ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


5 Mayıs 2024, Pazar 22:07   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Felsefe, Din, İçsel meseleler
forum sohbet oyun basliklari
   AKIL VE İMAN
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  18.Ara.2009 Cum 20:32:20      AKIL VE İMANsohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

                    NEREYE KADAR AKIL

Aklın önemi üzerinde dururken, bilindiği üzere imamı Gazalî`nin "İHYA"sında yazdığı Rasûlullah Aleyhisselâm’ın şu açıklamasını nakledelim

 "Ya Ali, herkes "ALLAH"a bir yoldan yaklaşır!...

Sen, aklın ile "ALLAH"a yakın olanlardan ol..."

 

"ALLAH"`a niçin "iman" ile yakin elde etme esası getirilmiştir?Hz. Rasulullah Aleyhisselâm niçin "imanı" öne almıştır?

Kur`an-ı Kerim niçin devamlı olarak "Elleziyne yu`minune" "Onlar ki "ALLAH"`a iman ederler" der de; buna karşın çeşitli ayetlerde de aklı öne sürer.

"Hâlâ tefekkür etmeyecek misiniz?

Hâlâ idrak etmeyecek misiniz?

Hala anlamayacak mısınız?"

der.

Öyle ise insana yakışan davranışların kökeninde düşünce ve idrak yatmalıdır; şartlanmalar ve etraf değil!.

Burayı çok iyi farketmek zorundayız..

Biz, koyun gibi, çobanın ya da etrafımızdakilerin güttüğü yönde davranışlar ortaya koyup, sıradan bir mahluk gibi mi yaşayacağız?... Yoksa, Akıl ve şuur sahibi düşünen bir yapıyla yaşamına yön veren mükemmel varlık insanlığımızı mı hissedeceğiz?..

Herkes böyle dediği, herkes böyle inandığı için; ne olduğunu anlamadığımız, idrak etmediğimiz şeyleri kabullenerek öylesine bir hayat sürüp geçip gitmek bizi tatmin ediyorsa, diyecek bir şey yok!.. Böylece süregitsin yaşam!

Ama, ben bir insanım; akıl sahibi olup, düşünebilme kabiliyetine sahibim; yaşamıma kendi kavrayışımla kendim yön verebilirim; sürüye sayılmak için varolmadım; bilincine erdiysem, bundan sonra yapılacak iş neye ne kadar ve nasıl inanacağıma karar vermektir!.

İnsan olarak en değerli varlığımız olan "AKIL" ya kullanılır ve insan yaşamına idrakıyla yön verir; ya da kullanılmaz, düşünmeden etrafa ve şartlandırmalara tâbi olunur...

İnsan beynine bahşedilen ana zihinsel fonksiyonlar akıl dışında nelerdir?

İnsan zihnindeki diğer doğmatik özellikler nelerdir?.

Önce bunların üzerinde duralım.

İnsan dediğimiz varlıktaki bazı zihinsel fonksiyonları sayalım:

Nefs (ben kavramı), akıl fikir, hayâl, idrak (kavrayış), vehim (varsayım), himmet, ve hâfıza (yani bellek).

Bu saydığımız zihinsel fonksiyonlar esas itibarı ile iki ana kuvvetin etkisi altındadır... Yani, fikir, hayâl, duygu, nefs, himmet daima iki ana kuvvetin birinin tesiri altına girer. Ya, vehmin hükmü altına girerek çalışır, ya aklın hükmü altına girerek çalışır.

Fikir; çeşitli konularda aklımıza gelen yeni yeni düşüncelerdir. Bize herhangi bir konuyu düşünmemizi sağlayan ana materyaldir. Kökeni ya beynin üretimi ya da dış etkilerdir; ilham, astrolojik etkiler vs...; çeşitli konularda aklımıza gelen yeni yeni düşüncelerdir. Bize herhangi bir konuyu düşünmemizi sağlayan ana materyaldir. Kökeni ya beynin üretimi ya da dış etkilerdir; ilham, astrolojik etkiler vs...

