ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
9 Mayıs 2024, Perşembe 19:49   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Symbolic07> Forum Mesajları
    Symbolic07'e ait Toplam 366 Forum Mesajı var
<<12345678 9101112131415161718...37>>


Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >Peygamberlerin Mucizeleri>
  19.Kas.2010 Cum 20:50:40
Davut`a Verilen Mucizeler:

Allah mûcize olarak daglari, taslari, kuslari onun emrine vermis. Yanik sesiyle Zebûr`u okumaya baslayinca, kuslar havadan agaçlara iner, hep birlikte, okunan Zebûr`u tekrar ederlermis. Allah,O`na demiri atese sokmadan ve dövmeden istedigi sekli verebilme mûcizesi vermis. Yirtici hayvanlar, Dâvûd`un huzûruna gelip, ona tam bir baglilikla hizmet ederlermis.

Hizir`in Mucizeleri

Hizir, otsuz kuru bir yerde oturdugunda, o yer birdenbire yemyesil olurmus. Öldukten sonra bile rûhu insan seklinde gözüküp, gariplere yardim edermis.

Îsâ`nin Dokuz Mucizesi:

1. Besikteyken konusmus.

2.Ölüleri diriltirmis. hatta bir iki degil, tam dört ölüyü diriltmis.

3.Anadan dogma kör olanlari saglamlar gibi gördürür, bir cilt hastaligi olan baras hastaligini iyi edermis. Eliyle hastaya dokungugunda iyi oluverirmis. 4.Kavminin yedikleri veya yemek üzere sakladiklari seyleri bilirmis

5.Camurdan kus yapip üzerine üfleyince, canlanip ucarmis.

6.Îsâ ellerini kaldirip duâ edince, ekmegi ve eti bulunan bir sofra inmis havadan.

7.Îsâ uykudayken yaninda her konusulani ve yapilani bilirmis.

8.Ne zaman istese ellerini göge kaldirip duâ edince o anda yemek ve meyveler önüne gelirmis.

9.Îsâ, Yahûdîler`den uzak oldugu hâlde sözlerini ve gizli hallerini bilirmis.


Yusuf`un Mûcizeleri:

1-Yûsuf`un konusmasi pek sirin, çok tatli oldugu için, herkesin kalbi ona meyledermis.

2-Yûsuf`un yüzü günes gibi nûrluymus. Hâtta bir kimse yüzüne bakmak istese, hemen gözlerini çevirmeye mecbur olurmus. Bu nûrun tesiriyle, yâni baskasina sirâyetiyle huzûruna getirilen körlerin hemen gözleri görmeye baslarmis.

3-Yusuf, agac yapraklarini en pahali kumasa cevirirmis.


Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >Sultanahmet`in 6 minaresindeki sır>
  19.Kas.2010 Cum 20:47:36

Sultanahmet Camii ve 6 Minaresinin Sırrı

Sultan 1. Ahmet tarafından 1616 yılında mimar Sedefkar Mehmet Ağa`ya yaptırılan Sultanahmet Camii`nin ilginç mimarisi... Padişahı boynunu eğdiren kapının anlamı ne? Sultan`a kaftanında toprak taşıttıran neden?


Sultan 1. Ahmet tarafından 1616 yılında mimar Sedefkar Mehmet Ağa`ya Ayasofya`nın karşısında yaptırılan Sultanahmet Camisi, kentin en çok turist çeken mekanları arasında ön sıralarda yer alıyor.

Osmanlı sultanları ve ailesi tarafından yaptırılan ve ``Sultan camileri`` anlamına gelen selatin camilerinin 6`ncısı olan Sultanahmet Camisi, İznik çinileriyle bezeli olduğu için Avrupalılar tarafından ``Mavi Cami (Blue Mosque)`` olarak adlandırılıyor.

İstanbul`un tarihi yarımadasında bulunan Sultanahmet Camisi, Mimar Sinan sonrası klasik mimarinin en büyük ve en önemli eseri olarak biliniyor.

Caminin yapımı 1616`da tamamlanırken, yapımı 1620 yılına kadar süren külliyenin diğer binalarının, dağınık bir düzenlemeyle yerleştirildiği görülüyor.

Binalar, tüm alana hakim ve dış avlu içinde yer alan cami ve hünkar kasrı çevresinde işlevlerine göre dini, eğitim yapıları ve sosyal tesisleri olarak gruplandırıldı.

Büyük çaplı bir prestij projesi olarak yapılan Sultanahmet Camisi ve külliyesinde Mimar Sinan`ın öğrencisi Sedefkar Mehmet Ağa, klasik geleneğin denenmemiş detaylarını kullanarak devletin siyasi gidişine paralel olarak mimaride büyük bir atılım gerçekleştirdi.

İznik çinileriyle bezenmesi, yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate şayan en önemli yanı olarak öne çıkıyor. Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezeli olan ve çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılması, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye ***ürüyor.

Sultanahmet Camisi, aynı zamanda Türkiye`nin 6 minareli tek selatin camisi olma özelliğini de taşıyor.

Caminin 6 minaresi olmasına ilişkin aktarılan bir efsane şöyle:

``Dönemin padişahı I. Ahmet, minareleri altından yaptırmak istemiştir ancak kaplamada kullanılacak olan altının değeri padişahın bütçesini fazlasıyla aşınca, caminin mimarı Sedefkar Mehmet Ağa bu emri güya yanlış işiterek `altın` sözcüğünü ``altı`` yaparak camiyi 6 minareli inşa ettirmiştir.``

Toplam 260 pencereyle aydınlatılan caminin ibadethane bölümü 64x72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı ise 23,5 metredir.

Avlunun batı girişinde, demirden ağır bir kordon bulunmaktadır. Bu kordon, avluya atıyla giren padişahın kafasını çarpmamak için eğmesini gerektiriyordu. Bu durum da padişahın bile camiye girerken kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini göstermek amaçlı sembolik bir eylem olarak kabul ediliyordu.

-KAREYE YAKIN DİKDÖRTGEN PLANLI ESER-

Vakıflar Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere göre, Sultan Ahmet Evvel Vakfına kayıtlı olan cami, büyük bir külliyenin ana yapısını oluşturuyor.

Plan şeması itibarıyla Şehzade Camisi`ne benzeyen camide, merkezi kubbeyi dört yönden dört yarım kubbe destekliyor. Kareye yakın dikdörtgen planlı eserin içi zengin İznik çinileri ile kaplı bulunuyor.

-SANAT TARİHİ UZMANI PROF. DR. EYİCE -

Sultanahmet Camisi hakkında AA Muhabirine bilgi veren sanat tarihi uzmanı Prof. Dr. Semavi Eyice, Mimar Sinan`dan sonra yetişen ve onun üslubunu devam ettiren Arnavut asıllı Sedefkar Mehmet Ağa`nın eseri Sultanahmet Camisi`nin, çok zengin bir mimarisi olduğunu söyledi.

Külliye şeklinde yapılan caminin zaman içinde bazı bölümlerinin yıkıldığını dile getiren Prof. Dr. Eyice, ``Sultanahmet Camisi`nin 6 minaresi var. Bu özellik başka camide yok`` dedi.

Prof. Dr. Eyice, külliyenin Darüşşifası yani hastanesi olduğunu, Sıbyan mekteplerinden ise birinin yıkıldığını, diğerinin durduğunu kaydetti.

Sultanahmet Camisi`nin arkasında ``Arasta`` tabir edilen ve yangın geçirdiği için yıllarca kullanılmadıktan sonra restore edilen çarşının giriş çıkışlarındaki sebillerin içlerinin çinilerle kaplı olduğunu, ancak o çinilerin birileri tarafından kırılıp ***ürüldüğünü anlatan Prof. Dr. Eyice, şunları söyledi:

``Her minarenin gövdesi ayrı bir şekilde süslenmiştir. Şehzade Camisi hariç bizde minareler sadedir. Sultanahmet Camisi`nde minareler üzerinde farklı farklı süslemeler vardır. Bir tanesinin üzerinde servi figürleri vardır. Caminin bronz çok güzel kapıları vardır. İçerisindeki çiniler sebebiyle `Mavi Cami`` olarak da adlandırılır. Sultanahmet Camisi, fazla aydınlık bulunur. Sebebi bir ihtilalde yaşanan arbedede renkli camların indirilmesidir. Bina, 19. yüzyılda çok kötü bir restorasyon geçirmiş. Restorasyonu Rumlar yapmış.

Padişahın namaza geçmeden biraz dinlenmesi için yapılan bölüme Kasr-ı Hümayun denir. Sultanahmet Camisi`nde de bu bölüm bulunur. Çocuk yaşta padişah olan ve genç yaşta da ölen Sultan 1. Ahmet`in caminin yapımında ilk vurduğu kazma, bugün Topkapı Sarayı`nda hala saklanır.``

-SULTANAHMET`İN ŞÖHRETİ-

Cami imamı Emrullah Hatipoğlu da 400 yıla yakın tarihi geçmişi olan Sultanahmet`in, İstanbul`un en büyük, dünyada da şöhreti en yaygın camilerden biri olduğunu ifade ederek, kentin kültür ve tabiat varlıkları düşünüldüğü zaman ilk akla gelen iftihar tablolarından biri olduğunu söyledi.

Evliya Çelebi`nin seyahatnamesinden rivayetle caminin yapılışında Sultan 1. Ahmet`in, temel kazma çalışmalarına eline kazmayı alarak bizzat katıldığını ve temelden çıkan toprağı kaftanına koyarak dışarıya taşıdığını anlatan Hatipoğlu, padişahın temel kazmada kullandığı malzemenin Topkapı Sarayı`nda muhafaza edildiğini bildirdi.

Hatipoğlu, caminin ilginç mekanlarından birinin de Hünkar Mahfili olduğunu ifade ederek, tarihi bilgilere göre, Sultan 1. Ahmet`in her Ramazan`ın son 10 günü oraya çekilerek Allah ile manevi buluşmayı yaşadığını anlattı.

Caminin minberi, kürsüsü, minareleri ve mahfillerinin özel bir yeri olduğunu ifade eden Hatipoğlu, mihrabının ise ayrı bir anlam taşıdığını vurguladı.

Hatipoğlu, Sultanahmet Camisi`ni yabancı devlet ve ilim adamları ile sanatçılar olmak üzere Türkiye`ye gelen herkesin mutlaka ziyaret ettiğini belirterek, bir anlamda protokol camisi konumunda olduğunu söyledi.

Katolik dünyasının liderinin ilk defa bir camiyi ziyaret ettiğini ve bunun da Sultanahmet Camisi olduğunu anımsatan Hatipoğlu, eski ABD Devlet Başkanı Bill Clinton`ın camiye 2 kez ziyarette bulunduğunu anlattı.

Hatipoğlu, ziyaretçilerin genelde camiden çok etkilendiklerini ve Papa`nın da bunlardan biri olduğunu dile getirerek, ``Clinton ikinci gelişinde ziyaretçilere camiyi kendi tanıttı. O gelişinde `İstanbul`a gelip de Sultanahmet Camisi`ni görmemek büyük noksanlık olur` ifadesini kullanmıştı`` diye konuştu.

Ramazan aylarında Sultanahmet Camisi`nde çeşitli dini kültürel etkinlikler yapıldığını anlatan Hatipoğlu, Kur`an-ı Kerim`in 4 defa sesli okuyuşlarla hatim edildiğini kaydetti.

Hatipoğlu, caminin avlusunda her yıl Ramazan ayında kitap fuarı da açıldığını belirtti.



Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >Ayasofya`nın 1700 yıllık sırları ortaya çıkıyor!>
  19.Kas.2010 Cum 20:45:22

1700 yıllık sırların peşine düşen belgeselci Göksel Gülensoy, iki dalgıç ve dört mağaracıyla bugüne kadar girilmemiş mekânlara ulaştı.Dalgıçlar, sarnıçların Yerebatan ve Topkapı Sarayı`yla bağlantılarını araştırdı. Mağaracılar Tekfur Sarayı`ndan, Adalar`a uzandığı rivayet edilen gizli geçitleri bulmaya çalıştı. Çekimine 1998`de başlanan belgesel, bütçe, resmi izinler ve müzede sürdürülen restorasyon çalışmasının çıkardığı engeller nedeniyle ancak tamamlanabildi. 50 dakikalık “Ayasofya`nın Derinliklerinde”, sonbahardan itibaren uluslararası yarışmalara katılacak.

Dev kubbenin altında, ana salonun zeminine gömülü sarnıç kapaklarından önce girişe yakın olanı açıldı. Çevresindeki betona bakılırsa, uzun zamandır kullanılmamıştı. Ayasofya Yıllıkları, 1945`te zemindeki suyun boşaltılıp araştırma yapılmasına karar verildiğini, ancak sarnıçlardaki suyun azalmadığını, motorun yanmasıyla bu işten vazgeçildiğini yazıyordu. Yani, kapaklar 64 yıl sonra ilk kez açılıyor, tarihte ilk kez zemine bir dalgıç iniyordu. Saat sabahın 9.30`uydu, su sıcaklığı aralık ayının da etkisiyle 6 dereceye düşmüştü. Sarnıca kameraman Engin Aygün ve ardından fotoğrafçı Ozan Çokdeğer indi. Bir hafta önceki ön keşif çalışmasında, ucuna ip bağladıkları kamerayı suya sarkıtmış, geçide benzer bölgeler görmüşlerdi. Kapak, dalgıç tüpünün geçemeyeceği kadar dardı. Bu nedenle, 50 metrelik hortum hazırlanmıştı. Geçitler binanın derinlerine uzanıyorsa, dalgıçlar burada nargile sistemiyle hortumdan soluk alarak ilerleyecekti.

İlk kapağın altındaki sarnıç 12 metre derinlikteydi. Ozan Çokdeğer, dibe yaklaştığında kürek sapını andıran, ağacın damarlarını bile görebileceği kadar iyi korunmuş iki kalın sopaya rastladı. Dokunduğu anda toza dönüştüler. Ardından bir kova çıktı karşısına. O da dokunur dokunmaz tuz buz oldu. Bunların dışında bir hayvan iskeleti vardı zeminde. Yaklaşık 50 dakika sarnıç duvarlarını inceleyip, su üstüne çıktı.

HEYECAN OLUŞTURAN FOTOĞRAF

Araştırma ekibinin dalış için sadece bir günlük, yani 8 saatlik çalışma izni vardı. Hızla, kubbenin merkezine daha yakın olan ikinci kapağa yöneldiler. Müzenin eski müdürlerinden Erdem Yücel, yönetmen Göksel Gülensoy`a yıllar önce eski bir fotoğraf göstermiş, bunun Ayasofya`nın temellerinde çekildiğini söylemişti. Fotoğrafta, Yerebatan Sarnıcı`nı andıran suyla dolu bir mekânda bot içindeki araştırmacılar görülüyordu. Sismik araştırmalar da büyük salonun altının boş olduğunu göstermişti. Ön inceleme sırasında ikinci sarnıca kamera sarkıtan ekip, kapağın iki metre altında, binanın merkezine ve çıkış kapısına uzanan iki geçit saptayınca heyecanlanmıştı. Bu geçitler Yerebatan`dan, Topkapı`ya kadar uzanabilirdi.

KUTSAL SU MATARALARI

Dalış amiri Levent Karataş ve acil durum dalgıcı Kenan Ergüç, kameraman ve ardından fotoğrafçıyı iple ikinci sarnıca indirdi. Önce dibe kadar indiler. Balçıkla kaplı zemin aşağılara doğru gidiyordu. Sanki, çöküntüyle kapanmıştı. Dizlerine kadar balçığa batan Çokdeğer`in ilk gözüne çarpan, 1917 tarihli 10 civarında asker matarasıydı. İşgal yıllarında kutsal sudan almak isteyen İngiliz askerleri düşürmüştü bunları. Ardından Ayasofya`yı aydınlatan dev avizelerdeki kandillerin camları çıktı. Biraz daha karıştırınca, eline bir zincir geldi. Ucunu çektiğinde, iki halkayla karşılaştı. Prangalı bir tutsağın hayatı muhtemelen burada sona ermişti. Bu düşünceyle ürperen Çokdeğer`in, gittikçe bulanan suda en son gördüğü vitray benzeri, 7 renkli bir camdı.

Bulduğu objelerden birkaçını daha net görüntülenmesi amacıyla sarnıç dışında bekleyenlere iletti. Bunlar daha sonra tekrar suya atıldı. Taş örülü duvardaki, kapatılmış geçitleri de inceleyen, görüntüleyen iki dalgıç yaklaşık 50 dakika sonra sarnıçtan çıktı. Doğruca bahçedeki seyyar röntgen aracına gidip, film çektirdi. Yönetmen Gülensoy`un talebi üzerine, Sağlık Bakanlığı`nca görevlendirilen aracın personeli, dalgıçların vücudunda herhangi bir yabancı cisim bulunmadığına dair rapor tuttu. Bakanlık bulguların yerinde bırakılması, yapıda iz bırakacak herhangi bir değişiklik yapılmaması koşuluyla çekim izni vermişti. Bu nedenle kapalı geçitler de zorlanmamıştı.

Ayasofya`nın ana salonundan girilen tünellerdeki araştırma ve görüntüleme çalışmasını ise Yaman Özakın yönetimindeki Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD) üstlenmişti. Dört tecrübeli mağaracının, dalgıçlar gibi, araştırma ve çekim için 8 saati vardı.

YERALTINDA 283 METRE

Kasklarına profesyonel kameralar yerleştirilmişti. Önce İGDAŞ ekibi geçidin girişinde zehirli gaz ölçümü yaptı. Tehlike yoktu. Ardından dört kişilik ekibe gaz dedektörleri verildi. Aşağıya sarkıtılan mağaracılara Ayasofya Müzesi Başkanı Doç. Dr. Haluk Dursun da katıldı. İlk ayak bastıkları salon koridor gibi uzundu, sütunlarla güçlendirilmişti.

Buradan Sultanahmet Meydanı ve Topkapı Sarayı yönüne, yaklaşık 70 santim yüksekliğinde, taş örülü iki tünel uzanıyordu. 5. yüzyıldaki güçlü Bizans İmparatoru II. Teodosios`un halka görünmeden Ayasofya`dan Tekfur Sarayı ve Hipodrom`a geçtiği tünel bu olmalıydı. Mağaracılar iki ekibe ayrılıp, zıt yöndeki tünellere girdi. Tuğladan kemerlerle güçlendirilmiş tüneller 50 metre sonra ikiye ayrılıyor, bir kolları kubbenin altına doğru ilerliyordu. Bu uçlar kapanmıştı. Yaman Özakın ve Emrah Çoraman, lazer yardımıyla ölçüm yaptı, kroki çıkardı. Pelin Kurt ve Aydın Menderes, Topkapı Sarayı yönünde ilerlemeyi sürdürdü. Menderes, önce 25 santim yüksekliğindeki bir tünelden sürünerek, ilerledi. Taşların arasından, ışığın sızdığı bir noktaya rastlayınca kalem kamerasını buradan dışarı çıkardı. Avluya ulaşmıştı. Geri döndü, bu kez daha dar bir başka bölümden sürünerek geçip, iki metre yüksekliğinde, yaklaşık beşer metrekarelik iki odaya ulaştı. Çevrede kemikler, testi kırıkları vardı. Kaynaklara göre Ayasofya`ya 13. yüzyıla kadar sadece bir kişi gömülmüştü: Çocuk Aziz Antinegenos. 200 yıl sonra ise Patrik Athanasius defnedilmişti. Muhtemelen ulaşılan oda bu iki kişinin mezarıydı. Ve Ayasofya zeminindeki 283 metrelik tünellerdeki keşif turunun en heyecan verici bulgusu bu odaydı.

GÖKSEL GÜLENSOY (Yönetmen)

Altı, üstünden daha heyecan verici


1990`da Semavi Eyice`nin öğrencilerinden, dostum Doç. Dr. İhsan Tunay beni Ayasofya`da gezdirmiş, birbirinden ilginç efsaneleri anlatmıştı. Sayesinde bu yapıya tutkuyla bağlandım. 1992`de efsanelerin ışığında yapıyı anlattığım “Ayasofya” belgeselini çektim. San Sebastian, Tampere ve Ankara film festivallerinde ödül aldı. Bu şevkle, Ayasofya`nın sırlarını saklayan tünel ve sarnıçlar üzerine ikinci filmin çekimine başladım. Doç. Dr. Haluk Çetinkaya`nın danışmanlığında, zemindeki gizemi araştırdım. Bence Ayasofya`nın altı, üstünden çok daha heyecan verici. Üçüncü filmimde, Apsis`in altındaki iki odanın izini sürmek istiyorum. Ayasofya`nın ilk papazının eşyalarıyla gömüldüğü, Topkapı Sarayı`na tünelle bağlandığı söylenen oda daha önce derinlemesine araştırılmamış.

DOÇ. DR. HALUK DURSUN (Ayasofya Müzesi Başkanı)

Müze birkaç yıl kapatılıp, kapsamlı bir restorasyondan geçirilmeli


1935`ten bu yana yerli ve yabancı araştırmacılar Ayasofya`da incelemeler yapıyor. Yine de birçok özelliği henüz bilinmiyor. Belgesel ekibi bence çok önemli iki bulguya ulaştı. Kaynaklarda papaz mezarı olarak geçen odaları keşfettiler ve sarnıçlar hakkındaki şehir efsanelerinin doğru olmadığını ortaya çıkardılar. Bu bulgular arkeolojik açıdan da incelenmeli. Aslında Ayasofya, bir süre ziyarete kapatılıp kapsamlı bir taramadan geçirilmeli. Türkiye`nin tüm restoratörleri toplanıp, hızla mozaiklerinin ve diğer bölümlerinin bakımı yapılmalı. Ayrıca İstanbul`a Klasik İstanbul ya da Doğu Roma Medeniyeti Müzesi kurulmalı ve bu yapıdan çıkanlar bu müzede sergilenmeli.

PELİN KURT - AYDIN MENDERES (BUMAD üyesi mağaracılar)

Tarihin içinde yürüdük

Boğaziçi Üniversitesi`nde felsefe öğrenimi gören Pelin Kurt (21) ile İTÜ Gemi İnşaat Fakültesi mezunu Aydın Menderes (26), BUMAD`ın etkinlikleri kapsamında birçok mağara keşfi yaptı. Ancak “Ayasofya`nın Derinliklerinde” belgeseli için ilk kez bir tarihi binanın dehlizlerini keşfe çıktılar. 1.60 metre boyundaki, 55 kilo ağırlığındaki Menderes, dar geçitleri aşma konusundaki mahareti nedeniyle ekibe seçilmişti. “Öyle dar geçitlerden geçtim ki, başımı yan çevirip sürünmem gerekti. Ama ilk kez tespit edilen papaz mezarlarına ulaşınca bu çabaya değdi” diyor Menderes. Kurt ise daha önce Zonguldak`taki maden ocakları gezisinden bu tür ortamlara hazır olduğunu, yine de gaz zehirlenmesinden endişe ettiğini söylüyor.

OZAN ÇOKDEĞER (Dalgıç, fotoğrafçı)

Tünelin çökmesinden korktum

Aslında inşaat mühendisiyim. Mağaracılık ve dalgıçlık hobim. Türkiye`nin tüm önemli kara ve denizaltı mağaralarına girdim. Bu iş önerildiğinde, tarihi bir mekâna dalacağım için heyecanlandım. Ancak hava kabarcıklarının basıncıyla tüneller çökebilir, soğuk suda hipotermi tehlikesi yaşayabilirdim. Sarnıçlara yedek el tüpüyle indim. Neyse ki sorun yaşamadım. Fakat sarnıçlardaki objelerle bu kadar yıldır ilgilenilmemiş olması beni üzdü. Kapakların açılıp, kapsamlı bir çalışma yapılması gerekiyor.

Ses Yetkin Dikinciler müzik Cahit Berkay`dan

“Ayasofya`nın Derinliklerinde” belgeselinin yapımı 11 yıl sürmüştü. 1998 Kasımı`nda NTV için yapımına başlanmış, ancak maliyeti bütçeyi aşınca kanal projeden çekilmişti. 2001`e kadar kendi kaynaklarıyla çekimi sürdüren Göksel Gülensoy, parası tükenince yurtdışına gitmiş, 2007`ye kadar çeşitli TV kanallarında çalışıp para biriktirmişti. Dönüşte de gereken izinleri alıp filmi geçen ay tamamlandı. Cahit Berkay müziğini besteledi, Yetkin Dikinciler metni seslendirdi. Film ekim ayında Antalya Film Festivali`nde gösterime çıkacak. Daha sonra ulaslararası yarışmalara katılacak.

Kaynak: Hürriyet



Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Melek misin Şeytan mı? Hadi öğrenelim ;)))>
  19.Kas.2010 Cum 19:57:24

 

İlk hangisini gördün  



Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Yüzük Parmağının Sırrı ... [Test]>
  19.Kas.2010 Cum 19:49:37
Baş parmak anne ve babamızı
işaret parmağı kardeşlerimizi
Orta parmak kendimizi
Dördüncü parmak yani yüzük parmağı eşimizi
Küçük parmak da çocuklarımızı temsil ediyor..
Peki eşimizi,başka bir değişle hayatımızın aşkını temsil etmesi için neden dördüncü parmak seçilmiş.bunu anlamak için ellerimizi kullanarak bir test yapmalıyız.bu test için ellerimizi resimdeki pozisyondaki gibi birleştirelim.



Testin Kuralı:

Ellerimiz bu pozisyondayken uçları birbirine değen parmaklarımızı sırasıyla birbirinden ayıracağız.iki parmağı birinden ayırırken diğer parmaklar birbirinden asla ayrılmayacak..
Ayrılan parmakları tekrar birleştirip sonra sıradaki parmakları birbirinden ayıracağız.orta parmak kendimizi simgelediği için onları ayırmıyoruz.
Bu şekilde yaptığınız zaman dördüncü parmaklar olan yüzük parmaklarının birbirinden ayrılmadığını göreceksiniz.
Annemiz,babamız.kardeşlerimiz ve çocuklarımızla hayatın belli bir bölümünden sonra ayrılırız ama hayatımızız gerçek aşkıyla ömrümüzün sonuna kadar beraber kalırız.dördüncü parmakların ayrılmaması bunu temsil ediyor ve bu sebeple yüzük parmağı oluyor


Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >öpücük nedir ?>
  19.Kas.2010 Cum 19:44:13
Ekonomistler der ki:
ÖPÜCÜK, talebin her zaman icin arzdan fazla oldugu bir alisveristir...
Muhasebeciler der ki:
ÖPÜCÜK, geri dönüsüm sagladigi icin kar orani yüksek bir tür kredidir..
Matematikciler der ki:
ÖPÜCÜK, sonsuzluktur cünkü burada 2 nin boleni yoktur.
Geometriciler der ki:
ÖPÜCÜK, iki dudak arasindaki en kisa mesafedir
Fizikciler der ki:
ÖPÜCÜK, kalbin yogunlasmasi sonucu iki dudagin birbirine yapismasidir.
Kimyacilar der ki:
ÖPÜCÜK, iki kalbin birlesmesi sonucu ortaya cikan reaksiyondur.
Anatomi profesorleri der ki:
ÖPÜCÜK, ask ve heyecan tasiyan bakterilerin tükürük yoluyla agizdan agiza
gecmesidir.
Fizyoloji profesorleri der ki:
ÖPÜCÜK, insan vücüdundan 2 adalenin heyecanla birbirine degerek
kasilmalaridir.
Disciler der ki:
ÖPÜCÜK, hem bulasici hem de antiseptiktir.
Istatistikciler der ki:
ÖPÜCÜK, 90-60-90 ölcülerindeki artma ya da azalmaya bagli olarak
degisiklik gösterebilen bir olgudur
Filozoflar der ki:
ÖPÜCÜK, cocuklar icin oyun, gencler icin zevk, yaslilar icin güvendir
Dilbilgisi ogretmenleri der ki:
ÖPÜCÜK, tekil gibi görünen ama cogul olan, cins isim gibi görünen ama
özel olan, ve her cümlede bir anlam ifade eden kelimedir...
Mimarlar der ki:
ÖPÜCÜK, iki dinamik nesnenin arasinda saglam bir köprü olusturan degerdir.
Ve Bilgisayar Bilimcileri der ki:
ÖPÜCÜK, bazen iki sistemin iletisimini hizlandiran önemli bir sistem dosyasi, bazen de bütün sisteminizi altust eden bir virüstür...


Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Kitapkurtları >Haliçte Yaşayan Simonlar | Satışı yasaklanan o kitap.>
  19.Kas.2010 Cum 19:34:15

Emniyet Müdürü olan Hanefi Avcıdan tartışma yaratacak iddialar..


Emniyet teşkilatında teknik-elektronik istihbaratın kurucusu olarak bilinen Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Fethullah Gülen cemaatinin başta emniyet ve yargı olmak üzere devlet kurumları içindeki yapılanmasıyla ilgili kitap yazdı...

Avcı, piyasaya yeni çıkan “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabında “Aslında herkes biliyor ama kimse dillendirmiyor. Ben açıkça ifade ediyorum ki, son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaattir” diyor...

“Büyük illerin emniyet müdürleri ve valileri bilsinler ki, emirlerindeki polislerin bir kısmı kendilerini değil, cemaatin imamını amir olarak kabul ediyor” iddiasını dile getiriyor, ancak somut kanıt ve belgelere değil ‘tecrübelerine ve duyumlarına’ dayanıyor...

Bir dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Eskişehir İl Emniyet Müdürü olan Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabının ilgi çekici bölümleri özetle şöyle:

DANIŞTAY OLAYI... O gün Alpaslan Arslan’ın telefonlarını hızla inceleyen Ankara polisi, ilk bakışta görüştüğü kişiler arasında Muzaffer Tekin’i görünce hemen olayın failinin Ergenekon örgütü olduğunu açıkladı. Aslında olayın çok iyi tahlil edilmesi ve araştırılması gerekiyordu ama bunun için zaman yoktu... Polisin istihbarat birimlerindeki Ergenekon’u ortaya çıkarma çabasına, tüm büyük ve vahim olayları Ergenekon’a bağlama şeklindeki cemaatten gelme anlayış eklenince bir anda Danıştay olayı ciddi hiçbir delile dayanmadan Ergenekon’a bağlandı... İstanbul polisi failin arkasında Şeyh Salih Kurter olduğunu ileri sürünce Ankara artık gerçeği bulmak yerine, olayın Ergenekon’la bağlantısını kurmak için herşeyi ve her yöntemi denemeye başladı. Her şeyi çarpıtarak kullanmak normal kabul edilir hale geldi.

İddialarımın ispatı için istihbari dinleme kayıtlarına bakılması yeterli olacaktır. Muzaffer Tekin başta olmak üzere Alparslan Aslan ile irtibatlı olduğu iddia edileren herkesin Danıştay olayından en az bir yıl önce dinlendiği ortaya çıkacaktır. Bu dinleme kayıtları ortaya konulursa, bu kişilerin olaydaki rolleri net olarak anlaşılır. Benim aldığım bilgiye göre, bu kişilerin konuşmalarında onların garip ilişkiler içerisinde olduğunu gösteren emareler vardı ama Danıştay olayı ile ilgili hiçbir şey yoktu.

ERGENEKON ... Ergenekon davasında ortaya konan iki konu çok kesin ve net olarak yanlış ve mantıksızdır: PKK, Dev-Sol, Hizbullah gibi örgütleri Ergenekon’un yönettiği iddiası yanlıştır. Böyle birşeyin gerçek olamayacağını aklı ve mantığı olan herkese ben iki kere iki dört eder kesinliğinde ispatlayabilirim.

Danıştay saldırısı, Hrant Dink’in öldürülmesi, Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların görünen faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır.

BAYKAL KASETİ: Baykal’ın gizli kamera görüntülerini içeren kaseti kim yaptı, niçin yaptı? İnternetteki görüntülere bakılırsa bu işi yapanlar ellerindeki görüntülerden en az incitici olacak bir klip hazırlamışlar. Sadece Baykal’ın mı böyle görüntüleri var? “Kim yaptı” sorusuna cevap ararsak: Bu olayın ilk benzeri Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e yönelik hazırlanmıştı, bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak şüphem yok...

Korgeneral Metin Yavuz Yalçın’ın bir kadınla telefon konuşmalarının basına sızdırılması, Tümgeneral Levent Türkmen’in otelde bir kadınla uyuşturucu ihbarı iddiası ile basılması ve istifası, İzmir’de bir Albay’ın, eşinin kendisini aldattığı iddiaları ile fotoğrafların basına sızdırılması, Ergenekon v.b adlarla yapılan tahkikatlarda bulunan özel hayata ait bilgiler, hakim ve savcılar hakkında uygunsuz görüntü iddialarının yayılması ve daha pek çok benzer olay aslında hep aynı adresi göstermektedir. Bu işleri yapabilecek yegane grubun cemaatin Emniyet İstihbarat birimi içerisindeki unsurları olduğu ortaya çıkar. Bu işi profesyonelce yapabilecek tek grup cemaattir.

ERZİNCAN OLAYI... (Hanefi Avcı, 13 sayfa Erzincan’daki cemaat soruşturmasını tüm detaylarıyla anlattıktan sonra şu sonuca varıyor:)... Hükümet ve cemaati dehşet senaryoları ile ürkütüp Savcı İlhan Cihaner ve 3.Ordu Komutanı Saldıray Berk’e karşı yöneltilen ve hakka hukuka uymayan tahkikatlar hükümet, cemaat ve polis açısından bakıldığında doğruydu. Maddi deliller gerçek bir irtica eylem planına işaret ediyordu. Varlığına yüzde yüz inanılıyor, gizli tanıklarla ve doğruluğu tartışmalı delillerle iddialar güçlendiriliyordu. İnandırıcı gözüken bu delillerin iyi bakıldığında göründüğü gibi olmadığı anlaşılacaktır. Bu davadaki gariplikler bir kitapa sığmayacak kadar karışık ve kapsamlıdır.

REKTÖR VE BÜYÜKANIT... Türkiye’de adli işlemlerdeki ilk anormallik Van Rektörü Yücel Aşkın hakkındaki dava ve Şemdinli İddianamesi ile başladı. Ama o gün farkedilmedi, temiz bir savcının yaptığı aşırılıklar gibi gözüktü. Aldığım bilgiler ve değerlendirmeler ışığında bugün anlıyorum ki olay sıradan bir savcının işi değildi. Cemaatin adli sistemi kullandığı ilk operasyondu.

BALYOZ... Şu açık olarak görülmektedir ki ordu başta olmak üzere her kurum bünyesindeki gizli oluşumlar içinde cemaatin casusları var. Bu casuslar buralarda edindikleri her bilgiyi ve dökümanı taşıyorlar.. Bu belgelerin kullanılmasını hukuki hale getirmek için cemaat elemanları tarafından bir yerlere konulup aramalarda bulunduğu süsü verildiğine dair ciddi emareler var. Kimi zaman da amaca yönelik belge üretiliyor. Bazen ele geçen belgeleri yanlış yorumluyorlar, cami bombalama timi gibi saçma konularda uydurma belgeler ortaya çıkıyor...

CEMAAT OPERASYONU: ... Hedef seçilen kişilerin önce telefon detayları analiz edilecek, gizli ve özel görüştüğü kişiler belirlenecek, gerekiyorsa eşleri, çocukları veya yakınlarının telefon görüşmeleri aynı şekilde analiz edilecek, özel ilişkileri belirlenecek. Daha sonra başka isimlerle veya IMEI numarası üzerinden dinleme yapılacak, buluşmaları v.s varsa fotoğraflanıp videoya alınacak, ardından elde edilen bu sesler veya fotoğraflar internet sitelerinde profesyonelce yayınlatılacak. Maalesef bütün internet sitelerinde yayınlanan sesler ve fotoğraflar, aynı grup tarafından yöntemler kullanılarak hazırlanmıştır.. Eğer hedef seçilen kişiler çok özel üst düzeyde yetkili kişiler ise o zaman çok daha özel devletin istihbarat amacıyla aldığı alet ve sistemler kullanılacaktır. Bu yapılanların sınırının ne olduğunu tahmin bile etmek zordur.

ARAMA YAPILSA ... Cemaatin İstihbarat Dairesi’ndeki teknik personelinin bir süre önce yurtdışına giderek gizli ses ve görüntü kayıt eden çok miktarda saat, kalem görünümündeki teknik cihazlar aldığı, küçük dinleme sistemleri alıp askeri ve belli kurumlardaki adamlarına verdiği, bu yöntemle her yerde ortam dinlemesi, gizli kayıtlar yaparak bilgi toplandığını duymuştum. Bugün sık sık kaynağı belirsiz şekilde internete düşen bu ses ve görüntülerin kaynağı çoğunlukla bu tür bilgilerdir. İstihbarat Daire Başkanlığı’nda arama yapılsa, cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri bulunacağından hiç tereddütüm yoktur.

Cemaat haricindeki herkes bu görüntüleri internete yayarken iz bırakır ve yakalanır, bir tek onlar bu sistemin başında olduklarından iz bırakmadan bilgileri yayabilirler.

İTTİHAT TERAKKİ... Osmanlı’nın yıkılışı İttihat ve Terakki ile Jön Türk hareketinin, devlet kurumları ve ordu içerisinde örgüt kurması, ordunun ve devletin sistemini bozmasına bağlanır. Bugün cemaatin yaptığının bundan farkı yoktur. Polis, ordu, MİT, jandarma, yargı ve diğer devlet kurumları içerisinde ayrı bir hiyerarşik örgütlenme kurarak ve bu teşkilatların sistemlerini bozarak çalışmalarını engelliyorlar. Üstüne üstük bu teşkilatların personeli arasında ayrım, güvensizlik ve düşmanlık yaratarak kurumları içerden ve tamir olunmaz biçimde yaralıyorlar.
İşler nasıl yürüyor? Genelde her kurumun imamı işleri yürütüyor. Emniyet, ordu, MİT, basın, yargı, maliye gibi tüm buyuk kurumlardan sorumlu olan bir imam var. Her imamın altında o kurumun her biriminde sorumlular mevcut. Tüm illerde örgütlüler.

‘Hayatım zehir zindan olacak’

Öğrenciliği sırasında beş vakit namaz kıldığını, başka öğrencilerle kaldığı bir evde Fethullah Gülen’le de karşılaştığını anlatan Hanefi Avcı, bu kitabı neden yazdığını şöyle anlatıyor: Genel kanaat bürokratların emekli olunca yazmaları gerektiği yönündedir. Herşeyin bayatı tatsız olduğu gibi bilginin bayatı bir işe yaramayacağı, zamanında yapılmayan uyarıların anlamını yitireceği için kitabı bir an önce yazmaya karar verdim...
Bunun bedelinin ne demek olduğunu biliyorum. Kimsenin anlamayacağı kadar ağır olacağının, hayatımın zorlaşacağının, cehennemin bu dünyada tattırılmaya kalkılacağının farkındayım. Bu daha önce bilinenlere benzemeyecek, onu da biliyorum. Fakat bedeli ne olursa olsun buna karşı çıkacağım, iki yüzlü olmayacağım, yanlışı kim yapıyorsa yapsın yanlıştır anlayışıyla bu yapılanların karşısında duracağım...

Son söz olarak şunu ifade etmek istiyorum: Herhangi bir tahkikat yapılabileceğine inanmıyorum ama cemaatin yönetici imamları hakkındaki gizli bilgileri Ankara ve İstanbul Başsavcılıkları ve bazı başka makamlara yazılı şikayet/ihbar dilekçesi olarak vereceğim... Tıpkı bu kitabı yazmaktaki amacımda olduğu gibi, dilekçe vermekte ısrar etmemin nedeni, ülkeme karşı sorumluluğumu yerine getirmiş olma duygusundan başka bir şey değildir...”

NELER YAPILMALI

MAALESEF bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil. Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı, kişileri tehdit ve şantaj amaçlı kanunsuz olarak dinleyenler tespit edilmeli. Bugün tahminlerin üzerinde pervasızca insanlar dinleniyor ve bu dinlemeler tamaman cemaatin kontrolünde kullanılıyor.

DENETİM: Polis, Jandarma ve MİT’in vatandaşlara yönelik dinleme işlemleri mutlaka denetlenmelidir. Bir defaya mahsus denetim değil, sürekli denetim mekanizması kurulmalıdır.

HAKİM VE SAVCILAR: Özel yetkili mahkemelerin son 6-7 yılda atanan tüm hakim ve savcıları emsali hakim ve savcılarla değiştirilmelidir. Bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz. Mevcut kadro ile adalet mümkün değil.

MÜFETTİŞLER: Adalet Bakanlığı’nda başta il savcılarını ve diğer savcı ve hakimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdır.

HESAP SORULMALI: Cemaat adına yapılan, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Emin Aslan, Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya ve Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’ın haklarındaki davaların, Savcı Cihaner ve arkadaşları hakkındaki tahkikatların yapılış biçimleri tarafsız savcılar tarafından tahkik edilmeli, bu olayda iftira eden polis, savcı ve hakimler yargılanmalı, kurdukları tuzakların, uydurulan delillerin hesabını vermeleri sağlanmalıdır.

BAĞLANTIYA DİKKAT: İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkca gözükmektedir.

DEVLET SAHİP ÇIKSIN: Cemaatin dört koldan başlattığı propaganda karşısında hedef olan hakim, savcı, polis müdürü, muvazzaf veya emekli askerlerin tek tek kendilerini koruma ve savunma imkanları yoktur. Devlet bu kişileri korumalı, kendilerini savunmaları için imkan vermelidir.

HANEFİ AVCI: HALİÇ`TE YAŞAYAN SİMONLAR: DÜN DEVLET, BUGÜN CEMAAT

Kitabın adı nerden geliyor?


Hanefi Avcı, kitabına koyduğu “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adının anlamını kitabında şöyle açıklıyor:

Simonlar... Onlara empoze edilmiş, beyinlerine işlenmiş örgüt gerçekleri uğruna savaşıyorlar, bu gerçekler uğruna ölümü göze alıyorlar, bunun dışındaki haksızlıklara ses çıkarmıyorlar... İtaat kültürünün hakim olduğu, grup menfaati için itaatin istendiği her yerde Simonlar var.
Haliç... Haliç bir zamanlar inanılmaz kötü kokuyordu. Midem bulanıyordu, Haliç’ten geçmek benim için ölümdü... Fakat Haliç’in etrafında yaşayanlara bakıyordum, onlar parklarda geziyor, yemek yiyor, hatta piknik yapıyordu. Bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Demek ki insanlar uzun süre kaldıkları ortamda yanlışlıklara, hatalara ve bütün anormalliklere alışıyor, uyum sağlıyor. Türkiye için de aynı şey sözkonusu...

‘POLİSTE OLMAZ SANDIM, YANILMIŞIM’

Bir örgüte ideolojik bir gruba ya da bir cemaate bağlandın mı, kişisel iradeni ve özgürlüğünü kaybedip, o grubun liderliğinin iradesine kendini teslim ediyorsun. Yanlış ya da doğru diye birşey kalmıyor, grubun amaçları her şeyi belirliyor, hak da adalet de izafi hale geliyor. Tıpkı Simon’daki gibi... Şunu artık bilmeliyiz ki, karşımızda arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tabi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz...

Şiddetle okunmasını tavsiye ederim.. (E-Kitap olarak indirmek isteyenler Link isteyebilir)



Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >ßoğazda Işık Şöleni>
  19.Kas.2010 Cum 00:05:50

İstanbul`da yaşamıyorum, Çok Sık gitmem, Belki bir elin parmakları kadar gidip görmüşlüğüm var ama ;

Gördüğüm, gezdiğim (Ne kadarını gezebilirim bu mechul) ve O Süre zarflarında yaşadığım kadarıyla

oLağan üstü bir şehir.. Yaşanmaya değer.. Uzaktanda oLsa İstanbul aşığıyım ...



Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >ßoğazda Işık Şöleni>
  18.Kas.2010 Per 23:42:35

















































Symbolic07

Symbolic07 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Resimdeki bebeği bulabilecek misiniz?>
  18.Kas.2010 Per 21:57:23

ßeßek Ağacın kendisi değil :)

ßeßek Ağaca tutunmuş dikkatli ßakmalısın

<<12345678 9101112131415161718...37>>