ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


sohbet, okey, tavla, chat
18 Mayıs 2024, Cumartesi 17:32   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler > Sanat ve Felsefe
forum sohbet oyun basliklari
   Zamanı Uzatabilir miyiz?
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

RestlessOblivion

RestlessOblivion resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  10.Haz.2007 Pzr 05:25:11      Zamanı Uzatabilir miyiz?sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Mike Hall, zamanı uzatmayı öğrenmiş ve bu yeteneğini daha iyi bir squash sporcusu olmakta kullanıyor. "Tanımlamak zor" diyor Hall, "Ama dinginlik gibi bir his. Sanki, artık ardışık zamanda tuzağa düşmüyormuşum gibi.


" Hall, İngiltere nin Edinburgh kentinde yaşayan bir antrenör ve kısaca "bölge" olarak bilinen zihin durumundan söz ediyor. Dövüş sporu tai chi de ustalaştığı on iki yılın ardından, diğer sporculara "yavaşlayarak hızlı davranmanın" sırlarını öğreterek hayatını kazanıyor. İnsanların çoğu için, evde ve işte "bölgeye girmek" pratik bir seçenek değil. Ancak, anı uzatma, en azından zamanın çılgınca akışını biraz olsun yavaşlatma fikri çok çekici! Eğer, istersek bu konuda bir şeyler yapabiliriz. Günümüzde, beyinlerimizin zamanın akışını nasıl ölçtüğü çok daha iyi anlaşılıyor ve görünüşe bakılırsa, zamanın akışını nasıl algıladığımızı bilinçli olarak kontrol edebiliyoruz.

Zamanın psikolojisi

Biyologlar, zamanın nabzım tutma yetisini genelde üç sınıfa ayırıyorlar. Bir yanda döngüsel ritimler var. Döngüsel ritimler; yirmi dört saatlik zaman diliminde, uyku ve uyanıklık halini kontrol ediyor. Diğer yanda ise, karmaşık hareketler yapmamızı sağlayan milisaniye ölçeğindeki motor hareketlerin zamanlaması var. Bir de "ara zamanlama" denilen ve birkaç saniye ile birkaç dakikalık zaman aralıklarına karşılık gelen ölçeğimiz bulunuyor. İşte biz, zamanın akışını bu periyotta farkına varıyor, bilinçli davranışlarımızı yine bu kronometreye göre ayarlıyoruz.


İngiltere deki, Keele Üniversitesi nden John Wearden, "Kısa süre öncesine kadar, ara zamanlama, psikoloji alanında pek ilgi gösterilmeyen bir kavramdı." diye belirtiyor. Döngüsel saatlerle milisaniye ayarlı saatlerin biyolojik temellerinin iyi anlaşılmış olmasına karşın; kimse ara zamanlama yapmak için hangi beden saatini kullandığımızı bilmiyordu. İşte bu yüzden, birçokları zaman algısını genel bilişsel süreçlerin bir yan etkisi kabul ediyor ve konuyu kendi başına bir disiplin olarak ele almıyordu. Ancak şimdi, beynin ara zamanlama yapan kısımları da tespit edildi ve "saatimizin nasıl tıkırdadığım" gösteren muhteşem buluşlar yapılmaya başladı.

Ara zamanlamanın biyolojik temelleri üstünde yapılan araştırmalar, genellikle "hız ayarlayıcı-akümülatör" modelini baz alıyor. Bu modele göre, beynin kendi işleyiş hızını ayarlayan bir kronometresi var ve bu hız ayarlayıcı, akümülatörde geçici olarak depolanan düzenli tepiler üretiyor. Kısacası, ne kadar zaman geçtiğini anlamak istediğimizde, örneğin, kaç dakikadır otobüs beklediğimizi merak ettiğimizde; işte bu akümülatörde depolanan verilere başvuruyoruz. Bunlar, zamanın akışını belli aralıklarla gösteren işaretler.


İçimizdeki saat nasıl ayarlanıyor?


Hız ayarlayıcı-akümülatör modeli, psikolojik deneylerde, insanlara bir el fenerinin ne kadar sık yanıp söndüğüne yönelik sorular sorulduğunda; deneklerin zamanın akışını doğru tahmin edip etmediğini gösteren araştırmalara dayanıyor. Oysa, araştırmalar ilerledikçe, bu modelin gerçeği her yanıyla yansılamayacak kadar basit olduğu anlaşıldı. Örneğin, zaman ayarlayıcı mekanizma nedir?


Beynin hangi kısımları ara zamanlama yapar ve bu sistem nasıl işler? Son birkaç yıldır, nörologlar, fMRI gibi elektrik akımlarıyla beyindeki etkinlikleri ölçme ve görüntüleme teknikleri kullanarak, beynin zamanlama mekanizmalarını derinlemesine araştırmaya başladılar. Bu arada, hastalıklar ve
beyin hasarları yüzünden zaman algısında değişiklik olan insanları da incelediler. Bunun sonucunda da, "rastlantısal saptama" denilen daha karmaşık bir zamanlama modeli ortaya
çıktı.


Geçen yıl, Kuzey Carolina, Durham daki Duke üniversitesi nden Warren Meck ve Catalin Buhusi, bu araştırmaların sonuçlarını derleyip yayımladılar. Araştırmacılar, beyindeki bazal gangliyanın bir parçası olan "striyatum"un, diğer adıyla çizgili cismin, zamanlama sisteminin merkezini oluşturduğunu söylediler. Ancak, beyindeki hız ayarlayıcı mekanizma, "çizgili cisim" açıklamasıyla basitleştirilemez. Nitekim, araştırmacılar, ön korteks gibi beynin diğer kısımlarının da zamanın akışının ölçülmesinde devreye girdiğini belirtiyorlar. Beynin bu bölgelerindeki nöronlar hareketleri koordine ediyor, dikkat algısını yönetiyor ve bellek kayıtlarını işliyor. Yine aynı nöronlar, elektrik sinyalleriyle çizgili cismi uyarıyor. Çizgili cisim de, bu işaret noktalarına bakarak ne kadar zaman geçtiğini ölçüyor.


Rastlantısal saptama modeli henüz geliştirilme aşamasında. Ama bu modelle birlikte, zamanı ne kadar esnek kriterlerle ölçtüğümüz gittikçe daha iyi anlaşılıyor. Aslında bu durum büyük bir sürpriz değil. Zaman algımızı; uyuşturucular, bunalıma girmek, uyarılmak ve meditasyon yapmak gibi dış ve iç etmenler aracılığıyla değiştirebiliriz. Ve herkesin bildiği gibi, bir işe gömülürsek zaman akıp gider; eğer canımız sıkılıyorsa, vakit bir türlü geçmek bilmez. İşte bilim insanları, bütün bu öznel psikolojik etmenlerle zaman algısını nasıl çarpıttığımızı araştırıyorlar. Hatta bazıları, bir gün kişisel zaman algısını istediğimiz gibi değiştirebileceğimizi düşünüyor.


Zamanı terbiye etmek

Peki, zaman deneyimimizi nasıl değiştirebiliriz? Bu konuda ilk akla gelen yöntemler beyne kimyasal olarak müdahale etmektir, özellikle de dopamin sistemine... Parkinson ve Huntington hastalığına yakalananların ve şizofrenlerde zaman algısı çarpılıyor. Araştırmalar, bunun beyin kimyasına, özellikle dopamin sistemine bağlı bir bozukluk olduğunu ve kişisel zamanı ölçen saatin hızının değişmesinden kaynaklandığını gösteriyor. Prof. Meck, "Şizofrenlerin beyninde dopamin aktivitesi had safhada ve saatleri o kadar hızlı ki, bütün dünya çılgına dönmüş gibi geliyor onlara" diye belirtiyor. "Dopamin reseptörlerini ilaçlarla bloke ederseniz, içsel saatlerinin işleyiş hızını kabul edilebilir bir düzeye çekebilirsiniz."


