ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
13 Mayıs 2024, Pazartesi 11:54   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  ccTiyatrocuArda> Forum Mesajları
    ccTiyatrocuArda'e ait Toplam 242 Forum Mesajı var
<<12345 6789101112131415...25>>


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Alkışlanacak Bir Resim !>
  14.Ağu.2010 Cmt 19:16:20


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`ün Gündeme Sözleri>
  14.Ağu.2010 Cmt 19:15:20
Yazı için Baki Ceylan `a teşekkür ederim.


SEN! Bakınma sağa sola! Evet SEN!
Bir kilo prince bir torba makarnaya kandın.
Bu kadar mı açtın!
Bu kadar mı sefildin!
Seni buna muhtaç edip verenin niyetini hiç mi anlamadın!

SEN! Evet SEN! Yüzü kızaran!
Bir metre kare yere bin kurşunun düştüğü yerde, şehit düştü atan.
Hiç mi titremedi o elin!
Vatan toprağını satana "evet" dedin.!

SEN! Ya SEN! Köşe bucak saklanan!
Gaflet,delalet ve hıyanet içinde olanları görüp susan! Adı "AYDIN" olan!
Sana dokunmadı mı yılan!
Kır o kalemini KIR!

Ya SEN! Ya SEN! Ağlayarak bana bakan!
Okumadın mı gençliğe hitabımı?
İçerden işgal ediliyor vatan!
Silkele üstündeki tozu, emdiğin süt haram olmadan!

Ya SİZ! Ya SİZLER!
SİLİN CUMHURİYET İLKELERİMİ TEKER TEKER!
Dolarla yatıp dolarla kalkın!
"AVRUPA AVRUPA" diye yerlere yatın!
Cübbelerinizle zafer narası atın!
Mehmetçiğe kurşun sıkana "kardeşlerim" diyeni meclise alın!
Kurumları, madenleri, toprağı, denize döktüklerime satın..!

Size zaten sözüm yok....!!!


HELAL ETMİYORUM HİÇ BİRİNİZE NE ŞEHİTLERİMİN NEDE BENİM HAKKIMI.!!

Yazar : Baki Ceylan


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`ün Yazdığı Tek Şiir !>
  14.Ağu.2010 Cmt 19:13:38
Çeşitli kaynaklarda Atatürk`ün 1905`te Sinop`ta yazdığı belirtilen Beşike Hadisesi başlıklı şiir, onun bilincinde henüz 24 yaşındayken yer etmiş Türklük duygularını gözler önüne seriyor:

Beşike Hadisesi

Gafil, hangi üç asır, hangi asır,
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarih söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
Asya`nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa` nın Alpler` inde Oğuz torunları,
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar!
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gökteki gafletten perde,
Hakikat nerede?


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >3 Dil de Gençliğe Hitabe (Türkçe, İngilizce, Almanca)>
  14.Ağu.2010 Cmt 19:12:18
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet`ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
20 Ekim 1927

.................

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK`S ADDRESS TO TURKISH YOUTH
Turkish Youth, Your first duty is to preserve and to defend Turkish
Independence and the Turkish Republic forever. This is the very
foundation of your existence and your future. This foundation is your most
precious treasure. In the future, too, there may be malevolent people at
home and abroad, who will wish to deprive you of this treasure. If some
day you are compe lled to defend your independence and your Republic, you
must not hesitate to weigh the possibilities and circumstances of the
situation before doing your duty. These possibilities and circumstances
may turn out to be extremely unfavourable. The enemies c onspiring against
your independence and your Republic may have behind them a victory
unprecedented in the annals of the world. It may be that, by violence and
trickery, all the fortresses of your beloved fatherland may be captured,
all its shipyards occupied, all its armies dispersed and every corner of
the country invaded. And sadder and graver than all these circumstances,
thos e who hold power within the country may be in error, misguided and
may even be traitors. Furthermore, they may identify personal interests
with the political designs of the invaders. The country may be
impoverished, ruined and exhausted. Youth of Turkey`s future, even in
such circumstances it is your duty to save Turkish Independence and the
Republic. You will find the strength you need in your noble blood.

.................

Türkische Jugend!

Deine erste Pflicht ist es, auf immer die türkische Unabhängigkeit und die Republik Türkei zu beschützen und zu verteidigen!

Sie ist die Grundlage deiner Existenz und deiner Zukunft. Diese Gründung ist dein wertvollster Schatz. In der Zukunft mögen böswillige Kräfte im Inneren des Landes und von außen auftreten, die versuchen werden, dir dein Geburtsrecht abzuerkennen. Wenn Du eines Tages gezwungen sein wirst, Deine Unabhängigkeit und die Republik zu verteidigen, darfst Du nicht über die Bedingungen und die Möglichkeiten der Situation, in der Du dich befindest, um deine Mission zu erfüllen, nachdenken. Diese Bedingungen und Möglichkeiten mögen widrig erscheinen. Die Gegner, die es auf deine Unabhängigkeit und deine Republik abgesehen haben, mögen einen Sieg errungen haben, wie es ihn in der Welt noch nie gegeben hat. Alle Festungen und Waffenlager unseres geliebten Vaterlandes mögen mit Gewalt oder List eingenommen worden sein, alle Armeen zerstreut und jeder Winkel des Landes besetzt worden sein. Ja, noch erschreckender und furchtbarer als das: Diejenigen, die die Macht im Lande in der Hand halten und ausüben, mögen einem großen Irrtum, einem groben Fehler oder sogar Verrat verfallen sein. Diese Inhaber der Macht mögen sogar ihre persönlichen Interessen mit den politischen Absichten der Invasoren in Übereinstimmung gebracht haben. Die Nation selbst mag in Elend gefallen, erschöpft und verwüstet sein.

Ihr, die zukünftigen Söhne und Töchter der Türkei!

Selbst unter diesen Umständen und Bedingungen ist es Eure Pflicht, die türkische Unabhängigkeit und die Republik wiederherzustellen! Die Kraft, die Ihr benötigt, ist in dem edlen Blut, das in euren Adern fließt, enthalten.

20. Oktober 1927

Kemal ATATÜRK


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`ün Ölürken Söylediği Son Söz>
  14.Ağu.2010 Cmt 19:10:07
ATATÜRK`ÜN SON SÖZLERİ

Her insanın karşılaşacağı ölüm gerçeğinin son saniyeleri geldiğinde, o sırada yanında bulunanlardan Dr. Neşet Ömer bey “Dilinizi göreyim efendim. Lütfen dilinizi dışarıya doğru çıkartın” diye telaşlanırken, Atatürk, Dr. Neşet Ömer beye bakarak “VE ALEYKÜMÜSSELAM” diyerek gözlerini kapatmıştır. (Kılıç Ali’nin Anıları Sh 659. Hulusi TURGUT)

Peki, o sırada Atatürk’ün yanında bulunanlar telaş ve çaresizlik içerisinde kıvranırlarken ve hiç gereği yokken Atatürk’ün “VE ALEYKÜMÜSSELAM” demesinin anlamı ne olabilir diye bir soru akla gelebilir. Böyle bir sorunun yanıtını Kur’an ayetlerinden öğrenelim. İşte Kur’an’ın söyledikleri:


“Rabbimiz Allah’tır” dedikten sonra dosdoğru yolu izleyenlerin ölümleri anında melekler yanlarına gelirler: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin. Dünya yaşamında da, ahiret yaşamında da biz sizin dostunuzuz. Cennet’te canınızın çektiği ve istediğiniz her şey, esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın bir ikramı olarak size sunulur’ diye kulaklarına fısıldarlar.” (Fussilet Suresi 30,31,32)

“ İyiliklerini içeren kitabı sağ tarafından verileceklere, melekler: ‘SELAMÜN ALEYKE’ derler.” (Vakıa Suresi 90,91)


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`ten Son Mektup !>
  14.Ağu.2010 Cmt 19:07:38
ATATÜRK`TEN SON MEKTUP
  • Siz beni hala anlayamadınız
    Ve anlamayacaksınız cağlarca da
    Hep tutturmuş "Yıl 1919 Mayisin 19u" diyorsunuz
    Ve eskimiş sözlerle beni ovuyor, ovuyorsunuz
    Mustafa Kemal`i anlamak bu değil.

    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
    Bırakın o altın yaprağı artik
    Bırakın rahat etsin anılarda şehitler
    Siz bana neler yaptınız ondan haber verin
    Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
    Mustafa kemal`i anlamak yerinde saymak değil
    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

    Bana muştular getirin bir daha
    Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan
    Kuru söz değil is istiyorum sizden anladınız mi?
    Uzaya Türk adini Atatürk kapsülleriyle yazdınız mi?
    Mustafa Kemal`i anlamak avunma değil
    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

    Hala o acıklı ağıtlar dudaklarınızda
    Hala oturmuş bana On Kasımlarda ağlıyorsunuz
    Uyanın artik diyorum, uyanın, uyanın!
    Uluslar fethine çıkıyor uzak dünyaların
    Mustafa Kemal`i anlamak göz boyamak değil!

    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
    Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız
    Laboratuarlarda sabahlayın, kahvelerde değil
    Bilim ağartsın saclarınızı, kitaplar
    Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar
    Mustafa Kemal`i anlamak ağlamak değil
    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil

    Demokrasiyi getirmişim size özgürlüğü
    Görüyorum ki hala ayni yerdesiniz hiç ilerlememiş
    Birbirinize duşmuşsunuz halka eğilmek dururken
    Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?
    Mustafa Kemal`i anlamak itişmek değil
    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

    Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla
    Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla
    Bu vatan, bu canim vatan sizden çalışmak ister
    Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter yeter
    Mustafa Kemal`i anlamak aldatmak değil
    Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`ün `İLK` Portresi !>
  14.Ağu.2010 Cmt 19:04:35
Bilindiği kadarıyla Mustafa Kemal `in ilk portresi Anafartalar Savaşı sırasında Avusturyalı ressam Vilhelm Victor Krausz tarafından yapılan aşağıdaki portredir. Masmavi gözleri, açık yeşil serpuşu ile o günlerin Mustafa Kemal`i ilerisi için kafasında bazı düşünceler planlayan bir kahraman tipinde yansıtılmıştır. Bu başarılı bir portredir.Ressamı yukarıda da belirttiğimiz gibi Avusturyalı Vilhelm Victor Krausz `dur. Bu ressam 1916 yılında görevle Çanakkale`de bulundu.

Bilindiği üzere I. Cihan Harbi`nde Almanlar, Avusturyalılar, Bulgarlar Türkiye`nin müttefiki olarak birlikte savaştılar. O sıralarda Çanakkale cephesinde iki ressam bulunuyordu. Bunlardan biri ünlü Türk ressamı Hayri Çizel, diğeri Avusturyalı Krausz`dı. Her ikisi de müttefik askerler arasında savaş resimleri yaptılar.

Mustafa Kemal o günlerde henüz general değildi, ama bilgisi ve harp kabiliyetinin üstünlüğü ile tanınmıştı. Geleceği güneş gibi parlak bir kumandandı. Merhum büyükelçi, Atatürk `ün genel sekreterliğini yapan, milletvekilliğinde bulunan, hemen her gün Atatürk `ün yanında yer alan Ruşen Eşref Ünaydın`dan öğrenildiğine göre bu Avusturyalı ressam Atatürk `ün fizik görünümünü çok ilginç bulmuş, kendisinden izin alarak cephede kullandığı körüklü makinesiyle fotoğrafını çekmiş ve o dönemin serpuşlarından olan Enveriyesi ile portresini yapmıştır. Yıl 1916`dır.






ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atamızın Bir Anısı ! (Mutlaka Okuyun)>
  14.Ağu.2010 Cmt 18:59:45
Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rasladık. Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.
-Merhaba nine
Kadın Ata`nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
-Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
-Tabii söyleyeceğim, ben Sincan`ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara`ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara`ya gönderdi seni?
-Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da .... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
-Senin Gazi Paşa`dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.
-Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek.
-Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver. Atatürk`ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek, Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
-Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk`ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk`e uzattı;
-Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine benim bütcemden üç inek verin armağanım olsun." Demiştir...


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`e Göre Atatürk !>
  14.Ağu.2010 Cmt 18:54:08
ATATÜRK`E GÖRE ATATÜRK


İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!

***

Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.

***

Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.

***

Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.
***

Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.

***

Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint`ten, Mısır`dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.

***

Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.

***

Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.

***

Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.
***

(Çevresindekilere söylediği bir söz) :
Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!


***

Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.
***

Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.

***

Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur!
***

Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.

***

Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.

***

Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî ********liğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.
***

Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.

***

(Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir) :
Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!


***

Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu
saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı
kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!

***

(Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol `un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk`ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş `e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakam Tevfık Rüştü Aras `a söyledikleri):
Majeste Kral`m söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlar`a terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bîr karış toprağım başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar
.

***

Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.

***

Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.
***

Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.

***

Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh
ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!


***

30 Ağustos`ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti`nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.

***

Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destekdir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.
***

Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım.
***

Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.

***

Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim. Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!

***

Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim.

***

Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.
***

Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.

***

Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.
***

Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.

***

Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.

***

Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?

***

Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır, inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin!

***

Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa`dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş...

***

(Bursa`da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir):
Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!


***

(Bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma):
Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.
Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?...
Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.


***

Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.

***

Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm.

***

Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.

***

Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.

***

Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak adîliğine tenezzül etmem

***

Benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur.

***

Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!


ccTiyatrocuArda

ccTiyatrocuArda resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`ün Tabutunun Açıldığı Gün ! (9 Kasım 1953)>
  14.Ağu.2010 Cmt 18:52:29
Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
Ata`nın
yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00`da Prof. Dr. Kamile
Şevki
Mutlu`nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı`ydı.Patalogdu. Arayan
ise
Ankara Valisi Kemal Aygün`dü...
Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
Anıtkabir`e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
ediyoruz."Prof. Mutlu
önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını
gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
rica
etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
götürürüm,
bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
Etnografya Müzesi`ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis
Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
da...Mutlu,
görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
Gerçekten
tarihi bir tanıklıktı bu...
Ata`nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
kabrinden
çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
hafta
boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
başında
nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
Bunun
üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
bir
sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.
Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
ağzı
kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
için
kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
yazılıydı.Ata`nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
bir
muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
nefesini
tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
patlatmış,
nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15
yıl sonra ilk kez Ata`nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
yardımıyla
katafalka çıktı ve Atatürk`ün yüzüne baktı. Ata`nın derisi
kahverengi
bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu
Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
anlatacaktı:"Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata`nın heykel gibi duran yüzü
ile
karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
kapağının
üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı`ndaki yatağında
uyuyor
gibiydi."
Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
başına
çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
Başbakan
Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
de
yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
aşağı,
tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu`dan
aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
baktım
ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk`ün yüzüne bakmadı.
Tahmin
ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
kalmıştı. O da Ata`yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
yığılıverdi.
Salondaki herkes Atatürk`ü tek tek gördükten sonra naaş,
tekrar
solüsyonla ıslatıldı. Ata`nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
beyaz
kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
doçenti Dr.
Cahit Özen`in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
gösterdi ve
şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk`ün hemşiresi Makbule Hanım
gönderdi.Kefenin içine Atatürk`ün göğsü üstünekonmasını
istiyor."Doç.
Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
"Böyle bir
kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
kâğıdı
katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
sonra
salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
besmele
çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
yıl
içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
bayrakla
örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata`nın naaşı 15 yıl önce onu
Dolmabahçe`den Ankara`ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
durağı
olacak Anıtkabir`e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
Atatürk`ün tabutu, Menderes`in huzurunda açılmıştı
Ata`nın 15 yıl Etnografya Müzesi`nde bekletilen naaşı,12
askerin
omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
top
arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir`e taşınmıştı.Radyodan
naklen
yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
hüzünlüdür.Ancak
o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk`ün
naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
yapılmıştı.
Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
formül
enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
ilaç
şişesi, Ata`nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
sayesinde
Ata`nın naaşı da -diyelim bugün Lenin`in mozolesinde olduğu gibi
-
öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
defnini
şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes`in
huzurunda
Atatürk`ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
tahnit
bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
Atatürk`ün
(mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
katılanlar
olacaktı. Atatürk`le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
törene
katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
bilgilerin bir
kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk`ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu
ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
Ata`nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
ayrıntılarla
daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk`ü son görenler anlatıyor:

`Yüzünde iki günlük sakal vardı`

Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953`te
Etnografya
Müzesi`nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
o
töreni ve tabutun içindeki Atatürk`ü son kez görme fırsatı
buldular.
İzlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk`ü... Korkunç
heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
katafalka
çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
sakalı
vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

` Gözleri aralıktı`

• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
Başı yana
doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
Hani
insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
aralıktı
gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."
<<12345 6789101112131415...25>>