Sonrasında hayâl gelir. Yani, o fikirleri kafamızda hayâl ederiz.. Anlayıp kavramak için bir suret haline sokarız. Bu hayâl edişe aynı zamanda "musavvire gücü" denilir. Yani, tasvir etme şekillendirme. Beyinde şekillendirme olayı vardır. O fikirler otomatikman şekillenerek anlaşılır. O da nasıl anlaşılır? Müdrike yani idrak gücü ile, idrak edilir.

Bu idrakın hemen sonrasında, o idrakı hükmü altına alan vehim vardır.

Vehim özetle şudur: özetle şudur:

Var olmayan şeyi varsanmak!. Var olan şeyi de yoksaymaktır. "Varsayım" dediğimiz cevherdir.

Bunlardan, "Nefs" dediğimiz yapıyı da Dünyanın ruhaniyeti meydana getirir.

Fikir, Merkürün ruhâniyetinden;

Hayâl, musavvire Venüsün ruhaniyetinden meydana gelir.

İdrak, müdrike Güneşin ruhâniyetinden gelir.

Vehim, Marsın ruhâniyetinden gelir. , Marsın ruhâniyetinden gelir.

Himmet, Jüpiterin ruhâniyetinden gelir. , Jüpiterin ruhâniyetinden gelir.

Akıl, Satürn`ün ruhâniyetinden gelir. Fakat Satürn`ün ruhâniyetinden meydana gelen akıl maddi bir akıldır. Dünyaya ve maddeye dönüktür.

Uranüs`ten gelen akıl ise "aklı kül"den yansımadır!. Çok geniş boyutlu, madde ötesine dönük düşünceleri meydana getirir. Madde ötesine dönük düşünceler Şiron`un uygun açıyla beslemesi halinde hidayet dediğimiz "ALLAH"a ve özüne yönelme" tesirlerini meydana getirir.

Neptün, yüksek sezgi gücünü meydana getirir.

Pluton, "ALLAH"`a ait "var etme ve yok etme" gücünün yeryüzünde zahire çıkmasına vesile olur. "ALLAH"`a ait "var etme ve yok etme" gücünün yeryüzünde zahire çıkmasına vesile olur.

Eğer bir kişide Merkür`ün tesirleri güçlü ise, onda çeşitli fikirler meydana gelir. Merkür`ün güçlü tesirini almış, ruhaniyetinden feyz almış insan, zeki insandır. Zekâ, Merkür`ün ruhaniyetine bağlıdır.

Cinlerin büyük çoğunluğu, Merkür`ün güçlü tesirlerinden feyz aldıkları için hemen hepsinde zekâ güçlüdür. Dolayısı ile şeytan da çok zekidir. Buna karşın cinler, akıl yönünden zayıftırlar!.

Bir insan zeki olabilir; fakat yeterince akıllı olmayabilir... Akıllı olabilir; zeki olmayabilir!. Hem zekâsı hem de aklı kıt olabilir!. Hem zeki ve hem de akıllı olabilir!.. Çünkü zekâ Merkür`ün ruhâniyetinden kaynaklanır, akıl ise Satürn ve Uranüs tesirleri ile meydana gelir.

İdrak (kavrama) gücünü Güneşin ruhâniyeti verir.

Hayâl gücü Venüsün ruhaniyetinden hasıl olur. Buna Musavvire, şekillendirme gücü de denebilir.

Kişinin himmeti (azmi) jüpiter`in ve Şiron`un tesirleri iledir.

Güçlü olarak Jüpiter`in ruhaniyetini almışsa o kişi, maddeye dönük bir şekilde şanslı hayat sürer. Maddi sıkıntıları az, refahı fazla olur.. Şiron`un tesirini güçlü almışsa kişi, mâneviyata yönelir ve mâneviyatta büyük derecelere ulaşma imkanını elde eder.

Satürn tamamen maddeye dönük bir akıl verir; yani bu kişi maddeyi ne yönde nasıl değerlendireceğini iyi bilir.

Uranüs`ün ruhâniyetinden feyz alan kişi maddi nesnelere hiç bakmaz, değer vermez. Tamamen madde ötesi soyut değerler ve nesnelerle ilgilenir.. Yani, gerçek âlemin, madde ötesi bir yapı olduğunu idrak eder. Ona yönelir.

Ancak, madde ötesi yapıya yönelme eğer Şiron’dan destek almamışsa o kişi felsefeci olarak kalır. Eğer bu hâl Şiron`dan desteklenmişse bu defa tasavvuf ehli velâyet mertebelerinin sahibi olur; icabında nübüvvet mertebesiyle zâhir olur. Aradaki fark Şiron`dan desteklenen bir Uranüs; veya Şiron`dan desteksiz kalmış Uranüs`tür.

Felsefeci ile tasavvuf ehli arasındaki fark, "Şiron" farkıdır!. "Şiron" güneş sistemi içinde yer alan ve son yıllarda tesbit edilen bir gezegendir!.. Ancak şunu dikkatten kaçırmıyalım!..

Allah, bir kişinin maneviyat ehli olmasını takdir etmişse, onu, uygun tesirler altında dünyaya getirir; ve mesela Şiron`un güçlü açılımı o kişiyi bu olaya hazırlar!. Yani, takdir ALLAH`ındır; yıldız ve planet etkileri ise takdiri oluşturan mekanizmadır!. Beyindeki bilincin yanında, elin yeri ne ise; ALLAH takdiri ve hükmünün yanında planet ve yıldızların yeri de odur!.

Programında, Uranüs`ün etkisi güçlü olan; yani yüksek akıl sahibi olup maddeye değer vermeyen kişi eğer Şiron`un ruhaniyetinden feyz almamışsa bu kişi felsefeci olarak kalır!. Madde dünyası ile hiç uğraşmaz ve maddeye değer vermez. Ama mâneviyat yönü zayıftır.

Esasen, bu tesirler, her insanda vardır..Ancak, bu tesirler kiminde güçlü olarak alınmıştır; kiminde de zayıf olarak... Bizler bu değişik tesirlerin oluşturduğu farklı formüle sahip bileşimleriz!.

Burada önemli olan nokta şudur:

Eğer belli bir akıl gücüne sahip isek... Bilebiliriz ki "Akıl" Arapçada "Ukl" kelimesinden gelmiştir. "Bağlamak" anlamınadır.. Yani bir şeyi. diğer bir şeye bağlayarak, aralarında bir bağlantı kurarak, bir sonuç çıkarma özelliğidir..

Bu akıllı bir kişidir demek, yani birtakım nesneleri, birtakım bilgileri, cevherleri birbirine bağlayarak ortaya bir sonuç çıkartıp buna göre kendine yön verebiliyor demektir.

Zeki kişi o anki menfaatine göre ne gerekiyorsa onu derhal bulup gereğini tatbik eder.

Zekâ kısa vadelidir, günlük çözümler içindir.

Akıl ise uzun vadeli bakışlar ve değerlendirmeler getirir.

Zeki kişi günlük menfaatlerinin gerektirdiği bir biçimde yaşar. Akıllı kişi ise geleceği düşünerek hayatına yön verir.

Aklın iki boyutu vardır.

Birincisi avam boyutu...

Yaşadığı süreci göz önüne alarak, yapacağı işleri düzenler... Ölüm ötesini aklına getirmez!. Ömrünü dünyevi değerlere göre düşünür. Bütün ömrü boyunca, kendisine yarar sağlayacak şeyleri tasarlar.

Aklın ikinci mertebesi ve makbul olanı ise; ölüm ötesini düşünüp ölüm ötesi hayata göre yaşamını düzenler.. Programa alır... Ancak aklın bir zayıf noktası vardır. O zayıf noktası dolayısı ile de zekâ oyunlarına gelerek vehmin hükmü altına girmesi ihtimali sözkonusudur.

Akıl, daima eldeki mevcut donelere göre, bunları birbirine bağlayarak bir sonuç elde eder. Beş duyu kanalından gelen bilgiler bir kaba konur. Akıl onları bileştirir ve neticede bir sonuç çıkarır; buna göre de kendine bir yön çizer.

Ancak "şeytâniyet" vasfıyla bilinen cinler çok zekidirler!. Bunlar kişinin aklını karıştıracak bazı fikirleri insanların beyinlerine impalslar halinde gönderirler. Bu ilka edilen fikirleri kişinin vehim gücü kolaylıkla kabul eder..

Herkeste mevcut olan bu vehim gücü, aslı olmayan şeyleri varmış gibi kişiye kabul ettirir!.

Vehmin esası nedir?.. in esası nedir?..

Varolmayan şeyleri var zannetmek; var olan şeyleri de yok zannetmek. Yani varsayım !.

Vehim gücün, her nekadar işin doğrusunu bilsen de, buna rağmen senin bir an içinde akıl ve irade boşluğunu yakalar; ve sana bir fikir ilka eder. gücün, her nekadar işin doğrusunu bilsen de, buna rağmen senin bir an içinde akıl ve irade boşluğunu yakalar; ve sana bir fikir ilka eder.

Bu fikirler cinni, şeytâni de olabilir. O an gelen meleki tesirlerden de olabilir!.

O tesir sende bir fikir meydana getirir, sen bu fikre kapılırsın ve işi geniş planda düşünmeyi geriye bırakırsın.

Oysa, her gelen fikri geniş planda düşünüp; sistemi düşünüp; o sistem içindeki yerine oturduktan sonra onaylaman gerekir.

Aklına bir fikir geldi!... O an için sana makul gelebilir... Tamam bu güzel fikir, ben bunu böyle yapayım, dersin.

O an için doğru gözükebilir. O anki menfaatine uygundur.. Ama genel sistem içindeki senin yerine uygun değildir!.işte bu gelen fikri, vehim gücü sana kabul ettirir. Çünkü vehim gücü "nefs" üzerinde hükmünü icra eder.

Nefs, ya aklın doğrultusunda hareket edecektir; ya da vehmin hükmü altında istikametini bulacaktır... Seyyaldir!.

Nefs başta da söylediğimiz gibi dünyanın ruhâniyetinden kaynaklanır. Birimsel nefs dünya üzerinde var olmuştur.

Yani, "nefsim" dediğin şey; yanlış anlamayalım..

Eskilerin bir kısmı, özellikle de taklid ehli "nefs"i yanlış târif etmişlerdir... "Nefs", sadece ve yanlızca "benlik" duygusudur.

"Ben varım", dersin ya; bu, "ben" kelimesi ile kastettiğin şey nefstir. Bu bedene ait tüm özellikler ise tabiat kelimesi ile anlatılır. Bedenin tabiatı tabii istekleri yani, tabiat tabii isteklerden meydana gelir. Doğal istekler de bedenin çeşitli organlarının çalışması sırasında oluşturduğu istek ve arzulardır.

Nefsî istek ayrıdır, tabîi istek ayrıdır!.

Bu ikisi tamamen birbirinden ayrı şeylerdir. Bunu bilmeyenler karıştırır; nefsin isteğine, tabii istek, der; veya, tabii isteğe yani tabiatının oluşturduğu isteğe nefsin isteği der.

Hayır!

Nefsin isteği benliğinin yücelmesi, benliğinin mertebe kazanması, benliğinin, sayılması, sevilmesi, korunması, yüceltilmesidir.

Bedenin isteği ise güzel yemek, güzel içmek güzel uyumak güzel çiftleşmek... Yani kendi tabiatına uygun hallerle bezenmek. Bu tabiatının isteğidir. Nefsin isteği değildir.

