ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
Harwest
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 9.Ağu.2007 Per 23:36:28 |
| fiogf49gjkf0d | |
xxxHazanimxxx
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 9.Ağu.2007 Per 23:44:44 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
Beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahlara seni okşayarak başlamaları akşamları, her işi bir kenara koyup seninle başbaşa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, hırlaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü...
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken...
Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... o şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek...
"Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi:
"Yaşayamaz artık bu evde... yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... ve kendine yeni bir hayat çizmeli..."
Bilsen, ne zor gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana...
Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek...
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek...
"Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor...
Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden, sesin, kokun hâlâ beynimdeyken...
... seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
... ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, yanyana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkandan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...
... ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek...
... yokluğunu beklemek, ne zor...
* * *
Bunları düşündükçe, şu anda uzakta bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp terkedilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları. yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geçiyor içimden...
Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum.
Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terketmişlere özgü bir terkedilme korkusunu da yüreğimin derinlerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve
"Geri dön bebeğim" demek istiyorum:
"Geri dön... kulüben seni bekliyor..."
<>changeFontSize( );
| |
xxxHazanimxxx
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:09:42 |
| fiogf49gjkf0d
Dostoyevski nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz? Kendi idam sahnesi... Çar ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı. Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi. "Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine... Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı. Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı. Stefan Zweig a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı: Yaşama sevinci... Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche nindir: "Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar".
* * *
Evet, gemimiz su alıyor! Daha iki ay evvel, mutluluk diyarına doğru pupa yelken yol aldığını düşündüğümüz o emektar vapurun gürültüyle batmakta olduğuna inanıyoruz şimdi... Halbuki iki ay evvelki sevinç dalgası kadar bugünkü kasvet tufanı da aldatıcı... Yegane gerçek şu: Bu gemi su alıyor. Batmamak için de yenilenmek durumunda... Bu gerçeği görebilmek, maziyle yüzleşebilmek, sahip olduklarımızın kıymetini anlayabilmek için bugünkü acıları çekmemiz gerekiyordu. Zamanla o sancılar olgunlaştıracak bizi... acının bilgeliği, gözümüzdeki mili çekip alacak. Göreceğiz ki çare, kafileler halinde suya atlamak değil, gemiyi baştan aşağı yenilemektir. Umutsuzluk her yanı kuşattığında, umudun vakti gelmiş demektir.
* * *
Sözü yeniden Nitzsche ye bırakalım: "Bilginin her türü ıstıraptan gelir. Sefahat, duraklamak ve geriye bakmamak eğilimindedir, oysa acı hep nedenleri sorar. İnsan ağrılarda incelir. Sürekli kurcalayan, törpüleyen acı, ruhun toprağını altüst eder. Yeni düşünce meyveleri için gerekli havalandırmayı sağlayan da bu altüst oluştur".
* * *
Keşke kalemim yaralarınıza ümidin merhemini sürebilecek kadar güçlü olsa... Keşke şu 20 - 30 satır, dağıtabilse bezginliğinizi; sözcüklerim dertlerinizden azat edebilse sizi... Bu yazı, bunları yapamasa da şunu söyleyebilir: Artık finali gördük; infaz mangasının önünden döndük. Şimdi hayatı daha iyi tanıyoruz. Ona, yeni doğmuş bir bebeğin memeye sarıldığı andaki kadar tutkuyla sarılabiliriz yeniden... 2011 yılı geldiğinde geriye dönüp şöyle diyeceğiz: "Yıl 2001 di, hiç unutmam; acılarımız o yıl başlamıştı. Her şeyin bittiğini sanıyorduk. Meğer kurtuluşun başladığı tarihmiş. Acılarımızdan feyz alarak, onlarla kanatlanarak silkindik suskunluğumuzdan... Ayakta durmaya mecali kalmamış köhne bir sistemi değiştirmeye o yıl başladık. Yaralı parmaklarımızdan zincirleri çıkardıklarında yaşama sevincimizi hala kaybetmemiştik. O sayede kederimizin üstesinden geldik. Ve kaderimizi yendik".
<>changeFontSize( );
| |
xxxHazanimxxx
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:11:44 |
| fiogf49gjkf0d Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
Beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahlara seni okşayarak başlamaları akşamları, her işi bir kenara koyup seninle başbaşa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, hırlaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü...
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken...
Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... o şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek...
"Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi:
"Yaşayamaz artık bu evde... yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... ve kendine yeni bir hayat çizmeli..."
Bilsen, ne zor gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana...
Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek...
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek...
"Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor...
Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden, sesin, kokun hâlâ beynimdeyken...
... seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
... ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, yanyana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkandan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...
... ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek...
... yokluğunu beklemek, ne zor...
* * *
Bunları düşündükçe, şu anda uzakta bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp terkedilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları. yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geçiyor içimden...
Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum.
Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terketmişlere özgü bir terkedilme korkusunu da yüreğimin derinlerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve
"Geri dön bebeğim" demek istiyorum:
"Geri dön... kulüben seni bekliyor..." | |
xxxHazanimxxx
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:13:41 |
| fiogf49gjkf0d
Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
* * *
Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.
* * *
İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa...
Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...
Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kimse yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmayacak..."
Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
* * *
Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
* * *
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
Yollarla barışmalı...
Yalnızlığa alışmalı... | |
keremcem46
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:15:35 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
|
Sen ağlarsan, Gök, kubbe ağlıyor. İnci gibi gözyaşlarınla, Yüreğime kan damlıyor. Bülbül feryat edip, Hüzün şakıyor. Güller sana üzülüp, Boynunu büküyor..
Sen ağlama canım, Ben senin yerine ağlarım. Kederinle yüreğimi dağlarım. Varsın kararmış ruhum, Biraz daha kararsın. Yeter ki, o güzel yüzünde Gonca güller açsın..
Sen sevda perimsin. Gülüşünle güzelsin. Hassas ruhunla, Bende özelsin. Semadan yere inen, Tanrının lûtfu, İyilik meleğimsin..
Sen ağlama, Hüzün gözlüm. Hep gül şiir sözlüm. Yüreğim dayanmaz, Bir damla gözyaşına, Ölürüm
| | |
keremcem46
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:17:56 |
| fiogf49gjkf0d | |
keremcem46
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:18:40 |
| fiogf49gjkf0d
| |
xxxHazanimxxx
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:18:48 |
| fiogf49gjkf0d
Acı bir hayat. Bir tek senin aşkın mı aşk? Sen misin sevda yanığı kaçak Ben seni sevdim seveli yandım Yandım,yandım sende söndüm
Hayat bana bir dargın bir barışık Her günüm senle karma karışık Çakmak, çakmak gözlerinde ışık Senin sevdan bende, barut fişek
Ulaşılmayı beklerken ayrılık İkimizin kaderi olsa gerek Bana ayrılık yazan felek Sensizliğini bana giydirecek
Yapma be sevdam ağlama artık Bu kader senin değil benimdir Sana gelen bu ayrılık, firak Bende oluyor acı bir hayat |
| | |
keremcem46
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Ağu.2007 Cum 00:22:00 |
| fiogf49gjkf0d Akşamlardan, gecelerden,senden uzağım Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen Durgun sular gibi azalacağım Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen...
Gemiler yaptım, kağıt gemiler Sevdamı yükledim herbirine Attım denize. Denizler, Denizler sesimi bilirler. Söyledim, kağıt gemilerimi Sana getirecekler.
Sabahları seviyorum, insanları seviyorum, filmleri ,şarkıları , kitapları,sıcak ekmeği, kalabalık sofraları,çikolatayı, minicik bebekleri, rüzgarda yaprak olmayı, geceleri yıldız olmayı, yaz gecesinde yağmur olmayı sevdim... Ve en çokta seni sevdim, Hep yokluğunda...
Sen, Solgun baharlardaki mavi yağmurum, Akşam kızıllığında yorgun gölgem, Kış ayazında yaz güneşimsin. Bulutlardaki saklı düşlerim, Her günün sonunda özlediğimsin. Yüzün kadar temizdir kalbin, Hangi sevgi alabilir yerini? Yokluğun yağmura yazı yazmak kadar zor, Sensizlik ölüm kadar acı…
Sen, kalbime giren bir sevda kurşunusun, Seni, ya orada bırakacaklar, Ya da, çıkarırken canımı alacaklar aşkım...
Her mevsim kalbimde kır çiçeğim benim Dualarım sana gözbebeğim benim Ölsem de vazgeçmem tek dileğim benim Sen benimsin ben de senin Sonsuza kadar yemin ederim
Yaşadığım her an Seni özlemeye itiyor beni Ağır geliyor yokluğun Beklediğimsin, özlediğimsin, özlemimsin...
Hasretinle dağları deleceğim Bu aşkla kendime geleceğim Bir ömrüm daha olsa inan Yine bir tek seni seveceğim
Adını kalbime aşkla süsledim, Yıllar yılı bir tek seni düşledim, Bilmem ki nasıl bir günah işledim, Selamın geliyor sen gelmiyorsun...
Yedi ayrı iklimden, Yedi çeşit arı getirseler, Yedi çeşit arı, Yedi ayrı çiçeği dolaşsa, Yedi ayrı çiçekten bal yapsa senin kadar tatlı olamaz...
sen hala anılarımın en beyaz yanısın sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski bir şarkının adısın...
Sen yemeğimin tuzu, yüreğimin buzu, anasının en güzel kızı... Sen kalbimde en tatlı sızı, sen bütün varlığımın sevimli hırsızı... Sen sevdikçe sevilesi, övdükçe övülesi, öptükçe öpülesi, aşık oldukça olunacak aşkımsın
Hani gözler vardır sözleri anlatır, hani sözler vardır gözleri anlatır, bir de aşk vardır seni anlatır...
Ne zaman tutsam ellerini, Gözlerimin önünden mevsimler geçer, Ne zaman gözlerin gözlerime değse, Samanyolu’nda bir yıldız düşer...
Sıkıntı çekecek kadar gücüm acı çekecek kadar sabrım kalmasa da Seni sevecek kadar kalbim her zaman vardır. Hani dağlarda dört mevsim erimeyen kar olur ya; yokluğunda yüreğimden eksilmeyensin sevgi...
Çarşıda kaybolan çocuğun elinde soğuyan anne sıcaklığı hızıyla ayrıldın benden, Oysa ben çay bardağında bırakılan dudak payı kadar bile ayrı kalamam senden…
Hayatta üç şeyi sevdim; Seni, Kalbimi, Ümit etmeyi… Seni sevdim sensin diye, kalbimi sevdim seni sevdi diye, Ümit etmeyi sevdim belki seversin diye…
Bir gece titreyerek uyanırsan Bil ki resmini öptüğüm andır… Bir gün yaşlar süzülürse o güzel gözlerinden Bil ki bir tanem yokluğundan öldüğüm andır.
Aşkınla sararıp solacak kadar Sevginle bahtiyar olacak kadar Uğruna canımı verecek kadar Seviyorum desem inanır mısın? | |
| |