Dopamin sistemimizi etkileyen rahatlatıcı ilaçlar, zaman algımızda da değişikliğe yol açabiliyor. Kokain, kafein ve nikotin gibi uyarıcılar zamanın hızlı geçmesini sağlıyor. Valium ve esrar gibi yatıştırıcılar da zamanın akışını yavaşlatıyor. Zamanın akışını değilse bile, en azından zamanın akışını nasıl hissettiğimizi... Öyleyse, zaman algımızı değiştirmek için dopamin sistemine etki eden ilaçlarla mı işe başlamalıyız? Belki de... Meck, en azından gerekli farmakolojik bilgilere sahip olduğumuzu söylüyor: "Aynı şekilde işleyen, ama bağımlılık yapmayan bir ilaç geliştirmek mümkün." Öte yandan, zamanı algılayışımızı isteğimize göre ayarlayacak "sakinleştirici hap"ın geliştirilmesini beklerken; içsel saati kontrol etmenin doğal yollarını da gözden kaçırmamak gerekir.


Zihin gücünü zaman algısını kontrol etmekte kullanmak söz konusu olduğunda, en önemli faktörlerden biri, zamanın akışına ne kadar dikkat edildiğine odaklanıyor. Meck e göre, zamanın akışının nadiren farkına varmamıza rağmen, bilinçaltında ara zamanlama sistemimizi sürekli kontrol ediyoruz ve ara sıra bu zaman ölçüm verilerine bilinçli ve istemli olarak göz atıyoruz. İşte bu düzensiz kontroller, sağlıklı insanların zamanın akışını ölçmesine yetiyor.


içsel saatimize odaklanmadığımızda...

Herhangi bir nedenle kronometremizi kontrol etmekten vazgeçtiğimizde zaman algımız da bozuluyor. Daha doğrusu, zamanın nasıl geçtiğine odaklanmadığımızda zaman akıp gidiyor. Elbette saati tersine çevirmek de mümkün. En azından geçen yıl, Washington D.C. Nöro-bilimler Demeği nin toplantısında bir konuşma yapan Dalai Lama; nörologlara, meditasyon sırasında dikkatimizi içsel saatimize odaklamadığımızda, zamanın nasıl yavaşladığını gösteren bir konuşma yaptı. Meditasyondan çıktığımızda, aslında ne kadar uzun bir süre geçtiğini anlıyoruz. İşte bu, "bölgede olmakla" aynı şey.

Eldeki sonuçlar çelişkili gibi görünse de, bir dizi deney, zamana dikkat edip etmememizin algımızı nasıl etkilediğini gösteriyor. Bir olayın ne zaman yaşandığını olay anında düşünüp düşünmemek zamanı algılamada önemli. Olayın ne
zaman yaşandığını, olup bittikten sonra farkına varmak ise, zaman algısında büyük değişiklikler yaratıyor.


Kişisel zamanın akışım ölçmenin standart yolu, ileriye dönük zamanlamadır. Bu da, bir işe başlamadan önce saatin kaç olduğuna bakmamıza karşılık gelir. Örneğin, size "şimdi zil sesi vereceğim, bana ne kadar sürdüğünü söyle" derlerse, yapay bir tecrübe olmasına rağmen, bunu tipik bir laboratuvar deneyiyle gösterebiliriz. Çünkü, gerçek dünyada bir şey yaparken, genellikle zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmayız. Nitekim, Wearden dahil bazı psikologlar, kişisel zaman algısını ölçmek için iki ayrı yöntem denemeye başladılar.


Psikolojik zaman türleri

Zaman algısını ölçmenin ilk yolu, işe başlarken saate bakılmasına rağmen, bir şeyi bitirmenin ne kadar sürdüğünü tahmin etmeye dayanan "geriye dönük zamanlamadır". Örneğin, bu dergiyi elinize alalı kaç dakika oldu? İkincisi ise, Wearden ın "zamanın geçişine ilişkin yargılar" dediği yöntemdir. Bu yöntem çerçevesinde, zamanın normal algılanışıyla, bir işi bitirdikten sonra, aradan ne kadar zaman
geçtiğine dair tahminler karşılaştırılır.


Geçen yıl, Wearden, zamanın geçişine ilişkin bu iki kriteri inceliyordu. "Armageddon deneylerinde gönüllüleri iki gruba ayırdı. Bir grup dokuz dakika boyunca Armageddon filmini izlerken, diğer grup aynı süreyi bekleme odasında geçirdi. Beklendiği üzere, zamanın geçişine ilişkin bir yargıda bulunmaları istendiğinde, Armageddon grubu zamanın daha çabuk geçtiğini; bekleme odasında oturan grup ise, zamanın geçmek bilmediğini söyledi.

Oysa, her iki gruba da aradan ne kadar zaman geçtiğini düşündükleri sorulduğunda, sonuçlar tersine dönmüştü. Zamanın akıp gittiğini hisseden Armageddon grubu, bekleme odasındaki grupla karşılaştırıldığında, yüzde on daha uzun bir süre geçtiğini belirtti. Asıl ilginç olansa, her iki grubun da, 9 dakikadan daha az bir zaman geçtiğini belirtmesiydi.

Wearden a göre, bunun açıklaması, ikinci bir tahmin yürüten deneklerin, ne kadar çok veri işlediklerini ya da belleklerine kayıt edilmiş yaşanan olay sayısını temel alarak tahmin yürütmeleri. "Bekleme odasında pek bir şey olmadığı için zaman yavaş geçiyordu. Ancak, geriye baktıklarında, hiçbir şey yaşanmadığı için daha hızlı geçen bir zamandı bu. Armageddon da zaman akıp gitti; çünkü içine gömülmüştünüz, ama geriye baktığınızda ne kadar çok şey hatırladığınızı sayarak zamanın akışını değerlendirdiğinizden, size göre uzun bir zaman geçmişti. Bir çeşit paradoks."


Bu araştırma dalında henüz çok sayıda deney yapılmadı. Ancak bu tür çalışmalar, zaman algımıza dair gizemleri çözmemize yarayabilir. Örneğin, neden yaşlılar için günler bir türlü geçip gitmek bilmezken, yıllar bir anda geçip gitmiştir? Belki de, bu insanlar işleri güçleri olmadığından günlük zamanın akışına daha çok dikkat ediyorlar.

Wearden, şimdilik yaşlılarla bu tür deneyler yapılmadığını belirtiyor ve zamanın çarpılmasına yönelik başka açıklamalar yapılabileceğini de yadsımıyor. Yaşlandıkça IQ nun düştüğü ve hafıza kaybı yaşandığı biliniyor. Bu durum da, zamanın geçişi konusunda bir çarpılmaya yol açabilir. Öte yandan, Armageddon deneyi, hayatın ritmini ayarlamak isteyenler için bir çelişki yaratıyor. Zamanı algılayışı arttırmanın yolu, bekleme odasında hiçbir şey yapmadan oturmaya katlanmaktır. Belki de en iyisi, uçan yaşamın temposuna ayak uydurmak; ama en azından, boş zamanları pek bir şey yapmadan geçirmeye çalışmak.


Sağduyunun sesi de denilebilir buna; ancak, sosyal psikolog Robert Levine e göre, "Elimizdeki en değerli şeydir zaman. Tıp uzmanları sonsuza dek yaşamamızı sağlayana kadar, elimizdeki buna en yakın şey zamanı uzatmayı bilmektir." Bu durumda, "bölgeye girmeyi" öğrenmek için on yıl harcamaya değer. Yine de kabul edelim, çoğumuzun buna zamanı yok!

CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir