ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
9 Mayıs 2024, Perşembe 03:05   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  DuBLeGo> Forum Başlıkları
    DuBLeGotarafından açılmış Toplam 74 Forum Başlığı var
<<12345 678>>


DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >KORKUNÇ HAYVANLAR
  28.Haz.2006 Çar 19:18:37
Forum Grafik
Forum Grafik
Forum Grafik
Forum Grafik
Forum Grafik
Forum Grafik
Forum Grafik
Forum Grafik

Ben en çok ayının fotoğrafını çekenin sonunu merak ediyorum....


DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >BİR PSİKOPATIN KALBİ(şekilli anlattım)
  30.Haz.2006 Cum 16:35:34
fiogf49gjkf0d

      

 

   

veeeeeeeeeeee====)

                          



DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >GEÇMİŞ ZAMAN HİKAYELERİ
  4.Tem.2006 Sal 21:14:46
fiogf49gjkf0d

Cd ci Kız...

Annesi.. Bir de kendisi.. O kadardi bütün hayati..Bir gün fena halde
sikildi, dayanamadi, atti kendini sokaga..
Bir yigin vitrinin önünden geçti.. Tam bir CD satan dükkani da geride
birakmisti ki, bir an durdu.
Geri Döndü, kapidan içeri, gözüne hayal meyal takilan genç kiza bir daha
bakti. Kendi yaslarinda harika
bir genç kizdi tezgahtar.. Hani ilk bakista ask derler ya, öyle takilip
kalmisti iste.. Içeri girdi.. Kiz gülümseyerek kostu ona.. "Size nasil
yardim edebilirim" diye.. Nasil bir gülümsemeydi o.. Hemen oracikta sarilip
öpmek istedi kizi.. Kekeledi, geveledi, sonra "Evet" diyebildi.. Rastgele
bir plagi isaret ederek.. "Evet.. Su CD yi bana sarar misiniz?.." Kiz CD yi
aldi, içeri gitti. Az sonra paket edilmis geri geldi. Aldi paketi, çikti
dükkandan, evine döndü, açmadan dolabina atti..
Ertesi sabah gene gitti ayni dükkana.. Gene bir CD gösterdi kiza, sardirdi,
aldi eve getirdi, atti
paketi dolaba, gene açmadan.. Günler hep alinip sardirilan CD lerle geçti..
Kiza açilmaya bir türlü
cesaret edemiyordu. Annesine açildi sonunda.. Annesi "Git konus oglum, ne
var bunda" dedi..
Ertesi sabah bütün cesaretini topladi. Erkenden dükkana gitti. Bir CD
seçti. Kiz gülerek aldi plagi.
Arkaya gitti, paketlemeye. Kiz içerdeyken bir kagida "Sizinle bir gece
çikabilir miyiz" diye yazdi,
altina telefon numarasini ekledi, notu kasanin yanina koydu gizlice.. Sonra
paketini alip kaçti
Gene dükkandan..
Iki gün sonra evin telefonu çaldi.. Anne açti telefonu.. CD Dükkanindaki
tezgahtar kizdi arayan..
Delikanliyi istedi.. Notunu yeni bulmustu da.. Anne agliyordu..
"Duymadiniz mi" dedi.. "Dün kaybettik oglumu.."
Cenazeden birkaç gün sonra, anne oglunun odasina girebildi sonunda...
Ortaliga çeki düzen vermeliydi.
Dolabi açti.. Oraya atilmis bir yigin açilmamis paket gördü..Paketleri
aldi, oglunun yatagina oturdu ve bir tanesini açti.. Içinde bir CD vardi,
bir de minik not..
"Merhaba.. Sizi öyle tatli buldum ki.. Daha yakindan tanimak istiyorum..
Bir aksam birlikte çikalim mi..
Sevgiler.. Jacelyn!."
Anne bir paketi daha açti..
Onda da bir CD ve bir not vardi..
"Siz gerçekten çok tatli birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artik


DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >O BANA BENİM ONA BAKTIĞIM GÖZLE BAKMIYORDU
  4.Tem.2006 Sal 21:31:12
fiogf49gjkf0d
:::O Bana Benim Ona Baktığın Gözle Bakmıyor ::::
10. Sınıf

İngilizce dersinde yanımda bir kız oturuyordu onun için benim en iyi arkadaşım
diyordum... ben onun ipek gibi saçlarınına bakıp onun benim
olmasını istiyordum... ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu
biliyordum, dersten sonra kalktı ve geçen gün sınıfta olmadığı için
günün notlarını istedi ona notları verirken bana teşekkür etti ve yanağımdan
öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok
seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...

11. Sınıf

Telefonum çaldı, arayan oydu ve ağlıyordu bana aşkın nasıl kalbini kırdığını
anlattı, beni evine çağırdı, yalnız kalmak istemediğini söyledi,bende
tabiki gittim, koltuğa, onun yanına oturdum, güzel gözlerine bakmaya başladım ve
onun benim olmasını diledim, 2 saat sonra Drew Barrymore un bir filmi başladı ve
onu izledik filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana herşey için
teşekkür etti ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak
istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum
nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...

Son Sınıf

Mezuniyet balosundan birgün önce yanıma geldi ve çıktığım çocuk hasta ve
partiye gelemicek dedi, benimde çıktığım biri yoktu ve 7.sınıfta
birbirimize söz vermiştik eğer çıktığımız biri olmazsa partilere birlikte
gidicektik, en iyi arkadaş olarak. Ve partiye birlikte gittik,o akşam çok
güzeldi, her şey yolunda gitti, partiden sonra onu evine kapısının önüne kadar
bıraktım, kapının önünde ona baktım o da bana o güzel gözleriyle gülümseyerek
baktı. Onun benim olmasını istiyordum...ama o bana benim ona baktığım gözle
bakmıyordu bunu biliyordum, bana hayatımın en güzel zamanını
geçirdiğini söyledi ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi
bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum
ama çok utanıyordum...
Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çattı... Sürekli onu
izledim onun mükkemmel vücudunu seyrettim. Diplomasını almak için sahenye
çıkarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi.Onun benim olmasını
istiyordum... ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu
biliyordum.Herkes evine gitmeden önce yanıma geldi ve ağlayarak bana sarıldı
sonra başını omzuma koydu ve sen benim en iyi arkadaşımsın, teşekkürler deyip
yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum,
onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum

Aradan yıllar geçti...

Bir kilisedeyim ve o kızın nikahını izliyorum...evet artık evleniyordu,onun
evet, kabul ediyorum demesini,yeni hayatına girmesini izledim,başka bir adamla
evli olarak. Onun benim olmasını istiyordum...ama o bana benim ona baktığım
gözle bakmıyordu bunu biliyordum. Yeni hayatına girmeden önce yanıma geldi ve
nikahıma geldin teşekkürler deyip yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak
istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum
nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...

Yıllar çok çabuk geçti...

Şu an benim bir zamanlar en iyi arkadaşım olan kızın tabutuna bakıyorum,
eşyaları toplanırken lise yıllarında yazdığı günlüğü ortaya çıktı...
Hemen günlüğünü aldım ve günlükte okuduğum satırlar şöyleydi... Onun gözlerine
bakarak onun benim olmasını diledim... ama o bana benim ona
baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum. Onu sadece arkadaş olarak
istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum
nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum.Keşke bana beni sevdiğini söyleseydi.

Hayatta hiç bir şey için geç kalmayın sevdiğinizi söyleyin. Her ne pahasına
olursa olsun. Bu onu kaybetmekte olsa.....


DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >BİRTANEME
  5.Tem.2006 Çar 01:33:30
fiogf49gjkf0d

Birtanem e

Sana asla yalan söylemeyeceğim. Gerçeklerinse canı cehenneme.

Ben seni yaşıyorum. Ben bendeki seni, hayallerimi yaşıyorum. Belki asla yaşanmayacak ama yaşanması için ömrümü vereceğim anları yaşıyorum…

Bir yürek düşün ki bütün dünyayı içine alacak kadar büyük, bir ten düşün ki sadece ikimizi ısıtacak, ve bir hayal düşün ki içine sadece bizi alacak kadar küçük...

Olmayacak şey değil bu inan. Çünkü hayallerde ne imkansız vardır ne de o sonu gelmez keşkeler…

“Hayaller ah o hayaller, yoktur onlarda yasak
Hayalime bir sen yakın, gerçeklerse bana uzak...“

Tut ki bir yıldız kopardık gökyüzünden, avuçlarımıza aldık, ışıltısı gözlerimize yansıdı. Biliyorum, senin gözlerin yıldızdan da güzel parıldar. Fakat bu gece düşün ki ikimiz varız ve bir de bizim yıldızımız. İkimiz, sadece ikimiz varız…

“Aşkım yıldız gibi, gözlerine dolayım
Bir mekan ki orada sadece ben olayım
Zaman teslim olurken kendi akıntısına
Kök salıp gözlerinde, sonsuza dek kalayım…”

Tut ki yakamozlar eşlik ediyor bize, bir şarkı dilimizde. Sessizliği bozarak, rüzgarın koynunda mırıldanıyoruz. Hiç bir zaman notaları yazılmayacak, hiç bir zaman bestelenmeyecek bir şarkı bu. Bu hayallerimizin şarkısı, bu ikimizin şarkısı. Sahi, ne zaman ezberlemiştik seninle bu sözleri biz?..

“Sen yüreğim, özgürlüğüm
Şiirlerim, rüzgarımsın...
Yağmurunsun
Gökkuşağım
Sığınağım
Hem inadım
Hem isyanım
Diğer yarım
Sen Canımsın, Canım...”

Son cümle yankı yapıyor ruhumun derinliğinde “Sen Canımsın” ve rüzgar ağlıyor dağların beşiğinde. Ben başımı dizlerine yaslamışım, gözlerim gözlerinde, yakamozlarsa bizi izliyor...

Sen, şiirin Şahika`larından topladığın çiçekleri döküyorsun üzerime... Güller, yasemenler, laleler, kardelenler, menekşeler ve hatta “Gelincikler“...






DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >BEYAZ AT!!!!
  5.Tem.2006 Çar 01:57:00
fiogf49gjkf0d

Onu bir caddede yatarken bulmuşlardı.

Gözlerinde yaşama tutunma canlılığı yoktu. Feri yoktu…

İnsanlar meraklı bakışlarla seyrettiler onu.

                      ..korkuyordu…

Caddenin soğuk zemini işliyordu etine ılgıt ılgıt,

ve başındaki insan kalabalığı, değişen yüzlerin dışında değişmiyordu…

Kendisini oraya getiren sahibini arıyordu hep. Aksi adamın biriydi, üstelik içkiciydi. Ama;

O gelmeliydi. Ve kendini okşamalıydı ve yelelerini ve sırtını ve yanaklarını… O gelmeliydi.

Doğduğunda, annesinden sonra ilk onun yüzüydü gördüğü ve dudaklarının kıvrımlarına ilişiveren mutluluk çizgileriydi sakalları arasındaki. Ve derin bir nefes çektiği sigarasının dumanı bir zafer meşalesi gibi tütmekteydi.

İlk dokunuşlar, okşamalar ve güzel sözler…

                        ..ve yulaf, kepekli yem, şekerli su gibi özel yiyecekler…

Bekledi umarsız, hiç durmadan ve yavaş yavaş büyüyen acısına karşı koyamadan.

Ve biri seslendi kalabalıktan  “ölüyor bu!”

ve biri daha “belediyeci çağırın!” ve biri daha… biri daha…

Artık her şey bitmişti. Ve anlamıştı ki, sahibi bir daha gelmeyecekti. Bu dünyada yapayalnız olduğunu hissetti.

Ne olurdu onu bir daha görebilseydi.

Başındaki insan kalabalığı artmıştı. Gülüşen iki genç gördü.

Bir kadın geçiverdi yanından, ağzını başörtüsünün ucu ile kapatarak ve bir yaşlı adam koşarcasınaydı; umursamayarak…

                ..Oysa yaşam ne güzel şeydi…

Anasının ayakları dibine, bir kartopu misali düştüğünde merhaba demişti hayata.

Meraklı, şaşkın ve ürkekti. Ve o günler görülmeye değerdi. Anasının ardına takılıp çıktığında kırlara, herkes onlara bakardı.

Sevecen, meraklı eller dolaşırdı boynunda ve genç kızlar, delikanlılar yanağını öperdi.

Mutluluk bu olsa gerek diye düşünürdü bazen. Çünkü o; dağlarda, bayırlarda özgürce uçuşan cıvıl cıvıl kuşları ile mavi gökyüzünü, yemyeşil çayırları, dereleri, tepeleri, insanlardan uzak yaşayan yılkı atlarını bilmezdi.

Zaten onu mutlu kılan şeyleri yaşıyordu. Varsın kuru otu yoncasız, suyu samanla karışık olsundu.

Yanında annesi ve kendilerine bakan bir sahibi vardı.

Huysuz bir adamdı, günü gününe uymazdı. Ama; bazen, kendini okşaması yok mu? İşte o zaman bütün gerginliğini atardı.

Bir gün sahibi ağzına bir şey taktı. Ve o şey bütün yüzünü kapladı. Sırtına da oturmalık, o gün canı çok yandı.

Ve o gün sırtında açılan yaralar, bir daha hiç kapanmadı.

Bir arabaya koşmuştu sahibi onu. Artık o-da çalışacaktı. Ve o çalıştıkça anası dinlenecek, bir daha yüke koşulmayacaktı.

Bir gün konuşurlarken duymuştu. Anne at artık yaşlanmıştı ve yük çekemiyordu. Ve bir gün yıkılmıştı iş başında.

O gün, annesinin gözlerinde hiç görmediği bir şeyi görmüştü…

                                                         ..Ve o şeyi hiç anlayamamıştı…

Artık kendisi çalışıyordu ve bu durum onu mutsuz etmiyordu. Biliyordu ki o çalıştıkça yorgun ve yaşlı anası çalışmayacaktı.

Akşamları anasının yanında  yorgunluğunu unutacaktı. Ve sahibi yiyeceklerini getirdiğinde, ana-oğul karınlarını doyurup,

bir günün üstüne bir sayfa daha kapanacaktı.

“-öldü galiba!” diye bir ses duydu. “-Hayır..hayır yaşıyor!”

Siyah elbiseli biri iyice sokuldu yanına, başını iki yana salladı; geçip gitti.

“-Yolun kenarına çekin şunu” dedi birisi ve sonra beş-altı kişi geldi. Kaldırmaya çalıştılar. Vücudu kalkmak istemiyorcasına ağırdı ve amacı zaten yardım etmek olmayan insanların direnci ise onun yaşama karşı koyma direncine

zayıf  kalıyordu.

“-Belediye geliyor mu” dedi birisi. Ellerinde tespihi, kırçıllı sakallı birinin “geliyor, geliyor” dediğini duydu.

            ..Gözlerini kapadı…

 Bir gün çok yorulmuştu. Sahibi de fena halde canını yakmıştı. Taşıdığı yükün çok ağır olduğu bir gündü. Zorlanmıştı…

Sahibi de ona yardımcı olmamıştı nedense. Üstelik sürekli kırbaçlamıştı. Bir süre sonra da kırbacın vurduğu yer

hissizleşmiş, acımaz olmuştu. Bacağının ise uyuştuğunu hissetmişti. O gün çok yorulmuştu.

Akşam, sahibi yiyeceklerini getirdiğinde yüzünü okşamıştı ve sırtını ve yelelerini ve yanaklarını ve onunla konuşmuştu…

Ne olursa olsun, iyi adam diye düşündü. Anasıyla beraber karınlarını doyurmuşlardı. Üstelik arpa yemiş, şekerli su da

içmişlerdi. Ve; aslında onu doyuran şeyin bu mutluluk kırıntılarının yaşandığı zamanlar olduğunu düşündü. 

“-Geldi..geldi!..Belediyeciler geldi!” diye bağırdı bir çocuk.

Başını kaldırmadı bile…

Kalabalık ve meraklı bakışlar biraz daha artmıştı.

Acaba sahibi de burada mıydı? Onu bir görseydi, bir görebilseydi…

Kendisini kaldırmaya çalışsaydı, yardım etseydi.

Yattığı yerden kalkabilecek gücü verseydi. Konuşsaydı, yüzünü okşasaydı ve sırtını ve yelelerini ve yanaklarını…

Bir gece tuhaf sesler duymuştu.

Sahibinin sesiydi bu. Ve sahibinin yanında birkaç adam daha vardı. Ahırdan içeri girip kapıyı kapatmışlardı.

Ayın şavkı tahta duvarların arasından ve camsız taka penceresinin kirden kararmış naylon korunağının yırtıklarından içeri

sızıyordu.

“-Bu mu?” dedi biri. Evet der gibi başını salladı sahibi.

Adamlar anasının yanına doğru yürümüş, sahibi ise ahırın ortasında hareketsiz öylece duruyordu. Yüzündeki çizgiler

daha da derinleşmişti sanki.

Adamlar, anasını yularından çekerek kapıya yöneldiler. Sahibi kapıyı açtı;

Ay ışığı tamamen dolmuştu içeri ve anasıyla göz göze gelmişti.

O gece, annesinin gözlerinde hiç görmediği bir şeyi görmüştü.

..Ve o şeyi hiç anlayamamıştı…

Sabaha doğru sahibi gelmişti ve ona şefkatle yaklaşıp yüzünü okşamıştı ve sırtını ve yelelerini ve yanaklarını…

Şimdiye kadar  ona mutluluk veren bu yaklaşım, bu sefer nedense onu mutlu etmemişti.

           ..Ve o geceden sonra, bir daha anasını görememişti…

   “-Açılın, kamyon iyice yanaşsın!” dedi hırpani kılıklı biri.

Bir çöp kamyonuydu bu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüreğinde ise bir acı durmadan sızlıyordu.

Sahibi neredeydi? Şimdiye kadar yanında olan sahibi?

Ümitsizlik ve yalnızlık tüm hücrelerine doldu ve bütün vücudu bu yangınla ürperdi.

İki – üç adam yanına sokuldu. Biri eğilerek diğerlerine “haydi” dedi. Kaldırmak için yapılan bu zorlamalar, isyan edercesine bedenine ağırlık veriyordu. Ve bu zorlamalar ise artık canını yakmıyordu…

Vücudunun her yanını dolaşan eller bitip tükenmek bilmiyordu. Bu acı yumağı ise onun yalnızca yüreğini yakıyordu.

Birden; “-Ne yapıyorsunuz?” diye bir ses duydu. Ve o sesin “-Atı bu haliyle çöpe atmanıza izin vermem” diyen gürleyişini duydu. Ne kadar sevecen bir sesti. Ve bu kalabalığın içindeki hiç kimseden, ve şimdiye kadar tanıdığı tüm insanlardan ve sahibinden şimdiye kadar hiç duymadığı bir sesti.

Ve anasının sesini duydu ve isyanının sesini duydu bu seste. Bir gayret göstermeliydi ve bu sesin sahibini görmeliydi.

                        ..bir sakallı adamdı bu.

Ama; biraz önce gördüğü eli tespihli, kırçıl sakallı adama hiç benzemiyordu. Bir de kadın vardı, ağzını başörtüsünün ucu ile kapatıp geçip giden kadına benzemeyen.

Mutlu olduğunu hissetti. Buna benzer mutlulukları yaşamıştı önceden.

Çok soğuk ve karlı bir kış günüydü. Sahibi hastalanmıştı. O gün hiç dışarı çıkmamışlardı. Anasının yanına sokuluşunu düşledi ve onun kokusunu ve onun sıcaklığını…

                                    ..içinin acıdığını hissetti…

Bir bahar sabahı da sahibi onu daha önce hiç görmediği kırlara götürmüştü. Dere kenarında, alabildiğine uçsuz bucaksız ve suyu yalaksız ve otu kırnapsız ve güneşi ve havası tutsaksız. Mutluluktan kendinden geçmişti…

“-Kendine geliyor” dedi sevecen bir ses. O; sakallı adamdı bu ve o kadın ve onlar gibi olan insanlar.

Artık o caddede değildi ve artık o insanlar yoktu ve sahibini de aramıyordu;

                                                                                         ..mutlu hissetti kendini...

Herkesin duygularını anlayabiliyorum, bakışlardaki sözcükleri, suskunluklardaki isyanı anlayabiliyorum dercesine bakmaktaydı ve yüzünde ve sırtında ve yelelerinde ve yanaklarında bir çok sevecen el dolaşmaktaydı.

Bu insanları mutlu etmek ayağa kalkmaktan geçiyordu. Ama...Yorgun bacakları, yorgun yüreği buna izin vermiyordu.

Birinin gözlerinde “-Kalk...Kalkmalısın...” diyen haykırışları; diğerinin, sırtında dolaşan ellerinde “-Atlar ayakta ölür,

kalkmalısın ve öleceksen bir at gibi ayakta ölmelisin” diyen fısıltılarını duyuyordu.

                                                                   ..Ve onların gözyaşı dökemeden ağlayışlarını görüyordu...

Hatta; birinin “-Aptal hayvan, sen kendine yardımcı olmazsan ben nasıl olabilirim? Lütfen ayağa kalk!” serzenişi bile çok mutluluk vericiydi...

Ama yıllar, yorgunluklar ve acılar ve zorlanmalar, vefasızlıklar ve sırtındaki nasırlaşan yaralar bu yüreği artık susturacaktı.

Ve bu yüreğin bir köşesinde, birkaç mutlu zamanın fotoğrafı ve ne zaman, nerede ve nasıl karşılaşılacağı bilinmeyen dostların çaresizce bakan gözleri kalacaktı...

Yattığı yer artık onu üşütmüyordu. Dizlerindeki ve sırtındaki yaralar da hiç acımıyordu. Artık yorgun da değildi ve artık mutsuz da değildi...

..ve artık; annesinin gözlerinde gördüğü ve bir türlü anlayamadığı şeyi, anlamıştı...


DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >SİZ İZMİRLİMİSİNİZ?
  5.Tem.2006 Çar 02:24:36

Eger Kordon dendiginde akliniza elektrikli ev aletlerinin disinda
bir yer ismi geliyorsa ;

Korfez kokusu nedir biliyorsaniz ;

Hilton un yapildigi tarihi hatirlayabiliyorsaniz ;

Fame City de deliler gibi eglenip (yasiniza bakmadan) ciktiginizda
"vay be, bizim de bir gokdelenimiz var" dediyseniz;

"TAM 35" ve "35 BUCUK" kavramlari size birsey ifade ediyorsa ;

"Gevrek", "Cigdem", "Domat", "Nohut" gibi kavramlari kullaniyorsaniz ;

"Boyoz" kelimesi size biseyler hatirlatiyorsa;

Arapsaci, turpotu, dalagan, istifno, ebegumeci denizborulcesi...........
nedir biliyorsaniz ;

Konusurken arada bir diliniz, siz istemeseniz de "geliyom, gidiyom, gelcen,
yapcan, etcen"
seklinde surcebiliyorsa ; (Bakiniz Funda Hanim; Izmir li oldugumuz için böle
konusuyoz  )

Hidirellez denince sokaklarda yakilan atesler akliniza geliyorsa
(Izmir disindaki sehirlerin belli basli alanlari disinda ates yakilmazmis;
halbuki Izmir de sokaklarda ates yakilir)

Behcet Uz un kim oldugunu biliyorsaniz ;

Attila Ilhan, Can Yucel, Sezen Aksu isimlerini duydugunuzda soyle bi
kabariyorsaniz ;

Simdiye kadar kac kisinin "korfezi temizleyecegim" dedigini
hatirlayabiliyorsaniz ;

Simdiye kadar bir kere bile olsa Sevinc in onunde bulustuysaniz veya
Sevinc te "kup" yediyseniz ;

Universite denince akliniza iki tane, ozel okul (kolej) denince de sayili
isim geliyorsa ;

Sicakkanliysaniz ;

Parasut kulesinden atladiysaniz ya da atlayan tanidiklariniz varsa ;

Fuar daki golde kugulara bindiyseniz ;

Her sene Agustos un sonunda fuara giderek " bir kac unlu gorsek bari"
diyorsaniz ;

Hicbir zaman bir yere gec kalma korkusu yasamadiysaniz ;

Her yil 9 Eylul de Turk Yildizlari ni canli izliyorsaniz;

Hayatinizin onemli bir bolumu belediye otobuslerinde geciyorsa;

Nisan - ekim aylari arasinda haftasonlarini Guzelbahce, Urla, Seferihisar,
Cesme, Inciralti, Sahilevleri,
Mordogan, Karaburun, Gumuldur, Kusadasi, Dikili, Foca vb. de geciriyorsaniz;

Cocukken Kemaralti nda kaybolduysaniz; (Ben iki yasimdayken kaybolmustum FPRIVATE "TYPE=PICT;ALT=:)" )

Babaniz "biz cocukken Konak ta denize girerdik" hikayeleri anlatiyorsa;

Baska bir sehirdeyken insanlarin giyimleri ve davranislari size ters
geliyorsa;

Etrafinizda sortlu, mini etekli, askili giysili kizlar ve sortlu, kupeli
erkekler gormek dikkatinizi cekmiyorsa;

Kordon un eski halini hatirliyorsaniz;

Saat Kulesi nin deniz kenarinda oldugu zamani hatirliyorsaniz;

Pizzaniza ketcap ve/veya mayonez dokuyorsaniz;

Bir kere bile YKM nin onunde bulusup sinemaya gittiyseniz;

En az bir yabanci dil biliyorsaniz ve gunluk hayatinizda turistlere
alisiksaniz;


Kampus denilince akliniza sadece Ege Universitesi nin kampusu geliyorsa;

Cuzdaninizda en az bir tane Kentkart varsa;

Cevrenizde birilerinin Karsiyaka ve Izmir in geri kalanini karsilastirdigini
duyunca kulak kabartiyor ve hatta itiraz ediyorsaniz;

Izmir in cevresindeki yazlik beldelerde biyikli, gobekli Ankarali ve
Istanbullulari gormek sizi rahatsiz ediyorsa;

Mahsun Kirmizigul ile Alisan i ayirt edemiyorsaniz;

En son gittiginiz milli macin tarihini hatirlamiyorsaniz;

Basketbolu futboldan daha cok seviyorsaniz;

Yaya gecidi kavramindan habersizseniz;

Kusadasi na ADA diyorsaniz;

Ugrak ve Bahane nin yerini biliyorsaniz;

Izmir de sadece iki McDonald s olan zamanlari hatirliyorsaniz;

Montro ve Lozan, size Avrupa sehirlerini hatirlatmiyorsa;

Toplumsal sevinclerde ve kutlamalarda akliniza gidilecek sadece tek bir
bulusma yeri geliyorsa;

Otobuste size biletini ya da kentkartini veren kisi karsiliginda para
almamakta israr ediyorsa;

Her yil okulun ilk haftasi elinizde listeyle Sevgi Yolu na gidiyorsaniz;

Yolda biriyle carpisinca digerinin hatasi olmasina ragmen refleks olarak
gulumseyip ozur diliyorsaniz;

Trafikte 34 plakali suruculerden sikayetciyseniz;

Yengen deyince akliniza yiyecek bir seyler geliyorsa;

Konak Meydani nda vapura giden yoldaki cesmeden bir kez bile su icmisseniz;


Kordon da gunesin batisini izlemenin bir ayricalik oldugunu dusunuyorsaniz;

"Okulu asmak" ya da "okulu kirmak" yerine "okulu ekmek" diyorsaniz;

Fuar denilince akliniza lunapark geliyorsa;

Size dogru yaklasan bir kamera ile mikrofon gorunce hizli adimlarla yolunuzu
degistiriyorsaniz;

Evinize en fazla 100 m uzaklikta bir Tansas magazasi varsa;

Baska bir sehre gittiginizde orada yasayanlara aciyorsaniz;

Goztepe, Cankaya, Bahcelievler isimlerinin sadece Izmir de kullanildigini
saniyorsaniz;

Uzaktayken "Aahh simdi Izmir de olsaydim..." diyorsaniz;


Siz İzmir lisiniz demektir...


Düzenleyen; Bayram Solmaz


DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >VATANI TEK BAŞIMA MÜDAFAA EDERİM
  5.Tem.2006 Çar 02:33:52
VATANI TEK BAŞIMA MÜDAFAA EDERİM


23 Nisan 1920... Ankara da Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Memleketin her tarafından birçok mebuslar gelmişti. Bu yeni meclise gelenlerin bir kısmı, Ankara da hiçbir şeyin olmadığını görünce yeise düşmüşlerdi. Bahsedilen, ne Yeşilordu, ne hazine, ne yatacak otel, hiçbir şey yoktu. Sadece Mustafa Kemal...
...Bazılarına bu dava çürük gelmiş olacak ki, memleketlerine dönmeye karar verdiler. Bunlar geri dönerlerse Meclis te huzursuzluk olmayacağını anlayan Mustafa Kemal, kürsüye çıktı. O gün pek heyecanlıydı. Atatürk ün hayatında belki böyle canlı bir tablo doğmamıştı. Mebuslara hitaben:
"İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek, memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla Millî Meclis e davet etmedim. Herkes kararında hürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatıyla, buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hattâ hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal, mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde Elmadağı a çıkar, orada tek kurşunum kalına kadar vatanı müdafaa ederim. Kurşunlarım bitince bu acîz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim."
Diye gürleyince, herkesi bir heyecan dalgası sardı ve hiçbiri gözyaşlarını zaptedemiyordu...


DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >TÜRK DESTANI(bilmeyenler için)
  15.Tem.2006 Cmt 15:30:24

Destan Hakkında bilgi:


Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından birisidir. Bir bakıma, M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk Devletinin Göktürklerin soy kütüğü ve var olma hikâyesidir. Ayrıca, Türk ırkının yeni bir dal hâlinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge Kağan ın Orhun Âbidelerindeki ünlü vasiyetinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya benzer, Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına oturdum" cümlesi ile birlikte düşünülecek olursa soyun ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de anlatmaktadırlar. Destan Çin kaynaklarında kayıtlıdır. Değişik söyleyişler durumunda ise de, çizgileri aynı fakat isimler üzerinde, anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince söylenmesinden meydana gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç söylenti şeklinde yazılmıştır.
Birinci söyleyiş:


Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla aynı soydan olan Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So Ülkesinden ayrıldılar. Bu sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan Pu nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi bir kurttu.


Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve böyle kabul edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu altında tutardı.


Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına uğradılar.

Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler i yok ettikleri gibi on altı kardeşten sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt olan idi.


Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış ilâhının kızı olan iki karısı vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan seçtiler; o zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını bıraktı ve Türk adını aldı.


Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok çocukları oldu. içlerinden Asena adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine oldu.

İkinci söyleyiş:


Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse sağ kalmadı.


Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun gördü; düşündükleri gibi yaptılar.


Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; bırakıp gittiler.


O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi, çocuğu emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı.


Zamanla Bozkurd un beslediği çocuk gürbüzleşti.


Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi.


Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti, dişleriyle gerici yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Altay Dağlarına doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan doğurdu!


Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan, av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi.


Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu.

Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti.


Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler.


Üçüncü söyleyiş:


Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken in, Milattan önce 119 yılında, Çine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda gördüklerini ve duydukların yazıp o zamanki Çin împaratoruna sunduğu notlan arasında kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir înan ın, Türk Dili Araştırmalan Yıllığı (1954) ndaki Türk Destanlanna Genel bir bakış adlı yazısından olduğu gibi alıyoruz:


"Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gunmo unvanını taşıyor. Gunmo nun babası, Hunlann batısındaki bir ülkeye sahipti. Gunmo nun babası bir savaşta Hunlar tarafından öldürüldü. Yeni doğmuş olan Gun-mo yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı. Onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Babasının ülkesini ona geri verdi."





DuBLeGo

DuBLeGo resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >ATATÜRK TEN SON MEKTUP
  20.Tem.2006 Per 00:13:22
Siz beni hala anlayamadınız
Ve anlamayacaksınız çağlarca da
Hep tutturmuş "Yıl 1919 Mayısın 19u" diyorsunuz
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz
Mustafa Kemal i anlamak bu değil.

Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artik
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
Mustafa Kemal i anlamak yerinde saymak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bana muştular getirin bir daha
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülleriyle yazdınız mı?
Mustafa Kemal i anlamak avunma değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Hala o acıklı ağıtlar dudaklarınızda
Hala oturmuş bana On Kasımlarda ağlıyorsunuz
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın!
Uluslar fethine çıkıyor uzak dünyaların
Mustafa Kemal i anlamak göz boyamak değil!

Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar
Mustafa Kemal i anlamak ağlamak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmişim size özgürlüğü
Görüyorum ki hala aynı yerdesiniz hiç ilerlememiş
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek dururken
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?
Mustafa Kemal i anlamak itişmek değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Arayi kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister
Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter yeter
Mustafa Kemal i anlamak aldatmak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
<<12345 678>>