fiogf49gjkf0d Evin İlyasoğlu yeni kitabında, artık unutulmaya yüz tutmuş önemli bestecilerimizden biri olan Prof. Dr. Bülent Tarcan’ın hayatını, müziğini ayrıntılı ve zengin bilgilerle okura aktarıyor
Filiz ALİ
Prof. Dr. Bülent Tarcan, hem beyin cerrahı hem de besteci. Her iki uğraş da büyük emek, yetenek, ustalık, maharet, sabır, araştırma, çalışma, konsantrasyon ve zaman talep eder insandan. Bülent Tarcan da ömrü boyunca bu ikilemi yaşamış, hiç iç huzuru bulamamakla birlikte her iki mesleğinde de başarıya ulaşmış bir şanslı adem.
1914’te İstanbul’da başlayıp önce Çatalca sonra İzmir, ardından 1925’te Urfa’da dibe vuran bir çocukluk... Ne ilginç çelişkidir ki, salgın hastalıklar, çıyanlar, yılanlar, akrepler, cüzamlılar, pislik, cinayet, eşkıya, kargaşa’ gibi sözcüklerle anımsadığı cehennemi Urfa’da Bülent Tarcan, Wagner gibi, içinde bulunduğu ortama tümüyle yabancı birinin müziğiyle de tanışır. Üstelik, ilk kemanını yine Urfa’da eline alır.
Kendi kendine öğrendi Öte yandan, baba mesleği olan tıbba da Urfa’da yakınlık duymaya başlar. Başhekimin oğlu olarak girip çıkmadığı ameliyat yoktur. Babasının tıp kitaplarını okuyarak hastalıkları tanımlamayı küçük yaşta öğrenip büyüklerini hayrete düşürmeye bayılır. İleride birlikte yürüteceği iki mesleğin tohumları böylece o cehennemi Urfa’da atılmıştır.
Evin İlyasoğlu, bu olağandışı zekâlı, üstün yetenekli insanın hayat mücadelesini, iki meslek arasındaki gelgitlerini en ufak ayrıntısına kadar araştırarak, inceleyerek bir çırpıda okunabilir bir kitap haline getirmiş.
“Bülent Tarcan: Bir Hekimin Senfonik Öyküsü”, Tarcan’ın çocukluğundan beri tuttuğu günlükleri ve anılarına ek olarak kardeşleri Ercüment ve Haluk Tarcan’ın anımsadıkları sayesinde, bugüne kadar yazılmış besteci biyografilerinden çok daha ayrıntılı ve zengin bilgilerle donatılmış bir hal almış.
Tarcan, Türk Beşleri’nden Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses, Ahmet Adnan Saygun ve Hasan Ferit Alnar gibi devlet tarafından yurtdışına müzik eğitimi için gönderilen müzikçilerimizden değil. O, kendi kendine müzik öğrenmek gibi çok zahmetli bir yol seçmek zorunda kalmış. Keman çalmayı da, beste yapmayı da hep kendi gayretiyle ve tabii ki üstün yeteneğiyle öğrenmiş.
Çocukluğu ve gençliği askeri doktor olan babasının tayinleri dolayısıyla bir kentten ötekine göçerek geçmiş. Her gittiği yeni kentte kendisine hemen bir müzik çevresi oluşturmayı, amatörlerle konserler vermeyi, profesyonel müzisyenlerle ilişki kurmayı bilmiş Tarcan. Ancak baba mesleği, meslek seçiminde galip gelmiş ve sonunda İstanbul Tıp Fakültesi’ne yazılmış.
Unutulmamalı Tıp öğrenimi onu sistemli çalışmaya yönelttiğinden müzik çalışmalarını da aynı düzende sürdürmeyi bilmiş Tarcan. Büyük bestecilerin eserlerinin partisyonlarını kopyalayarak incelemesi, armoni ve kontrpuan bilgilerini kendi gayretiyle özümsemesi, tıp öğreniminde gerekli olan Latincenin yardımıyla Almanca, Fransızca, İngilizce dillerini kolayca ve yine kendi özel çalışmalarıyla öğrenmesi, onu her bakımdan olağanüstü donanımlı bir besteci konumuna getirmiş.
Yaşamının son yıllarında birbiri ardına bestelediği büyük senfonik eserlerle 20. yüzyıl Türk çoksesli müziğinin esaslı senfonist’lerinden biri olarak müzik tarihindeki yerini alıyor Tarcan. Fakat ne yazık ki ölümünden bu yana Türk çoksesli bestecilerinin ortak yazgısını paylaşıyor; unutulmaya terk edilmiş gibi sanki. Belki de İlyasoğlu’nun bu kitabıyla 1990’da kaybettiğimiz Tarcan tekrar müzik kurumlarının gündemine girer ve unutulmaktan kurtulur.
“Bülent Tarcan - Bir Hekimin Senfonik Öyküsü” / Evin İlyasoğlu / Dünya Kitapları
|