ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

GÜNEŞ İN 3 BOYUTLU FİLMİ ÇEKİLECEK..

                                    

NASA’nın STEREO adını verdiği ikiz uzay araçları Dünya’ya kadar ulaşan ve uydu sistemlerini bozan, astronotların sağlığını tehdit eden Güneş fırtınalarını yerinde araştıracak. İki ayrı araçtan oluşan 550 milyon dolar değerindeki STEREO gözlem sistemi, gelecek 2 yıl boyunca manyetik Güneş fırtınalarının oluşum sürecini inceleyecek. STEREO uzay araçlarının aldığı görüntülerden Güneş’teki patlamaları konu alan üç boyutlu bir film oluşturulacak. İkiz uzay araçları Cape Canaveral’daki Kennedy Uzay Üssü’nden Delta-2 roketinin sırtında fırlatıldı.

Güneş fırtınaları adı verilen bu manyetik oluşumlarda Güneş, binlerce santigrat sıcaklığındaki milyarlarca parçacığı saniyede yaklaşık 400 km hızla uzaya saçıyor. Uzaya dağılan parçacıkların Dünya’ya ulaşanları Kuzey Kutbu’nda aurora borealis veya Kuzey Işıkları adı veriyen doğa olayını meydana getiriyor. Güneş’te manyetik fırtınaları oluşturan plazma hidrojen ve helyum elektron ve iyonlarından meydana geliyor.

 

UZAY KOLONİLERİ VE ASTRONOTLARIN SAĞLIĞI

Güneş’in araştırılması bilim dünyası için teorik olarak ulaşılması şimdilik imkansız diğer yıldızları da öğrenme fırsatı veriyor. Ayrıca, Güneş fırtınalarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin de bilimsel olarak incelenmesi gerekiyor, zira gelecekte Mars veya Ay gibi koruyucu atmosfere sahip olmayan gezegenlerde kurulacak insanlı uzay istasyonlarında astronotlar direkt olarak Güneş fırtınalarına maruz kalacak.

UZAY METEOROLOJİSİ ÇIKARILACAK

STEREO ikiz aracında Güneş’i farklı dalgaboylarından inceleyecek teleskoplar dahil, 16 adet gözlem cihazı bulunuyor. Gözlemlerden edinilen verilerden aynı zamanda, uzay meteorolojisi tahminleri geliştirmek yararlanılacak; uzay meteorolojisi uzay araçları ve uçakların güvenli uçuş yapması için geliştiriliyor.

 

 

Ben teşekkür ederim abişim..

Burdayım evet...

 İRAN DA İKİNCİ KEZ KOYUN KOPYALANDI..

                                                    

Kopyalamanın yapıldığı İsfahan Royal Enstitüsü Başkanı Dr. Muhammed Hüseyin İsfahani, birinci kopya koyunun doğduktan beş dakika sonra öldüğünü anımsattı.
 
Dr. İsfahani, koplayanan ikinci koyunun yaşayacağından ümitli olduğunu söyledi.
 
Kopyalama çalışmalarında şimdiye kadar 30 cenin döllenmesi yapıldığını, bunlardan sadece üçünün gebelikle sonuçlandığını anlatan Dr. İsfahani, İran ın Ortadoğu da klonlama teknolojisini elde eden ilk ülke olduğunu belirtti.
 

 

 

İLK KOYUN 5 DAKİKA HAYATTA KALABİLDİ
 
İran ın klonlanan ilk koyunu, 2 ağustos 2006 da dünyaya geldikten 5 dakika sonra ölmüştü.
 
İran daki hayvan kopyalama denemeleri dini liderler Ayetullah Ali Hamaney tarafından da onaylanmış, ancak dini liderler insan üzerinde klonlama çalışmalarına izin vermemişti.
 
Bilim adamları, hayvan kopyalamayla tıbbi araştırmalarda ilerleme sağlanabileceğini, özellikle klonlanmış hayvanlardan hastalıklarla mücadele için antikor üretilebileceğini savunuyor.

 

 

 

17 YAŞINDA NÜKLEER FÜZYON YAPTI!...

                                 

Michigan eyaletinin Rochester Hills kentindeki Stoney Creek lisesi son sınıf öğrencisi Thiago Olson’ın, ailesinin evinin bodrumunda küçük ölçekli bir nükleer füzyon yaratabilmesi iki yıldan uzun zamanını aldı.

Hidrojenin bir şekli olan "deuterium gazı"nı vakum bölümüne enjekte ettikten sonra 40 bin volt elektriği eski bir mamogram makinesinden yapılan füzyon odasına yükleyerek nükleer füzyonu gerçekleştiren Olson, bunun için 1000 saati aşkın araştırma ve çalışma yaptı.

İlk füzyonu Eylül’de yaptığını ve küçük yoğun enerji topları oluşturduğunu anlatan Thiago Olson, Siemens Vakfı’nın düzenlediği ulusal araştırma yarışmasının bu yılki yarı finalisti.
Arkadaşları tarafından "çılgın profesör" olarak çağrılan Olson, Mart ve Mayıs aylarında Detroit ve New Mexico’da düzenlenecek iki uluslararası bilim fuarına da katılmayı planlıyor.

 

NÜKLEER FÜZYON

Nükleer silahlarda ve elektrik santrallerinde kullanılan, atom çekirdeğinin parçalanmasıyla enerji elde edilen nükleer fizyon yöntemine alternatif olarak düşünülen nükleer füzyon (çekirdek kaynaşması), güneşin içinde olup bitenlerin meydana gelişi sırasındaki yolu izlemeyi amaçlıyor.

Nükleer füzyonda (hafif elementlerin atom çekirdeklerinin, daha ağır bir elementin çekirdeğini oluşturmak üzere birleşmesi), birleşen çekirdeklerin, küçük atom numaralı elementlerin çekirdekleri olması durumunda önemli ölçüde enerji açığa çıkıyor.

Alman asıllı fizikçi Hans A. Bethe, 1939’da Güneş ve benzeri yıldızların saldığı enerjinin, 4 hidrojen çekirdeğinin birleşerek bir helyum çekirdeği oluşturması biçimindeki bir ısıveren (eksotermik) kaynaşma tepkimesinden kaynaklandığını keşfetmişti.

ABD, İngiltere ve eski SSCB’de 1950’lerin başlarında, kontrollü çekirdek birleşmesinden enerji üretilmesi konusunda çalışmalar başladı.

Nükleer silah ve santrallerde elektrik üretiminde kullanılan ve atom çekirdeğinin bölünmesiyle enerji elde edilen nükleer fizyon yöntemine karşılık, hidrojenin kullanıldığı çekirdek birleşmesi (füzyon) sonrasında, bölünmedeki (fizyon) gibi yüksek radyasyon açığa çıkmıyor.

1 kilo füzyon yakıtıyla 10 milyon litre petrole eşdeğer enerji üretilebiliyor.

 

 

 

 

 

 

 KÖK HÜCREDEN RETİNA NAKLİ BAŞARILDI..

Görme özürlü farelerde yapılan bir deneyde, retina hücresi nakli sayesinde görme yeteneği yeniden kazandırıldı.

İngiltere’nin önde gelen üniversitelerinden University College London’a bağlı Optalmoloji Enstitüsü’nde yapılan deneyde, önce farelerin görme yetilerini kaldırdı. Daha sonra farelere olgunlaşmamış retina kök hücresi nakledildi. Farelerin görme yetilerini yeniden kazanması, aynı yöntemin insanlarda da uygulanması için umut verdi. Ancak insanlarda uygulanabilir bir tedavinin geliştirilmesi yıllar alabilir.

Retinadaki fotorezeptörler görevlerini yerine getiremediğinde, kişi görme yetisini de kaybetmiş oluyor. Şeker veya yaşlılığa bağlı sorunlarla fotorezeptörlerin zedelenmesine karşı çeşitli tedavi yöntemleri geliştiriliyor. Ancak, görme yetisini gençken yitirmiş kişiler için de kullanılabilir tedavilere ihtiyaç var.

Retina kök hücre çalışmaları yürütmek için oldukça elverişli bir organ, zira fotorezeptörler devre dışı kalmış dahi olsa, beyinle göz arasındaki diğer tüm bağlantılar aslında işler vaziyette kalmaya devam ediyor. Daha önceki kök hücre nakillerinde, hücreler yeterince gelişemediği için başarı sağlanamamıştı.

