ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


sohbet, okey, tavla, chat
9 Mayıs 2024, Perşembe 21:23   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Politika, Tarih
forum sohbet oyun basliklari
   ßu Unutulurmu ?
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

jennif

jennif resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  1.Mar.2009 Pzr 03:46:43      ßu Unutulurmu ?sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

BU UNUTULUR MU ? (Ama malesef unuttuk...)

Birinci Dünya Savaşı nda Ingilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kismi da Mısır ın Iskenderiye şehri yakınlarında bulunan
Seydibeşir Usare Kampı na hapsedildi.

Kampın tam adı, Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı idi. Bu kampta, 1918 de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen in 48. Alayı na baglı Osmanlı askerleri tutuluyordu.

12Haziran 1920 ye kadar
iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, agır hakaret ve aşagılamaya maruz kaldılar.

Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise
Ermeniler idi...

Kamptaki, Türkçe bilen
Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kamplarin Ingiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savas bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, Ingilizler in işine gelmiyordu. Cünkü, olasi yeni bir savasta, bu askerlerin yeniden karşılarına cıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, Ingilizlerin beyinlerine işlenmişti.

Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin cok uzerinde
krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak Ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarina izin vermiyorlardi. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez Ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Cünkü gözler yanmıştı...

Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz
kör oldu. Bu vahset, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan Ingiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması icin TBMM nin teşebbüse geçmesini istediler. 

Bu hesap sorma işide unutuldu gitti.

Ama onlar unutmuyorlar...

Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması...

ERMENİLER SOYKIRIM YAPILDI DIYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR BİZİM TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK. Bu nasıl bir vahşet..15.000 askerimizi kör ettiler..Yazıklar olsun yapana yazıklar olsun bu olayın peşine düşmeyenlere…O gün haklarını aramadınız peki şimdi size engel olan kim..?
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

keremcemm46

keremcemm46 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  1.Mar.2009 Pzr 11:11:20sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

Resmi belgelerle Ermeni vahşeti(Resimlerle):


 












 
 
 
 
 
 
 belgeleriyle
ERMENİ VAHŞETİ- 1-

BazI sözde aydınlar çirkin bir ‘özür’ kampanyası başlatıyor, diasporanın atalarının bu topraklarda yaptığı vahşetler unutturulmaya çalışılıyor. Ermenistan, ‘karşılıklı arşivleri açalım’ önerisini asla kabul etmiyor. Çünkü tarih konuşunca sözde soykırım tellalları susmak zorunda kalacak. Yeni yazı dizimizde belgeleriyle Ermeni vahşetini bulacaksınız.

Resmi belgelerle Ermeni vahşeti


Tarihte eşi görülmemiş ihanet
19 yüzyıllık dünya tarihi yeni bir asrın eşiğine geldiğinde Ermeniler, yüzyıllardır aynı toprağı paylaştıkları bir başka halkın cefasından bir “bağımsızlık” hikayesi çıkarmak için harekete geçiyordu. 600 yıllık bir imparatorluk döneminde “milleti-i sadıka” olarak anılan Ermeniler, küresel devletlerin karşısında kan ve can veren Osmanlı’dan “kendi payına düşeni” alabilmek için ayaklanıyordu. Her şey 93 harbi ile başlamıştı. Türk milleti kan ağlıyordu. Ordu, topraklarını ve insanlarını Ruslara karşı koruma mücadelesi verirken, askerin ikmal yolları çeteler tarafından kesiliyor, erkeksiz kalan köylere yapılan baskınlar, eli silah
tutan kadın, çocuk ve yaşlılar tarafından önlenmeye çalışılıyordu. 1914 yılının Aralık ayıydı. Dondurucu soğuk, Allahuekber dağlarının sırtlarını buzla örtmüştü. Günlerdir aç, susuz yürüyen gencecik askerler, buz tutan bu dağı yalınayak aşarken, Rus ordusunun her an karşılarına çıkabileceğini biliyordu. Onlar adı, sanı konmuş bir düşmana karşı savaşacaklarını düşünüyorlardı. Sırtlarında asırlardır komşuluk ettikleri Ermeni gönüllülerin hain kurşunlarını hissettiklerinde, dünya tarihi de eşi benzeri görülmemiş bir ihanete tanıklık ediyordu. İşte bu dizimizde, Ermeni vahşetlerini belgelerle ortaya koymaya çalışacağız.


