ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
Nehir> Forum Başlıkları | | Nehirtarafından açılmış Toplam 804 Forum Başlığı var
|
|
Nehir
Mesaj
Gönder Forum
Mesajlari
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >KENDİME BAGIRIRAM 4.Tem.2006 Sal 23:09:09 | | De get gayrı Tuz basaram yarama Ağular içerem men De get Bakma bile ardına Yüzünü de düşmesin düşlerime Bir deli hoyrat çığırıram Öfkelenir İsyan eder Kendime bağırıram
De get gayrı Mahpus edilsin voltalarım Ellerimde erisin tesbih Bir cigara yakaram Dünyayı çekerem cigerlerime Yanaram men Kanaram men Aldırış etme sen
De get gayrı Gök yarılsın Yer delinsin ne gam Bıçaklansın umutlar Kabuslara sarılıram Karabasana tebessüm eder Kaldırımda yataram Zehir ederem seni Göz yaşı eder İçimden ataram
De get gayrı Bir asi şair oluram Böyle öksüz Böyle yarım kalıram Bu hayın dünyayı zindan bilirem Men vefasız men Men hayırsız men Böyle kafa tutup zamana Ölürem Ölürem Ölürem men De get gayrı Aldırış etme sen...
Bir asi şair oluram | |
Nehir
Mesaj
Gönder Forum
Mesajlari
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >BEYİN GÜCÜ 8.Tem.2006 Cmt 17:28:10 | |
|
İnsanlar düşündükleri kadar vardırlar!
İnsanlar sadece çözebilecekleri meseleleri kendilerine ‘mesele’ ederler.
İnsanlar ancak bildikleri kelime sayısı kadar düşünebilirler!
Küçük insanlar yalnız gördüklerini ‘var’ zannederler.
Küçük insanlar kendilerini dünyanın merkezi sanırlar.
Yukarıda sıraladığım cümleler ile tarttığımda, maalesef ‘normal yurdum insanı’ hakkında iyi duygular taşıyamıyorum. Türk insanına inatla düşünme melekesi kazandırılmıyor, o da düşün(e)memenin muazzam cazibesine kapılmış gidiyor. İnsan fıtratında tembellik var. İnsan zordan kaçar. Düşünmek/analiz yapmak dünyanın en zor işlerinden birisidir. Türk insanı bu külfetin sırtından alınmasından çok mutlu oluyor.
Birileri onun için düşünür veya düşünürmüş gibi yaparsa, o sadece memnun olur. Bakın gazetelere; bu kadar bol köşe yazarı ancak bizim gibi ülkelerin gazetelerinde boy gösteriyor. Neden bizde bu kadar çok köşe yazarı var? Düşünce dünyası zengin insan çokluğundan mı? Katiyen! Bizde okur, gazeteden sadece haber satın almıyor, yanında düşünce de satın alıyor! Okurun ‘paketlenmiş düşünce’ talebi çok yüksek olduğu için gazetelerimizden çok sayıda köşe yazarı istihdam etmesi bekleniyor.
Peki onların hepsi ‘düşünce’ mi üretiyor? Cevap yine net: Hayır! Bir kısmı düşünce üretirmiş gibi yapıyor, onlar da tıpkı ‘normal yurdum insanı’ gibi kendi meselelerini ‘kamusal mesele’ gibi yutturmaya çalışıyorlar. Zaten adı üzerinde; artık onlara ‘köşe yazarı’ deniyor:
Gazetede bir köşede yazı yazan adam! Bu insanlar eskiden ‘fikir yazısı’ yazar, her biri ‘mütefekkir’ sıfatını kazanmak için mücadele verirlerdi.
Milletler layık oldukları idarelere kavuşurlar!
Bu özdeyiş çerçevesinde Türk insanı her ne seviyede düşünüyor ise, onu yöneten siyasinin de o seviyede düşündüğünü varsaymak yanlış olmaz. Bakın Türkiye’yi yönetenlere: Kayıkçı kavgası yapmayı hüner sayıyorlar. Zira, biliyorlar ki yutturuyorlar! Dönün üniversitelere bakın. Bu ülkede kaç adet üniversal seviyede - adı üzerinde üniversite! - bilim adamı var? Birbirlerine ünvan dağıtarak çoğalan profesörler, doçentler gerçekten bilim adamları mı, yoksa olsa olsa sadece kitapta okuduğunu nakil edenler mi?
Düşünmeyen üretemez, üretmeyen kaliteli yaşayamaz! Biz bunun da çaresini bulmuşuz. Madem düşünmüyor, o halde üretmiyoruz; birilerinin bizim adımıza düşündüğü kadar, üretmesini de istiyoruz. Bu işi de adına devlet dediğimiz aygıt yapıyor! Bizim kadar rahat beleşe yatan, beleşi bu kadar kolay kendi hakkı addeden kaç adet toplum var? Devletin rant yaratma kapasitesini beleşe çevirmeyi beceren ülke sayısı dünyada her geçen gün azalıyor ama biz hala devlete kapılanmayı hüner sayıyoruz!
Türkiye’de kime sorsan ‘milliyetçidir’! Kimi kendine ‘Türkçü’ der, kimi ‘ulusalcı’, kimi ‘ergenekoncu’! Kimi solcu milliyetçidir, kimi sağcı milliyetçi! Bunlar ‘vatan elden gidiyor’ diye bağırmaya bayılırlar. Ama bunlar arasında ‘neden üretemiyoruz’, ‘neden bizim ülkemizde mütefekkir yetişmiyor?’, diye hayıflananı hemen hiç yoktur. Varsa da ben rastlamadım! Bugüne dek ülkenin ekonomik rakamlarını diğer ülkelerin ekonomik göstergeleri ile mukayese edip, milliyetçilik adına bu durumdan utandığını beyan eden bir adet ‘milliyetçi’ veya ‘ulusalcı’ya bugüne dek rast gelmedim. Siz rast geldiniz mi? Düşünmeyi bilmeyen, analiz yapamayan, kendi farkını fark edemeyen, şahsi tercihleri gelişmemiş, güruhun parçası olmayı hüner sayan insanların çoğunluk oluşturduğu bir ülkede tartışılan konular beni zaman zaman çok sıkıyor. Bu yazıyı canımın fena halde sıkıldığı bir günde yazdım!
Sıkıldığımız zaman ‘efkar dağıtmak’ isteriz! Efkar ne? Fikirler! Türk insanına çok fikir fazla gelir, hemen o fikirleri dağıtmak, başından atmak ister! Hadi bana eyvallah! Sıkıldım, gidip biraz ‘efkar dağıtayım...’
| | | |
Nehir
Mesaj
Gönder Forum
Mesajlari
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >BAŞARI YOLU 8.Tem.2006 Cmt 17:34:59 | | Hiçbir Tartışma Kazanılmaz!!!
Hemen her gün karşılaştığımız bir durum tartışma.
İşte size tartışmanın mantığı. Kaçırmayın!
Bir tartışmadan en iyi sonucu almanın tek yolu vardır, o da tartışmaktan kaçınmak, hem de tıpkı çıngıraklı yılanlardan ya da deprem sırasında eski bir evde olmaktan kaçındığımız gibi. Her on tartışmadan dokuzu bittiğinde, taraflar kendilerinin haklılığından tartışmaya başlamadan önce olduklarından çok daha fazla emindir.
Tartışmalarda öfkelendiğimiz zaman, gerçek için değil, kendi hesabımıza çalışmaya başlarız. Thomas Carlyle
Sorun, birlikte iş yapmaya çalıştığınız kişilerle sürekli tartışıp onları aşağılamaya çalışmanızdan yada sizin aşağılanmazdan kaynaklanabilir. Yapılması gereken şey iletişimde olduğunuz kişilere konuşmaktan ve sözel tartışmalardan kaçınmayı öğretmek olabilir.
Eğer karşı çıkar ve tartışırsanız, bazen belli bir zafer kazanabilirsiniz, ama bu içi boş bir zafer olacaktır, çünkü bu yolla karşındakinin sempatisini asla kazanamazsınız.
Haklı, hem de çok haklı olabilirsiniz, ama iş karşınızdakinin fikrini değiştirmeye gelince büyük bir olasılıkla hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Bir yanlış anlamayı ortadan kaldırmanın yolu da hiçbir zaman tartışmak değil, ancak ılımlılık, diplomasi ve karşınızdakinin bakış açısını anlamaya istek duymaktır.
Mümkün olduğu kadar iyi bir noktaya gelmek isteyen hiç kimsenin, kişisel tatmine ayıracak zamanı yoktur. Üstelik öfkesini ve öz denetimini kaybetmesinin oluşturacağı sonuçlar da bu amaç için çok zararlıdır. Yolda bir köpekle karşılaştığınızda, önce geçmek için ısırılmaktansa, ona yol vermek daha iyidir. Çünkü ısırılmanın acısını köpeği öldürmek bile geçirmez.
Anlaşmazlıkları olumlu karşılayın ve sloganı hatırlayın: İki ortak her konuda anlaşıyorsa, aralarından bir fazlalıktır. Eğer sizin düşünmediğiniz bir nokta varsa, dikkatinizin o nokta üstüne çekilmesinden hoşnutluk duyun. Belki bu anlaşmazlık, size çok büyük bir hatayı daha yapmadan düzeltme fırsatı verecektir.
İçinizden gelen ilk tepkiye asla güvenmeyin. Bir anlaşmazlık durumunda ilk doğal tepki her zaman savunmaya yöneliktir. Dikkatli olun ve ilk tepkinizi vermeden önce düşünün. Düşünmemek yararınıza değil zararınıza olabilir. Öfkenizi kontrol edin. Unutmayın, bir insanın değerini onu neyin öfkelendirdiğine bakarak anlayabilirsiniz.
Önce dinleyin. Karşınızdakine konuşma fırsatı verin, bırakın sözünü bitirsin, direnmeyin, savunmaya geçmeyin ve tartışmayın, bu sadece aranıza engeller koyar. Siz, daha yüksek anlayışsızlık duvarları yerine, anlayış köprüleri kurmaya çalışın.
Eğer senin aklın varsa, başka bir akıl sahibi ile dost ol da işlerini onunla danışarak yap. Mevlana
Bir anlaşma noktası arayın. Karşınızdakinin sözlerini dinledikten sonra, önce aynı fikirde olduğunuz noktaları ele alın.
Dürüst olun, Hata yaptığınız yerleri arayın ve bulduğunuzda bunu itiraf edin. Hatalarınız için özür dileyin. Bu karşınızdakinin silahlarını bırakmasını ve kendini savunmaktan vazgeçmesini sağlayacaktır.
Karşınızdakinin fikirlerini düşüneceğinize söz verin ve bunu içtenlikle yapın. Karşınızdaki haklı olabilir. Bu aşamada karşınızdakinin düşüncelerini gözden geçirmeniz, karşı çıkmakta inat edip kendinizi tartıştığınız kişin ‘ Sana söylemiştim ama dinlemedin ‘ diyebileceği bir noktada bulmaktan çok iyidir.
Karşınızdakine, gösterdiği ilgiden dolayı içtenlikle teşekkür edin. Bir konuda sizinkinden farklı fikirler ileri sürme zahmetine giren kişi, sizinle aynı şeylerle ilgileniyordur. Onları size gerçekten yardım etmek isteyen kişiler olarak düşünün, böylece karşınızda yer alan birini yanınıza çekebilirsiniz.
Eyleme geçmeyi, her iki tarafa da sorun üstüne düşünecek zaman bırakacak kadar erteleyin. O gün ya da ertesi gün yeni bir toplantı yapmayı önerin. Bu toplantıya hazırlanırken kendinize bazı sorular sorun:
* Karşımdaki tamamen ya da kısmen haklı olabilir mi? * Öne sürdüğü görüşlerde doğruluk payı var mı?* * Sorunu çözebilecek olan şey benim yaklaşımım mı? * Verdiğim tepki karşımdakini yanıma mı çeker yoksa benden daha da uzaklaşmasına mı neden olur ? * Tepkilerim, iyi insanların hakkımdaki görüşlerini ne şekilde etkiler? * Kazanırsam bunun bedeli ne olacak? * Sessiz kalmam anlaşmazlığın giderilmesini sağlar mı? * Bu zor durum benim için fırsat mı?
Opera tenoru Jan Peerce, evliliği ellinci yılına yaklaşırken şöyle demişti: ‘ Karım ve ben uzun süre önce bir anlaşma yaptık bu anlaşmaya birbirimize ne kadar kızarsak kızalım uyduk. Birimiz bağırırken, diğeri dinlemek zorunda çünkü iki insan bağırdığı zaman ortada iletişim kalmıyor ve sonuç sadece anlamsız bir gürültü oluyor.
Bir tartışmadan en iyi sonucu almanın tek yolu, tartışmaktan kaçınmaktır.
| |
Nehir
Mesaj
Gönder Forum
Mesajlari
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Gerçek Güzellik Nerdedir? 8.Tem.2006 Cmt 17:38:38 | | Gerçek Güzellik Nerededir?
Gerçek güzellik nerededir?
Bir düşünün bakalım. İlk önce soralım kendimize sonra bir daha düşünelim.
Güzelliğin kıymetin bilenler kaçırmasın!
Gerçek Sevgi Bebeğimi görebilir miyim" dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi. Mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu. anne ile bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. bebeğin kulakları yoktu.
Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı. Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı, ağlayarak "büyük bir çocuk bana ucube dedi." Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi, eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi, her zaman ona "genç insanların arasına karışmalısın" diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu. delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu hakkında görüştü. "Hiçbir şey yapılamaz mı?" diye sordu. Doktor "eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir" dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti bir gün babası "hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır" dedi.
Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu. Yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu: "bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım." "Bir şey yapabileceğini sanmıyorum" dedi babası, "Fakat anlaşma kesin, şu anda öğrenemezsin, henüz değil." Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi. Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu. "Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu" diye fısıldadı babası "ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?"
Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir.
Gerçek mutluluk, gördüğün şeyde değil, asıl görünmeyen yerdedir.
Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir
| |
| |