ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


sohbet, okey, tavla, chat
16 Mayıs 2024, Perşembe 21:37   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Felsefe, Din, İçsel meseleler
forum sohbet oyun basliklari
   AÇIK KONUŞALIM
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  15.Kas.2009 Pzr 21:01:34      AÇIK KONUŞALIMsohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

Müslüman toplumlara  “İslam adıyla Hazreti Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ORİJİN DİN ANLAYIŞI” anlatılmadığı sürece, bugünkü toplumsal kargaşa asla son bulmayacak, hatta daha büyük çatışmalara yol açılacaktır.

Bugün dünya üzerinde Müslüman toplumların yaşadıkları ülkelerdeki çatışmaların sebebi, yüzyıllar içinde değişik yorumlarla örtülmüş ve saptırılmış “DİN” anlayışıdır

Kıyamete kadar geçerli Kuran-ı Kerim’i, çağın bilimsel gerçekleriyle bütünleşmeyen bir biçimde yorumlayan yüzyılların yorumları, Müslüman toplumlara orijin “DİN” anlayışıymış gibi kabul ettirildiği içindir ki, günümüzde bu çatışmalar yaşanmaktadır.

Müslüman toplumların “DİN” anlayışının reforme edilmesi zorunluluğu artık apaçık ortaya çıkmıştır

Bırakın Kuran kursları ya da ilahiyat okullarında yetişmiş yetersiz bilgili din adamlarını bir yana, gökteki tanrının yanından gelip sokak kapısının üç metre dışında bekleyen meleklerden söz eden profesörlerin verdiği “DİN” eğitimi ile daha nereye kadar gidilebileceğini düşünebilirsiniz.

Rasul ve Nebiler, kral veya sultan veya diktatör olarak insanları gütmek amacıyla gelmiş kişiler değillerdir.

İnsanların yaşamlarına uyulası zorunlu kanunlar koyup, zorla onları kendilerine tabi kılmak gibi bir dert ve amaçları da yoktur Rasul ve Nebîlerin.

Rasul ve nebilerin, ne kendilerine tabi olanlar dolayısıyla kazançları vardır ne de tabi olmayanlar yüzünden kayıpları

Bugünkü devlet anlayışının olmadığı çağlarda, kabileler, yerel topluluklar halinde yaşayan insanlara ölümle birlikte yeni bir boyutta yaşamın devam ettiğini fark ettirmek, ölümötesi boyut yaşamına hazırlanmalarını sağlamak ve gerçekte varolmayan tanrılara tapınarak kendi varlıklarındaki kuvvelerden mahrum kalmamalarını sağlamak ana amaçları olmuştur.

İsmi “İSLAM” olan “DİN” anlayışını, hükümranlık amacıyla kullanan Emevi veya Osmanlı hanedanının “İslam” devleti olduğu savı yanlıştır. Ne onlar, ne de bugünkü başka saltanatlar “İslâm Devleti” değillerdir. Belki “Müslümanların saltanatı” denebilir bunlara. “DİN” gerçeğini, kendilerine göre kabullenmiş ve yorumlamış kişilerin saltanatlarıdır. Oysa, “DİN” saltanat ve hükmetme aracı olarak kullanılamaz.

Hazreti Muhammed aleyhisselam, “İslam” ismiyle bilinen “DİN” anlayışını insanlığa açıklamış Allah Rasulü ve son Nebisidir. Devlet Reisi veya SULTAN veya Diktatör değildir. Tanrı olmaktan ve tanrılık kavramından münezzeh ismi “ALLAH” olanı açıklama misyonuyla gelmiş “ALLAH RASULÜ”; “Sünnetullah”ı okumak suretiyle de insanlığa neler yapıp nasıl yaşaması konusunda “TEKLİF”lerde bulunan “SON NEBİ”dir. Çevresindeki kişilerin bir rasule çeşitli konularda sorular sorup cevap almaları, O Rasulü, “devlet başkanı” veya “sultan” koltuğuna oturtmaz. Böyle kabul etmek Rasul’ün veya Nebi’nin mertebesini tenzil sonucunu getirir.

İslam”, ismidir “DİN”in

DİN”, devlet için değildir; yönetim biçimi değildir.

Devlet idaresinin “DİN” ile alakası yoktur.

Devletin dini olmaz.

“DİN”in devleti olmaz.

Devlet, gerçekte insanların sağlık, huzur ve mutluluğu için oluşturulmuş kurumdur O ülkenin tüm insanlarına eşit mesafede ve ölçüde hizmet vermekle mükelleftir. Birbirlerine baskı ve zorlamada bulunmadığı sürece her kişinin “DİN” anlayışına ve uygulamasına saygılı olmak mecburiyetindedir. Devlet, mazlumun yani zulüm görenin yanında olmak, onu korumak mecburiyetindedir. Aksi halde mazlumun ahı devletin varlığına zarar getirir.

“DİN”, insanlara, “TEKLİF” esasına dayalı olarak, bildirilmiştir. Bu cümlenin anlamı ve getirisi olan sonuçlar çok iyi değerlendirilmelidir.

Devlet kanunlarla yönetir insanları, emretme ve hükmetme esasına dayalı olarak. Kuralına uymazsan devletin, kaba gücüyle cezalandırır sizi.

DİN” ise bir sistem olarak, size, neler yaparsanız yaşadığınız ana veya geleceğe dönük ne yararlarınız olacağını bildirir . Yapmanız veya yapmamanız gereken hususları “TEKLİF” eder. Buna uyup uymamak kişinin bileceği iştir, bu konuda kimsenin kimseye bildiklerini zorla uygulatma hakkı yoktur.

“DİN” insanlara “TEKLİF” eder

Devlet ise insanlara “EMREDER ve HÜKMEDER”.

DİN” devlet konumuna geçerse; “La ikrahe fiyd Din” (Din uygulanmasında zorlama yoktur) ayeti anlamını yitirir . Çünkü devlet konumuna geçen “DİN”, bu durumda “TEKLİF” edici konumdan çıkıp “ZORLAYICI” konumuna geçer.

DİN” insanın sonsuz yaşamına katkıda bulunup, onu ebeden mutlu edecek gerçekleri bilmesi için bildirilmiştir.

Devlet ise, o günün anlayış ve şartlarına göre, akıllı ve güçlü kişilerin oluşturduğu bir yönetim kurumudur.

DİN” insanlığın yaşadığı anda ve geleceğe dönük çıkarları doğrultusunda içinde yaşadığı sistem gerçeklerini açıklar.

Devlet, kurucularının düşünce ve bakış açısına göre, insanları yaşatma ve mutlu etme amacı güder.

İnsanlar, Dünyanın hangi ülkesinde, hangi rejim altında olursa olsun, “DİN”i bildiği ve imkan bulduğu şartlar kadarıyla uygulayabilir.

İslam”da, kimsenin kimseye “DİN” anlayışı veya değerlendirmesi dolayısıyla bir paye vermesine veya aksine onu aşağılamasına yer yoktur.

DİN” anlayışı, kişinin “ÖZEL”idir ve herkes bu “özel”ini dilediği gibi muhafaza eder. Kimsenin, başkasının “özel”ine girme hakkı olamaz.

İnsanlara, kendi anlayışlarını başkalarına zorla uygulatma amacıyla devlet yönetme hakkı tanınamaz.

Şimdi gelelim “DİN” konusunu nasıl değerlendirmemiz gerektiği hususuna...

Kişi, eğer Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselamın Allah Rasulü ve son Nebisi olduğunu, “Allah” ismiyle açıkladığı, bildirdiği Kuran-ı Kerim’in O’na vahyolmuş gerçek ve doğru bilgiler olduğunu kabul ederse, bu şartlar altında o bir “Müslüman”dır. Kuran-ı Kerim’de bildirilenlerin bir kısmı doğru bir kısmı yanlıştır diyen, Kuran’ı kabul etmemiş olur. Çünkü tamamı aynı kaynaktan ve aynı kişiden açığa çıkmıştır. Buna karşın bir kısmını değerlendirip bir kısmını değerlendiremeyen ise “Müslüman” olmaktan çıkmış sayılmaz!.

Bu konuda en büyük ve hatta zorunlu öncelik, Hazreti Muhammed’in Allah Rasulü ve son Nebisi olarak kesin gerçekleri bildirmiş olduğunu, kabullenmektir.

Dileyen buna inanır, dileyen inanmaz! Herkes inancının sonuçlarını yaşar.

Bu konuda ikinci çok önemli nokta da şudur:

Dünya üzerinde yaşayan her kişi, direkt olarak Allah Rasulü Hazreti Muhammed’in bildirdiklerine muhataptır. Arada asla aracı yoktur. Hazreti Muhammed aleyhisselamın bildirdikleri kendisine ulaştığı kadarıyla, dilediği gibi değerlendirir.

Adı “İSLAM” olan “DİN” anlayışına göre...

Kişi kendisine Allah Rasul ve son Nebisinden ulaşan bilgileri dilediği gibi değerlendirir ve bunun sonuçlarını da OTOMATİK OLARAK YAŞAR. Bu sebeple, bir “Müslüman”ın, hiç bir din adamına veya din teşkilatına, organizasyonuna ihtiyacı yoktur “Müslüman olmak” veya “Müslüman kabul edilmek” için. İnsanlar birbirlerinin bilgilerinden yararlanırlar, ama kimse kimseye tabi olmak mecburiyetinde değildir. Kesin hükümler bellidir. Bunun dışındaki konularda herkes anladığına göre davranır ve sonucunu da yaşar. FETVA KURTARICI DEĞİLDİR.

Allah Rasulü’nün bildirdiği Kuran-ı Kerim ortadadır. Allah Rasulü’nün “DİN” konusundaki açıklamaları ortadadır. Müslüman, bunları araştırır, sorgular, inceler ve kanaatine göre de olayı değerlendirir. Din konusu kişinin kendi vicdani olayıdır. TABİ OLMAK YANLIŞA MAZERET OLMAZ Sünnetullah’ta mazerete yer yoktur. Kişi, mazereti ne olursa olsun sonuçta elleriyle yaptığının, düşündüğünün sonuçlarını yaşar.

Kişi, namazı yaşar veya yaşamaz; orucu yaşar veya yaşamaz, haccı yaşar veya yaşamaz, kadınsa başını örter veya örtmez, bunlar hep kişinin kendisini ilgilendirir. Başkasını ilgilendirmez. Bunları yapmanın getirisi de, yapmamanın götürüsü de kişinin kendisini ilgilendirir; başkasını asla ilgilendirmez. Kimsenin bu konularda başkasını kınamaya hakkı yoktur. Herkes kendi doğrusunu yaşamak için vardır, başkalarına hükmedip, onların, kendi istediği gibi yaşamasını sağlamak için değil.

“Müslüman”, Hazreti Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerine iman halindeyken, adam öldüremez, hırsızlık yapamaz, hakkı olmayan şeye el uzatamaz, yalan söyleyemez, gıybet yapamaz, iftira atamaz! Bu hallerden biri üzereyken ölümü yaşarsa “imansız” gitmesinden korkulur. Çünkü “iman” edilesi şeylere inanılırken onlara ters düşen şeyleri kişinin yapması mümkün değildir.

İnsanlar Dünyaya tek gelmişlerdir ve tek gideceklerdir yeni yaşam boyutuna... Kişi kendini o sonsuzluğa hazırlamak için gelmiştir Dünya yaşamına...

Müslümanım” diyen kişi, Dünya yaşamındaki çok sınırlı zamanını, kendini geliştirmek ve geleceğe hazırlamakla değerlendirmek yerine; başkalarının dedikodu ve gıybetiyle harcıyorsa; onun, kendine yaptığı zulmü, asla başkası ona yapamaz.

Herhangi bir kişi hakkında konuştuğunuz her konu dedikodu kapsamına girebilir ve muhtemelen gıybet olabilir. “Eğer o konuştuğunuz şey o kişide varsa bu gıybet, konuştuğunuz şey o kişide yoksa bu defa yaptığınız iftiradır... “Kişiye günah olarak her duyduğunu başkasına nakletmesi yeter!” uyarılarına çok dikkat etmek zorunludur. Zira, gıybet Kuran-ı Kerim’de “ölmüş kardeşinin çiğ etini yemek” kadar tiksindirici bir olay olarak tanımlanmıştır. İftiranın faturası ise insanın karşısına nasıl çıkar, hayal bile edemeyiz. Şahidi olmadığınız konu hakkında konuşmak ve hüküm vermek çok büyük vebal getirir.

Bu oluşum, “DİN” olarak anlatılan “Sünnetullah” sonucudur ki; kişi kendisinden açığa çıkanların sonucunu kesinlikle yaşayacaktır. Yaşamakta oldukları, kendisinden açığa çıkmış olanların sonucudur. Yaşadıklarından ders almayanların daha yaşayacakları var demektir.

Evet, artık kesinlikle bilmeliyiz ki...

Dünya üzerindeki Müslüman toplumların çektikleri bütün sıkıntılar, yüzyıllar içinde yanlış yorumlar veya örf-adetlerle harmanlanmış “DİN” anlayışının, toplumlarca gerçek “DİN” diye kabullenilip; orijin “İSLAM”dan ayrı düşülmekten kaynaklanmaktadır.

Yanlışa devam ile doğrunun elde edilmesi asla mümkün değildir.

Bugünkü yanlışların altında, hep, yanlış yorumların, gerçek “DİN” olarak insanlara kabul ettirilmesi yatmaktadır. Bu yanlış düzeltilmedikçe, “DİN” konusunun gerçekleri aydınlar tarafından medya aracılığıyla topluma yansıtılmadıkça, “Müslüman”ların çilesi son bulmaz.

Sorunun çözümü, kendi doğru bildiğini zorla başkalarına kabul ettirmekte değil; elbirliği ile eldeki bilgileri temelden sorgulamaya alıp, temel gerçeklerden başlayarak, “DİN” anlayışımızı yeniden bina etmekte yatmaktadır!.

Bunda da iş, yaşadığımız dünyanın aydınlarına düşmektedir.

Selametle

CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir