ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


sohbet, okey, tavla, chat
6 Mayıs 2024, Pazartesi 16:12   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler > Kitapkurtları
forum sohbet oyun basliklari
   TEK BAŞINA KALMANIN GÜZELLİĞİNİ YAŞAYIN...
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

BohemianRhapsody

BohemianRhapsody resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  20.Eki.2007 Cmt 22:52:22      TEK BAŞINA KALMANIN GÜZELLİĞİNİ YAŞAYIN...sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
 

TEK BAŞINA KALMANIN GÜZELLİĞİNİ YAŞAYIN

 

 

Kimi zaman insanlarla olmak en iyisidir. Kimi zaman yalnızlık daha da iyi gelir. Ben her ikisinin de yararına inanırım. Uzun bir süre zamanımı arkadaşlarımla, akrabalarımla ya da sevgilim, –evet sevgilimle bile– geçirdiğimde, birden panik duygusu yaşamaya başlarım. “İşlerim var” deyip, kendimi odama atarım.

 

Kimi zaman da kendimi fazlasıyla yalnız duyumsarım. Yanımda hiç kimse yoktur. Evin içinde, konuşmalarıma yanıt verecek bir arkadaşım ya da kapımı çalacak biri yoktur. Benimse bir insana gereksinimim vardır. Çarşıya gider, manavla, tezgahındaki brokoli hakkında sohbet ederim. Arabama atlar, beni “Tatlım” diye çağıran arkadaşlarıma gider, böylece sevildiğimi duyumsarım.

 

Yaşantımın doğal ritmi içerisinde, toplum yaşamıyla yalnızlığı dengelemem zor olmuyor. Çoğunlukla yalnız başıma geçirdiğim koca bir haftanın sonunda beni, arkadaşlar ve ailemle geçireceğim curcunalı bir hafta sonu bekler. Şamatadan tam bıkmak üzereyken de, yeniden pazartesi olur. Herkes gider, ben kalırım. Pazartesi sabahları, evin içinde, sessiz duvarların arasında tek başıma kaldığımda, bomboş odaların içinde gezerken, yalnızlığımı düşünürüm. İnsanın kendi kendini tanıdığı ve olgunlaştığı bir zaman, özel bir yere geri dönmek gibi bir şey bu...

 

Çocuklar kendilerine öyle kuytu köşeler bulur ki... Evimizin yanında, koruyla çayırların arasında, ulu bir çam ağacı durur. Uzun zaman önce, yeşil karanlığının ortasındaki dalların arasında, iki oğlum, artık yağmurdan ve rüzgardan kararmış, tahtadan bir set yapmışlardı. Sanırım, orada heyecan dolu maceralar düşlediler ya da sere serpe uzanıp, ilkbahar  rüzgarını yüzlerinde duyumsayarak, uzaktan gelen sesleri dinlediler. Çevrelerindeki çeşitli böceklerle bir bakıma arkadaş oldular ve gökyüzünde dolaşan bulutların biçim değiştirmelerini izlediler.

 

Gizli sığınağım olarak kullandığım, en sevdiğim yer, çocukluğumun tahta bir koli kutusuydu. Bahçede bir ağacın altına konulmuştu. Sığınağımın gizliliğini paylaşacak ya da mahvedecek denli yakın çevremizde yaşayan, başka çocuk da yoktu.

 

Yaprakların arasından süzülen güneş ışınları, babamın kesmiş olduğu, benimse küçük kumaş parçalarını birleştirerek diktiğim perdeli pencereme vururdu. Kapı, boyuma göre tasarlanmıştı; güneşli havalarda açılıyor ve altın renkli söğüt dallarının arasından yağan en küçük yağmurda kapatılıyordu.

 

 

 

Yerde serili duran el yapımı kilim, kutunun içindeki tüm çukurları örtüyordu. Amerikan bezinden yapılmış kumaşın üzerinde reçelli ve çikolatalı parmaklarımla yaptığım benekler, yağ ve çilek lekeleri ve kalem izleri vardı. Yaşanmış bir kilimdi ve içindeki deliklerde bir hazine barındırıyordu: Yumuşacık bez bebeğim, büyüklere özgü kitaplar okuduğumda giydiğim bir çift yüksek ökçeli ayakkabı, her boyda çakıl taşları, karıncaları bile korkunçmuş gibi gösterebilen bir büyülteç, evde hiç durmadan çalarak annemi delirttiğim armonikam ve bir sürü şey daha...

