ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


sohbet, okey, tavla, chat
5 Mayıs 2024, Pazar 06:38   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler > Sanat ve Felsefe
forum sohbet oyun basliklari
   Sanatta trajik sorunsalı...
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

frida2005

frida2005 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Mar.2006 Cmt 22:18:32      Sanatta trajik sorunsalı...sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Trajik; Aristoteles’ten bu yana üzerinde durulan bir konudur ve her an; çevremizde, yaşadığımız yüzeyde bir başka deyişle dünyada sıklıkla trajik olaylardan, trajik kimliklerden veya trajik ölümlerden söz edilir.

Durumların bu şekilde adlandırılması gerçektende durumun trajikliğinden mi gelir? Yoksa tiyatro yapıtlarına benzemesinden mi? Ya da biz kişilerin bu olaylar karşısında aşırı üzüntü, keder veya acı hissetmemizden kaynaklı mıdır bu isimlendirme?

“Trajik” kelimesi, genel anlamda bir insanın ölümünü ya da acı çekişini çağrıştırır. Bunun sebebi, üzüntü, sıkıntı, bir başka deyişle, ölüm ya da acı karşısında bizde tepki ve ağıta yakın duygular uyandıran bir olayı bizim trajik olarak görmemizden gelir. Fakat böyle bir ‘trajik’ anlayış sadece olayların seyircide o an bıraktığı duygular üzerinedir. Bu yüzeysellikle seyirci trajik olanın özünü kavrayamaz, sadece o an izlediği olayın etkisinde kalır. Bu etkilerle trajik olanını veya özünü açıklamak doğru mudur? Seyircinin duyguları herhangi bir trajik olayın ölçüsü nasıl olabilir?

Buradan “… trajik, herhangi bir duygu değildir; ben’imizde, korku ve acımalarımızda değil, şeylerin kendisindedir; dünyanın yapısındaki trajik bunlarla ortaya çıkar. Ancak bir olay bir insan trajik öğeyi taşımakla trajik olur.” (Kuçuradi, 10) düşüncesine ulaşabiliriz. Öyleyse bir olay ya da insan, trajik olanın özünü içinde barındırıyor ve çatışmaları yaşıyorsa trajiktir diyebiliriz.

Bu düşüncelerden yola çıkan birçok felsefeci, trajik ve trajik olanın özünü, insanın ‘ölüm’ü olarak görmüş ve hangi durumlarda ölümün trajik bir karakter taşıyabileceği sorusunu sorgulamıştır.

Trajik olan her zaman değerler ya da değer çatışmalarıyla ilgilidir. Değişik yapıda ve karakterde olan insanların var olduğu bir dünyada ancak trajik olan ortaya çıkar."Mekanik bir dünyada trajik ortaya çıkamaz.” (Kuçuradi, 11) Ancak kıskançlıkların, savaşların, haksızlıkların ve haksız suçlamaların yaşandığı bir dünyada trajedi ortaya çıkar. Bunların olmadığı, yaşanmadığı bir dünya insansal bir dünya değil mekanik bir dünya olacağından ve çatışmalar yaşanmayacağından trajik görünüm ortaya çıkmaz.

Aristoteles, trajik olana tragedyadan yola çıkarak ulaşmak ister. Onun için en üstün sanat tragedyadır. Çünkü “Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir.” (Aristoteles,,22) (katharsis) Bundan ötürü tragedya, ahlâksal bir sanattır.

Tragedyada trajik etkinin oluşmasına katkı sağlayan bazı noktalar vardır; bunlar trajedya denen sanatın özünü oluşturur: “… erdemli kişilerin mutluluktan felakete düşmesi, iyi bir kişinin işlediği ağır suç ve bunların arkadaş ya da akrabalar arasında olması, baht dönüşü, beklenmedik bir anda ortaya çıkan olağanüstü bir olay…”(Aristoteles, 37)

Trajik kahraman bir suçla suçlanmıştır. Çağdaş düşünürlerden K. Jaspers e göre:" trajik olan, suçun sonucu ve suçun kendisi olarak anlaşılır. Trajik kahramanın mahvoluşu da bu suçun ödentisidir." Trajik olanın özünü oluşturan suç, tek bir insanın eylemleriyle belirlenmez, suç, insan dediğimiz varlığın var oluşunda temellenir.” (İ. Tunalı,237)  N. Hartmann a göre ise trajik, insansal üstün bir değerin çöküşüdür. Hartmann şunu sorar; nasıl olur da biz üstün bir değerin çöküşünden zevk alırız? Hartmann ın buna yanıtı; "böyle bir hazzı duyabileceğimiz yerin yaşam değil, sanat olduğudur. Çünkü: "Estetik-trajik, çöküşün kendisi değildir, tersine onun görünüşüdür. İnsansal bir üstün değerin çöküşü pekâlâ estetik bir değere sahip olabilir ve ahlâk duygusunu yaralamaksızın, seyretmeden doğan bir haz meydana getirebilir. Böyle bir duygu ise, yüce dediğimiz katıksız bir değer duygusudur." (İ. Tunalı,239)   “Yüce olan, insandaki kötülük değildir, kötülüğe dönüşen insandaki büyüklüktür. Kaldı ki, kötü, insan özgürlüğünün bir seçeneğidir ve bu özgürlük de insanın iyi ya da kötü olabilen ahlâksallığının ana niteliğidir.” (İ. Tunalı,240)   

Trajik kahraman, bir olay karşısında kendi durumuna bakmaksızın sonucu ölüm dahi olsa, kendi kişiliğini ve değerlerini olay karşısında ön planda tutar. “ … kahraman olan, karanlık güçlere zafer kazanan, kuşatmaya karşı savaşan insandır. Ölüme karşı hayatın galibiyetini sağlamak için çatışır ve sonunda üstesinden gelir, eşit olmayan bir kavgada insanın üstünlüğünü gösterir.” (Glicksberg,38) Trajik kahraman yaşadığı olay veya işlediği suç karşısında üzülür hatta ağıt yakar; fakat yine de doğru bildiği davranışı sergilediği, kendi değerlerini ne olursa olsun savunduğu ve bunu bilerek yaptığından dolayı kendi durumu için herhangi bir şey yapmaz. “ Antigone yaşamak istediği için mezara gömülmeden önce dövünür, ama yaşamını koruyacak hiçbirşey yapmaz.” (Kuçuradi, 32)  “ Grek trajedisinde kahraman acı çeker; kendi yok oluşunun sebebi kendisidir ya da kendi hakkındaki gerçeği aydınlatmak için kendi çetin sınavının sonuna doğru yürümelidir ve bu yüzden hayatın insana kabul ettirdiği durumu benimsemelidir.” (Glicksberg,96)

Nietzsche’nin trajik anlayışı ise Silenos’un bilge sözlerine dayanır. Bir gün ormanda dolaşırken Kral Midas, ağaçlar arasında Silenos’u görür; onun üstün bilgeliğinden faydalanmak için takip eder; sonunda Silenos’a ulaşınca –insan için en iyi olan nedir?- diye sorar. Bilge susar cevap vermez ama Kral Midas sorusunu sürekli üsteler ve en sonunda Bilge Silenos bir kahkaha atar ve der ki –Ey zavallı, bir günlük kuşak, gelişigüzelliğin, acı çekişin çocukları, ne dayatıp durusun sence duyulması gerekmeyen en yararlı olanı açıklayayım diye? Senin için en iyi olan, tümden ulaşılmayandır: Doğmamak için, var olmamak için, yok olmak için. İkinci en iyi olan ise senin şimdi ölmendir. -. Kral Midas susar derin bir sessizliğe gömülürken Silenos uzaklaşır. Nietzsche’deki trajik anlayış bu sözlere ve insanın ölümsüzlere katılma isteğidir. Nietzsche trajik kahramanı ölümsüzleştirir yani tanrısallaştırır. Trajik kahraman ise sanatçıdır. ‘Ben’ diyebilendir. Bu anlayış içersinde sanatçı ‘Ben’ diyerek ve karşı çıkarak kendi trajedisini yaşar; sanatını ve yaşamını iç içe yaşar. Sanat yaşam ayrımı yapılmaz. Bu ozan, bütün zamanlardan edinilen bilgiye göre boyunca ‘ben’ diyebilen, kendi isteklerinin, acılarının değişik ses ölçülerini önümüze seren kimsedir. İşte budur trajedi.