 

KÖK HÜCRE FARELERDE İŞLEDİ

University College London Institutes of Ophthalmology and Child Health and Moorfields Eye Hospital’da yapılan deneyde, nakli yapılan kök hücreler 3 günlük bir fareden alınmış ve fotorezeptöre dönüşmesi için büyütülmüştü. Ayrıca bu hücreler nakil sırasında daha oldukça durumdalardı.

Nakledilen fotorezeptörler görme işlemi için gerekli elektrik akımını retina hücrelereine iletmeyi başardı. Denek farelerinin ışığıa karşı duyarlılığının arttığı gözlemlendi, optik sinirlerin beyinle iletişime girdiği belirlendi. Retinanın deney öncesinde işlemeyen bölümlerinin işlerlik kazandığı gözlemlendi.

 

İNSANLARDA TEDAVİ YILLAR GEREKTİRİYOR

İnsanda kullanılabilir retina hücresi nakli için durum biraz daha karışık, zira bunun için bebek henüz birkaç aylıkken kök hücrelerin ana rahminden çekilmesi gerekiyor. Yetişkin kişilerdeki görme kaybına karşı ise, en mantıklı çözüm, yetişkin retina hücrelerindeki bazı kök hücre özellikleri gösteren hücrelere odaklanmak. Bu hücrelerin fotorezeptöre dönüştürülmesi ise yıllar alacak bir çalışma gerektiriyor.

 

 

harika haberler çok teşekkürler tinişim

Paylaşımın için teşekkürler

MUTLULUK VE MUTSUZLUK NEYE YARAR?...

Kanada’da yapılan bir araştırmada, mutluluğun yaratıcılığı arttırdığı ancak konsantrasyonu azalttığı, mutsuzluğun ise daha dikkatli ve zor görevlerde daha başarılı olmayı sağladığı ortaya çıktı. Kanadalı bilim adamlarının, 24 gönüllü üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçları, Amerikan Bilimler Akademisi’nin süreli yayınlarında yayımlandı.

Bilim adamları, farklı müzikler dinleterek deneklerin ruh halini etkiledi. Deneklerin kendilerini mutlu ve mutsuz hissettikleri sürelerde bazı görevler yapmaları istendi. Mutsuz denekler dikkatlerini bir noktada yoğunlaştırıp konsantre olabilirken, mutlu deneklerin dikkatinin daha çabuk dağıldığı görüldü. Mutlu deneklerin yoğun dikkat gerektiren bir görevi yerine getirirken dikkatleri kolayca dağılırken, yaratıcılık gerektiren bir görevde ise mutsuz deneklerden daha başarılı oldukları gözlendi.

Bilim adamları, mutlu insanların görüş ve algı alanının daha geniş olduğunu, bu nedenle de dikkatini bir noktada yoğunlaştırmakta zorlandığını belirtti. Ancak bunun da mutlu insanların daha yaratıcı olmasını sağladığı kaydedildi.

Mutsuz insanların ise dış etkenlere karşı daha kapalı olduğu, bu nedenle dikkatini daha kolay bir noktada toplayabildiği ifade edildi.

MİLLİYET

 

 

 

 

TÜRK TASARIMCININ BÜYÜK BAŞARISI!..

2006 teması “2016’da Sağlıklı Beslenme Alışkanlıkları olan yarışmaya 37 ülkeden 343 yarışmacı katıldı. Electrolux Design Lab yarışmasının alanlarında tanınmış tasarımcı ve ürün uzmanı jüri üyeleri tarafından birinci seçilen finalist Metin Kaplan, İTÜ Endüstri Tasarımı Bölümü’nde eğitim görüyor.
Yarışmanın galibi olan ve “Nevale adıyla yarışmaya katılan tasarımın Türkiye’ye özgü bir tasarım olarak dikkat çektiğini belirten Electrolux Türkiye Pazarlama Müdürü Rüya Kip, “Electrolux, tasarım alanındaki öncülüğünü bu alanda kariyer yapmak isteyen gençlere 4 yıldır devam eden Design Lab Tasarım Yarışması ile destek vererek sürdürüyor. Yarışmanın bu yılki ayağında birinciliği kazananın bir Türk olması ve Türkiye’ye özgü bir tasarımla yola çıkması bizi son derece gururlandırdı. Yarışmacı, Metin Kaplan’ın ileride çok daha büyük başarılara imza atmasını diliyoruz dedi.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ordunun sefere çıkarken kullandığı “Sefertası fikrinden yola çıkarak hazırlanan “Nevale , hazırlanan 4 çeşit yemeğin sıcak veya soğuk olarak günün istenen saatinde tüketilebilmesini sağlıyor. Ayrıca ayarlandığında otomatik olarak istenilen saatte yemekleri kendi kendine ısıtabiliyor.
Electrolux Design Lab Tasarım Yarışması’nın uluslararası alanda birçok başarıya imza atmış jüri üyeleri, katılan tüm projeleri tasarım, işlevsellik, yenilikçilik, tüketici içgörüsü ve sağlıklı beslenme alışkanlığı geliştirme kriterlerine göre değerlendirdi.
Design Lab 2006 Yarışması’nın jüri iyeleri arasında dünyaca tanınmış tasarımcılardan Humberto Campana ve Fernando Campana, dünyaca tanınmış şef Tetsuya Wakuda, NASA Space Mimarı Constance Adams ve Electrolux Tasarım Bölümü Başkanı Henrik Otto yer alıyor.

Metin Kaplan kim?

1985 doğumlu Metin Kaplan, Fen lisesi mezunu ve İTÜ Tasarım Bölümü son sınıf öğrencisi. Tasarıma ilgisi küçük yaşlarda başlayan Kaplan, özellikle otomobil tasarımına ilgi duyuyor ve resim çizmekten hoşlanıyor.
Design Lab Tasarım Yarışması’nda birinci olan Kaplan, Kuzey Avrupa ülkelerinin tasarım felsefesine ilgi duyuyor ve tasarım alanını seçmek isteyen gençlere muhakkak bu işe gönül vermelerini öneriyor.

( MİLLİYET )

 

NEHİR YUNUSUNUN SOYU TÜKENDİ...

                                             

Asya nın ve Çin in en uzun nehri Yangtze boyunca 20 milyon yıldır yüzen beyaz yüzgeçli yunusun soyu, sanayinin gelişmesi, aşırı avlanma ve nehir trafiğinin artmasından dolayı tükendi.

"Baiji" de denen sevimli yunusun Yangtze nehrinde yaşayıp yaşamadığını anlamak için, çevre koruma örgütlerince yapılan son keşif gezisinde, bir tanesine bile rastlanamadı.

30 kişilik bir gruptan oluşan çevrecilerin altı haftayı aşkın süreyle ırmağı karış karış taramalarına rağmen bir tanesine bile rastlayamadıkları yunusu arama çalışmalarına devam edilecek. Çin tanrıçası olarak tanınan 2,5 metre uzunluğundaki yunus, Mekong, İndüs, Ganj ve Amazon nehirlerinde yaşayan tatlısu yunuslarının akrabasıydı.

 

 

 

 

 

 

NABZI ATMADAN YAŞIYOR.

               

Kalp pompası takılan Quebecli, nabzı atmadan yaşayan ilk Kanadalı oldu. Zira, bu yeni nesil mekanik kalp, kanı sürekli şekilde aorta pompalıyor.

 

Doktorların açıklamasına göre, dünyanın önde gelen kalp cihazları üreticisi Thoratec şirketinin geliştirdiği Heartmate 2 adlı mekanik kalp, 23 kasımda klinik deneyler kapsamında 65 yaşındaki Gerard Langevin adlı kalp hastasına takıldı.

Ameliyatın yapıldığı hastanenin sözcüsü, "Bu aletin özelliklerinden biri de kanı aralıksız şekilde pompalaması. Bu yüzden hastadan nabız alınamıyor" dedi.

Aynı pompanın takıldığı diğer hastalarda ise hafif nabız alınıyordu.

10 yıl kadar çalışması beklenen kalp pompası, pilin çalıştırdığı minik türbiniyle kanı dolaştırıyor.

Nabzı atmayan Langevin, "Bu yeni yapay kalple enerji dolduğunu, hareket ederken bile rahatça nefes alabildiğini" anlattı.

Langevin, "Bu bana Noel hediyesi oldu" diyerek sevincini dile getirdi.