Onlar hayal kahramanları mıydı, yoksa gerçekten yaşadılar mı? Bunu hiç kimse bilmiyor. Ama geride kalan birkaç usta, Karagöz ile Hacivat ı perdede "gerçek"leştirmeyi sürdürüyor.
14. yüzyılın Bursası nda, Osmanlı Beyi Orhan Gazi, ana meydanda düzenlenen büyük eğlencede şakalarıyla halkı etrafına toplayan Hacivat ve Karagöz ü durdurur ve sorar: "Bu yaptığınız oyun mudur, gerçek mi?" Hacivat ın yanıtı hazırdır: "Hem oyundur hem de gerçek, masal gibi!"
"Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?" filmindeki bu sahne, biraz da Hacivat la Karagöz hakkındaki tüm söylentilere bir yanıttır…
Gerçekten yaşamışlar mıdır? Yoksa Orta Asya dan Anadolu topraklarına oradan da dünyaya yayılan gölge oyununun hayal ürünü iki kahramanı mıdır?
Bu soruların yanıtları belki de Metin Erksan ın şu sözlerinde gizli: "İlk örnekleri, İÖ 1766 dan bu yana Orta Asya Türk fiaman düşüncesi içinde var olan; oluşup, gelişmesini 13.-14. yüzyıllarda Anadolu daki Türk İslam Tasavvuf düşüncesi içinde tamamlayan Türk Karagöz Hacivat oyunu Türk sinemasının iki kök/temel kaynağından biridir". Metin Erksan, "Karagöz Hacivat oyunu ‘gülmek, eğlenmek için Karagöz Hacivat oyunu seyredin diye başlamaz. Karagöz Hacivat oyunu seyredin, bilin, öğrenin diye başlar" diyor ve Karagöz Hacivat oynatıcının, oyun başlamadan önce seyircilere söylediği öndeyişi hatırlatıyor:
"Perde kurdum bezm-i irfana safa göstermeye
Sem-a yaktım suret-i ibretnüma göstermeye
Her dakika calib-i hayret menazır arzeder
Bir temaşa hane-i ibretnümadır perdemiz".
(Perde kurdum bilmek isteyenlere bilgelik göstermeye / Işık yaktım öğreten görüntüler göstermeye / Her dakika şaşırtıcı görüntüler gösterir / Öğreten bir seyirlik konutudur perdemiz.)
Hacivat Karagöz perdesi ya da başka bir deyişle, bu sanatın piri olarak anılan fieyh Küşterî nin adıyla anılan "Küşterî Meydanı" ve bu perdede oynanan oyunlar, sinemanın ilk halidir. Nasıl mı?
Bir perde ve arkasında bir ışık "projeksiyonu" var; önde ise geçirgen bir malzemeden yapılmış, ışığın etkisiyle perdede görünür olan, hareket edip "konuşan" (film şeridi de ışık geçiren bir yüzeye basılmış görüntülerden oluşur) figürler… Karanlık ve büyükçe bir odada müzik, diyalog ve ses efektlerinin eşliğinde aktarılan öyküyü pür dikkat izleyen insan kalabalığı da bu resmin tamamlayıcısı olur.
Bu, teknolojisi ilkel ama prensibi aynı, bir "sinema"dan başka bir şey değildir. Üstelik toplumsal işlevi de aynıdır. Her bölgede, her farklı cemaate göre, her siyasi-toplumsal gelişmeye göre farklı oyunlar oynanır. Karakterlerin ortaklığını bir kenara bırakırsak, konular ve oynatıcının seçimleri çeşitli, özgün ve günceldir.
Hacivat Karagöz oyunlarının 1700 lerden itibaren tüm Osmanlı coğrafyasında sergilenmeye başlaması ile -bir "imparatorluk sanatı" olarak da adlandırılabilecek- çok seyircili, popüler bir gösteri türü gelişti. Tekniği, ekipmanının kolayca kurulup toplanması bu gösteriyi yapanların hızlı seyahat edebilmesini sağladı. Ancak gösterinin söze dayalı içeriğini oluşturabilmek için Hacivat Karagöz oynatıcısının yetenekleri çok önemliydi. Bir "yardak"ı (yardımcı) saymazsak, bu tek kişilik gösterinin anlatıcısının taklit, doğaçlama, müzikal yeterlilik ve resim, grafik gibi konularda da hem teknik bilgiye sahip, hem de geleneği yalayıp yutmuş olması gerekiyordu. Hacivat Karagöz oyunlarının tekniği Osmanlı ya ait değil. Cava dan Mısır a, Çin den Japonya ya, Hindistan dan Suriye ye "Gölge Oyunu"nun temel tekniği hep aynı. Bu nedenle bu teknik için, "insanlık kültürünün ortak malı" demek yanlış olmaz. Ama içerik Osmanlı coğrafyasına ait ve çok çeşitli. Bu oyunların çeşitliliğini sadece elde kalmış metinlere dayandıran "bağnaz" iddialara rağmen, Hacivat Karagöz oyunları ne kadar kültürel kombinasyon varsa o kadar çeşitli bir içeriğe sahip. Toramanlı Karagöz, çift Karagöz, soytarı Karagöz, kadın düşkünü Karagöz, dinibütün Karagöz, siyasi Karagöz, çocukların Karagöz ü gibi tiplemeler bu oyunların tek kişi ya da tek ekole ait olmadığını, dönemin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini yansıttığını gösteriyor. Aynı günümüz sineması gibi...
(NATIONAL GEOGRAPHIC)
Tiniminikızz..