Dünya; her birey kendi değerlerini ortaya koymadan önce boş bir formdur. İnsanlar dünyaya kendi değerleriyle birlikte gelirler ve kendi değerlerini diğer bireylerin değerleriyle çatıştırmaya çalışırlar. Böylelikle benzerler ortalama bir dünya yaratmış olurlar. Bu "biz" dünyasında çok az kimse "ben" demeyi başarır.

Sanatçı karşısındaki dünyayla olan bu çatışmanın farkındadır; kendisi olmayı ‘ben’ demeyi ister ancak bu karşı dünyaya karşı işlenecek bir suçla mümkündür. Sanatçının işleyeceği bu suç ise, sanattır. Suçtur çünkü diğerlerinin düzenini bozarak ‘biz’ denen yerde ‘ben’ demeyi başarabilmiştir. Fakat biz olan dünya ise kendinden olanı barındırmakta ve kendisine karşı çıkanı dışlamaktadır. Yine de yaratılmış olan ortalama dünyaya da karşı çıkılabilir. Bu yüzden kendisine karşı işlenen bir suçu, suça alışmaya, kafası suçlunun kafası gibi işlemeye başlar başlamaz, yüceltir. Suça çabuk katılır, çünkü alıştığı şeye çok kolay benzer. Diğer yandan da sanat; bu dünyada çıkartılamayan ya da istenmeyen "Ben" ile özlem giderme aracı olur. Ancak yine de sanatçı, -ben olabilen, bu dünyaya karşı kendi değerlerini öne sürebilen kimse- yeni ‘Ben’lerin ortaya çıkması ihtimali yüzünden dışerıda bırakılır. Trajik kahraman (sanatçı), kendisini gerçekleştirmek için ortalama dünyaya karşı işlediği suçun cezasını dışlanmayla öder.

" Trajik zorunlulukta kişi özgür davranır." (Kuçuradi, 20) " Trajik olaylardaki suç, her zaman haklı bir eylemdir, ama suç olmaktan geri kalmaz." (Kuçuradi, 22) Ne olursa olsun trajik kahraman –sanatçı- kendi karşı çıkışlarını, suçlarını dışlanacağını ve suçlanacağını bilerek, isteyerek özgürce yaşar.

Sanatçının ‘ben’ olma suçunun ve bu suçun meyvesi olan sanat yapıtının trajikliği Nietzsche’nin Apollon - Dionysos çatışmasıyla aktarılabilir. Nietzsche trajik-sanat görüşünü bu çatışma çerçevesinde dile getirmişti. Nietzsche bu Apollon- Dionysos çatışmasını yalnızca sanatta değil aynı zamanda yaşamın kendisinde buluyor. Bundan dolayı sanat ile yaşam arasında bir fark göremiyoruz.

"Eski Yunan pantheon unda, bu tanrıların görevleri karşıtsa da, her ikisi sanatla ilgili tanrılardır. (...) iki tanrıyla nesnelleşen bu karşıtlık, Nietzsche için dünyanın özünde bulunan ana bir karşıtlıktır. Kendilerini gerçekleştirmek için sürekli bir çatışmada bulunan bu iki güç, yalnız arada sırada barışır; bu barışmayla da trajedi, yaşam da aynı zamanda ortaya çıkar." (Kuçuradi, 28)  Apollon plastik sanatların ustasıdır, Dionysos ise müziğin, coşkunun (...) Apollonik olan görünendir, biçimseldir "ona kalırsa biçimsizlik en çok kaçınılacak şeydir." (Kuçuradi, 30)  Dionizik içinse "ne sınır ne de görüntü vardır... [o], görünürlere bakmaz, görünürlere dalar, temelde olanı konuşturur." (Kuçuradi, 30)  Dionizik; sarhoştur, çoşar, kendini dağıtır ve "tam yokluğa karışacağı sırada, Apollon a kendi adına sığınır, (...) kendini (...) yokluktan, yok olmaktan korur." (Kuçuradi, 30-31)   

Apollon sıkı ve kuralcı biçimciliğiyle bir sınırlama getirir, ölçüyü belirler. Bu sınırın belirlenmesiyle her şey ölçüye geçmiş olur. Yalnız dionysos bu sınırın dışındadır; o "ben" de şimdi ortaya çıkmaz, çünkü "ben" kendini ancak ölçüye vurur vurmaz gösterir. Dionysos ise ölçü, sınır dışında,  tehlikeli bir başı boşluğa sahiptir, sarhoştur, iki kelimeyi bir araya getiremez, çünkü zaten kelimeleri yoktur, o kelimeleri değil coşkuyu kullanır. Dionysos "ben" in altındadır ve her şeye o kadar katışıktır ki ondan diğer şeylere ortak olanlar ya da olmayanlar ayrılamaz, işte bu yüzden dilin dışındadır, kelimeleri kullanamaz ve dille ifade edilemez.

Çatışmanın trajikliği burdadır; dile gelmek, kelimelere dökülmek isteyen dionysos, ancak apollon a baş eğdiğinde, ona sığındığında görünür. Sanatçıda; dionysos, apollon un öngördüğü bir sanat formunda açığa çıkar. Apollon tanınabiliri, kıyaslanabiliri, formu elinde tutar. Bundan ötürü dionysos açığa çıkabilecekse tanınabilir bir form bulması gerektir. Seyirci, yapıtta tanınabilir unsurla kendisine yabancı olan dionysos a ulaşır. Gerek yaşamda gerekse bir sanat yapıtı karşısında, seyirci eğer trajik bir göze sahip değilse; trajik bir eylemi ya da sanat yapıtındaki trajikliği, trajik olanın özünü göremez. Trajik bir eylem kaşısında, özün karşısında o, basitçe suçluyu arar ve onu kuşkuya düşmeden itham eder. Bir sanat yapıtının karşısında ise sadece kendi tanıdıklarını, bildiklerini (apollon un biçimselliğini) arar, bilmediklerini merak etmez, soruşturmaz her zaman apollon un biçimselliği altında kalmak ister.  Çünkü dionysos un derinliği, ölçülemezliği ve dile getirilemeyişi korkutuçudur, o bununla baş edemez ya da günün modasını baz alarak apollon nun biçimselliğini sıradan bulur. Sınırsızlıkları, ölçüden kopmuş olmayı, sanatın özgürlüğü sanır ve biçimsizlikte dionysos u gördüğünü sanmaktadır. Oysa biri ya da diğeri insanın sıradan eylemlerinden farksızdır, sanatı günlük insan eylemlerinin üstüne çıkaran şey onun trajikliğidir.

Scheler’le Nietzsche, trajiğin kavranmasında farklı düşünceler öne sürmüşlerdir. Scheler’in trajik sorunuyla ilgili belirtiği en önemli nokta, trajiğin, iki yüksek değerin çatışmasından ortaya çıkmasıdır. Fakat bu Scheler’de ancak sonuca bağlanmış trajik durumlarda ortaya çıkar. Tanrısının isteğini gerçekleştirmek için oğlu İshak’ı kurban etmek zorunda kalan İbrahim gibi. İshak İbrahim’in son umuduydu. Çünkü aşkın yaşının son perdelerinde ona sahip olmuştu ve tanrının soyu ancak bu şekilde devam edebilecekti. Fakat o çok sevdiği tanrısı çocuğunun O’na kurban edilmesini istemişti. Tanrısı ile çok sevdiği oğlu arasında kalan İbrahim seçimini tanrısından yana yaparak oğlunu kurban etmeye Moriah Dağı’na götürdü. Sonuç ne olursa olsun Scheler’e göre İbrahim trajik bir kişidir. Çünkü bıçağını, oğlunu kendi tanrısına kurban etmek için çekmiştir bir kere.

Nietzsche’nin bu sorunla ilgili ortaya koyduğu düşünce ise, trajik kahramanın bir tek değere hem ‘evet’ hem de ‘hayır’ diyebilmesidir. Belki de üstün insanın fazileti burada ortaya çıkmaktadır.

Trajik sevinci duyan, salt apollon’un biçimselliğine kanmayan, dionysos’u da fark edip algılamaya çalışan seyircinin yanında; yukarıda da bahsettiğimiz gibi bunları algılayamayan sadece biçimselliğe ya da biçimsizliğe bakarak karar veren, trajik bir eylem kaşısında, basitçe suçluyu arayan ve onu kuşkuya düşmeden itham eden seyirci – estetik olmayan - de vardır. Nietzsche buna örnek olarak Sokrates’i vermiştir.

Grek tragedyasının sanat yapıtı Sokrates’le yere serilmiştir. Euripides bile, bizi bu konuda, yalanlamasıyla avutmaya çalıştı, oysa başaramadı: Görkemli tapınak bir yıkıntıdır artık, yıkıcının acı yakınmaları işimize yaramaz, onun bütün tapınakların en güzeli olduğunu söylemesinin, bizce ne değeri vardır? Euripides’in kendisi bile, bütün çağların sanat yargıçlarınca cezalandırılıp bir deve dönüştürüldü – bu acıklı ödeşmeyi kim örtbas edebilir?(Nietzsche, 78)

         Estetik olmayan seyirciyi Nietzsche, Sokratik seyirci olarak adlandırmıştır. “Sokratik seyirci trajediden bir şeyler öğrenmek, ahlakla ilgili sonuçlar çıkarmak ister; hiç olmazsa, trajedideki olayların gerçekte olduğu gibi, olmalarını, açıklanabilir bağlantılar içinde olup bitmelerini ister.” (Kuçuradi, 38)  Çünkü Sokratik izleyicinin en büyük yasaları “güzel olmak için usa uygun olmak gerekir” (Nietzsche, 80) ve “yalnızca bilen kişi erdemlidir” (Nietzsche, 80) düşüncelerinden çıkmaktadır. Sokratik izleyici sadece verileni algılar ve hemen suçluyu aramaya başlar. Trajiğin özündeki ana çatışmayı kavrayamaz, yalnızca yok olan değeri ya da oluşan değeri görür. Nietzsche ise bu çatışmayı, insanın belirtisi, insan olmanın gerekliliği olarak görür. Çünkü trajik kahraman – sanatçı bu çatışma için yaşar. Var olanı ortaya çıkarmak, dünyanın yapısını göstermek için yaşar. Yaşamını çatışmalarıyla oluşturur ve ortaya koyar ve ancak trajik öğeyi içinde barındıran seyirci bunu fark eder.

         Trajedi sorunsalının çözümüne en yakın duran ve bunu Apollonik- Dionysonik çatışmayla açıklamaya çalışan düşünür – üstün insan Nietzsche’dir. Bu iki sanat güdüsü (Apollonik- Dionysonik) birbirine sıkı sıkıya bağlı, karşılıklı olarak değişen ve bibirine muhtaç olan dürtülerdir. “… Dionysos güçlerinin alabildiğine yükseldiği yerde, Apollon da önceden bir bulut örtüsüne girmek zorunda kalmışken bize değin inmiş oldu, onun bu pek verimli güzellik etkilerini gelecek kuşak görecektir.” (Nietzsche, 160)

    Bu etkinin gerekli olduğunu, derin bir düşe dalarak eski Helen varlığına değin geri giden herkes, en güvenilir bir biçimde, sezgiyle duymuş olacaktır: Yüksek İon sütunları arasında gezinirken soylu ve salt çizgilerle kesişen çevreye doğru bakan, pırıl pırıl mermerde parlayan yontunun yansımaları yanında çevresini bayrammış gibi dolaşan ya da yavaş yavaş devinen insanlar, çınlayan uyumlu seslerle, el ve kol sallayarak sürdürülen konuşmalarla; bu ilerleyen güzellik akımında ellerini Apollon’a kaldırarak şöyle seslenme gereğini duymaktan kendilerini alamazlardı: “Helenler’in mutlu halkı! Delphoi Tanrısı sizin için dithyrambos’ca çılgınlığınızı gidermek için bir büyü saklıyorsa, onun Dionysos gibi büyük olması gerekir!”- Aiskhylos’un yukarı kalkık gözleriyle ona bakan yaşlı bir Atinalı’nın, kesinlikle şöyle karşılık vermesi gerekirdi: ”Söyle, sen ey yüce yabancı, bunu da söyle: Ne acılar çekmiş bu halk güzel olabilmek için! Gel benim ardımdan tragedyaya, sun adağını tapınakta bu iki Tanrı’ya!” (Nietzsche, 160)

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

FL4M3

FL4M3 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Mar.2006 Pzr 01:51:27sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
 
 

leonardo da wıncı isanın son yemegı adlı tablosunu yaparken insanların yuzlerınden esinlenmiş.taa ki isayı ölüme surukleyecek olan 13. kişinin yuzune sıra gelınceye kadar..birturlu o kotuluguu resme aksettırecek kadar cırkın bır yuze rastlayamamış.bir gun yolda yururken bir adama rastlayana kadar..adam eskıden cok ama cok zneginmiş mutlu bir yuvası warmıs,ama kumarda herseyını kaybetmiş.elinde içki şişesi ,sarhos ve pis kokan bu adamı ikna edıp gozlerını baglamış ve resmi yaptııgı gizli yere kadar tasımıs onu.sonra gecmiş karşısına ve 13.kişinin yuzunu tamamlamışş.ertesi sabah adam kendıne gelınce irkilmiş ve da winciye seslenmiş.ben daha once buraya gelmiştim..da winci sasırmıs.bu ımkansız demiş. burası gizli kimse gelmez.. hayır hayır demiş adam ..yıllar once bir ressam beni buraya getirdi ve yuzumu isanın yuzu olarak sectıgııını,ve resme aktarması gerektıgını soylemişti..

sanatcı trajediyi degıl, trajedi sanatcıyı bulur..

 

 
yi
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

frida2005

frida2005 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Mar.2006 Pzr 02:18:58sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

   Sanatçılar, duyarlı ve hassas inasanlardır.. Ancak trajediden mana bulup, onu sanata yansıtmak yine sanatçının elindedir. Sonuçta sanatçı, kendinde var olan trajediyi kendisi bulur ve onu sanatına yansıtır... Sanat eseri, varlık katmanları olan bir olgudur. Sanatçı kendindeki tragedyayı bulup, eserin hayat bulmasını sağlar.

   Yaşanan trajedinin farkındalığı için mutlaka sanatçı duyarlılığı gerekir. Sonuç olarak; Sanatçının görevi içindeki var olan trajediyi bulup, yeni bir varlık yaratmaktır...

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

FL4M3

FL4M3 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  13.Mar.2006 Pzt 11:54:57sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
 sanatcı içindekı trajedıyı bulmaz.sanatcı için trajedi ya da dıger duygular nesnedir . özneyi yaratmak ıcın nesneye sahıp cıkarlar asla bulmazlar sadece ruhlarının tuale akmasını saglarlar . asla yenı bır warlık yaratma  telasındada olmazlar. onlar her resımlerınde kendılerını yansıtır. zorunluluk ( gorew gıbı ) anlamlar yuklemek onların wızyonunu daraltır. sanatcı uretır aslında bakma toplumsal urettıgı herseyı özünde kendı için yapar..
 sanatcı içindekı tarjediyi bulmaz
CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir