ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
9 Mayıs 2024, Perşembe 07:17   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  OManolyam> Forum Mesajları
    OManolyam'e ait Toplam 69 Forum Mesajı var
<<123456 7>>


OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Karadenizli TEMEL den>
  28.Mar.2010 Pzr 17:50:25
Temel 20 senedir Almanya`da yaşıyormuş Bir gün göçmen bürosuna gidip Almanya`dan kesin dönüş yapacağını söylemiş Göçmen bürosundaki Almanlar Temel`i tanıyorlar, seviyorlar
Sormuşlar; `Niye dönüyorsun?` diye
Temel `homoseksüeller yüzünden` demiş
Bürodakiler şaşırmış; `Seni rahatsız filan ediyorlarsa hemen bir şikâyette bulun, gereğini yaparız Buradan bu yüzden ayrılmana değmez demişler`
Temel `Beni rahatsız etmiyorlar` demiş
Bürodakiler yine şaşırmış; `Peki neden gidiyorsun?`
Temel cevaplamış: `Burada 20 yıl önce homoseksüellik yasaktı,10 yıl önce serbest oldu, 5 yıl öncede evlenmelerine izin verildi Homoseksüellik MECBUR olmadan dönmek istiyorum



OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >Neden İhrac>
  27.Mar.2010 Cmt 15:21:18

VAFTİZ

 

Hıristiyanlığa girme alameti ve Hristiyanlığın şartı sayılan yedi merasimden biri. Vaftiz Ortodokslarda suya girmekten, Katoliklerde üzerine su serpmekten ibarettir. Vaftize Arapçada "ta`mid" denir.

Vaftiz, Hristiyanlıkda Hz. İsa`nın dinine katılmanın hukuki ve mukaddes bir göstergesidir. Vaftiz edilen kişiye verilen isme "vaftiz adı" denir. Bir çocuğu vaftiz hazırlayan, tören sırasında onu kucağında tutarak yanında bulunan iki önemli kişi vaftiz anası ile vaftiz babasıdır. Kiliselerde vaftiz suyunun konulduğu taş, metal, çimento vb. şeylerden yâpılmış kurna biçimindeki kaba da "vaftiz teknesi" denir. Hemen bütün dinlerde arınma ve yenilenmeyi sağlamak için çeşitli şekillerde su kullanıldığı bilinmektedir. İslâm`da abdest ve gusul, bir takım dinî görevlerin yerine getirilmesi için şarttır. Bu bulunmadığı takdirde, bu işlem toprak cinsinden temiz bir madde ile yapılır ki, bunun adı teyemmümdür.

Hıristiyanlıktaki vaftizin, yahudilerin yıkanma törenleri, Esseniler`in günlük banyoları ve Hz. İsa`nın Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilmesi inancıyla yakın bir ilgisi vardır. Ancak Hristiyanlıkdaki vaftiz törenleri, yine de yukarıda sayılanlardan bütünüyle farklıdır. Hristiyanlığa göre genel anlamda vaftiz, Hz. Adem`le Havva`dan intikal eden ilk (aslî) günahtan arınma olmakla beraber, kişinin yeni bir hüviyete bürünerek Allah`ın krallığına katılmasının takdisi anlamlarına da gelir. İlk günah inancı Hıristiyanlıkta önemli bir unsurdur; bir günahtan kurtulmanın tek yolu da vaftiz olmaktır: Tarih boyunca vaftiz, kiliselerde kişinin tamamen suya daldırılması, vücudunun bir kısmının suya batırılması, başına su dökülmesi veya üstüne su serpilmesi vb. şeklinde uygulanmıştır.

Vaftiz genellikle doğumun ilk haftası sonunda yapılır. Bu gelenek Hz. İsa`nın, "Her doğan çocuk doğumunun sekizinci gününde vaftiz edilmelidir, vaftizsiz Cennet`e girmek mümkün değildir" buyruklarına dayandırılmaktadır. İncil`de Hz. İsa`ya nisbet edilen "Gidip bütün insanları aydınlatınız, onların ruhlarını Tanrı, Oğul ve Rûhu`l-kudüs adına vaftiz ediniz" sözü de bu konuda aynı önemi taşımaktadır. Çocuğun vaftizi esnasında, onun dinî eğitimini üstlenecek bir vaftiz anasıyla bir vaftiz babası seçilir. Böylece çocukla bu ana-baba arasında dinî bir akrabalık kurulmuş olur. Bu akrabalığı ömür boyu sürdüren aileler olmuştur. Vaftiz, doğan çocuğun Hristiyan dinine kabulünü sağlayan bir işlemdir. Vaftiz, ileri yaşlarda da yapılır; çünkü vaftiz edilen kişinin, o zamana kadar işlediği bütün günahlarından kurtulacağına dair kesin bir inanç vardır (Bertholet, Wörterbuch der Religionen, Stuttgart 1962, 550).

Yapılan araştırmalar su ile yıkanarak arınma inancının Hristiyanlıktan çok daha eski dinî bir gelenek olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim vaftize benzer bir uygulamaya Anadolu`daki Kybele ibadetinde rastlanmıştır.

Hristiyan kaynakları vaftizin Hz. İsa`dan önce, O`nun çağdaşı Vaftizci Yahya tarafından uygulandığını, hatta Hz. İsa`nın Hz. Yahya tarafından vaftiz edildikten sonra vaftizci adını aldığını önemle vurgulamaktadır. Yine tarihî araştırmalar, suyla temizlenme işleminin putperest Sâmi toplumlarınca da uygulanmakta olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Vaftizin yapılışı ve ona olan inanç bütün hristiyan toplumlarınca aynı şekilde kabul edilerek değerlendirilmemiştir. Anabatizm adlı bir hristiyan tarikatına göre küçük iken yapılan vaftizin hiçbir değeri yoktur; büyüklerin yeniden vaftiz edilmeleri gerekir (O. Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, İstanbul,1975, 49). Vaftizin bu şekilde yorumlanması, zamanla Hz. İsa`nın cemiyet vaftizcisi olarak anlaşılmasına yol açmıştır. Batizm adı verilen bir başka Hristiyan mezhebine göre vaftiz, ergenlik çağında bütün vücudu suya sokarak yapılır. Bu mezhep özellikle İngiltere ve Amerika`da yaygındır.

Hıristiyanlıktan önce de Filistin`de vaftiz yapıldığı bilinmektedir. Hz. Yahya`nın birçok kişiyi Şeria (Ürdün) nehrinde bizzat vaftiz ettiği hristiyan kaynaklarında belirtilmektedir. Vaftizin, günümüzdeki gibi mukaddes bir kurum halini alması, Hz. İsa`yı tâkib eden dönemde olmuştur. Katoliklerde papazın; "Seni Baba, Oğul ve Ruhu`l-Kudüs adına vaftiz ediyorum" cümlesiyle yapılan vaftiz, onlara göre, kişiyi Allah`ın mağrifetine erdirir. Yetişkinlerin vaftizi, o kişilerin dinî konularda bilgilendirilmelerinden ve tevbelerinin alınmalarından sonra yapılır. Protestanların anlayışına göre vaftiz, Allah kelâmıyla suyun mistik birleşmesine dayanır. Bu birleşmeyle günahlar bağışlanmış, ruh tazelenmiş olur. Protestanlıkda çocukların vaftizi zorunludur. Bunlarda vaftiz genellikle tek veya üçlü su serpme şeklinde yapılır. Reform hareketinin önde gelenlerinden Zwingli vaftizci, kiliseye kabul edilmek için yapılan bir dini tören ve Allah mağrifetinin bir sembolü saymıştır. Anglikan kilisesinde vaftiz, çocukların ruh temizliğini sağlayan bir. vasıta kabul. edilir. Liberal Protestanlar`a göre ise vaftizin ancak pedağojik bir değeri vardır.

Vaftiz bir inanç şeklinde kurumlaşınca, vaftiz için özel yerlerin yapılması gündeme gelmiştir. Ketadral ve kiliselerin yanında, vaftiz yapmaya mahsus bir tekneyi ihtiva eden yuvarlık veya köşeli kümbet şeklinde vaftiz hane binaları, hristiyan mimarisinde önemli bir yer işgal etmiştir. Zamanla suya batırılarak vaftiz usulü kaldırılmış ve kilisenin içine vaftize mahsus bir şapel ilave edilmiştir. Burada vaftiz yapmak için vaftiz teknesi denilen bir tekne bulunmaktadır (C. Esat Arseven, Sanat Ansiklopedisi, İstanbul, 1965, V, 2184).

Osman CİLACI



OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >Neden İhrac>
  27.Mar.2010 Cmt 15:16:11
·istemi1016· :

Ya kovulmanın adı neden ihrac.
İhraç denilince aklıma vaftiz geliyo.Kovulmanın adı ihrac olmasın
Ya vaftiz olsun yada kaydırma olsun

 

 

BU NE DEMEK OLUYOR ŞİMDİ  VAFTİZİ NEDEN KARIŞTIRDIN ?YAZIK SANA

Vaftiz nedir?

Vaftiz sözcüğu Grekçe kökenlidir ve `suya batırma. daldırma` anlamı taşır. Dinsel açıdan taşıdığı anlam ise, kişinin eski günahlı yaşama ölmesi, yeni ve pak bir yaşama doğmasıdır. Yani suya batırılan kişi eski günahlı yaşamına ölür, çıktığında da pak ve aklanmış olarak doğar. Bu tamamen simgesel bir uygulamadır.

İsa`ya iman edip İncil`i Tanrı sözü olarak kabul eden kişi vaftiz olur. Vaftiz bunun ifade biçimdir. Bir anlamda diğer insanların önünde gerçekleşen vaftizle kişi, `Yaşamımı İsa`ya adıyorum. Eski kötü yaşantımı bırakıp İsa`ya birlikte iman yaşamımı sürdürmek istiyorum. Bu kararımı sizlere paylaşıyorum` demek istemektedir.

Evli insanlar genellikle alyans takarlar. Bu yüzük kişinin evli olduğunü gösterir. Evlenirken de düğün yapılıp çiftin arasındaki evlilik anlaşması kutlanır, ilan edilir. Evlilik cüzdanı da bir çok yerde çiftlerin evli olduğunu ispatlayan tek geçerli belgedir. Vaftiz de buna benzetilebilir. Bir çeşit duyuru, paylaşım ya da kutlama denilebilir.

Vaftiz kişiyi kutsal kılmaz, aklamaz ya da kurtarmaz. Kişi ancak İsa`ya iman etmekle kurtulur. Gerçekten yüreğini ve yaşamını İsa`ya adamayan kişinin vaftiz olması, resmen evli olmayan birinin alyans takıp gezmesine benzer. Vaftiz, verilmiş bir kararın sadece ve sadece törensel kısmıdır.

Kaynak: İsa`nın Yaşamı ve İlk Kilise Tarihi



OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >NEREDE VE NASIL YAŞAMAK İSTERDİNİZ ?>
  26.Mar.2010 Cum 22:36:47
oooo çok  güzel  laser amca 


OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >NEREDE VE NASIL YAŞAMAK İSTERDİNİZ ?>
  26.Mar.2010 Cum 16:53:23

·iddiaIi· :
Şarköy`de yaşamak isterdim.Yaz kış 4 mevsim.Kombimi de kurardım sanayi tüpüyle besleneninden.Bir de kat çıkardım en kaçakından herkesler gibi bir de güvercinlik yaptım mı.Sahilde de çekek yapardım bir sürat teknesi edinip.Balığa da çıkardım tarlaya domates de ekerdim.Daha sayayım mı

 

şarköy türküsü


Bağa girdim bağ budanmış
Bağa bülbül dadanmış
On beş yaşında da Nazife`de hanım
Kimlere aldanmış

O tepeden bu tepeye
Oyun olur mu
On beş yaşında da Nazife`de hanıma
Doyum olur mu

Çıktım Şarköy`ün bağına
Sıra sıra zeytinler
On beş yaşında da Nazife`de hanıma yazık ettiler


OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >NEREDE VE NASIL YAŞAMAK İSTERDİNİZ ?>
  26.Mar.2010 Cum 16:50:33

·iddiaIi· :
Şarköy`de yaşamak isterdim.Yaz kış 4 mevsim.Kombimi de kurardım sanayi tüpüyle besleneninden.Bir de kat çıkardım en kaçakından herkesler gibi bir de güvercinlik yaptım mı.Sahilde de çekek yapardım bir sürat teknesi edinip.Balığa da çıkardım tarlaya domates de ekerdim.Daha sayayım mı

 

 

Tarlaya Ektim Soğan

Tarlaya ektim soğan
Bitmedi yedi doğan
Hep mi güzel oluyor
Senin anandan doğan

Oy? Oy niye? Kızım, niye, niye?
Oldun yar yar, diye diye

Boynunda iki lira
Ver birini, ver hediye
Derdim senden bulur
Ananı sorar durur

Oy? Oy niye? Kızım, niye, niye?
Oldun yar yar, diye diye



OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Gelincik Mevsimi>
  25.Mar.2010 Per 23:43:46

GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ,,...GELINCIK-CICEGI-RESIMLERI...,...GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ...,Azbuz

GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ,,...GELINCIK-CICEGI-RESIMLERI...,...GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ...,Azbuz

GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ,,...GELINCIK-CICEGI-RESIMLERI...,...GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ...,Azbuz

GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ,,...GELINCIK-CICEGI-RESIMLERI...,...GELİNCİK ÇİÇEĞİ RESİMLERİ...,Azbuz



OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Türkler Demiri Buldu Kılıcı İcad Etti>
  25.Mar.2010 Per 18:34:26


Zengin ve çeşitli içeriğe sahip olan Osmanlı da kullanılan silahları dört ana bölüme ayrılır.
Bunlar vurucu silahlar (eslah-i darbe),
delici silahlar (eslah-i nafize),
kesici silahlar (eslah-i cariha),
atıcı silahlar (eslah-i ramiye) diye adlandırılır.

Bıçak kılıcın esas kesici görevini yerine getiren en önemli bölümüdür. Uzunluğu ve genişliği üzerinde standart ölçüleri olmayan namlu Osmanlı kılıçlarında form olarak özellik gösterir ve Avrupa kılıçlarından bu özelliği itibari ile ayrılır. Osmanlı kılıçları hafif balçaktan uca doğru hafif eğimli ve tek taraflı keskin olarak yapılmışlardır. Bu eğimin kılıcın kullanılmasında kolaylığı ve etkinliği sağlamak üzere belirli teknik ölçülere göre verildiği muhakkaktır. Hint, İran ve Memlük kılıçlarında da bu eğrilik görülür. Türk kılıçlarının en büyük karakteristik özelliği namlularda kullanılan çeliğin elde edilmesi ve bu namlular üzerinde çağına göre ileri bir teknikle yapılan süsleme, bezeme ve hat sanatını uygulamalarıdır. Ayrıca Cengiz Han zamanında Moğol ülkesine giden Çinli elçiler bunların çelik işlemeyi bilmedikleri Moğol generallerinin ve ordularının kılıçlarını Uygur Türklerine ısmarladıklarını yazmışlardır. Kılıcın gerek yapımında gerekse kullanımında tarihi bir geçmişe ve ustalığa sahip olan Türk toplumu bu özelliğini Osmanlılar zamanında da devam ettirmiştir.

Kılıç namluları arasında en meşhur ve en seçkinlerinin Şam da yapılmış oldukları ve buna Şam’ ın Arapça adı olan” DIMIŞK” ile bağlantı kurularak “DIMIŞKİ” adı verildiği birçok kaynaklarda belirtilir. Hatta o kadar ki Şam tekniğini uygulayan ve Şam çeliği ile çalışanlara “DIMIŞKÇI” ünvanı verilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman ın saltanatının ilk yıllarında kendisine bayramlık hediye (bayramiye) veren sanatkarlar arasında DIMIŞKÇI Hüseyin in bir Dımışki yumurta, DIMIŞKÇI Murat ın on dımışki yumurta hediye ettiklerini görüyoruz. Burada yumurta deyimi ile kılıç yapımında kullanılan ve kılıç yumurtası diye adlandırılan has çelik kastedilmektedir.

Kılıç Osmanlılar zamanında sayıca en çok kullanılan silahlardan bir olduğu halde imalathaneleri ve buralarda kılıç yapılması esnasındaki işlemler hakkında kesin bilgi veren bir kaynak yoktur. yalnızca Evliya Çelebi seyahatnamesinde; Fatih Sultan Mehmed in Kurşunlumahzen ve Topkapı arasında yaptırmış olduğu Dımışkihane den bahisle: “Hatta Sultan 4.Murad ın kılıççıbaşısı Davud bu kılıçhanede işlerdi kale dışında, deniz kıyısında büyük bir işyeri idi” der.

Sultan Deli İbrahim başa geçince (1640) Dımışkihane nin Gümrük Emiri Ali Ağa tarafından satın alınarak yıktırıldığını böylece ne kılıçhanenin ne de demir madeninin adı ve nişanının kalmadığı belirtilir. Bir çok sefaretname ve seyahatnamelerde Türk kılıçlarına, kılıç talimlerine ve kılıç kullanmada Türk askerinin ustalıklarına dair pasajlar vardır Ahmed Cevdet Bey Tarih-i Askeri-i Osmani de şu gözlemlere yer verir; ” Herhalde Türk kılıçları şekil, görünüş ve hafiflik yönünden bizimkilerden daha mükemmeldir. Avrupa süvarilerindeki en büyük eksiklik kılıçlarının ağır oluşlarından ileri gelmektedir.
Herkesin kendi kullanacağı kılıcı kendisinin seçmesi Osmanlılar da adettir. Yüzlerce yıldan beri Osmanlılar bütün dikkatlerini kılıcın mükemmelleştirilmesine vermiştir. Türk kılıçlarını kullanmak bir ustalık işidir. Öyle ki Yatağanın ağzının çok keskin olmasından ve biçiminden dolayı zamanla bir kullanım kültürü gelişmiştir. Örneğin yatağan sahibi, karşısındaki kişi zayıf ise yatağanın keskin ağzı ile değil de kesmeyen sırtı ile müdahale ederdi.

Oğuzlar’ ın milli düşüncelerine göre Türkler tarafından icat edilen ve yine eşsiz bir şekilde kullanılan kılıcı bu eski geleneğin devamı olarak kullanılabilen sanatı Osmanlılar tarafından benimsenmiş ve Yeniçeri Ocağındaki talimhanede, talimhaneci tarafından kabza tutmak ve kılıç çalmak talimleri yapılmıştır. Kılıç çalmak; kılıca herhangi bir zarar vermeden hedef üzerine kullanma tekniğine uygun olarak indirip istenilen en yüksek sonucu almaktır.
Bir süs eşyası zarafetinde ince ve narin görünümü ile bugün müze vitrinlerini yerli ve yabancı kolleksiyonları süsleyen Türk kılıçları yaşadıkları çağlarda usta Türk savaşçısı elinde zırhları, miğferleri parçalayan aman vermez bir silah kimliğini taşımaktadır.

Süvari bir ulus olan Türklerde kılıcın her kişinin yanında taşıdığı bir araç olması çok doğaldır. Türkler at ve kılıçla tarih boyunca çağlar açmışlar, çağlar kapamışlardır. Kılıç Türklerde kutsal kabul edilmiştir. Demir ve onu eriten ateşin büyük bir ruhsal yönü olduğu kabul edilirdi. Demire büyük saygı gösteren Türkler bu nedenle kılıca da saygı göstermişler, yeminlerini kılıç üzerinde yapmışlardır.

İyi kılıç yapımı demiri bulan Türkler tarafından gerçekleştirilmiştir. Kamaların namlu denilen madeni bölümü daha da uzunlaştırılan Türk kılıçları dövme demirden ve ağırlıkları uç tarafa toplanacak biçimde yapılırdı. Her bozuluş yada kırılışta yeniden dövülerek kılıç biçimi veriliyordu. Türkler, kılıcın yapımında ve kullanımında de üstün yetenek göstermiş, kılıcın kullanım tekniğinde de büyük aşama yapmışlardır. Özel formüllerle yapılan kılıçlar yetenekli bileklerde büyük işler başarmışlardır. Tek vuruşta bir deve yavrusunu ikiye biçen bilek, yine tek vuruşta bir atlası ikiye bölüyor, kat kat yapılmış keçeyi doğruyordu.
Kılıcı saldırı aracı olarak kullanan Türkler kılı kesecek kadar hünerli idi ve savunma aracı olarak kalkanı da ona eş değer özellikte kullanıyordu. Avrupa kılıçları düz ve iki tarafı da keskin olarak yapılıyordu. Türk kılıçlarının ise bir tarafı keskin ve kıvrıktır. Mezarlarına atları ve kılıçları ile gömülmelerini isteyen Türklerin kazılarla sağlanan bulgularında bu tarihsel yönlerini yansıtan bir çok belge ele geçmiştir.
M.Ö. 23-24. Yüzyıl öncesine varan doğu Hun Türklerinin silahlarına ait Çin kaynaklarında geniş açıklamalar vardır. Bir bölümde şöyle denilmektedir:”Onların hepsi zırhlı süvarilerdi.Uzağa mahsus silahları yay ve oktu, Kısa silahları ise keskin kılıçlar ve mızraktı.




Shamsir (şaşmir): Şaşmir Eski Persçe de kılıç anlamına gelmekle birlikte kuşağa takıldığına kıvrık namlusunun yandan bakıldığında aslanın kuyruğuna benzediği için de bu ismin verildiği söylenmektedir. İran, Türk, Rusya ve Hindistan da kullanılmıştır.Tarihçi lofyor. ”Kılıç, acemilik ve dikkatsizlikte bir toprak çanak gibi kırılır der.Kılıç onu kullananın bileğin kuvvet ve yeteneği ile üstünlük kazanır.İşte bu bilek Türklerde vardır” demektedir.
Ayrıca tarihi belgelerde Alparslan’ın yönettiği ani saldırılarda her Türk askerinin biri elinde, biri belinde, biride ağzında olmak üzere üç kılıcı olduğu belirtilir. Savaş dışında ise kılıç bir egemenlik sembolü olarak kullanılıyordu.

Kılıç; kabza, korkuluk ve namlu diye adlandırılan üç bölümden oluşmaktadır.
Kabza: Ağaç, boynuz, kemik yada madeni maddelerden yapılırdı. kabzanın süslü olmasına her dönemde ayrı bir özen gösterilirdi.
Korkuluk: Kılıcı kullanan kişinin elini bir darbeye karşı koruyan bölümdür.
Namlu ise: Kılıcın madeni bölümüdür. Türk kılıçlarının namluları eğridir. Eğri namlular darbede daha büyük yara açtıkları için delici kılıçlardan daha öldürücüdür. Bazı kılıçlarda iki yanları keskin, ucu sivri, düz yada yuvarlak olan namlu türleri de vardır. Namlunun keskin kenarına kılıç ağzı yada kılıç yalmağı denir. Kılıçlar kullanılmadıkları zaman “kın” denilen bir kılıfta korunur ve taşınır. Kın önceden madenden ya da tahtadan yapılırdı. Kının üst tarafında bele bağlanmasını sağlayacak olan bölüm vardır.

Eski Türklerde kılıç yapımı ustalığı yanı sıra, kılıç üzerine ve kınına yapılan işlemecilikte büyük bir sanata dönüşmüştür. Kılıçların kınları ilk dönemlerden beri hayvan, bitki türündeki motiflere göre süslenirdi. Kılıçların üzerine de özellikle kabza bölümlerine; kaç yılında, hangi amaçla, kimin tarafından yapıldığı kazınarak işlenirdi. İslam dininin kabulünden sonra kılıçlar üzerine ayet, hadis ya da bazı mısralar işlemekte bir gelenek olarak benimsenmiştir.
11.Yüzyılda yazılan Kaşgarlı Mahmud un eserinde; demir maddesinde şu açıklamalar vardır; Kırgızlar Yabanku, Kıpçaklar ve öteki Türk boyları yemin edecekleri zaman demirden yapılmış kılıcı kınından çıkarırlar önlerine enine koyar “Bu kök girsin,kızıl çıksın” diyerek yemin ederlerdi. Bunun anlamı sözümde durmasam bu kılıç temiz girsin vücudumdan kanlı çıksın biçiminde idi. Bu suretle ”Demir intikamını alsın” demekti.

Eski Türklerde daha 5-6 yaşındaki çocuklar ellerine verilen tahtadan yapılmış kılıçlarla bu uğraşa hazırlanırdı. Daha sonra iki çocuk bu tahta kılıçlarla birbirlerinin karşısında beceri edinirlerdi. Eski kaynaklara göre Türkler eğri ve tek yüzlü bir savaş aracı olarak kullandıkları kılıçları ile ilgili düzenlenen oyunlara büyük önem verirlerdi. Kılıçla ilgili becerilerini artırmak, sergileyebilmek için sık, sık gösteri düzenlenirdi. Bu kılıç oyunları yıl dönümlerinde ve büyük törenlerde yakılan ateşin çevresinde, müzik eşliğinde ritmik hareketlerle yapılırdı. Bu oyunlar ve benzeri akrobatik hareketlerin Türk efsanelerinde, destanlarında geçmesi bunların tarihin derinliklerinden indiğini anlatır.

Kılıç-kalkan oyunu bir dini inançtan oluşmuştur. Bu gösteri ilkbaharda yeniden ateş yakmak amacı ile yeni yılın başında yapılırdı. Bundan yeni yılın ürünü için bir sonuç çıkarılırdı.
İki düşman kabile arasındaki iddialı gösterilerde öldürme koşulu vardı. Düğün ve bayram gibi özel günlerdeki gösterilerde ise oyuncular birbirlerini yaralamaktan kaçınırlardı. Ancak oyunun aşırı heyecan ile yinede ölenler olabilirdi.

Türkler çok iyi kullandıkları kılıçlarına kutsal bir değer kazandırmışlardır. Eski Türklerde olduğu gibi Osmanlı Türkleri de yeminlerini kılıç üzerine ederlerdi. Fatih Sultan Mehmet Bosna’daki Latin kilisesine tanıdığı ayrıcalığı doğrulamak için ”Kuşandığım kılıç hakkı için” diyerek güvence vermiştir. Yavuz Sultan Selim de Venediklilere ticaret ile ilgili olarak verdiği izni;”Kılıcım hakkı için” diyerek garanti etmiştir.

Kılıç yapımı için 3-5 kg ağırlığındaki kılıç yumurtası 5-8 cm çapında ve 8-12 cm yüksekliğinde oval biçimdeki bir çelik külçe dövülerek yapılırdı. Sonradan değişik formüllerle kılıca su verilirdi. Kılıca su verme işlemi başlı başına bir sanattı. Kılıç ustaları kendilerine özgü değişik su verme formülleri bulmuşlar ve bunları birbirlerinden büyük değer olarak gizlemişlerdir. Bu türde yapılan Türk kılıçları havaya atılan yaş pamuktan bir yumağı kolayca ikiye biçerdi.

YATAĞAN






OSMANLI KILICI



















ŞAŞKA






ŞAMŞİR / ŞAŞMİR









OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >3 Bin Yılda Bir Açan Çiçek>
  25.Mar.2010 Per 18:32:39
Udumbara Çiçeği




Budistlerin inandığı bir efsaneye göre, Youtan Poluo olarak bilinen Udumbara çiceği, 3 bin yılda bir çiçek veriyor. En eski Hint bölgesinin en eski dili Sanskritçe`deki anlamı “cenntten gelen hayır çiçeği” olan udumbara, Çin’de bir mucize eseri yeniden ortaya çıktı.

Şimdiye kadar dünyada sadece 15 tanesi tespit edilen çicek, 50 yaşındaki Miao Wei adlı kadının çamaşır makinesinin altında bulundu. Çinli yetkililer nadir rastlanan çiçeğin, sadece bir milimetre çapında olduğunu belirtti.




Udumbara çiçeği, Asya falcılık kültüründe kehanete işaret eden yan yana dizilmiş yumurtalara benziyor. Wei, bu yüzden çamaşır makinesinin altında gördüğü çiçeğin ilk önce kurtçukların bıraktığı yumurtalar olduğunu zannetmiş.

Wei’nin keşfettiği udumbara çiçeğinin kökleri, bir gün içinde tam 18 farklı çiçek açarak görenleri şaşkına çevirdi.




BULUNMASI ÇOK ZOR
Ağaçların dallarında parazit olarak yetişen Udumbara çiçeği, üzerinde yaşadığı ağacın meyvesi içinde yetiştiği için gözle fark edilmesi olanaksız oluyor. Üç bin yılda bir açtığı düşünülen ve gözlerden uzak yetişen udumbara çiçeği, bu nedenle Budist efsanesinde çok nadir olayların sembolü olarak kabul ediliyor.

Budizm’in üç ana kolundan biri olan Mahayana’nın Lotus Sutra metninde ve en eski Budist Okulu Theravada’da bahsi geçen udumbara, görülme olasılığı belki de en nadir olan çiçek. Bu yüzden, ortaya çıktığı zamanlarda bir kralın doğacağına ait inanış bile var.





Her ne kadar 3 bin yılda bir açtığına inanılsa da, insanlık tarihinde bu inanışı gerçeğe dönüştürecek bir bilgi bulunmuyor. İşte bu yüzden, bazıları udumbara çiçeğinin düşünüldüğü kadar nadir olmadığına inanıyor. Diğer yandan, boyutu bir kaç milimetreyi geçmeyen udumbara çiçeğini tespit etmek normal şartlarda da kolay değil.






OManolyam

OManolyam resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Erkek deniz atı böyle doğuruyor>
  24.Mar.2010 Çar 23:29:56
https://video.mynet.com/habervideo/Erkek-deniz-ati-boyle-doguruyor/487421/
<<123456 7>>