki diye düşündü? Varolan alternatiflerden birini seçmek “zorunlu seçmeli” bir dersi almakla eşdeğerdi. Alternatifsizlik bir çözüm olamaz mıydı? Neden bu kadar zor bir hayatı seçmişti? Kendi yalnızlığıyla oluşturduğu bu yapıtı neden paylaşmak istesindiki? Sorular sorular... onca yalnız zaman geçirmesine rağmen cevabı hiç bulunamayan sorular.
Üstüne üstlük son zamanlarda varolan alternatiflere bir yenisi eklenmişti. Doğrusu kabul etmek gerek pek bir alternatif sayılmazdı çünkü kendini öne çıkaracak bir hamlede bulunmuyordu. Geldiğinden beri sadece gözlemliyordu. İyi bir gözlemci olduğu su götürmezdi. Ya ötesi, bunu oldukça merak ediyordu. günler geçtikçe içindeki merak büyüyordu. Karşıdakinin varlığı onun için artık bir rahatlama sebebiydi. Sabah uyanır uyunmaz perdenin arkasından ilk ona bakıyordu. Günün birinde çekip gitmesinden de bir o kadar korkmaya başlamıştı. Hiç tanımadığı birisine bakarak böyle bir güven duygusuna kapılması onu şaşırtıyordu. Ne istiyor olabilirdi? Niçin bir şey belli etmiyordu? Hep böyle sürüp gidemezdi ya eninde sonunda bir karar verecekti. Sanki karşıdaki kendisini başka bir seçeneğe zorluyordu. Üzerinde sanki bir şeyler deniyormuş hissine kapılması bundandı. Bir sınav sorusundaki şaşırtan şıktı karşıdaki ve akla gelen tek soru bu oyuna gelmeli miydi? Bile bile bir soru yanlış cevaplanabilir miydi? Geçmişte hiç bile bile yanlış cevaplanmamıştı bu soru oda eski zaman insanı olarak bunu yapamazdı. Sonunda kararını verdi.
Yolcu o gün farklı duygularla uyandı. Birkaç gündür öngördüğü şeyler gerçekleşiyordu. Karar zamanı yaklaşmıştı. Bu hayatta gerçekten istediklerini hiç elde edemediğini sadece yaklaşabildiğini anımsadı. Yine o anlardan biri yakında gerçekleşecekti. Çevredekilerin sabırsızlığı artmıştı. Ev sahibi onları daha fazla bekletemezdi. Herkes bunun ayırtına varmıştı. Derken ev sahibi evinden çıktı. Kararlı adımlarla bahçe kapısına kadar gelip kapıyı açtı.
Yanıt a şıkkıydı; kapı başkasına açılmıştı. Yolcu usulca yerinden kalktı. Kalan eşyalarını da çantaya yerleştirip fermuarı çekti. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Bu kez kendi payına düşeni fazlasıyla almıştı. Karşıda bir beklenti oluşturmayı başarmıştı. Beklentiyle de geçmişini temize çekmişti. Hiçbir şey söylemeden bunu başarabilmişti. Kendini biraz daha iyi tanımıştı ama “öteki”ne sıra gelmesi içinde daha çok vardı. Topladığı çantasını kaldığı yere bıraktı. Dönüp arkasına son kez baktı. Okları tekrardan kendine yöneltme vakti gelmişti. Kavafis’in bir dörtlüğüyle “Bu kenttir gidip gideceğin yer/Bir başkasını arama/Bir gemi yok, yol yok sana/Değil mi ki hayatına kıydın burada. Bu küçücük köşede./Ona kıydın demektir bütün dünyada.” Bütünüyle kendi içinde çıktığı yolculuğa kaldığı yerden devam etti.
Buda gitmek üzerine kendi öyküm |