ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


9 Mayıs 2024, Perşembe 19:05   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Haber > Güncel haberler
forum sohbet oyun basliklari
   Türkler kahvehanesiz yaşayamaz....
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

bivalvia34

bivalvia34 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  4.Mar.2006 Cmt 15:27:08      Türkler kahvehanesiz yaşayamaz....sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
Türkler kahvehanesiz yaşayamaz
 
Kahvehanelerine mektebi irfan, kıraathane ya da halk üniversitesi gibi isimler veren başka bir millet de bulamazsınız yeryüzünde. Hayat Fakültesi nin hazırlık sınıf diyenler de vardır. Kadınlardan kurtulmak isteyen erkekler için sığınma evleri diyen de...

Ünlü hikâyecimiz Sait Faik "Dekansız, doçentsiz, bütçesiz, fakültesiz ve yüzde yüz bağımsız üniversiteler olan kahveler, insanların nabzının ne yolda olduğunu, hızlı mı atıyor, yoksa atışta hoplamalar mı var, şipşak ortaya koyarlar." diye anlatır kahvehaneleri.

Kahvehaneler bir çeşit psikolojik tedavi merkezleridir aynı zamanda. Kimisi kimi maç seyretmek için, kimi tavla, okey, 51, batak, king... oynamak için tutar kahvenin yolunu. Kiminin maksadı ise bedava gazete okumaktır. Orada hükümetler kurulur, hükümetler devrilir, bakanlar değiştirilir... Takımlara taktik verilir...

Ne olursa olsun, kültürümüzde çok önemli bir yeri vardır bazen kısaca kahve, bazen o h yi de yutup kâve de dediğimiz bu mekânların.

Tabii, bizim kahveleri şimdiki "cafe"lerle de karıştırmamak lâzım, onların adı da kahveden geliyor ama onlar bambaşka bir kültürün uzantıları olan bambaşka yerler. Açıkçası da "Cafe" bizi bozar.

KAHVECİLERİN PİRİ

Nasıl bizim tıbbın Hipokratı varsa, kahvecilerin de vardır ve adı da Şeyh Şazeli dir.  Salâh Birsel "Kahveler Kitabı nda tarihçi Ahmet Efendi ye dayanarak kahveyi Şeyh Şazeli isimli bir dervişin bulduğunu anlatır. Tekkesinden kovulan ve sürgüne gönderilen bu derviş Arabistan da Moka yöresinde açlıktan bitkin bir halde dolaşırken, o bölgeyi kaplayan bir ağacın meyvelerini kaynatıp içmeyi dener. Üç gün yalnız bu suyla yaşar. Bu sırada arkadaşlarından ikisi, onun haline üzülerek kendisini bulmak ve ona yardım etmek için sürgün yerine gelirler, ancak bunların her ikisi de uyuza yakalanmışlardır. Dervişin yaşamasını borçlu olduğu içeceği merak edip tadarlar. Kokusunu çok beğenirler. Orada kaldıkları sekiz gün boyunca hep ondan içerler, sekizinci gün sonunda hastalıklarından kurtulunca da iyileşmelerini bu içeceğe yorarlar. O zaman haber Moka da hızla yayılır. Herkes kahve adıyla anılan bu meyveleri toplamaya, suyunu kaynatıp içmeye başlar. Böylece de kahve Arabistan da yaygın olarak kullanılan bir içecek olur.

Bu hikâyeye göre kahveci esnafı, kahveyi bulan Şeyh Şazeli yi "pir kabul ederler. Osmanlıların son dönemlerine kadar İstanbul daki kurukahveci dükkanlarında "Ya Hazreti Şeyh Şazeli yazan levhalarının nedeni de işte budur.

OSMANLININ KAHVEYLE TANIŞMASI

Tarihçi Solakzade, kahvenin Yavuz Sultan Selim in Mısır seferinden sonraki yıllarda Müslüman tüccarlar tarafından 1519 da İstanbul a getirilmiş, ancak fazla rağbet görmemiş olduğunu anlatır.

Kahve, asıl Yemen Valisi Özdemir Paşa sayesinde ünlenir. Paşa, Yemen de içip lezzetini çok beğendiği kahveyi Kanuni Sultan Süleyman a da ikram eder. Padişah da saraydakiler de pek hoşlanırlar bu ilk defa tattıkları içecekten. Böylece saraya giren ve çok beğenilen kahve kısa zamanda saraydan halka da yayılır. Kahire den gemilerle çuval çuval kahve İstanbul a getirilmeye başlanır.

Tabii saraya kahvenin girmesiyle derhal bir kahvecibaşı makamının kurulduğunu söylemeye bile gerek yok. Üstelik kahvecibaşılık, öyle herkese nasip olan bir makam da değildir. Bunlar sadık ve sır tutmayı bilen kişiler arasından özenle seçilir. Kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenler dahi olurmuş diyelim de makamın değeri iyice anlaşılsın.

İstanbul da ilk kahvehaneler de 1555 yılında biri Halep ten diğeri Şam dan gelen Hakim ve Şems isimli kişiler tarafından Tahtakale de açılıyor ki, Tahtakale o devirde İstanbul da ticaretin merkezi, can damarıdır. Bugünkü Tahtakale de ticaret merkezi ama, eski çapında değil elbette; sahte Viagra, kaçak telefon, ucuz Çin malı oyuncaklar... merkezi.

Kim bilir bu kahvelerin olduğu binaları kimler kaç kere yıkıp kaç kere yeniden yapmışlardır. Keşke bu hem bizim hem de dünyanın ilk kahvehanelerini koruyabilmiş olsaydık, bu yerler ne çok turist çekerdi düşünebiliyor musunuz? Birazcık tarihimize,  kültürümüze sahip çıkma bilincinde olsak, ah.

Tahtakale dekilerin peşi sıra da şehrin birçok yerinde ardı ardına pek çok kahve açılır. İnsanlar akın akın buralara gelmeye başlarlar. Ne var ki, halkın kahveye ve kahvehaneler gösterdiği bu aşırı ilgi imamları, hocaları çok rahatsız eder, hatta zamanın Şeyhülislamı Ebussuut Efendi "Kömürleşme derecesinde kavrulan her şeyin yasak olduğu şeklinde bir fetva bile verir. Çünkü, bir mahalleye "bir ekmekçi fırınına mukabil, on kahvehane isabet etmesinden de anlaşılacağı gibi durum o kadar vahimdir ki, iş İstanbul a kahve getiren gemilerin dipleri delinerek batırılmasına kadar bile gider. Ama, tabii yasaklarla bir yere varılmıyor. Tüm bunlara karşılık kahvelerin sayısı her geçen gün artar da artar.

Önce şairlerin, yazarların ve zamanın entelektüellerinin buluştukları, memleket meselelerini konuştukları tartıştıkları yerler olan kahveler, dönem dönem yasaklansa da  giderek sosyal hayatın ayrılmaz pir parçası olarak toplumdaki yerlerini alırlar. Mahalle kahveleri, esnaf kahveleri, yeniçeri kahveleri, tulumbacı kahveleri, aşık kahveleri, semavi kahveleri, meddah kahveleri, esrarkeş kahveleri... gibi türlü türlü kahveler açılır. Hatta bir zamanlar seyyar kahveler bile varmış.

Tarih boyunca bizde bir kıraathane-kahvehane kültürü gelişir. Oralarda sadece kahve içilmeyip sohbetler edilir, dertleşilir, tartışılır, şiirler söylenir, çalgı çalınır, kitap okunur, tavla, kağıt, domino oynanır, nargile içilir.

BUGÜNÜN KAHVELERİ
 
Günümüzde, her mahallede hatta neredeyse her sokakta bir mahalle kahvesi vardır. Bir gazete haberine göre ülkemizdeki kahve sayısı 400.000 in üzerinde iken kütüphane sayısı ancak 1.500 kadarmış.

Bizim Çehov umuz Sait Faik şöyle anlatır zamanının kahvehanelerini:
 
"Severim kıraathaneleri. Bir ihtiyar gözlüğünü takmıştır. Ötekisi elinden bir türlü gazeteyi bırakmayana içerlemektedir. İki yaşlı-başlı adam, çocuklar gibi olmuş, domino oynamaktadır. Üç kişi hiç aklınıza bile gelmeyen bir siyasal düşüncededir. Bir küçücük, sizin dikkatinizi bile çekmeyen bir haberden neler de neler çıkarılır Yarabbi ! Sonra birdenbire hiç ummadığınız  birinin karaborsayı nasıl ortadan kaldıracağını anlatışına dalarsınız. Düşünceleri önce size gülünç gelir. Sonra: Hani hiç de yanlış değil, dersiniz.
 
Soğuk, temiz, beyaz mermerli, ince belli çay bardaklı, mavi, sarı, turuncu fincanlı, köylü zayıf garsonlu, sarı yüzlü ocakçılı İstanbul Kıraathaneleri ! İstanbul u, İstanbul halkını, derdini, beğenisini, bilgisini, becerikliliğini sinemalardan, yılışık, ciddi tiyatrolardan, dahası, evlerden daha çok siz temsil ediyorsunuz. Siz birer tembel yatağı değil, birer bağımsız üniversitesiniz. Üniversiteden daha bağımsızsınız.
 
AVRUPA KAHVEYİ DE KAHVEHANEYİ DE BİZDEN ÖĞRENDİ

Avrupa nın kahveyle tanışması Osmanlı ve Venedikli tüccarlar aracılığıyla olmuştur. 1615 yılında İtalya ya götürülen kahve, uzun süre seyyar satıcılar tarafından limonata gibi sokaklarda satılmış, ilk kahvehane ancak 30 yıl sonra 1645 de de Venedik te açılmıştır. Yani bugünkü Starbucks ların... Gloria Jeans lerin belki de ataları diyebileceğimiz ilk kahvehane.

Kahveyi Fransızlar da Avusturyalılar da İngilizler de sayemizde tanımışlardır.

Kahve, 1669 da XIV. Louis devrinde elçimiz Süleyman Ağa tarafından "sihirli içecek adıyla Paris sosyetesine tanıtılır ve çok beğenilir, rağbet görür. Beğenilmez mi, Fransızlar ağızlarının tadını bilen insanlardır. 1686 da da Café de Procope  ismiyle Paris in ilk gerçek kahvehanesi açılır ve hatta o zamanın Rousseau, Diderot ve Voltaire gibi pek çok ünlü kişileri bu mekânda kahvenin tutkunu olurlar.

Avusturyalıların kahveyle tanışması ise 1683 yılında IV. Mehmet zamanında başlatılan ve bozgunla biten II. Viyana Kuşatması sonrasında olmuştur. Osmanlı ordusu geriye çekilirken arkasında deve, sığır, katır, koyun ile çuvallar dolusu buğday, pirinç, bal gibi yiyecek maddeleri ve 500 çuval da siyah, hoş kokulu taneli ne olduğu bilinmeyen bir şey de  bırakmıştır. Ne deveyi, ne kahveyi tanıyan Viyanalılar, önceleri bu taneleri deve yemi sanırlar. Hatta bir kısım çuvalları yakıp bir kısmını Tuna nehrine bile atarlar. Ama, uzun seneler Türklerin arasında yaşadığı için kahvenin ne olduğunu bilen ordunun tercümanı Georgi Kolschitzky, savaşta gösterdiği başarıların karşılığı olarak bu çuvalların kendisine verilmesini ister. Bu uyanık Polonya lı, önce ev ev dolaşarak, sonra çadır kurup halka bedava kahve ikram ederek Viyana lıların bu içeceği tanımalarını sağlar. Bu da, günümüzde de Nescafe cilerin uyguladıkları yöntemin her halde ilk şeklidir. 

Kahvenin sevilip aranılır olmasıyla Viyana da ilk kahvehaneler ardı ardına açılmaya başlar.  

İngilizler de kahveyi Oxford da 1637 de bir Türk sayesinde tanırlar. Kahve özellikle öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından çok benimsenir ve hatta Oxford Kahve Kulubü bile kurulur, şehirde de 1650 de Angel ismindeki ilk kahvehane açılır.

Bir İngiliz gezgin olan Charles MacFarlane in bundan kaç yüzyıl önce söylediği söz aynen geçerli: Türkler kahvesiz yaşayamaz
CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir