Birkaç gün önce, vize işlemleri için bir konsolosluktaydım. Güvenlik nedeniyle bütün işlemlerin çok sıkı tutulduğu bir konsolosluk binası. "Yanınızda cep telefonu getirmeyin"e kadar varan bir titizlik.
Parmak izi alınıyor, digital fotoğraf çekiliyor.
Fotoğrafın nasıl olması gerektiği konusunda da ayrıntılı açıklamalar var. Yüzünüz tam karşıdan çıkacak, kulaklarınız da görünecek vs.
İçeride şapkalı biri. Tek şapkalı. Sırası geldiğinde bankoya geçiyor.
Karşıdaki görevli ondan şapkasını çıkarmasını istiyor. Önce tereddüt ediyor, çıkarmak istemiyor. Görevliye el kol işaretleri ile şapkasını neden taktığını izah ediyor. Ama memur çıkarması için ısrar ediyor. Vize vereceği kişiyi yüzü, başı, saçlarıyla tam görmek istiyor.
Ve sonunda şapkalı genç bir çıkış yolu bulamayınca şapkasını sıyırıyor.
Gözüm üzerinde, aralarındaki diyaloga takıldım, izliyorum.
Şapkayı yarıya kadar sıyırıyor, biraz duraklıyor. Görevli devam etmesini ister gibi bakınca, şapkayı tamamen çıkarıyor ama başının üstünde tutuyor hala. Her an yeniden başına geçirmek istiyor şapkayı…
O da ne !
Şapkanın altında bir şey daha var; bir takke ! Dikkatle bakıyorum bu bir Musevi takkesi, yani "kipa".
Malum Musevilerin dua okurken başlarını kipa ile kapatmaları dinlerinin emri. Gün içinde sık sık çıkarıp takmak yerine bazı Museviler sürekli kipa ile dolaşmayı tercih ediyor.
Meğer musevi genç, o şapkayı başı için değil, kipayı saklamak için takmış.
Görevli memur, durumu nihayet anlıyor. Şapkası elinde, gizlediği kipası ortaya çıkan Musevi genç mahcup bir edayla arkaya "gördüler mi acaba" gibilerden bir bakış atıyor. Görevli bu kez gülümsüyor.
Ben, o arkada oturan ve kendisinden "kipa" gizlenen kişilerden biriydim.
Hiç bu kadar aşağılandığımı hissetmemiştim.
Musevi genç, bizlerden kipasını saklama ihtiyacı duymuştu. Belli ki, İsrail in Lübnan a yaptığı insafsız saldırının hesabının kendisinden sorulmasından korkuyordu. Belli ki, o arkada oturan ben ve bizlerin, bir devletin siyasi eylemleri ile bir dindarın ibadeti arasındaki farkı ayırdedemeyeceğimizi düşünmüştü.
Ve bu kişi bir Türk vatandaşı idi; çünkü konsoloslukta Türk vatandaşları için ayrılan bankodan işlemlerini yaptırıyordu.
Oysa onları biz bu ülkenin vatandaşı yapmıştık. 514 yıl önce Musevileri bu ülkeye davet eden bizler değil miydik?
Museviyi kendi topraklarına davet eden bir ulusa karşı, Nasıl kendilerini gizlemeye çalışabilirler?
Melih Meriç |