Peş peşe işlenen üç cinayeti tekrar hatırlayalım: Trabzon da Rahip Santoro nun, İstanbul da Hrant Dink in ve şimdi Malatya da biri Alman vatandaşı üç kişinin boğazları kesilerek öldürülmesi. Santoro İtalyan vatandaşı, Hrant Dink Ermeni asıllı Türk vatandaşı ve son katliamda hayatını kaybedenlerden biri Alman vatandaşı... Üç provokasyon sonucunda İtalya, Fransa (Ermenilerin en fazla seslerini yükselttiği ülke) ve Almanya üzerinden bütün Avrupa Türkiye aleyhine, Müslümanlar aleyhine ayağa kalkıyor. Sadece Avrupa dalgalanmıyor. Cinayetlere kurban gidenlerin Hıristiyan kimliklerinden dolayı başta Amerika da, bütün dünyadaki Hıristiyanlar Türkiye yi sorguluyorlar. Türkiye ye bundan daha büyük bir kötülük yapılabilir mi?
Pekiyi, hangi Türkiye zor durumda kalıyor, suçlanıyor, itibar kaybediyor?
Avrupa Birliği üyelik sürecinde ilerleyen Türkiye... Dünyada medeniyetler ittifakı projesinde İslam dünyasının laik-demokratik temsilcisi Türkiye... İçeride siyasî ve ekonomik istikrarı yakalamışken cumhurbaşkanlığı seçimi ile yeniden olağanüstü dönemlerin öncesindeki gibi karıştırılarak kutuplaştırılmaya çalışılan Türkiye... Demek provokasyonların asıl planlayıcıları; Türkiye nin Avrupa Birliği sürecini dinamitlemek isteyen ve İslam ın özünü doğru anlayan Anadolu insanının hoşgörüsünü hazmedemeyenler. Bu iki karaktere hem dışarıda hem de içeride uyan çevreler, merkezler var. Sağduyulu pek çok insan, resmî üyelik süreci başladığından beri, "Türkiye nin AB üyeliğine karşı olan Avrupa daki ve Türkiye deki merkezler el ele vererek ortak hareket edecekler, bu süreci engellemeye çalışacaklar" diye sürekli hatırlatmalarda bulundu. Avrupa da tam da Türkiye nin Müslüman kimliği yüzünden üye olamayacağına dair sesler yükselirken, Türkiye için referandum şartı getirilirken, peş peşe bu mesnedi kuvvetlendirmeye ve malzeme temin etmeye yönelik cinayetler işleniyor.
Avrupa kamuoyunu derinden etkileyecek bu provokasyonlar tesadüf olabilir mi? Yine içeriden birilerinin, tam da bu süreçte hem de dini yaşama adına zerre kadar hassasiyetleri olmadığı halde, Türkiye de misyoner faaliyetlerini gündeme getirmeleri, yine bir tesadüf mü? Hatırlayınız bir yıldır el altından fısıltı gazetesiyle de körüklenen bir propaganda ile Türkiye de Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinin arttığı, Karadeniz de binlerce insanın Hıristiyan olduğu, büyük şehirlerde apartman dairelerinin altında yüzlerce kilise açıldığı yalanı, yazılıp söylenmiyor mu? Bu yalanların ardından da AK Parti nin bunlara seyirci kaldığı söylenerek yıpratma kampanyası yürütülmüyor mu? Hâlbuki Aksiyon dergisi açıkladı. (Mart 2005) Emniyet in kayıtlarına göre son yıllarda 500 civarında din değiştirme vakası olmuş ve bunların 400 kadarı zaten aslen Hıristiyan olup, bunu nüfus kâğıtlarında tescil ettirme yoluna gitmişler. Gerçek bu iken, üstelik bu topraklarda asırlarca bir arada huzur içinde yaşanmışken, birileri halkımızı galeyana getirmeye uğraşıyor.
Kimse yakalanan çocuk yaştaki tetikçilere bakıp meseleyi özünden saptırmaya kalkmasın. Türkiye nin güçlenmesinden, Avrupa Birliği üyeliği ile yeni ufuklara açılmasından ve dünyada yeniden huzur, barış ve adalet adına kendine yakışan bir yer edinmesinden ciddi rahatsız olanların provokasyonları, belimizin ortasına indirilen sopalardan ibaret. Bu oyunu, bu komployu hep birlikte bozalım...
|