fiogf49gjkf0d
Sen bana aşkı öğrettin, bir ömür sevmeyi, sevdayı, sevdan uğruna nelere durabileceğimi gösterdin. Sen bana yaşamayı öğrettin… Sen bana kendimi kapattığım kozamdan uçmayı öğrettin, sen bana merhametli olmayı öğrettin, sen bana seni öğrettin… |
fiogf49gjkf0d
Seviyorum demek için bekleme, bil ki asla sırası gelmez
Eğer yanındaysa sevdiğin, onu öyle bir sar ki bir bedende iki can olsun
Eğer yoksa yanında, kahretme kapat gözlerini,
Elini yüreğine koy, ismini fısılda ve onu çok sevdiğini haykır
Eminim ki duyacaktır
İstese de istemese de bende seni seviyorum sözü çıkacaktır dudaklarından
Unutma ki sevgi ve nefret asla karşılıksız olmaz
|
fiogf49gjkf0d
PAPATYANIN HİKAYESİ
Koskoca bir bahçede muhteşem çiçekler içinde bir papatya aşık olmuş, yanmış tutuşmuş ak sakallı bahçıvana. Bir ümit bekliyormuş. Yüzlerce çiçeğin arasından onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin. Buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormuş. Sadece ona değsin makası, sadece ona gülsün dudakları. Kıskanıyormuş bahçıvanı, kırmızı güllerden, sarı lalelerden, mor menekşelerden, zambaklardan. Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş bembeyaz yapraklarını.
Bir gün, aşkı öyle büyümüş ki, yapraklarını taşıyamaz olmuş, eğilivermiş boynu. Toprağa bakıyormuş artık. Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş, ayaklarını görüyormuş. Bunada şükür diyormuş. Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek. Zaman akıp gidiyormuş. Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş. Ne var sanki boynumu kaldırsa.... Bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş...
Ve işte bir gün... Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış. İncecik bedenini ellerinin arasına almış. Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya. Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı. Hala göremiyormuş onu, ama bedeni kurtulmuş. Uzun bir müddet sonra, bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye. Gelen giden yokmuş. Kahrından ölecekmiş papatya..
Ama işte bir sabah... Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış. Derin bir oh çekmiş. Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş. Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş. Başka birisiymiş. Adamın elinde bir de makas varmış. Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru....
Ne güzel açmışsın sen öyle demiş. Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış. Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış. Ama gövden seni taşımıyor demiş. Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış. Ve bir hamlede bağını gövdesinden ayırmış. Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini. O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış. Birde o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş. Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini. O her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş. Ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş, ama onu aslında hep sevmiş....
Papatya anlamış artık...
Sevgi, emek istermiş...
Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini. Teşekkür etmiş ona içinden. Son yaprağı da kuruduğunda, biliyormuş artık. Gerçek sevginin, söylemeden, yaşamadan ve asla kavuşmadan varolabileceğini...
|