“NOKTA” içindeki projeksiyonda, esmâ mertebesinde, sanal olarak “var” olan insan bilincinin; indinde sayısız “nokta”lar var olanı bilebilmesi nasıl mümkün olur ki!
Estağfirullah!... “EKBER” sıfatıyla tanımlanan indinde, acziyet ve hiçliğimi itiraftan başka ne gelir ki elden!.
”Nokta”, ihtiva ettiği sayısız anlamlar itibariyle “RUH-u Â’zam”; kimliği itibariyle “Hakikati Muhammedî”dir!.
Tüm algılananlar, “nokta”da string boyutunda açığa çıkan İlmi ilahî’de, “ilmî sûret” “data-enerji” olarak “yok”tan “var” oldukları için; her birinin “var”lığı, esma mertebesindeki esma terkibi(isimlerle işaret edilen özellikler bileşimi) oluşlarına dayanır.
Hologramik tespit, farklı terkipler şeklinde açığa çıkan her bir birimin aynı asıldan oluşması olayını anlatır.
Bu sebepledir ki, “Allah” adıyla işaret edilen, esmâ mertebesinde varlık sûretlerinde açığa çıkanları, kendine bağlamış olarak, “attığın zaman sen atmadın atan Allah’tı” vurgulamasını yapmış; “kızan, gülen, üzülen” gibi beşerî kabul edilen davranışları, gene kendi isimleriyle özdeşleştirmiştir.
Algılama dünyamıza ait tüm kavramlar, “Allah” adıyla işaret edilenin “tek kare resim”de, “her an yeni bir şanda” oluşunun sonucu olarak, “var” ALGILANDIĞI içindir ki, “Allah” adıyla varlık özdeşleştirilmiş ve çok yönlü algılamaya açık bir oluş meydana gelmiştir.
Kuran’ı Kerîm de “Allah” isminin geçtiği yerleri ya “Zahir” ismi yönünden değerlendirmemiz gerekir olayı deşifre etmek için, ya da “Batın” isminin işaret ettiği anlam yönünden
“Allah affedicidir” dendiği zaman, kişideki açığa çıkan “affetme” özelliğinden söz edilmektedir. Bu “Bâtın” ismi yönünden bir açığa çıkış özelliğidir.
Ya da, “Allah Azîz’ün züntikam” denildiğinde kesin olarak Allah’ın “sünnetullah” gereği ve sonucu, kişiye yaptığının sonucunu da yaşatması anlatılmak istenmektedir.
“Hu” ismi “nokta”nın Bâtınına yani içselliğine (derinliklerine) işaret eder demiştik. Bu durumu sakın boyutsallık olarak algılamayalım! Zirâ bu anlatılmaya çalışılan “Nokta”da, anladığımız manâda bir derinlik veya dışsallık (Zâhir) söz konusu değildir. Çünkü “Samediyyet” vasfından kaynaklanmaktadır “nokta”!
Yalnızca “Her an yeni bir şanda olan” vardır; o kadar!.. “Külle yevmin HU ve Fiy Şa’n!”…
Burada anlaşılması zorunlu ve de çok önemli bir incelik daha vardır ki, o da şudur…
Allah Rasûlü, bir yandan, Risâletin sonucu açığa çıkardığı ilimle-nurla, varlığın hakikatini, tüm incelikleriyle ve o zamanki insanların da anlayış seviye ve şartlarını hesaba katarak açıklarken
Diğer yanda da Nübüvvetinin sonucu olarak, “Sünnetullah”ın işleyiş şeklini; nelerin, nelere nasıl dönüştüğünün inceliklerini; “abdest alırken suyu yüzünüze çarpmayın” ya da “ayakta su içmeyin”, “kişi, ayıpladığını yaşamadan ölmez” detaylarına kadar bildirmiştir.
Salat, Oruç, Hac, Zekat ve daha bunun gibi çeşitli çalışmaları, hep insanın içinde yaşadığı boyutun oluşum şartları (sünnetullah) dolayısıyla teklif etmiştir Nübüvvet müessesesi.
İnsandan, bilinç ve fiil olarak ne açığa çıkarsa, kişi sonsuza dek onun sonuçlarını yaşayacaktır derunundan gelen “kuvve” dolayısıyla… Şükreden bunun getirisini yaşar; nankör ise, ettiğine karşı kilitlenmenin sonuçlarını…
Muhteşem insan Rasulullah ın açtığı kapıdan giremeyenler, mazeretleri ne olursa olsun, girmemenin sonuçlarını yaşayacaklardır.
Zira O, yukarıdaki bir tanrı anlayışından insanları sakındırıp, bunun sonuçlarını yaşamaktan onları korumaya çalışırken; diğer yandan da, Ümmü Hani’nin kapısında dostlarına, “Men reaniy fekad reel Hakka” (Beni gören Hak’kı görmüştür) diyecek kadar kendi “yok”luğunu ve algılananın yalnızca “HAK” olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
, “Abdestli değilsen kirlisin, bu sebeple Kuran’ı eline alma”
“Bir algıladığın âlemler var, bir de gökte ötelerde bir yerde bir ilâh-tanrı var” anlayışında isen, varlığın mutlak tekilliğini vurgulayan ve sistemini anlatan bu muhteşem “Bilgi”ye (Kuran’a) yaklaşma; çünkü böyle bir anlayış içindeyken, burada anlatılan verileri değerlendirmen mümkün olmaz
Niçin, Kuran’ı Kerim’deki ve tasavvuf dünyasındaki mecaz ve işaretleri tekrarlamakla avunup, onların işaret ettiği gerçekleri fark edemiyoruz?
Niçin, beş duyu sınırları içinde düşünmekten kendimizi kurtarıp, kozamızın içinden çıkamıyoruz?
“TEK kare resim” olan stringler boyutunun algılanışının tasavvufta “esmâ mertebesi” olarak tanımlanıp, “ilmî sûretler”i meydana getirdiğini; bunun ötesinin mutlak “yok”luktan ibaret olduğunu, algılayamıyoruz?
Niçin Kuran’a göre “necis” (pis) olan “şirk” düşüncesinden temizlenip “tahir” olmayıp; kendimizi duş altına atarak “necis”likten (“şirk”ten) temizlendiğimizi sanıyoruz?