Ermeni mezalimini unutturmak istiyorlar
* Ermenici bazı sözde aydınlar, çirkin bir kampanya başlatarak, Türk milletini Ermenilerden özür dilemeye çağırırken, diasporanın atalarının bu topraklarda yaptıkları vahşetler unutturulmaya çalışılıyor.


* Ancak, gerçekler hiç de öyle değil. 93 harbini fırsat bilen Ermeni çetelerin, Anadolu’da çocuk, kadın ve yaşlıları nasıl katlettikleri hala hafızalarda. Özür dilemesi gereken Türkler değil, tam aksine Ermeniler


Dünya parlamentoları, “sözde soykırım” iddialarını birbiri ardına yasalaştırıp resmiyete bağlarken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, akademisyenleri, siyasileri vasıtasıyla meseleyi bilimsel verilerle açıklığa kavuşturmaya çalışıyor. Bu amaçla dile getirilen, Türkiye ve Ermenistan’ın devlet arşivlerinin karşılıklı açılması ve tarihçiler tarafından incelenmesi talepleri, Ermenistan tarafından asla kabul edilmiyor. Çünkü tarih konuşmaya başlarsa, soykırım tellalları susmak zorunda kalacak. Çünkü 600 yılı aşkın tarihine hiçbir zaman soykırım gibi bir insanlık suçunu katmayan Osmanlı’ya sürülen leke, Türk ırkına husumet besleyenlerin ellerine bulaşacak.

Katliamları
anlatamadık

Aslında gerçekler ortada. Yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Ermenistan’ın resmi arşivlerinde değil, bugün soykırım çığırtkanlığı yapan ve sözümüz ona dünyaya “insanlık” dersi vermeye kalkışan Batı’nın sakladığı dosyalarda. Türkiye’nin belki de tek hatası, Ermeniler tarafından yapılan katliamları dile getirip “özür” beklememek oldu. Asırlar boyu çektiği acıları içine gömen, yaralarını kendi imkanlarıyla saran, asla yardım talep etmeyen, onurlu Türk milleti; “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla mücadele ettiği bu ihaneti, dünya parlamentolarına şikayet etmediği, propaganda malzemesi yapmadığı ve anlamsız kampanyalar düzenlemediği için eksik kaldı. Oysa yaşananlar ne insanlığa, ne çağdaşlığa ne de başka bir insani kavrama sığardı. Bugün bazı sözde aydınların başlattığı çirkin özür dileme kampanyası ile Ermeni soykırımı iftirasının tellallığını yapanların gerçek niyeti; Osmanlı Devleti’nin, tehcir ettiği Ermenilerin soykırıma tabi tutulduğunu iddia ederek, o tarihte kendileri tarafından ortaya konan ibretlik ihanetin üzerini örtmektir. Düzmece ve sahte belgelerle bir milletin adını kirletmeye çalışanlar, savaş nedeniyle çetin mücadeleler veren koskoca bir devleti içeriden vurarak sözde “bağımsızlık” hikayesi çıkarma gayretindedir. İstedikleri, sözde bağımsız bir Ermenistan’ı Anadolu topraklarında kurabilmektir


Okullara Ermeni
cani Antranik’in fotoğraflarını astılar
Çukurova Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği Başkanı Cezmi Yurtsever, Fransız işgal döneminde Adana vilayetinde yaşanan katliamları araştırırken, önemli veriler elde edildiğini açıkladı. Adana Valiliği’nin desteğiyle yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi veren Yurtsever, “Adana’daki okulların giriş kapısına, 1915-1918 yıllarında Doğu Anadolu vilayetlerinde 500 bini aşkın Türk insanının ölümünden sorumlu tutulan Rus Ordusunun yardımcı milis gücü Ermeni İntikam Alay Kumandanı Antranik’in fotoğraflarının asılması, bu olaylardan sadece biridir” dedi.80 orijinal belgenin asıllarından kopyaları alınarak Türkçeye çevrildiğini anlatan Yurtsever, bu belgelerin “Çukurova Savaş Günleri” adıyla yayınlanacağını kaydetti.


Osmanlı döneminde
paşa bile oldular
OSMANLI’nın “en mutlu” azınlığı olan Ermeniler, imparatorluk döneminde sınırsız hak ve özgürlüğe sahip oldu. Savaştan muaf olan Ermeniler, cephede can veren Türklerden boşalan bürokratik kadrolara geliyordu. Bu tarihlerde, Ermeniler arasından, 5 bakan, 22 paşa, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 12 müderris, 8 tabip general, 42 yüksek dereceli memur çıktı. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı hariciyesine yerleştirilen Ermenilere, Osmanlı Devleti’ne hizmetlerinden dolayı “millet-i sadıka” adı verildi.

Türkleri sırtından vurdular
BATI, Ermenilere verdiği desteği başlangıçta gizli görüşmeler ve gizli politikalarla sürdürmüş, tarih ilerledikçe bu destek gün yüzüne çıkmıştı. 8 Ekim 1917 ’de M.L.Meguerditchian imzasıyla Iskenderiye ’den “çok gizli” olarak, Ermeni Millî Delegasyonu Başkanı Boghos Nubar Paşa’ya yollanan dosyada, “Kafkasya’da oluşturulan gönüllü Ermeni alayları Büyük Ermenistan’ı kurmak için çarpışırken, ulusal hedefimiz Büyük ve Küçük Ermenistan ’ın kurulmasdır” denilirken, Türklere yönelik bir soykırımın, planlı devlet politikası haline getirildiği anlaşılmaktadır.  Ermeniler, yüzyıllardır bir arada yaşadıkları Türkleri sırtından vurarak, soykırımı uygulamıştır. 


ABD katliamı soykırımdır
Tarih, pek çok soykırıma tanıklık etmiştir. Bu soykırımlarıın en yenisi komşumuz Irak’ta yaşanmıştır.  ABD’nin işgalinden bu yana, aralarında çocuk, yaşlı ve kadınların da bulunduğu 1.5 milyon Müslüman Iraklı, ABD askerleri tarafından hunharca katledilmiştir. Bunun adı soykırımdır. İnsanlığın bittiği bu ülkede, 6,5 milyon çocuk öksüz, 2.5 milyon kadın da dul kalmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatı’nın verdiği bilgiler ise insanın kanını donducak cinsten: “Ülkede 150 binden fazla kadın işkenceye maruz kaldı ve tecavüze uğradı. Tecavüze uğrayan kadınların çareyi intihar etmekte buldu.” Soykırımdan suçlanan sadece ABD değil elbet. Pek çok ülke bu suçu işlemiştir. Fransızlar, 1954-1962 yılları arasında Cezayir’de en az 1 milyon Cezayirli’yi katletmiştir. 1965-1966 yıllarında Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini öldürmüştür.

Bosna’da da yaşandı
1975-1979 yılları arasında Kamboçya’da Kızıl Kmerler 1.7 milyon Kamboçyalı’yı katletmiştir. 1994’de Ruanda’da 500.000 Tutsi, Hutular tarafından öldürülmüştür. 1991’den sonra Bosna-Hersek ile Kosova’da binlerce Müslüman Sırp vahşetine maruz kalmıştır. Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda işlenmiştir.

Tüyler ürperten Ermeni vahşeti-2-
 

Akıl almaz vahşetler!
Gözlerini kan bürümüş Ermeni çeteler, aralarında ’kız mı, oğlan mı’ iddiasına girdikten sonra hamile kadının karnını kasaturayla deştiler


Hocalı katliamında yaşanan bir sahne şu diyaloglarla dünyayı şok etti:  “Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu
kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars’ta, Ağrı’da, Van’da Erzurum’da da ataları oynamıştı. Onlardan duymuşlardı. Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı... Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı:
-Akçik, manç?.. (Kız mı, oğlan mı?)
-Akçik... (Kız)


İnanılmaz barbarlık
Bu cevap üzerine ’oğlan’ diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı. Kan bürülü gözleri
bebeğin kasıklarına kilitlendi.
-Tun şahetsar, ınger... (Sen kazandın, yoldaş)
-Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes
bidigişdana... (Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)
-Mayrigı bedge gişdatsine. (Annesi besleyecek elbette)
Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni milis, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin  göğsüne yapıştırdı:
-Mayrig yerahayin zizdur. (Çocuğa meme ver)


Kesik başla futbol maçı
Aynı dakikalarda Hocalı’nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi. Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:
-Asixn ma/, çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek... (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...) Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa, başı da orta yere düşmüştü... Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.


Kafa derileri yüzüldü
Bu yaşanan vahşet Ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarından öğrenildi. Ajanslar, katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik içinde kıvranıyordu. Türkiye’de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise TRT aracılığı ile duyurulmuştu. Bütün olanları Batılı gazeteciler, özellikle de New York Times belgeledi. Ermenilerin işgal ettikleri Hocalı’da dehşet verici olaylar yaşandı. Canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler, sağ olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar. Hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve bacaklarını kestiler. Genç kızların önce saçlarını, sonra da kafa derilerini yüzdüler. Babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşunlara dizdiler. Kesik kafaları sepetlere doldurdular.




İnsanlar duyduklarına inanamadı
Hocalı’da şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı. Fakat katliam sonrası Hocalı’ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. Hocalı’da kat-
liam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet’nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu: ” Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim, ama Hocalı’daki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz.

Emir Koçaryan’dan

Peki 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu insanlık dışı mezalimin emrini kim vermişti; Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996’da Ermenistan Başbakanı oldu.
Karabağ’da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna, ’Hocalı Katliamı’nın baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu.

Kıyamet günü gibiydi
Bugün Azerbaycan’ın 48 iline yayılmış Hocalı kaçkınlarından (göçmenler) bazıları, Bakü yakınlarında bulunan ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade ile Mehdi Hüseyinzade’nin memleketi Novhanı Kasabası’nda yaşıyor. Bu yerleşkede, yaklaşık 30 Hocalı kaçkını aile var.  Halit Caferov, 43 yaşında... Hocalı soykırımı olduğunda, havaalanında görevli polislerden biriydi. Bacağından vuruldu. 25 Şubat akşamı, havaalanında nöbetçi polis olan Caferov, saldırının ilk anlarını şu sözlerle anlatıyor:

Kar, kızıla boyandı
“Akşam saat 22.00’yi geçiyordu. Bir anda top sesleri duyulmaya başladı. Şehrin bombalandığını gördük. Bir yandan top ateşi bir yandan da keskin nişancıların ateşi altında kaldık. Reisimiz ve pek çok arkadaşımız şehit düştü. Birkaç dakika içinde dumandan şehir görünmez oldu. Kadınlarımız, çocuklarımız Hocalı’daydı. Ben ve kurtulan birkaç polis şehre gittik. Bizim büyük silahlarımız, tanklarımız yoktu. Elimizdeki tabancalarla savaşmak zorundaydık.”
Şehirdeki manzaranın kıyamet gününü andırdığını söyleyen Caferov, evlerinden çıkan Azerilerin, diz boyu karların üzerinde kentin tek çıkış yolu olan Esergan yönüne doğru koşmaya başladığını görür. Bazıları da çocuklarını sırtlayıp yakındaki ormana doğru gider. Ellerinde silah olan birkaç kişi, kaçmaya çalışan kadınların, yaşlıların ve çocukların yardımına koşar. Halit Caferov, o karmaşada ailesini bulmaya çalışır. “Kar kızıla boyanmıştı, yerlerde komşularımızın, yıllardır birlikte yaşadığımız insanların cesetleri yatıyordu. Aralarında kendi ailemden birilerinin cesedi var mı diye bakınıyordum. Evimize girdim. Alttaki bodruma sığındıklarını fark ettim. Onları hemen evden çıkardım. Kardeşimle birlikte, diğer komşularımızı da toparlayarak Esergan yönüne kaçan gruba katıldık. Aramızda, Ermeni milisler tarafından ayak parmakları kesilen yaşlılar vardı. Onlar ilk ölenler oldu.”



 


Açlıktan öldüler
Ermeniler tarafından sürüldükleri tek çıkış yolu olan koridorda, savunmasız kadın ve çocukları korumaya çalışan birkaç eli silahlı kişiden ikisiydi Halit ve Xeygani kardeşler... Saldırının ilk şokunu atlattıktan sonra, girdikleri sonu belirsiz yolda yaşadıklarını anlatırken, üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen yarattığı acıların dinmesi mümkün görünmeyen soykırımın tüm ürkütücü gerçeğini dile getiriyorlar: “Girdiğimiz yolun etrafında, Ermenilerin pansiyonları vardı. Onların aralarından geçmemiz gerekiyordu. Elimizdeki silahlarla masumları koruyarak, yeri geldiğinde yüz yüze çatışarak ilerledik. Ağdam istikametine gidiyorduk. 10 gün 10 gece karlı yollarda yürüdük. Yolda, hastalarımız ve yaşlılarımız açlıktan öldü. Bazılarının cesetlerini gömdük, kimi de şehit düştüğü yerde kalakaldı.”

Esirlerden haber alamadık

Yolları üzerindeki bir çaydan ayakkabısız geçenlerin kangren olduğunu anlatan halit ve Xyani kardeşler, şöyle devam ediyor“Hocalı’dan o gece kaçanların yarısından fazlasının her iki bacağı da yoktur bugün. Kesildi hepsi. Bir kanal vardı yolumuzun üzerinde. Orada da pusu kurmuşlar. Yaklaşık 400 kişiyi de orada kaybettik.  Bugün Hocalı’da bir aile yok ki, içinden bir nefer şehit düşmüş olmasın. Hocalı’da o gece benim gözlerimle gördüğüm 10 ailenin tamamen yok olduğuydu. Bir ferdi bile kalmadı bu ailelerin. Birçoğu da Ermeni çetelerince esir alındı.” Esir düşenler sadece Hocalı’dan kaçabilenlerin arasında değildi. İlk saldırıda da şehirden pek çok kişi, Ermeni çeteler tarafından alınıp götürüldü. Bazıları ertesi gün kaçabildi. O gece esir götürülenlerden yaklaşık 140 kişiden bir daha hiç haber alınamadı.

Tüyler ürperten Ermeni vahşeti-3-
 

Kurtulmasına rağmen kendini komada sanıyor
Ermenilerden kurtulmak için -25 derece soğukta 11 gün boyunca yalınayak yürümek zorunda kalan Süsen Caferov yaşadıklarını hala unutamıyor


Caferov ailesinin Hocalı şahitlerinden olan en genç bireyi, bugün 16 yaşında olan Hanım Caferov... Soykırım olduğunda henüz 1 yaşında olan Caferov, o günleri hatırlamıyor. Ama şehrin bombalanmaya başladığı ilk saatlerde, yakınına düşen bir top mermisi nedeniyle Hocalı’nın izini vücudunda taşıyor.

Güçsüzlere yardım etti

Hanım’ın teyzesi Dr. Süsen Caferov (39) ise soykırım olduğunda henüz 24 yaşındaydı. O gün evden, üzerinde paltosuyla yola çıkan Süsen, Şubat ayının karlı soğuğunda çaydan geçen yaşlı bir kadına kendi ayakkabısını verdi ve yaklaşık 11 gün boyunca kar üzerinde yalınayak ilerledi. Kafilede yaralı haliyle güçsüz düşenleri geride bırakmadı. Kiminin koluna girdi, kimi çocuğu kucağına alıp ilerledi.


3 ay yürüyemedi
Kabus dolu günler bittiğinde, Süsen Caferov’un bacakları tamamen hissizleşmişti. Doktorlar, her iki bacağın da kesilmesi gerektiğini söylemiş, ancak Süsen’in iki erkek kardeşi izin vermemişti. Üç ay boyunca hiç yürüyemeyen Süsen, bir süre sonra ayaklarını hissetmeye başladığı için bugün normal hayatını sürdürebiliyor. Dilinin ucuna öyle çok isyan cümlesi geliyor ki, kendini kontrol ediyor ve anlatmıyor. Ama sözleri, 24 yaşındaki genç bir kızın Ermeni çeteleri tarafından karşı karşıya bırakıldığı kabus saatlerini fazlasıyla dile getiriyor:
“15 yıl geçti. Ama ben hala kendimi pis hissediyorum. Bugün yaşıyorum. Ama hala komada gibiyim. Asla unutmuyorum. Ayaklarımı eksi 25 derece soğuk vurdu. Dondu. Ama içimdeki yangın o gün de aynı şiddetteydi. Bugün de öyle.” Caferov’un şu sözleri, Hocalı göçmenlerinin yaşadığı ortak duyguları tam anlamıyla yansıtıyor: “Biz kurbandık. Mağdurduk ama başımızı eğmedik. Şehitlerimizin her biri, bizim için milli kahramandır.”


Donarak öldüler
Saldırıda bir oğlunu şehit veren 70 yaşındaki Hörü Ferzaliyev, Hocalı’da ebeydi. “Son 35 yılda hemen herkes benim elime doğdu. Pek çoğu gözlerimin önünde öldü” diye anlatıyor Ferzaliyev... 
25 Şubat akşamı, top ateşi başladığında, gelini ve iki torunuyla birlikte evinden çıkan yaşlı kadın, geride savaşmak üzere kalan üç oğlundan birini kaybetmiş.
Gelini Mensure (37) Hocalı’da annesini, ağabeyini ve kız kardeşini şehit vermiş. Kendi evlerindeki sığınakta kurşuna dizilmiş halde bulunmuşlar daha sonra. Mensure Ferzaliyev yaşadıklarını şu sözlerle dile getiriyor: “O gece hiç kimse birbirini görmüyordu. Bacı kardeşini, baba oğlunu görmüyordu. Yaşadığım korkuyu bugün aynı şekilde hissediyorum. Yol yoktu. Kar diz boyuydu. Hocalı’nın tek bir çıkışı vardı. Kucağımdaki çocuğumla 11 gün boyunca o koridorda ilerledik. Yiyeceğimiz, suyumuz yoktu. Kar yedik. Etrafımız dağlarla çevriliydi. Çocuklar açlıktan ağlıyordu. Bir süre sonra çocuk sesleri azaldı. Anladık ki pek çoğu dayanamamış, annelerinin kucağında ölmüş. Yaşlıların hemen hemen tamamı öldü.”



Bebeklere bile acımadılar
Hocalı’ya baskın düzenleyen Ermeni milislerin zulmünden, kundaktaki bebekler bile kurtulamadı.


 


1 GECEDE 3 BİN KİŞİ ŞEHİT OLDU
Hocalı’da o gece, eli silahsız kadınlar, yaşlılar, çocuklar öldü... Resmi makamlar, o gece Hocalı’da 613 kişinin acımasızca katledildiğini, bunlardan 83’ünün çocuk, 106’sının ise kadın olduğunu duyurdu. Ama Hocalı’da vahşetin canlı şahitleri, 7 bin kişilik kentte en az 3 bin kişinin yok olduğunu anlatıyor. “Bu sayıları neye göre hesaplayıp, neye göre açıklıyorlar aklım almıyor” diyen Halit Caferov, şunları söylüyor: “Akşamları uyku tutmuyor. Kalkıp oturuyorum, kağıt kalemi elime alıp yazmaya başlıyorum. Tanıdıklarımı, akrabalarımı, komşularımı tek tek yazıyorum. Ben Hocalı’da doğdum büyüdüm. Bugün 48 ayrı yere dağılan insanların her biriyle görüşüyorum. O gece Hocalı’da gözlerimizin önünde ölenlerin sayısı 2 binden fazlaydı. Yarısı ilk saldırı sırasında, yarısı da girdiğimiz koridorda hayatını kaybetti. Kimi kurşundan değil, soğuktan öldü. Çocuklar açlıktan öldü. Pek çoğu, Ermenilerin koridor sonunda kurduğu pusuda kurşuna dizildi.”


 



İnsanlık tarihinde ölüyü öldüren tek millet
ERMENİLER Ermeni milisler, binbir türlü işkenceyle katlettikleri kadın ve çocukların cesetlerini bile vahşice süngülediler



Evlerini, tarlalarını, mallarını Hocalı’da bırakıp canlarını kurtaran Hocalı kurbanları, uzun süre çadırlarda, boş tren vagonlarında yaşadıktan sonra, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev tarafından ülkenin 48 ayrı bölgesinde kendileri için tahsis edilen yerleşim bölgelerine taşındılar.

Dünya seyirci kaldı

Bugün Bakü’deki Zimnıy Sad Sanatoryumu’nda yaşayan Hocalı kaçkınlarının hemen hemen tamamı soykırımın izlerini vücudunda taşıyor. “Bizi bu halimizle görüntüleyip, birilerini sevindirmeyin” diyen kaçkınların yarısından fazlası, bacaklarını kaybetmiş. O gece çocuk olanlar, bugün kolu ya da bacağı olmayan genç delikanlılar, genç kızlar olmuşlar. Kimi görmüyor, kimi işitmiyor. Onların içini en çok burkan şey ise bugün yaşadıkları acıları dile getirmelerine rağmen, dünyanın hala kendilerine kulak vermemesi... En çok da Ermenilerin “Türkler bize soykırım uyguladı” yalanına öfkeleniyorlar.  Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu masum insanları işkence yaparak öldüren, hırslarını alamayın cesetlerini süngüleyen Ermeniler, tüyler ürperten bu mezalim nedeniyle tarihe “Ölüyü öldüren tek millet” olarak geçtiler. Ermenilerin, Hocalı’da yaptığı soykırımı anlatan sayısız fotoğraf, görüntü ve yüzlerce canlı şahit var. “Bizim yaşadıklarımızı dünya bilsin” diyen Hocalı kaçkınlarının en büyük umutları ise “Büyük devlet” dedikleri Türkiye... Türkiye’nin Hocalı soykırımını parlamentodan geçirmesini ve dünyaya duyurmasını istiyorlar.


 



hadi bunlar geçmişte kaldı yaa şimdiye ne demeli geçmişte Almanların Yahudilere yaptıklarını şimdi Yahudiler Lübnana yapıyor Allahım sen benim terbiyemi bozmamak için bana yardımcı ol DELLENİYORUM..

SOYKIRIM ADI ALTINDA BU TÜR VAHŞETLERİ YAPANLARIN HEPSİNİN ALLAH BELASINI VERSİN !!!
CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir