fiogf49gjkf0d Efendim, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer popstar pireler yazar iken, içinde şövalyelerin yaşadığı bir şehir devlet var imiş. Bu şehir devletteki şövalyeler pek mesut imiş.
Yalnız bir gün şehir devletin ekonomisi bir dalgalanmış, pir dalgalanmış. Şehir devletin borsası da az batmış, uz batmış, dere tepe dümdüz olmuş. Altın dalgalanmaya bırakılmış olmamış, kral şövalyelere clubber vergisi koymuş yetmemiş.
Masal bu ya; Ülkesini kurtarmaya karar veren hükümdar en sonunda bilgi yarışmalarına katılmaya karar vermiş. Son kararlarındaki düşük isabet yüzdesi ile tanınan hükümdar her nasıl ise büyük ödülün olduğu son soruya kadar gelmiş.
Hükümdara katıldığı yarışmada büyük para ödülü için şu soruyu sormuşlar:
- Kadınlar gerçekte ne ister?
Hükümdar düşünmüş, olmamış. Taşınmış olmamış. Müttefiklerine sormuş yetmemiş, haremine danışmış cevap çıkmamış. Hükümdar en sonunda biçare halde internete girmiş ve sorunun cevabının Kaf Dağı’da yaşayan kötü mü kötü, çirkin mi çirkin, hortumcu mu hortumcu, dahası televizyonlardaki evlilik mevzulu yarışmalardaki adlara dahi taş çıkartacak kadar içten hesaplı bir cadıda olduğunu öğrenmiş.
Derhal en güvendiği şövalyesini çağırtmış. Ona Kaf Dağı’na gidip, gereken bütün fedakârlıkları yapıp cevabı öğrenmesini emretmiş.
Şövalye hükümdara daha “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” diyemeden, “Allah size zevâl vermesin” diye iltifat edemeden, “muhterem hanımefendiye hürmetler” dileyemeden” görev kağıdını elinde, terfi beklentisini de ise bir başka Ağustos’ta görmüş.
Şövalye emri boşa koymuş dolmamış, doluya koymuş almamış. Ama çaresiz harcırahını alıp yola çıkmış. Yolda üç ejderha, iki kılıç dişli kaplan öldürmüş, bir de yanlışlıkla yolu geçen sürüye dalıp bir dana devirmiş. Çobana parasını ödemiş, Akçaabat’ta köfte, Trabzon’da balık yemiş.
Derken Kaf Dağı’na, Kaf Dağı’nda da Disneyland’e benzeyen, benzeri National Geographic TV’de görülmemiş, önünde Japon turistlerin fotoğraf çektirdiği şatoya ulaşmış.
Şövalye tez cadının huzuruna çıkarılmış. Cadıya önce poz yapayım dese de, cadının cadılığından korktuğundan hemen konuya girmiş, çaylar içilirken cevâbı ivedilikle lâzım gelen soruyu soruvermiş;
- Kadınlar gerçekte ne ister?
“Düşmüşün elime” der gibi bakan cadı, “benim bu işten ne menfaatim olacak” diye düşünüp, karşılığında ne alacağını sormuş. Şövalye dediğin, atı, kalkanı, zırhı, diesel markı tumanı olsa da, hepsi ya zimmetli ya da daha taksiti bitmediğinden daha onun değil ve sonuçta 999 sayılı devlet şövalyeliği kanuna tâbi, şövalyenin verecek bir şeyi yok ki.
Cadı, “ben sana cevabı veririm, ülken kurtulur, ama sen önce ülkendeki Vizigotlarla ve Aragotların kendi dilinde eğitim ve yayın hakkının tanınmasını sağla” demiş.
Şövalye “yaparız-ederiz. Kontörüm bitti, sen bana kontör yükle, arayayım, sana sonra öderim” dese de dinletememiş. “Sonra da, sizin ülkenin bütün evlerini maviye boyayın” demiş.
Şövalye, “yok artık” dese, “sen bilirisin” diye cevap alacağından, “elbette, zaten biz de maviyi severiz, ama parasını sen verecen” diye işi yokuşa sürmeye çalışmış.
Şövalye yutkunmuş, soğuk ve paslı zırhının içinde yanarken, “başka bir şey var mı” diye sormuş. Cadı hemen cevâp vermiş, “bir de, benimle evleneceksin”.
Şövalye şoke olmuş. Ama elden gelen bir şey yokmuş. “Uma Thurman’ı yaratan Allah’ım bunu nasıl yarattın” dese de, sonunda mecbur kabul etmiş. “Ama” demiş, “önce cevabı ver;
Kadınlar gerçekte ne ister?”
Cadı “peki” demiş ve cevabı vermiş; “Kadınlar kendileri ile ilgili kararın kendisine bırakılmasını ister”.
Şövalye hükümdarın yoluna düştüğü duruma yanarken, eş durumundan tayin istemeye hazırlanırken, cadı şövalyeye bir daha seslenmiş;
“Şövalye, madem sen benimle evlenmeyi kabul ederek, ülkeni ne kadar sevdiğini ve hükümdarına ne kadar sadık olduğunu kanıtladın. Ben de sana o zaman bir iyilik yapacağım. Ben doğa üstü güçlerim olduğu için, dünyanın hem en çirkin hem de en güzel kadınıyım. Günün 12 saati en güzel ve 12 saati en çirkin olabilirim. Söyle bana ne zaman güzel olmamı istersin, gündüzleri herkesin içerisinde, sosyal hayatta mı, yoksa geceleri baş başa kaldığımız da mı”?
Şövalye “ben zaten yanmışım. Dalga vurdu, boydan aştı, Bu pilav daha su kaldırmaz” diye düşünüp, “cadı kararı sana bırakıyorum” demiş.
Cadı buna çok sevmiş ve günün 24 saati dünyanın en güzel kadını olmaya karar verdiğini söylemiş. Şövalyenin dergilerin verdiği “şaşı bak-şaşır” resimlerine bakışı gibi nazarı esnasında lepiska saçlı, zümrüt gözlü bir ahu olmuş.
Şövalye ve cadı evlenmişler. Şövalye istifa etmiş ve şimdi cadının babadan kalma şatosunu apart otel olarak işletiyorlarmış. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
Gelelim kıssadan hisselere:
Bir; Güzel de olsa, çirkin de olsa cadı her durumda cadıdır. Aslolan güzelliği değil, cadılığıdır. Güzellik sizi kandırmasın.
İki; siz siz olun, kendinizi de kimseyi de cadılardan medet umacak duruma düşürmeyin.
Üç; şayet seçme şansınız varsa, şövalye falan olmayın. Cadı olun, daha iyi.
Alıntı |