fiogf49gjkf0d
|
Martılar ne kadar isteksiz uçuyor... İki ay önce vefat eden edebiyatçı Nusret Özcan ın vefatından bir süre önce hazırladığı hikâye kitabı Bir Hüzün Yolcusu Nesil Yayınları ndan çıktı. |
İki ay önce vefat eden Yeni Şafak gazetesi editörlerinden edebiyatçı Nusret Özcan ın vefatından bir süre önce hazırladığı hikâye kitabı Bir Hüzün Yolcusu Nesil Yayınları ndan çıktı.
Beş hikâyenin yer aldığı kitap, bir atlı karınca sessizliğinde dinlenen mütevazı üslubuyla dikkat çekiyor.
Özcan her kitabında sokakta yaşayan insanlara farklı bir gözle bakan “Kayboluş yazarı” Paul Auster tarzında betimliyor karekterlerini. Bütün kırıklıklarımızın üstüne günleri de ekliyor. Soğuk sabahları... Kurşuni gökyüzünü... Puslu havaları... Sisli akşam üstlerinde genzimiz yanıyor, kömür kokularıyla. Bir hüzün yolcusuyuz kitabın ilk limanında... Yolunu kaybetmiş ve asla bulmak istemeyen hüzün yolcusu...
"Martılar, ne kadar isteksiz uçuyor bugün. Dubaların, çatıların üzerinde, hemen ilerdeki iskelenin demirlerinde tembel tembel duruyor bazıları, tıpkı benim gibi" diyor Özcan, ilk hikâyesinde...
Taburcu ismini verdiği ikinci hikâyesinde bir gencin, yaşlı adama ızdırab veren bakışlarını ele alıyor.
Üçüncü öyküsüne Bu Çocukları Anlayamıyorum ismini vermiş yazar. Çocuklarının sürekli para istediği bir babayı anlatan Özcan, yine babanın ağzından "Acaba evimde bir soygun şebekesi mi besliyorum diye sormadan edemiyor.
Özcan, bu öyküsünde bilindik baba-çocuk sürtüşmelerini ele alıyor. Hikâyede baba, öyküyü yazarken bile odasına giren oğlunun zihninden geçenleri okuyor ve oğlunun kafasındaki haylazlıkları kâğıda döküyor. Her hayal kalbe dönüyor eski bir keman çığlığında yazarın kelimelerinde...
"Kim bilir belki de sadece huzurumu kaçırmak için, belki de sadece dikkatimi dağıtmak için yapmıştır..."
Uzun ve karanlıkta parlayan ak sakallarıyla, daima sevimli bir amcayı canlandıran Özcan ın dördüncü öyküsü "Annemin Kıyameti"... Kıymetleri, ölümleriyle anlaşılan annelerin genel bir tasvirini öyküsündeki anne tanımıyla sentezleyen Özcan, olabildiğince dindar, ilkokuldan sonra okuyamamış, Anadolu da yaşaması hasebiyle evlenme çağı geldiğinde bir yaz günü bohçasıyla adamına kaçan bir anneyi betimliyor. Özcan ın son öyküsünün ismi Tuhaf Bir Akşamüstü . Tatsız, tuzsuz ve huzursuz geçen bir bayram gününü anlatmış Özcan bu öyküsünde.
Bahsi geçen hikâyeden:
"(...) Hastaydım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Ne zamandır kullandığım ağrı kesiciler de artık ayağımın sızısına çare olamıyordu. (...)
Her şeye karşı intibak zorluğu çekiyordum... Sanki kafamın içinde bir bulut vardı da benim bazı şeyleri anlamamı güçleştiriyordu. Sanki söylemek istediğim bir kelimeyi, söylemek istediğim andan bir müddet sonra söylüyormuşum gibi geliyordu bana... İntibak ve intihal gücümde seyrinde gitmeyen birşeyler vardı."
"Sırf, kesilen ayak parmaklarımın acısını duymayayım diye, bana olmadık miktarda ağrı kesici verip iyice sersem etmişlerdi, doğrusu. Aslında yapılacak başka bir şey de yoktu, mecburdu adamlar. İftira atmaya gerek yok. Ama ben de ağrıdan çok çekiyordum." |