 

Koli kutumun içinde, beni sevindiren ya da üzen her konuda düşüncelere dalabilirdim. Kendi yaptığım besteleri mırıldanıp fazla okunmaktan yıpranmış dergi ve kitaplarımı okurdum. Düğünçiçeklerinden buketler yapar, tatlı yonca yapraklarını çiğnerdim. Sahip olamadığım şeylerin, bana ait olduklarını düşlerdim. Böylelikle de küçücük şeylerin bile beni ne denli mutlu edebileceğini anlamıştım. Her koku, her ses, her soluk ya da her düşünce, bana ve bildiklerime eklenerek, içimde sanki büyürdü.

Kimi zaman insanlarla çok yakın olmak istemeyiz. Böyle anlarda ya camdan dışarıyı seyreder ya da toplayıp da yemeye cesaret edemeyeceğim mantarlar ararım. Eşim, tek başına olmak istediğinde yalnız başına yürüyüşe çıkar, ancak yorulup üşüdüğünde eve döner. Kızım arabasına atlar, oğullarım odalarına çekilirler. Ama yeri geldiğinde hepsi de insan içine çıkar.

 

“Yalnız kalmaya dayanamam” derim, doğrudur da... Ancak yüreğimde sürekli, samimi olduğum, ama benden bir o denli farklı biriyle konuşmak ya da sessiz kalmak duygusu vardır. Bir el hareketimle, aramızdaki uzaklığı ortadan kaldırmak isterim; bu bana güven verir. Yalnız bir çocuk sayılırdım ve yalnızlık alışkanlığım hâlâ önemli bir yer tutar. Yılda birkaç gün için bile olsa, çocukları alıp onları kamp yapmaya götüren eşime minnettarım.

Gece yarılarına dek daktilomun başında oturabilirim, çevre de söylenecek ya da surat asacak hiç kimse yoktur.

Sıcak ve soğuk suyu ayak parmaklarımla ayarlayıp, küvetin içinde keyif çatarken, banyonun kapısını ardına dek açacak kimse yoktur. Akşam yemeği saatinde nakış işlememi ve akşam yemeğini çok daha geç bir saatte yememi eleştirecek kimse de yoktur.

 

Bunun mutluluğunu size nasıl anlatabilirim, bilemiyorum. Tek başımayımdır ama yalnız değil, felsefe yaparım, ruhumun ta derinliklerine inerim ve tek başına olmanın sadeliği içinde sevdiğim ve nefret ettiğim şeyleri, isteklerimi ve düş kırıklıklarımı ortaya çıkarırım. Her bir duyguyu yakından inceler, sonra da yerine koyarım. Oturup birlikte yaşadığım insanların benim için ne denli değerli olduklarını düşünürüm. Ben yemek pişirirken, çocuklarımdan hangisinin bana yardımcı olduğunu, hangisinin şefkatini ve cömertliğini benden esirgemediğini düşünürüm.

 

Oğullarımdan birinin, dalış takımlarının banyoda asılı olduğunu görmek, bana bu evde yalnız başıma yaşamadığımı anımsatır.

Zaman akıp geçer. Yalnız olmanın ayırdına varırım. İlk başta tam olarak değil, yavaş yavaş. Sonra daha çok “Onlara bir kek pişirsem iyi olur” diye düşünürüm. Ve kalkıp mutfağa giderim.

Sonra aniden, işte buradalar, çantaları, yıkanacak çamaşırlar ve kafaları hoş anılarla dolu olarak kapıda belirirler. Yalnızlığımı, tozu dağıtan bir rüzgar gibi alt üst ederler. Varsın, olsun... “Döndüğünüze çok sevindim” derim içtenlikle. “Sizi çok özlemiştim.”

“Ben de seni özledim” der içlerinden biri, keki koklayarak.

Birlikteliği pekiştiren ayrılık mıdır, yoksa tam tersi mi?    

 

 

JOAN MİLS

CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir