ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
26 Nisan 2024, Cuma 12:19   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  bellerophontess> Forum Mesajları
    bellerophontess'e ait Toplam 351 Forum Mesajı var
<<1 234567891011...36>>


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >öylesine...>
  26.Şub.2014 Çar 00:01:59
Evet yaklaşık beş yıl sonra tekrardan girip şu forumu ve odaları gezmek benim için de ilginçti eskilerden pek kimse kalmamış


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >İKİ DİL BİR BAVUL>
  27.Ara.2009 Pzr 00:38:29

ilkokul hayatının bir kısmını benzer şartlarda geçiren biri olarak fillmi beğendim. Film konu üzerinde yorum yapmadan bir belgesel kıvamında akıp gidiyor. dolayısıyla dusunmek ve irdelemek seyirciye kalıyor.



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >İçinden dağ geçen cümleler>
  31.May.2009 Pzr 12:56:40
fiogf49gjkf0d

    serinin ikinci halkası olarak dağ kavramını seçeyim istedim. coğrafi olusum itibariyle denizler kadar eski olmasada dağ figürü sanatta ve mitolijide  kendine genış yer bulmasıyla ve içerdiği farklı anlamlarla her zaman için vazgeçilmez olmuştur.

 Dağ kimilerine mekan olur (ince memed, dadaloğlu) kimilerine mesken (Sabahattin ali). kimileri için aşılamiyan bir engel (maraşlı şeyhoğlu satılmış) ( bkz han duvarları şiiri) kimileri için aşılması gereken bir engel (ferhat ile şirin) bazen basını duman alır (gençlik marşı) bazende yucesinde ates yanar (cemo) bazıları için ulaşılacak en yüksek zirve(everest) bazende asla ulaşılamayandır (kaf dağı) Bazen tanrının gazabından kaçanların (nuhun gemisi, ağrı) bazende bizzat tanrıların konağıdır(olympos).

 kısaca dağ demek belkide insana dair her sey demek. yasam, ölüm, çoşku, huzun, başkaldırış, sığınış herşey bu başlık altında

 



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Faşizan Geçmiş>
  31.May.2009 Pzr 11:51:55
fiogf49gjkf0d
     Bir kere o donemin koşulları içerisinde normal demekle işin içinden çıkılıcaksa, birileride kalkıp hitler içinde aynısını söyleyebilir. sonuçta tek partili sistem 1923 ten 1945 yılları arasında tamamen bir diktatörlüğe doğru kayıştır. Yoksa niye bütün muhalifler ve sivil dernekler kapatılsın veya niye sehrin belediye baskanları ve valileri aynı kişiler olsun ve bunlarda chp üyesi olsun o zamanlar chp demek devlet demekti. meclis almanya ve italyaya heyetler gönderip ordaki sistemin benzerini türkiyeye uyarlıyorlardı


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Faşizan Geçmiş>
  28.May.2009 Per 17:32:27
fiogf49gjkf0d

Geçmiş ve muhalefet

Başbakan Erdoğan tarihî bir konuşma yaparak geçmişteki “faşizan” uygulamalardan söz etti.

Bu konuşmasıyla yeni bir gerçeği mi açıkladı?

Hayır.

Onun konuşmasını “tarihî” yapan neydi peki?

Geçmişi neredeyse tümüyle bir “yalan” üstüne kuran bir devletin yöneticisi olarak ilk kez “yaşananların” üstündeki örtüyü aralamasıydı.

Muhalefet bu konuşmaya çok kızdı.

Niye kızıyor muhalefet?

Faşizan uygulamalar olmadığını mı düşünüyorlar geçmişte?

Eğer böyle düşünüyorlarsa tümden cahiller.

Yok, böyle düşünmüyor da böyle düşünüyor gibi yapıyorlarsa tam anlamıyla sahtekârlar.

Deniz Baykal’ın da ya da Devlet Bahçeli’nin “yakın tarihimizle” ilgili hiçbir şey bilmediklerine inanmak zor.

Daha geçenlerde Baykal, “çarşaf açılımı” nedeniyle “tek parti” döneminde yapılanlardan söz etti.

Neler olup bittiğini onlar da biliyorlar.

Sadece en ucuzundan, en pespaye, en yalana dayalı siyaseti, kendi siyaset anlayışlarına temel yapmayı tercih ediyorlar.

Baykal da Bahçeli de akademisyen.

Bu konularda benden daha bilgili oldukları çok açık.

Peki, başbakanın konuşmasının neresine itiraz ediyorlar?

Azınlıklara kötü davranılmadı mı?

Ermeni tehciri ya da katliamı ya da soykırımı olmadı mı?

Varlık vergisi alınmadı mı?

Mübadeleyle insanlar topraklarından uzaklaştırılmadı mı?

Bunlara “hayır” mı diyorlar?

Ya da “bunlar oldu ama bunlar faşizan uygulamalar değil” mi diyorlar?

“Bunlar olmadı” diyemezler, olaylar çok yakın tarihte gerçekleşti, tanıkları bile sağ.

“Faşizan değil” diyorlarsa, o zaman da açıp bir ansiklopediyi “faşizm” maddesini okusunlar.

Bir muhalefet düşünün ki “ansiklopedi” maddeleri bile ya bilmiyor ya reddediyor.

Bu muhalefetten bir iş çıkmaz.

Böyle uydur kaydır laflarla, anlamsız çıkışlarla siyaset yapamazlar, iktidar da olamazlar.

Zaten iki partinin de geleceğinde bir iktidar ihtimalinin görülmemesi, siyaseti böylesinde ucuzlatmalarından kaynaklanıyor.

Gerçek olmayan bir dünyada, “kandırılmak” isteyenleri kandırarak siyaset yapmaya çalışıyorlar.

Zaten, onların bu “geriliği” AKP’yi ülkenin tek “ilerici” partisi haline getiriyor, onların bu ucuzluğu Erdoğan’ın “sıradan” olabilecek bir cümlesini “tarihî” bir konuşmaya dönüştürüyor.

AKP’nin “gerçekte” ne olduğunu anlayabilmemiz için onu “gerçekler” adına ve AKP’nin bugün durduğu çizgiden daha “ilerde” durarak eleştirecek bir muhalefete ihtiyacımız var.

O da ne zaman çıkar Allah bilir.

Ama bütün bu gürültü patırdı, bize yakın tarihimizi çok net ve açık biçimde konuşmamız gerektiğini gösteriyor.

Devlet, kendi tarihinden korkuyor.

Bunu anlıyorum, çünkü o tarih bütün gerçeğiyle ortaya çıktığında devletin kendisini değiştirmesi gerektiği de anlaşılacak.

Ama toplumun bir kesimi bu gerçeklerden niye korkuyor, onu anlamıyorum.

Bir “yalanla” yaşamak ve bir “yalanla” avunmak çok mu hoşumuza gidiyor?

“Geçmişin yalanıyla” övünmek yerine “bugünün gerçeği” ile övünmek daha iyi değil mi?

Bugünün gerçeğini “övünülecek” hale getirmek için de tarihin üstünü kaplayan bu yalan dolanı bir iyice temizlememiz gerekiyor.

Bunun için de cumhuriyetin kuruluşundan başlamalıyız.

Cumhuriyetin ilk “reisicumhuru” olan Mustafa Kemal Atatürk, bir diktatördü.

Daha sonra onun yerine geçen İsmet İnönü de diktatördü.

Ülke uzun yıllar bir “tek parti” diktasıyla yönetildi.

Bu cümlelere itirazı olan var mı?

Atatürk ve İsmet Paşa “diktatör değildi” diyen varsa, nasıl diktatör olmadıklarını anlatsınlar bir dinleyelim.

Cumhuriyet, ceza yasasının önemli bir kısmını “faşist” İtalya’nın yasalarından aldı.

“Almadı” diye varsa, onlar da yasa maddelerini göstererek tezlerini kanıtlasınlar.

Atatürk de, İsmet Paşa da “muhalefete” izin vermedi.

Sadece muhalefetin “örgütlenmesine” değil, “muhalif fikirlerin” söylenmesine bile imkân tanımadılar.

Bu “toplumun sınıflardan” oluştuğunu söylemek bile yasaktı.

Onlardan sonra gelenler de bu faşist anlayışı sürdürdüler.

“Demokrasi” olduğu iddia edilen dönemde de faşizm sürdü.

“Sınıf” sözcüğünü yazdığı için mahkûm olan yazarlar yaşadı bu ülkede.

“Solcu” olduğu için yazarlar öldürüldü.

Sadece “azınlıklara” değil, kendilerine benzemeyen Türklere de zulmettiler.

Liberal Cavit Bey’i astılar, Komünist Mustafa Suphi’yi boğdurdular.

Var mı bunlara itiraz eden?

Baykal ya da Bahçeli, “hayır, böyle şeyler olmadı” mı diyor?

Faşizm bu ülkede hiç bitmedi.

Bunları konuşursak, gerçekleri görürsek belki bitecek.

Bırakın devlet gerçeklerden korksun, siz niye gerçeklerden korkuyorsunuz?

Çok mu seviyorsunuz bu faşizmi, bu yalanları, bu sahtekârlıkları?

Bu faşizmin kurbanı sizsiniz, neden zaliminize böyle tapınıyorsunuz?

Ahmet Altan


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Ölüm hep ustamız olarak mı kalacak?>
  12.Şub.2009 Per 11:49:37
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Geçmişle hesaplaşma” kitabını yazarken, pek çok vahşet hikâyesi okudum; epeyce film izledim. İnsanlık tarihinin son yetmiş yılının zulüm resimleri ve acı feryatları, geceme ve gündüzüme hükmetti bir süre. Coğrafya ve tarih kavramları darmadağın oldu beynimde.

Zulüm ve acı söz konusu olduğunda, kültür ve iklim farkı teferruattı; zaman yekpare, mekân bütündü. Şili, Arjantin, Güney Afrika, Almanya, İspanya ve diğerleri, ayrı ayrı ülkeler değillerdi. 1930’lar, 40’lar, 50’ler, 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar; tarihin değişik dönemleri olmaktan çıkıp, kuru birer rakama dönüşüyorlardı. Pinochet, Videla, Botha, Hitler, Franco ve diğerleri, aynı ailenin mensuplarıydı. Hepsi, “ortak bir dil”de birleşiyorlardı. Hepsinin yüreği taş, elleri kanlıydı. Gün gelecek, hepsi de lanetle, tiksintiyle anılacaklardı.

Hep Türkiye’yi düşündüm bunlarla uğraşırken. 1915’ten başlayarak, zulmün tarihinde ve acının coğrafyasında ne çok aynı yere düşmüştü! O dil, ne kadar da tanıdıktı! 70’lerin sonlarından itibaren görerek öğrenmiştim bir kısmını; diğerlerini de, okuyarak. 90’lar ise; mağdurları, failleri ve tanıklarıyla bugünümüzdür zaten.

Abdülkadir Aygan’ın itirafları yayınlanıyor üç gündür bu gazetede. Aygan, daha önce de anlattı bunları. Yıllardır yırtınıp duruyor sesini duyurabilmek için. Faillerin ve mağdurların isimlerini veriyor, tarih ve yer belirtiyor. Ölüm makinesinin nasıl işlediğini, en ince ayrıntılarına kadar gözler önüne seriyor.

Neşe Düzel’in yaptığı yine de çok önemli. Bir kez daha anlattırıyor ve gözler önüne sermekle kalmıyor, gözlere sokuyor bütün bunları. Kaçacak en ufak bir yer bırakmıyor böylece. Kimse duymadık, bilmiyorduk diyemez artık. Herkes, bir tavır almak zorunda; ya onay verecek bütün bunlara ya da isyan edecek. Susmak, üçüncü bir yol değildir artık; susmak onaylamaktır dibine kadar.

Ergenekon soruşturması var bir de; Aygan’ın açıklamalarında, zulüm imparatorluğunun en kanlı sütunları olarak ismi geçenlerin bir kısmı şimdi hesaba çekiliyorlar. Yıllarca ısrarla inkâr edilen kıyım şebekeleri, artık resmî kayıtlara geçiyor. Birçok insanın teninde, ruhunda ve gününün her anında bir vahşet anıtı olarak duran o aygıt, şimdi artık devletin soğuk dilinin satırlarına döküldü.

Velhasıl, hakikat artık çıplak. Bundan kaçış yolu bulamayanlar, inandırıcı olamayacaklarını bile bile, ona türlü elbiseler giydirmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken de, en iyi bildikleri yere, komplo teorilerine sığınıyorlar. Ve bütün bunları “düşünce” olarak yutturmaya çalışıyorlar. Elias Canetti, yıllar önce görmüş ve isimlendirmişti onları oysa; “düşünce sahtecisi” diyordu onlara ve ekliyordu: “Ne zaman bir hakikatten korksa, bir düşüncenin arkasına saklanıyor.”

Şili’de “ölüm kervanları”, Arjantin’de “A.A.A.” (Alianza Anticomunista Argentina) adını alan ölüm makinesi, Türkiye’de JİTEM kimliğini taşıyordu. Oralarda da varlıkları hep inkâr edildi. Ama gün geldi, devran döndü, açığa çıkarıldı bu örgütler. Bir zamanlar, ölüme ve hayata öylesine serbestçe hükmettikleri için kendilerini Tanrı’dan da güçlü sananlar, yargılandı, hapislere kondu. Ve daha sürüyor bu hesaplaşma. Kimileri, seksen yaşında dahi hesap vermek zorunda kalıyor.

Aygan’ı bir kez daha dinlerken, JİTEM’de istihdam edilen itirafçıların, Nazi toplama kamplarında “Muselmann“ olarak adlandırılan tiplere benzediğini düşündüm. Bettelheim’ın anlatımıyla, bu tip, “yalnızca tüm ahlâkî değerlerden değil, duyarlık ve faal bir sinir sisteminden bile yoksun, tahayyül edilemez, akla hayale sığmaz bir biyolojik makinedir”. JİTEM elemanları da, anlaşılıyor ki, işi insan öldürmek olan birer biyolojik makineye dönüştürülmüşler. Komutanlarını kime benzeteceğimiz ise, yeterince aşikâr sanırım.

Aygan’ı bir kez daha dinlerken, böyle hallerde aklıma sık düşen Paul Celan’ı da hatırladım. Nazilerin ve toplama kamplarının tarifsiz vahşetinden geçip, savaş sonrasına ulaşabilen bu büyük ozan, anlatılamaz denileni dizelere döktü; Adorno’nun “Auschwitz’ten sonra artık şiir yazılamaz” sözüne inat. O efsane şiiri “Ölüm Fügü”nde bir dize var ki, hiçbir yargılamanın, hiçbir belgenin, filmin, romanın yapamadığını yaptı; “hakikat”i kimsenin kaçamayacağı şekilde bilince ve vicdana yerleştirdi, adeta ebedileştirdi. “Ölüm Almanyalı bir ustadır” diyor Celan bu şiirinde, tekrar tekrar.

Artık görelim, “ölüm bizden bir usta” olmuş; “ölüm Türkiyeli bir usta”. Bugün esas kavga, “ustası ölüm olan bir Türkiye” ile “ustası hayat olan bir Türkiye” arasındadır. Ergenekon, şimdi bu kavganın zeminidir. Kim ki, bu süreci akamete uğratmak ister; kim ki, bunu önemsizleştirmeye çalışır; kim ki, bundan küçük avantajlar türetmenin hesabını yapar; kim ki, korkudan veya başka herhangi bir nedenle Fırat’ın ötesine uzanmasından kaçar veya uzanması için üzerine düşeni yapmaz ve kim ki, bütün bunları susarak seyretmekle yetinir, tercihini “ustası ölüm olan bir Türkiye”den yana yapmış olur.

Başta saydığım toplumlar, “ölüm usta”yla hesaplaşmayı öyle ya da böyle başardılar; “hayata sığındılar”; sıra bizde.

Bu ülkelerin bir kısmındaki zulüm tanıklıklarının ve acı hikâyelerinin kitabını yazan Kate Millet diyor ki, “korkudan ve acıdan öylesine farklı, öylesine tasavvur edilemeyecek kadar başkadır ki yaşamak, bu farkı belirtmek için insan barışı, güveni, sükûneti, güzelliği, uygarlığı temsil ettiğini düşündüğü rastgele bir şeye sığınır. Zulüm politikasının yer almadığı ne varsa ona.”

Zulmün ve ölümün dilinde evrensel olmayı beceren bu ülke, hayatın diline ortak olabilecek mi? Esas mesele bu! Eğer bu sefer de başaramazsak, geriye Sartre’ın sözünden başka söyleyecek bir şey kalmaz: “Hepimiz katiliz!”

Ama başarabiliriz, başarmalıyız! Uzun yıllar umutsuzluğun kara acısını benliğinde taşıyan ünlü Şilili yazar Ariel Dorfman’ın sesi, şartlar ne kadar zor olursa olsun, cesaretlendirmeli bizleri:

“Geçmişi öldürmek, iktidarda olan bazılarının iddia ettikleri kadar kolay değildir. İnandıkları şey uğruna canlarını veren erkek ve kadınlardaki gizli ışığı tamamen söndürmek, bu dünyada hala onları hatırlamak ve diri tutmak isteyen tek bir insan varken bunu yapmak mümkün değildir. Bu yeter; ahlaki çölde haykıran bir insan, önce biri, sonra biri daha, adalet kıvılcımının sönmesine engel olmak için bu yeter. … Bazen doğru olan imkânsızı hayal etmek, imkânsızı istemek ve imkânsız için haykırmak. Tarih bizi dinliyor olabilir. Tarih bize cevap verebilir.”


Bu gazete, bu kıvılcımın bir işareti ve tarihin haykırışımıza cevap verebileceğinin bir kanıtıdır. Ben de, zaten hakikatin cesur sesi olduğu ve ahlâkî çöle benzeyen bu memlekette bir “vicdan vahası” oluşturmaya çalıştığı için Taraf’tayım. Bu gazeteyi var eden ve binbir zahmetle ayakta tutan herkese, tüm çalışanlara ve okurlara merhaba!

* Meo Voto, “kanımca”, kanaatime göre” anlamına gelen Latince bir deyim. Bu deyimi sevgili Gürbüz Özaltınlı önerdi, yani köşenin isim babası odur, buradan teşekkürlerimi iletiyorum kendisine.

 

Mithat Sancar



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Mehmet Emin Karamehmet>
  12.Şub.2009 Per 11:35:32
fiogf49gjkf0d

Bu ülkenin “kara kutusu” medyadır.
Gerçekleri açıklamak için değil de saklamak için “dizayn” edilmiş bir medya olduğundan, bütün sırlar “medyanın” tepe noktalarında saklıdır.
Gazete patronlarıyla, gazete yöneticilerinin “devletle” ve daha da önemlisi “derin devletle” ilişkilerini bütün ayrıntılarıyla öğrendiğimizde, aslında Türkiye’nin “gerçek yüzünü” de görebiliriz.
Hangi gazete patronu hangi generalle görüşüyor?
Niye görüşüyor?
Patronlarla generallerin ne ilişkisi var?
Birbirlerine ne gibi iyilikler yapıyorlar?
Dünkü gazetelerde, Ergenekon sanığı olarak tutuklanan emekli General Levent Ersöz’ün açıklamaları yer aldı.
Ersöz’ün konuştuğu kişiler arasında halen medya patronluğunu sürdüren bir isim de var.
Mehmet Emin Karamehmet.
Çukurova Holding’in, Akşam gazetesinin, Show TV’nin, Skytürk televizyonunun sahibi.
Ayrıca büyük bir telefon şirketinin kurucusu ve ortağı.
Bu adamdan generaller ne istiyor?
Bu adam generallerden ne istiyor?
Ersöz, yaptığı konuşmaların önemli bölümünü kaydettiği için konuşmalarla ilgili bilgiler basına yansıdı.
14 Ağustos 2008’de Aktüel dergisinde Tuncay Opçin bu konuda geniş bir haber yayınladı.
Habere göre, Karamehmet’in, Tuncay Özkan’ı “medya grup başkanlığından” uzaklaştırması o sırada Jandarma Komutanı olan Orgeneral Şener Eruygur’u rahatsız etmiş.
Levent Ersöz bu rahatsızlığı Karamehmet’e şöyle anlatıyor:
“Komutanımızın size selamı var. Kendisi yurtdışında. Kendisi ile görüşmemiz esnasında şunları size iletmemizi istedi. ‘Tuncay Bey’le ilgili bunu Mehmet Bey’den beklemezdim’ dedi. Kendisi çok üzüldüler. Bir iki yıllık sıkıntıları paylaşmış, sizlere yardımcı olmuş bir insan.”
Eruygur, “Mehmet Bey’den beklemezdim” dediğine göre Karamehmet’in, o sıralarda darbe hazırladığı daha sonra ortaya çıkan bu generalle, “beklentiler” yaratacak kadar yakın bir ilişkisi bulunuyor.
Ama bence asıl ilginç olan, Ersöz’ün komutanından bahsederken söylediği şu cümle:
“Bir iki yıllık sıkıntıları paylaşmış, sizlere yardımcı olmuş bir insan.”
Bir Jandarma komutanı bir medya patronuna hangi konularda “yardımcı” olabilir?
Ne için yardım ediyor?
Ne karşılığında yardım ediyor?
Yok, “bir iki yıldır” Karamehmet’e yardım eden Tuncay Özkan’sa, Ersöz “komutanını” değil de Özkan’ı kastediyorsa, o zaman da soru şu:
Özkan, “paşaların bilgisi dahilinde” ne yardımı yaptı Karamehmet’e?
Bu sorulara Nazlı Ilıcak 29 Ağustos 2008’de yazdığı bir yazıyla cevap veriyor:
“Benim düşüncem şöyle: Karamehmet, Nuray Başaran’la pek çok askeri (mesela MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ı), bu arada Şener Eruygur’u da devreye sokup, Danıştay’dan Pamukbank’ın iadesi yolunda bir karar çıkarttı.”
Pamukbank Karamehmet’e aitti, bankaya yasalar uyarınca devlet el koymuştu.
Ilıcak, Karamehmet’in “paşaların” yardımıyla bankasını geri aldığını ileri sürüyor.
Doğru mu bu iddia?
Karamehmet bu konuda herhalde bir açıklama yapmalı.
Çünkü Karamehmet’in “yanında çalışan bazı gazeteciler aracılığıyla” paşalarla iş görüşmeleri yaptığı da kayıtlarda yer almış.
Aktüel
’de çıkan habere göre, Karamehmet’in sahibi olduğu Akşam Gazetesi’nin Ankara temsilcisi Nuray Başaran, Jandarma İstihbarat Başkanı Levent Ersöz’le konuşuyor.
Kayıtlara göre şöyle diyor:
“Mesela ben size geldiğimde o parklar projesinin iznini buralarda takip etmiştim. Sizden mesela jet hızıyla çıktı o olurlar. Devlette, diğer kurumlarda iş yürümüyor.”
Parklar projesi ne?
Jandarma Komutanlığı’nın “parklarla” ne alakası var?
Karamehmet, neden bir proje için ihtiyacı olan izni almak için adamını “Jandarmaya” gönderiyor?
Jandarma neden o izni sağlıyor?
O izni hangi yoldan sağlıyor?
Ve, aldığı o izin karşılığında Karamehmet Jandarmaya ne veriyor?
Karamehmet, darbe hazırlığı yaptığı “darbe günlükleriyle” ortaya çıkan generale, “izinler” karşılığında nasıl bir hizmet veriyor?
Bugün, Karamehmet’in sahibi olduğu Akşam Gazetesi’nde ve Skytürk televizyonunda, Ergenekon çetesinin soruşturulmasını savunan, hukuktan yana çıkan, darbe girişimlerini eleştiren “demokratlara” karşı sistemli olarak saldırılıp iftira atılıyor.
Bu saldırılar, o işbirliğinin “devamı” mı?
O işbirliği hâlâ sürüyor mu?
Karamehmet’in generallerle ilişkileri kayıtlara geçmiş.
Ersöz “size yardımcı olmuş bir insan” dediğinde, Karamehmet “ne yardımı” demiyor, yardımın ne olduğunu biliyor.
Şimdi o yardımın ya da yardımların ne olduğunu herhalde açıklamak zorunda.
O açıklamazsa biri ona sormalı.
“Senin paşalarla ne işin vardı” demeli, “o yardımlar neydi” diye sormalı, “proje izni için niye generallere adam gönderdin” sorusunu dile getirmeli.
Karamehmet’in bütün istihbarat teşkilatlarının ilgisini çeken bir telefon şebekesinin kurucusu olduğunu da unutmayın, o telefonlarla ilgili bir yardım da istendi mi kendisinden.
Karamehmet’in generallerle ilişkisi aydınlığa kavuştuğunda sanırım Türkiye’nin karakutusu olan “medyanın” da sırlarını çözmeye başlayacağız.
Şimdi Türkiye’nin Karamehmet’e dönüp sorması gerekiyor.
“Anlat bize, neydi o ilişkiler, o yardımlar, o işbirliği?”

Ahmet Altan



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >GLOBALLESME UZERINE-2>
  11.Şub.2009 Çar 14:10:03
fiogf49gjkf0d
  Uuzn zamandır ilkkez forumda bu derece okunmaya değer bir yazı görüyorum. Yazının içeriğini okuyunca Syriana filmi geldi aklıma ordada değişimden yana bir arap ülkesinin prensinin gizli servis eliyle öldürülmesi anlatılıyordu. Bush bosuna demiyordu yaz bizdensiniz yada onlardan diye


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >X İLE Y ÖPÜŞÜR , İKİSİNDEN BİRİ GÖZÜNÜ KAPATMAZ , NEDENİ NE OLABİLİR ? :)))>
  16.Oca.2009 Cum 15:18:58
fiogf49gjkf0d
simacc :

Su basligi en iyilerde gorunce aslinda yuzumde bir tebessum uyandi ve biraz da sitemvari duygu olustu acikcasi.Tabi bunun basligi acan arkadasla hic bir ilgisi yok -ki kendisini de tanimam zaten.Cok dogal hakkidir ve acar tabi.

Nedenini asagida acikladigimda, acikladigim nedenlerin hic bir sekilde beni buyuk gosteren, belli bir sinif ustunde goren yada cekememezlik gibi bir izlenim vermesi amacim degildir -ki daha cok forumda gorunsem de beni bilen yada bir sekilde forumdan takip ettigi kadariyla kisiligim hakkimda kestirimde bulunan arkadaslar da bunu bilir diye dusunuyorum.Bu hususu da basta belirtmek isterim.Boyle bir yorumu da ilk kez yapiyorum bu yuzden aciklama yapma geregini duydum.

Sitemimin sebebini aciklamaya da gecen gun CC odasinda muhabbeti gecen bir konuyla baslamak istiyorum.Odada forumda aktif rol alan ve faydali basliklar acitigini dusundugum ilgili arkadasla muhabbet ederken, kendisine neden artik baslik acmadigini sordum.Kendisi de "............. gibi bir baslik forumdayken ben baslik acmak istemem." gibi bir ifade kullandi.Ben de cevaben "Haklisin ama ben faydali bir seyler yapabilmek icin baslik aciyorum" seklinde bir ifade kullandim hatirladigim kadariyla.Yalniz su basligi en iyilerde gorunce, baslik iceriginin okuyanda bir gulme aksiyonu, bir mantiki dusunme, bir yarar, bir tebessum vs. kazandirabilir mi diye sorguladigimda geri donus degeri anlamsiz olan bir yazi gordum acikcasi.Bu da chatcity gibi farkli bir sitede faydali birseyler yapmaya calisma sevkimi birden civiledi -ki bunun da olmasini istemezdim.Ayni sekilde yukarida bahsettigim muhabbette gecen arkadas gibi CC uyelerini de olumsuz etkiledigini ve paylasma hissiyatlarinini durdurma noktasinda korukledigini dusunuyorum.

Tabi ki farkli renklerin forumda paylasilabilmesi gibi dogal bir durumun olmamasi dusunulemez.Ancak su basligi gorup de en iyilere alinmasini CC acisindan yadirgadim dogrusu.Eger "en iyi" kavraminin cizgisinin korunabilirliginin zedelenmemesi isteniyorsa, her ne kadar farkli renklerle farkli dusuncelere hitap etse de forum paylasiminin surdurulebilirligi acisindan uygun sekilde filtrelenmesinin daha yararli olacagini dusunuyorum.

(Yanlis anlasilmaya meyil vermemek icin tekrar ustune basa basa soyluyorum.Yazidiklarimin kesinlikle ve kesinlikle ·JerMenS· nikli arkadas icin art niyet tasiyici bir amaci yoktur ve yazdiklarim, su yazim tamamen okundugunda kimi arkadaslarin "cekemiyor" gibi dusunebilecegini sandigim fikirlerini bastirma amacli bir duygunun disa vurumu degildir.Bu baslik sadece dusuncelerimi aciklamaya neden olan son tetikleyici unsurdur sadece.Zaten bilinir ki havuz disinda bir odada cok nadir zamanlarda gozukurum.Benim hakkimda bilgisi olan kisiler de cogunlukla forumdan fikir edinmislerdir.Yani odalarda cok fazla bulunmayan biri olarak da yukarida bahsettigim yanlis anlasilabilecek durumlari gerceklestirebilecek biri olarak gorunmedigimi dusunuyorum.)

Saygilar...

simacc

Bencede Üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Forumda epeydir üzerinde  görüş belirtilecek başlık sayısında bir azalma var. Kopyala yapıştır mantığıyla hazırlanmış ve o yazılar üzerine hiç yorum yapılmamış yazıların arasında insan okuycak birseyler varsa bile onu bulamıyor. Bunu çözmenin belki başka bir yolunun bulunması lazım belli bir süre geçtiğinde bazı başlıkların forumdan kaldırılması veya arşiv kısmımı oluşturulur yada geçmişteki güzel yazıları tekrar gündeme getirilecek bir nostalji başlığımı açılır bilemem ama Forumun kapsamlı bir temizliğe girmesi gerektiği görüşündeyim



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Eski ChatCity den Eski Duyurular >1. Chatcity Okey Turnuvası>
  14.Oca.2009 Çar 10:41:06
fiogf49gjkf0d
Ana tanrıça gaiaa ve tanrılara isyan etmiş olan bellerophontess olarak turnuvaya anik yunan uygarlığını temsilen katılacağımızı önemle belirtiriz
<<1 234567891011...36>>