ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
14 Mayıs 2024, Salı 10:25   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Ercie94> Forum Mesajları
    Ercie94'e ait Toplam 283 Forum Mesajı var
<<1234567891011 12131415161718192021...29>>


Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Ne idik Ne olduk (Herkes Okumalı)>
  20.Ağu.2007 Pzt 09:27:22
fiogf49gjkf0d

Eski Türkler

Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.
Dürüsttük: Bir zamanlar, Londra Ticaret Odası nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."

İtibarlıydık: Bir zamanlar, Hollanda Ticaret Odası nın toplantılarında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

Temizdik: Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: "Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."

Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700 lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."

Medeni idik: İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740 ların Türkiye si için şunları söylüyor: "Gerek İstanbul da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."

Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor: "Haksızlık, murabahacılık [aşırı kâr koyma, tefecilik], inhisarcılık [tekelcilik] ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan, çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."

Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer, 1830 ların İstanbul unu getiriyor önümüze: "Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul da her sene azami beş-altı hırsızlık vakası görülür."

Ubicini, Dr. Brayer i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu nda ise hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez."

Naziktik: Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880 lerin "biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul Türk halkı Avrupa nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi, nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."

Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnâmesi yle meşhur Du Loir un 1650 lerdeki hükmü şöyle: "Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir."

Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu.

Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus u dinleyelim, bize 1880 lerdeki halimizi anlatsın:
"Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya, c. 9)

Hayırseverdik: Comte de Marsigli yi tekrar dinleyelim: "Yazın İstanbul dan Sofya ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin, yolculara, bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum."

Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor: "Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, bu dindarâne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler."

Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor: "Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor: "Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar... Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."

"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor adam: "Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk e, bir gün, yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: Allah ın rızasını tahsile [kazanmaya] yarar. "

Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize çok pahalıya patladı.

İşte sorulmaya değer ve cevaplanması elzem olan soru: "Bizde, o zaman var olup da bugün olmayan nedir? Nasıl kaybettik? Nasıl buluruz?"



Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >Çok sevdiğimiz Ajanlarımız, Litros ve jelini kaybettiğimiz gündür..Chatcity yönetimi ne yap>
  17.Ağu.2007 Cum 14:20:29
fiogf49gjkf0d
Jelin İn yanında adam bize kaç kez küfür etmişti Jelin hiç bir şey yapmadı.


Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Çingeneler>
  17.Ağu.2007 Cum 10:10:23
fiogf49gjkf0d
Asker toplıyacaları tüm  ülkeyi gezer : ailedeki 2 çocuğun 1 ni alır.Tek çocukları, evlileri ve güvenemedikleri için çingeneleri almazlardı.Alınan acemi ocağına sonrada yeniçeri ocağına girerdi.


Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Osman Gazi (1258-1326)>
  17.Ağu.2007 Cum 09:06:11
fiogf49gjkf0d

Resim:Osman I.jpg

Osman Bey, Osman Gazi ya da I. Osman, (Osmanlı Türkçesi:عثمان بن أرطغرل) (d. 1258, Söğüt – ö. 1326, Bursa) Osmanlı Beyliği nin kurucusudur. Babası Ertuğrul Gazi, annesi ya da babaannesi, Hayma Ana dır (Hayma veya Hayme Hatun). Çocukları Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey ve Fatma Hatun dur.

Yaşamının erken dönemleri hakkında güvenilir kayıtlar yoktur. Dönemine ait tüm çağdaş eserler büyük ölçüde 1422 ya da hemen sonrasında tarihlendirilen ve artık mevcut olmayan özgün bir metinden türemiş oldukları açıktır. Çağdaşı ünlü gezgin İbn Battuta, Osman Bey in oğlu Orhan Bey i, o dönemdeki başkent Bursa da ziyaret etmiştir. 1283 te babası Ertuğrul un ölümü ile babasının yerine Anadolu Selçuklu Devleti nin "uçbeyi" oldu. 1299 da Anadolu Selçuklu Devleti nin "büyük uçbeyi" oldu. Bu tarih, aynı zamanda birçok tarihçi tarafından Osmanlı nın kuruluş tarihi olarak kabul edilir.

Osman Bey, büyük uçbeyi olduktan sonra Bizans yönündeki faaliyetlerine hız verdi. Çünkü o dönemlerde Bizans; isyanlar, kargaşalar ve taht kavgaları içindeydi. Durumdan faydalanan Osman bey Karacahisar, Bilecik, Yarhisar, Bilecik, İnegöl ve Yenişehir i aldı. 1288 de beyliğin başkenti Bilecik e taşıdı.

Bizans ordusu ile yaptığı Koyunhisar Savaşı nı kazandı. Koyunhisar Savaşı, Bizanslılar ile Osmanlılar arasındaki ilk savaştır. Bazı tarihçiler, Osmanlı nın kuruluş tarihi olarak, Koyunhisar Savaşı nın kazanıldığı 27 Temmuz 1302 tarihini gösterirler. Bu savaşla birlikte Osman Bey in adı ve Osmanlı Beyliği, Anadolu çapında tanınmıştır. Bu zafer dolayısıyla Anadolu dan gönüllüler Osman Bey in safında savaşmak üzere Batı Anadolu ya akın ettiler. Bu zaferle İznik ve İzmit in fethi kolaylaştı. Bursa kuşatıldı, fakat alınamadı.

Osman Bey, sağlığının bozulması nedeniyle 1320 de beyliğin yönetimini oğlu Orhan Bey e bıraktı. 1326 da Söğüt te nikris hastalığından öldü. Türbesi Bursa dadır.

Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi den yaklaşık 5 bin km² olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğluna 16 bin km² olarak devretmiştir. İlk Osmanlı parası olan "akçe", Osman Bey in zamanında basılmıştır. Osmanlı padişahlarından II. Abdülhamit, Bilecik/Domaniç in Çarşamba köyünde Osman Bey in annesi veya babaannesi olan Hayma Ana nın türbesini yaptırmıştır.



Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Osmanlı Ordusu>
  17.Ağu.2007 Cum 09:00:01
fiogf49gjkf0d
Osmanlı ordu teşkilatı Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memlüklüler devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu Ordusu nun Başkomutanlık görevini Hakanlar yapmışlardır.

Yaya ve atlılardan oluşturulan ordunun atsız kısmı "yaya”, süvarileri ise "müsellem” şeklinde adlandırılmıştı. Kapıkulu Ocakları nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler.

Osmanlı Devletinin temeli atılırken süvari olan beylik kuvvetlerinin yerine vezir Alâaddin Paşa ile Kadı Cendereli Kara Halil in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan ayrı ayrı biner kişilik yaya ve müsellem isimleriyle muvazzaf iki sınıf piyade ve süvari kuvveti kuruldu.

Osmanlı ordusunda; alemkılıç, ok, sapan, bozdoğan, topuz da denilen gürz, kamçı, döğen, balta, meç, şimşir, gaddara, yatağan, hançer, kama, mızrak, cirit, kantariye, kastaniçe, süngü, zıpkın, tırpan, çatal, halbart, mancınık, müteharrik kule, şayka, zarbazen, miyane zarbazen, şahî zarbazen, şakloz, drankı, bedoluşka, marten, ejderhan, kolonborna, miyane, balyemez adlarındaki toplar şişhaneli karabina, çakmaklı, fitilli çeşitleriyle tüfek, tabanca, zırh, karakal, miğfer, dizçek, kolçak, kalkan da düşman silâhından muhafaza için kullanılırdı.

Beylik-Devlet Döneminde Osmanlı Ordusu

Ordu, Osman Gâzi (1281-1326) devrinde Türk atlı aşîret kuvvetlerinden oluşmaktaydı.

Osman Bey in babasi Ertuğrul Gazi, Selçuklu Selçuklu Sultanı Sultan Alâaddin tarafindan Bizans sınırına bir uç beyi olarak tayin edilmişti. Ertugrul Gazi ye yurt olarak verilen yer bugünkü Bursa, Kütahya ve Bilecik vilâyetlerinin sınırlarının birleştigi yerdir.

İlk seferler ve fetihler beyliğe bağlı aşiret kuvvetleri ile yapılmıştır. Zamanla fetihlerin genişlemesi sefere çıkacak asker ihtiyacını arttırdığından düzenli bir ordunun kurulması zorunlu hale gelmiştir.

Beylikler döneminde Osmanlı, komşu Türkmen beylikleriyle mücadele yerine, Balkanlar üzerine seferler yapmıştır. Topraklarını çok kısa bir sürede genişleten ve savaşmak ve yönetmek ikilemi ile karşı karşıya kalan Osmanlının basit beylik yapısından kurtulması için düzenli bir devletin niteliği olan askeri, siyasi, iktisadi ve sosyal yapısal öğelerin oluşturulmasını ve gelişti-rilmesini zorunlu haline getirmiştir.

Osmanlı kuvvetleri beylik döneminde yaya ve müsellemlerden meydana geliyordu.

Yükselme Döneminde Osmanlı Ordusu (1452-1579)

Osmanlı Devleti’nin beylik-devlet siyasetinden imparatorluk siyasetine geçişi imparatorluk içinde bağımsız güç bırakmak istemeyen, merkezi otoriteyi devşirme-kapıkulu-yeniçeri-enderun sistemiyle sağlamlaştırmak isteyen II. Mehmet ile başlamıştır.

II. Mehmet Yeniçeri ocağına büyük önem vermiş Çandarlı ailesinden sonra vezir-i azamlığa devşirme-kapıkulu kökenliler getirilmeye başlanmış ve yeniçeri-devşirme aristokrasisi Cem ve II. Beyazıt arasında çıkan taht kavgasında belirleyici rol oynayarak tımarlı sipahi-Türk aristokrasisine karşı üstünlük sağlamışlardır.

Duraklama Döneminde Osmanlı Ordusu (1566-1699)

Kanunî Sultan Süleyman ın ölümü ile, devletin henüz karalarda üstünlüğü, iç denizlerde hakimiyeti ve sosyal düzeni devam etmekte idi.

Duraklama Döneminde artık ihtiyaç kalmayan yaya ve müsellemler ve voynuklar gibi bazı eski askeri birlikler kaldırılmıştır. Kapıkullarının sayısı 1610 larda 40.000 e çıkmış, tımarlı sipahi sayısı 20.000 e düşmüştür. Sonuç olarak, tımar sisteminin bozulmasının en olumsuz tarafı, devletin iktisadi yapısına yansımasıdır.

Gerileme döneminde Osmanlı Ordusu (1699-1792)

Gerileme döneminde, Avrupa örnek alınmaya çalışılmış, teknik ve ekonomik alanlarda yapılanmaya gidilirken Donanmanın yenilenmesi gibi askeri birtakım yenileşme çabalarına gidilmiştir.

Çöküş Döneminde Osmanlı Ordusu (1792-1918)

  • III. Murat döneminden itibaren kapıkulu ocaklarına kanunlara aykırı asker alınarak sayılarının artırılması
  • Yeniçerilerin geçim sıkıntısını ileri sürerek askerlik dışında işlerle uğraşmaları
  • İltizam sisteminin yaygınlaşması üzerine tımar sisteminin önemini kaybetmesi ve eyaletlerde asker yetiştirilmemesi
  • Denizcilikle ilgisi olmayan kişilerin donanmanın başına getirilmesi
  • Avrupa’da meydana gelen harp teknolojisindeki gelişmelerin takip edilmemesi

gibi etkenler Osmanlı askeri sisteminin bozulmasına neden olmuştur.

ASKERİ ÖDENEKLER

Osmanlı Ordusu kuruluş tarihi olan 1363 yılından yeniçerilerin kaldırıldığı 1826 yılına kadar geçen yaklaşık beş yüzyıl içinde genel kuvveti haliyle birçok değişikliğe uğrar.

Kanuni devrinde devletin yalnız topraklı süvarisi için yaptığı masrafların bugünkü değeri 600 milyon frank ı geçmektedir ki bu da zamanın Fransa Hükümetinin tüm kara ordusu için harcamasına eşit bir tutardır.

ASKERİ TAYINLAR

Askeri tayın ekmek, et, bulgur ve sade yağdan ibaret olup, cuma geceleri için de pirinç verilirdi.

EĞİTİM

Mühendishane-i Bahr-i Hümayun, tersane ve donanmanın geliştirilmesi ve de tersane halkının eğitilmesi amacıyla kurulan denizcilik okulu.


Aşiret Mektebi, Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından, 21 Eylül 1892 tarihinde Aşiretlerin yoğun ve hakim olduğu bölgeleri muhafaza etmek için, bunların reislerinin ve ağalarının çocuklarını, Osmanlı kültürüyle yetiştirerek devlete ve saltanata bağlamak amacıyla açılan okul.Aşiret çocukları subay olarak da yetiştirilmiştir.

Askeri Teşkilat

Yaya ve müsellemlerin temelini attığı ordu teşkilatı zamanla kuvvet ve sınıflara ayrılmıştır. Osmanlı ordusu başlıca 4 ana kuvvetten oluşmaktadır. Bunlar; Kapıkulu Ocağı, Eyalet askerleri, Akıncılar ve Donanmadır.

Kapıkulu Ocağı

Kapıkulu Piyadeleri ve süvarilerinden oluşmuştur.

Kapıkulu Piyadeleri; Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, Cebeci Ocağı, Topçu Ocağı, Top Arabacılar Ocağı, Humbaracı Ocağı, Lağımcılar, Sakalar,

Kapıkulu Süvarileri: Silahtar, Sipahi, Sağ Ulufeciler, Sol Ulufeciler, Sağ Gureba bölüğü, Sol Gureba bölüklerinden oluşmakta idi.

Eyalet Askerleri : Kapıkulu Ocağı

Eyalet askerleri; Yerli Kulu; Azab, Sekban , Tüfenkçi, İcareli, Lağımcılardan, Serhat Kulu: Deliler (Deli), Gönüllüler, Beslilerden, Topraklı Süvari ve Tımarlı Sipahilerden oluşmakta idi.

Akıncılar

Akıncılar

Müslüman Türklerden meydana getirilen hafif süvari kuvvetlerine verilen bu isim, 500 sene sonra Avrupa da "komando" olarak ortaya çıkacaktır. Akıncılardan bin kişinin komutanına binbaşı, yüz askerin komutanına yüzbaşı ve on neferinkine de onbaşı denilirdi. Bunların hepsinin üstünde de akıncı beyi denilen akıncı kumandanı vardı buna Akınal ve akıncı sancak beyi de denilirdi. Ayrıca akıncılar, savaşlarda keşif amaçlı en önden de giderdi ve Osmanlı Devleti tarihinde önemli bir yere sahiptirler..

Resim:Meke Harbi Zonaro.jpg



Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Osmanlı Kıyafetleri>
  17.Ağu.2007 Cum 08:33:07
fiogf49gjkf0d

Westa bu güzel albümü tamamladığın için teşekkür ederim



Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Vincent Willem van Gogh>
  17.Ağu.2007 Cum 08:30:21
fiogf49gjkf0d
Vincent Willem van Gogh (d. 30 Mart 1853 - ö. 29 Temmuz 1890), Hollandalı post-empresyonist ressam. Bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı[1] eserleri arasında yer alır.

Van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra, Belçika da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880 den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris te tanıştığı empresyonizm ve neo-empresyonizm akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş, Güney Fransa da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.

Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resim ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır. 1888 de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir.

Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872 den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir.

20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkilemiş olan Van Gogh, fovistlerin ilham kaynaklarından biridir ve ekspresyonizmin öncülerinden kabul edilir.

Vincent Willem van Gogh (d. 30 Mart 1853 - ö. 29 Temmuz 1890), Hollandalı post-empresyonist ressam. Bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı[1] eserleri arasında yer alır.

Van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra, Belçika da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880 den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris te tanıştığı empresyonizm ve neo-empresyonizm akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş, Güney Fransa da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.

Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resim ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır. 1888 de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir.

Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872 den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir.

20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkilemiş olan Van Gogh, fovistlerin ilham kaynaklarından biridir ve ekspresyonizmin öncülerinden kabul edilir.

Vincent van Gogh, Hollanda nın güneyindeki Noord-Braband bölgesinde bulunan Zundert kasabasında, Protestan rahibi Theodorus van Gogh ve Anna Cornelia van Gogh un ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Van Gogh un doğumundan bir yıl önce, annesi bir ölü doğum yapmıştı, ve bebek ölmeseydi Vincent ismi ona verilecekti. Bu olayın, genç Van Gogh u derinden etkilediği ve Van Gogh un sanatındaki kimi öğelerin bu olaydan kaynaklandığı ileri sürülmüştür.Van Gogh dört yaşındayken, kardeşi Theodorus (Theo) doğdu. Van Gogh un, Theo dışında bir erkek (Cornelius), üç de kız kardeşi (Elisabeth, Anna, Wil) vardır.

Van Gogh, 1864 te Zundert e 30 km uzaklıktaki Zevenbergen yatılı okuluna yazıldı. 1866 da ise ortaokul için Tinburg a geçti. 1868 de eğitimini yarıda bırakarak Zundert e döndü. Sonradan kardeşi Theo ya yazacağı bir mektupta, çocukluk yıllarını "kasvetli, soğuk ve kısır" olarak betimleyecekti.

Vincent van Gogh, Hollanda nın güneyindeki Noord-Braband bölgesinde bulunan Zundert kasabasında, Protestan rahibi Theodorus van Gogh ve Anna Cornelia van Gogh un ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Van Gogh un doğumundan bir yıl önce, annesi bir ölü doğum yapmıştı, ve bebek ölmeseydi Vincent ismi ona verilecekti. Bu olayın, genç Van Gogh u derinden etkilediği ve Van Gogh un sanatındaki kimi öğelerin bu olaydan kaynaklandığı ileri sürülmüştür.Van Gogh dört yaşındayken, kardeşi Theodorus (Theo) doğdu. Van Gogh un, Theo dışında bir erkek (Cornelius), üç de kız kardeşi (Elisabeth, Anna, Wil) vardır.

Van Gogh, 1864 te Zundert e 30 km uzaklıktaki Zevenbergen yatılı okuluna yazıldı. 1866 da ise ortaokul için Tinburg a geçti. 1868 de eğitimini yarıda bırakarak Zundert e döndü. Sonradan kardeşi Theo ya yazacağı bir mektupta, çocukluk yıllarını "kasvetli, soğuk ve kısır" olarak betimleyecekti.

1869 da, henüz on beş yaşındayken, amcası Vincent ("Cent") aracılığıyla Lahey deki bir sanat simsarlığı firmasında iş buldu, Ocak 1873 te firmanın Brüksel ofisine geçti. Mayıs 1873 te ise firma Van Gogh u İngiltere ye yolladı. Londra nın güneyindeki Brixton bölgesine yerleşen Van Gogh, işindeki başarısı sayesinde kısa sürede babasından çok para kazanmaya başladı. Ev sahibinin kızı Eugénie Loyer den hoşlandı, fakat ona açıldığında, kız gizlice başka bir kiracıyla nişanlandığını söyleyerek Van Gogh u reddetti. İngiltere de kaldığı süre boyunca giderek içine kapanan ve dindarlaşan Van Gogh, 1875 te firmanın Paris ofisine yollandı. 1876 da ise artık sevmediği simsarlık işini bırakarak İngiltere ye döndü, ve Londra nın güneydoğusundaki Ramsgate kasabasında bir yatılı okulda gönüllü öğretmenlik yapmaya başladı. Okul Middlesex e taşınınca bir süre Isleworth de başka bir okulda öğretmenlik yapan Van Gogh, Aralık 1876 da Hollanda ya geri döndü, ve altı ay boyunca Dordrecht te bir kitapçı dükkanında çalıştıktan sonra, Mayıs 1877 de teoloji okumak amacıyla Amsterdam a geçti. Temmuz 1878 de bundan da vazgeçerek ailesinin yanına döndü. Ocak 1879 da ise misyonerlik amacıyla Belçika da fakir bir madenci bölgesi olan Borinage a yerleşti. Buradaki madencilerin kötü yaşam koşullarından etkilenen Van Gogh, onlarla daha iyi iletişim kurabilmek için özellikle kötü koşullarda yaşadı, yemek ve kıyafetlerinin çoğunu işçilere verdi, yatak yerine saman üzerinde uyumaya başladı. Temmuz 1879 da, "rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği" için kilise tarafından işine son verildi, ama Van Gogh bir yıl daha bölgeden ayrılmadı. 1880 sonbaharında, kardeşi Theo nun tavsiyesine uyarak resimde kariyer yapmaya karar verdi, ve sanat eğitimi almak için Brüksel e gitti. Buradaki Güzel Sanatlar Okulu na başvurduysa da sonradan fikrini değiştirerek Nisan 1881 de Etten e, ailesinin yanına döndü.

 



Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Süleymaniye Camii>
  17.Ağu.2007 Cum 08:25:54
fiogf49gjkf0d

Resim:Istanbul - Süleymaniye camii - Foto G. Dall Orto 26-5-2006 - 15.jpg

Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman adına 1550-1557 yılları arasında İstanbul da Mimar Sinan tarafından inşa edilen camidir.

Mimar Sinan ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii, medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazire ve dükkanlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.

Süleymaniye Camii klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerindendir. Yapımından günümüze dek İstanbul da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya da da görüldüğü gibi,iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami,içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır.

28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman ın, eşi Hürrem Sultan ın ve mimar Sinan ın türbelerinin bulunduğu bir hazire mevcuttur. Kanuni Sultan Süleyman ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla (elmaslarla) süslenmiştir.

Cami süslemeleri açısından sade bir yapıya sahiptir. Mihrap duvarındaki pencereler vitraylarla süslüdür. Mihrabın iki tarafındaki pencereler üzerinde yer alan çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinin ortasında ise Nur Suresi yazılı bulunmaktadır. Caminin hattatı Hasan Çelebi dir.

Evliya Çelebi nin anlatımıyla caminin yapımı şöyle olmuştur: "Bütün Osmanlı ülkesinde ne kadar bin mükemmel üstad mimar yapı ustası işçiler ve taşçılar ve mermer işleyenler varsa hepsini toplayıp üç yıl bütün ayakları bağlı forsa temelini yerin altına indirdiler. Temel kazanların vurdukları kazmaların sesini yeraltında dünyayı sırtında taşıyan öküz duyardı...üç senede binanın temeli yeryüzüne yükselip bina meydana çıktı. Bir yıl o halde kaldı...Bir yıldan sonra Sultan Bayazıdı Veli nin presesine (hiza ipi) göre mihrab kondu. Dört tarafına duvarlarını kubbe aralarına varıncaya kadar 3 yıl yükselttiler. Ondan sonra metin güçlü dört paye üzerine yüksek kubbeyi yaptılar. Süleymaniye Camii nin ne yolda şekillendiği, bu ulu camiin kubbenin mavi tasının ta üst tepesi Ayasofya kubbesinden yuvarlak ve yedi meliki arşın yüksek cihanı kaplayan bir kubbedir. Bu eşsiz kubbenin dört ayağından başka camiin solunda ve sağında dört tane somaki mermer sütun vardır ki her biri onar Mısır hazinesi değerindedir...Ama Allah bilir bu kırmızı renkli dört somaki sütunun cihanın dört köşesinde benzeri yoktur, ellişer arşın yüksekliğinde güzel sütunlardır...Mihrab ve minber üzerinde olan renk renk camlar Serhoş İbrahim in işidir. Her cam parçasında nice kerre yüzbin parçanın renk renk hurda camlarla çiçekler ve Allah ın güzel adlarıyla süslenmiş camlardır ki, bunlar kara ve deniz seyyahları arasında dünyaca övülmektedir, felekte bunların eşi görülmemiştir...mermeri işleyen üstad ince sütun üzerine bir müezzin mahfili yapmıştır ki guya cennet mahfillerindendir...mihrabın üzerinde Karahisari hattıyla Zekeriya ne zaman bulunduğu mihraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu (Ali İmran: 37) ayeti zehebi laciverd ile yazılmıştır.

...Ve mihrabın sağında ve solunda burma, zıh zıh yapma sütunlar...ve yine orada bir adam boyu halis bakır ve halis altunla cilalanmış şamdanların üzerinde yirmişer kantar kafuri balmumları...camiin sol köşesinde sütun üzre bir yüksek makam, Hünkar Mahfili vardır, ...dört sütun payelerin köşelerinde dört tane aşırhan maksurecikleri var... camiin iki tarafında yan suffaları var...yine bu suffalara eş ince sütunların üzerinde deryaya nazır ve sağ tarafı çarşuya bakan katlar...cemaat çok olduğu zaman bu suffalarda ibadet ederler...mübarek gecelerde kandiller yakarlar hepsi yirmi iki bin kandil ve asılmış avizeler. Bu camiin içinde geride Kıble Kapusu tarafındaki iki payelerde bir çeşme vardır. ve bazı taklar altında Üst Hazine Maksureleri.

Bu caminin içinde ve dışında olan Ahmed Karahisari hattı bugün de ne yazılmıştır ne yazılsa gerektir. İlkin büyük kubbenin ta ortasında Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun sıfatı sanki içinde bir çerağ bulunan bir hücredir. O çerağ bir sırça içindedir. O sırça kandil de sanki bir inci gibi parıldayan bir yıldızdır ki güneşin doğduğu yere de battığı yere de nisbeti olmayan mübarek bir ağaçtır, zeytundan tutuşturulup yakılır. Onun yağı kendisine bir ateş dokunmasa da hemen ışık verir ki nur üstüne nurdur. Allah insanlara meseller irad eder. Allah herşeyi hakkıyla bilendir ayetini yazmada yedi beyzasını göstermiştir. (Nur 35). Mihrab üzerindeki yarım kubbenin içinde... (Enam 79) ayeti. Ve dört payelerin köşesinde Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin yazılmıştır. Ve minberin sağındaki pencere üstünde... (Cin 18) ayeti yazılıdır. Üst pencereler üzerinde Allah ın güzel adları yazılıdır.

Ve bu camiin 5 kapusu vardır. Sağ tarafta imam kapusu, sol tarafta hünkar mahfili, altında vüzera kapusu, ve iki yan kapuları var, sol yan kapu üzerinde (Rad 24)yazılıdır, kıble kapusu üzerinde sol taraftaki kitabenin içinde Ketebehu Ahmed el Karahisari sene..deyü tahrir olunmuştur.

Camii şerifin adı geçen babı saadetlerine ve haremi latifin üç tane yüce kapusuna ayak taş merdivenle çıkılır ve inilir...ve bu avlunun dört yanına nazır hepsi.. adet pencerelerdir, demirci ustası Davudi sanat gösterüp öyle örs vurmuş ki, bu zamana kadar cilasına bir zerre toz tesir etmeyüp puladı nahçevani gibi parlak pencerelerdir. Ve bu pencereler üzere bütün camlar...ortasında ibret verici bir havuz vardır... avlunun kıble kapusu bütün kapulardan yüksek bir sanatlı babı saadettir ki yeryüzünde bu kapuya benzer beyaz ham mermer eşikli ve kat kat girişme zıhlı çengelli ve medeneli bir kapu görülmüş değildir, bütün ham mermerdir...Ve bu camiin dört tane minarelerinin evsafı var ki her biri bir ezanı Muhammedi makamıdır...dört minare on tabaka...sol taraftaki üç şerefeli minareye Cevahir minaresi derler...ve bu camiin iki tarafında kırkar tane abdest tazeleycek muslukları vardır.

Temelinin atılışındaki metanet ve köşesinde olan zarafet ve güzellik eserleri ve her türlü sanatlar insanı büyüleyen görünüşü, bu camiin içinde ve dışında vardır. Hatta bina tamamlanınca Koca Mimar Sinan şunu der: Padişahım sana bir cami inşa ettim ki kıyamet gününde Hallacı Mansur yeryüzünde Makalidi Cibal Demavend dağlarını Hallacın yayından pamuk gibi attığında bu caminin kubbesinde Mansur un yay kirişi önünde çevgan topu gibi bu rütbe senasını medh eder...

Mihrab önünde bir ok atımı yerde bir gülistanı nısfı cihen hıyaban içinde, Süleyman Han ın meşhedi -toprağı nur olsun-bir yüksek kubbe altında görülür...

Caminin üç tarafında bir kat dış avlu daha vardır ki iki yanı birer at menzili kum sahrasıdır, türlü türlü ulu çınarlar, salkım söğütler, servi ve ıhlamur ve karaağaçlar, dışbudak ağaçları ile süslenmiş bir büyük avludur ki üç yanı hepsi pencereli duvarlar ve hepsi on adet kapu...Şark tarafına bakan hamam kapusu..merdivenle hamama varılır amma bu tarafta avlunun duvarı olmayup İstanbul şehrini temaşa için bir kenarset alçak duvar çekilmiştir. Cümle cemaat orada durup Hünkar Sarayı, Üsküdar ı, Boğazhisar ı, Beşiktaş ı, Tophane ve Galata ve Kasımpaşa ve Okmeydanı boydanboya görülür.

Bu camiin sağında ve solunda dört mezhep şeyhülislamları içün dört adet büyük medreseler vardır..ve bir darülhadis ve bir darülkurra ve ayrıca bir tıp ilmi medresesi, bir sıbyan mektebi ve bir darüşşifa ve imaret ve bir yemekhane, bir tavhanei müsafirin, gelip gidenler için bir kervansaray, bir yeniçeri ağası sarayı, bir kuyumcular dökmeciler ayakkabıcılar ve nısfı cihen aydınlık hamamı tetimmei şuhan bin adet hizmetliler evi...

Süleymaniye Camii tamam oldukta bina emini ve nazırı ve mutemedinin hisaplarına göre, 8 kerre 100.000 ve doksan bin üç bin üç yüz seksen üç yük flori." (Gökyay 343-60)

İstanbul külliyeleri içinde Fatih külliyesinden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye külliyesidir. Külliye İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi ni gören ortadaki en yüksek tepesinde inşa edilmiştir. Cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkanlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında mütevazı küçük bir yapıdır. Tiryakiler Çarşısı nı iki medrese çevreler, arkasındaki yolda iki küçük ev vardır.

"Tiryakiler Çarşısı adını taşıyan ince uzun meydanın bir cephesini oluşturan ufki tek katlı medreselerde, her kubbenin alatında bir pencereyle belirlenen iç odaların imaretleri, aza razı bir zahit tavrı içindeki cephesi, Mimar Sultan Külliyesi ndeki medrese duvarı pencerelerinin ve kubbe dizilerinin tezyini düzenini hatırlatır" (Cansever, s.174).

Anakubbenin kemeri, Sinan tarafından kemeri kübra,( kudret kemeri) diye adlandırılmıştır. Cami avlusunun platformu, Haliç tarafındaki yoldan yüksektedir.

Resim:Suleymaniye.jpg



Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Kopulası Şeyler >^^Herkes Son Harf İle ÜLKE İsmi Yazsın^^ [[Oyun]]>
  16.Ağu.2007 Per 19:32:25
fiogf49gjkf0d
AlmanyA


Ercie94

Ercie94 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >YENİÇERİLER (THE JANİSSARY)>
  13.Ağu.2007 Pzt 18:09:20
fiogf49gjkf0d

YEÇELER

Esirlerin arasından seçildiler.Uzak diyarlara göç edip, Türk ailelerin yanında çift sürüp, eski kimliklerini, soylarını unuttular.Müslüman olup Türk isimleri aldılar.Yeri geldiğinde padişahın hayatını kurtardılar, yeri geldiğinde devlet-i başları isteriz dediler başlarından oldular.

Yeniçeri Bayrağı:Beyaz zemin üzerine Sefer Suresi nin 1. ve 3. ayetleri (Biz sana inandık, sende bize bir zafer nasip et) yazan sarı sırmalı bir bayraktı.Seferde yeniçeri ağasının çadırı önüne dikilirdi.

1444

II.Murat topraklarına giren Haçlı Ordusu ile Varna Ovası nda karşılaşır.Haçlı sol kanadı Osmanlı sağ kanadına yaptığı saldırıda bu kanadın dağılmasını sağlar.Hücuma geçen Osmanlı sol kanadıda dağılır.Zafer umuduyla Ladislav ve Polonya birlikleri II.Murat a ve "Kulluğumuz padişaha ayan" diyen Yeniçerilere hücuma kalkar.Çarpışma başladığında Yeniçerilerden beklenmeyen bir şey oldu.Timurtaş adındaki bir yeniçerinin elinden çıkan balta Kral Ladislav ın atına isabet etti.Yere düşen Ladislav ın boynu Koca Hıdır ın kılıcıyla tanışır.Bunu gören Polonya ordusu geri çekilir ve Savaş yeniçerilerin sayesinde kazanılrı.

Yeniçeriler seferer giderken gülbenk çeker havaya üç kez ateş ederdi.

Yeniçeri ağası.1

ALLAH ALLAH EYVALLAH!!!

BU MEYDANALRDA NİCE BAŞLAR KESİLİR

HİÇ OLMAZ SORAN

SİNE PÜRYAN

KILIÇ AL KAN

KULLUĞUMUZ PADİŞAHA AYAN

KAHRIMIZ KILICIMIZ PADİŞAHA AYAN

ADÜLDEN KORKMADIK

KORKMAYIZ HİÇ BİR ZAMAN

KUR AN DA ZAFER  VAAD EDİYOR HAZRETİ YEZDAN

UĞRUN AÇIK OLSUN EY SERDAR-I MÜCAHİT

...

Yeniçeri ocağı kuruluşundan 450 sene sonra kanlı bir biçimde ortadan kaldırıldı.Flamaları, bayrakları, elbiseleri yakıldı, özel eşyaları yok edildi.Hatta ileri gidilerek kışlalarında camiiler bile yıkıldı.II.Mahmut onlardan geriye hiç bir şey kalsın istemiyordu.Bazı yenieçriler Belgrad Ormanları na saklandı.Ama fayda etmedi ormanlar ateşe verildi.Bu olaylardan kısa bir süre sonra devlet gazetesi şunu yazdı:

"2 Yeniçeri hortladı!"

II.Mahmut: Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler gibi sancakta lalaların yanında değil, sarayda devlet deneyimi olmayan bağtıl inançlı insanlarca yetiştirilmişti.(III.Selim Hariç)

Sipahi2

"Yeniçeriler, padişahın, ülkenin, hazinenin koruyucusudur." diyen II.Mahmut un dedesinin dedelerinden Muratlar ın ikincisiydi.

 

NMK Tarih Araştırma Merkezi (Benim sanalda kurduğum şirket)

Resimler:

1)Yeniçeri ağası

2)Sefere giden sipahiler.

 

<<1234567891011 12131415161718192021...29>>