HAC`da şeytan taşlama vardır... Üç şeytan taşlanır!. O taşlanan şeytanlardan her biri ayrıca bir semboldür... Meselâ birincisi, büyük şeytan, varsayım benliktir..ikinci şeytan, tabiattır. Üçüncü şeytan da, âdetler yani şartlanmalardır!.

Evliyaullahtan Şah Nakşıbend der ki:

"Biz halkın âdetlerini terkettirmek için görevdeyiz. Nebi ve Rasûller halkın âdetlerinin yanlışlığını ispat için gelmişlerdir. Çünkü âdetler insanı "ALLAH"tan alıkoyar, dünyaya ve maddeye yöneltir"

İnsanın zihinsel oluşumunda üç ana girdisi var:

1.NEFS

2.TABİAT ( Yani bedensel istek ve arzular )

3.ŞARTLANMALAR

Basit bir tâbirle şöyle de açıklıyabiliriz.

"Etraf ne der?"... "Etraf"ı atmadıkça "ALLAH"`a yönelemezsiniz!. Çünkü çevreniz kendini madde beden kabul edip, bedene dönük zevkler ve arzular ve istekler içinde yaşayan kişilerle dolmuş.

Kişideki vehim gücü nefsi etkileyerek, onu yanlışa saptırır..

Nefs neyin tesiri altındadır?.. Şartlanmaların tesiri altında..

Sana sorduğum zaman "Sen kimsin?"..

Sen dersin ki: "Ben buyum!... Yani, bu bedenim"!.

Halbuki, sen, bu beden değilsin!.

Senin, kendini bu beden olarak kabul etmen;

1.Bedenin tabiatı içinde kendini tanımaya başlamandan,

2.Ve etrafının, çevrenin seni bu yolda şartlandırmalarından ileri geliyor.

Sen, kendini, bu bedenin tabiatı içinde hapis olarak buldun..

Sonra da herkes sana "sen busun, sen bedensin" demeğe başladı.

Böylece, sende "ben bu bedenim" fikri geldi yerleşti, oturdu.. Bu böylece oturduğu için bu defa vehim sende hükmünü icra ediyor.

Vehim sende hükmünü nasıl icra ediyor?.. Nefsi tahrik ederek!.

Vehim ne idi?.. Var olmayanı var göstermek, var olanı da yok göstermek.

Gerçekte, senin nefsinin benliği, Rabbi`nin benliğidir!. Senin kendine has bir benliğin yoktur!. Kâinatta var olan tek mutlak benlik "ALLAH"`ın benliğidir.

"Benlik "ALLAH"a aittir. Senin ben demeğe hakkın yoktur" diyerek bunu basite indirgemişlerdir.

Yani, bu varlığa "Ben" kelimesi ile işaret ettiğin zaman, o "ben" aslında senin nefsin değil, "nefs"in hakikatı olan "Rabb"indir. O yüzden denmiştir ki:

"Nefsinin hakikatını bilen Rabbini bilir."

Çünkü Rabbi bilmek, nefsi bilmeğe bağlıdır. Çünkü nefsin hakikatı Rubûbiyet mertebesinden gelir.

"Nefs", "Rubûbiyet" hakikatından varolduğu için, mutlaka aklettiğini yapmak ister!. Nefs için iyi-kötü diye bir ayırım yoktur. Çünkü Rabbani hakikattır aslı!... Rab ise dilediğini yapar!.

Nefsin hakikatı da Rab olduğu için nefs daima ne dilerse, kendisine ne fikir gelirse onu hemen yapmak ister. Bunun benliği kuvvetli deriz. Nefsi kuvvetli, deriz... Yani, bu kişideki Rubûbiyet zuhuru kuvvetlidir, demektir...

Yalnız rubûbiyetin oradaki zuhur şekli bu saydığımız iki yoldan biri ile olur:

Ya vehim yollu olur..

Ya akıl yollu olur..

Vehim yollu olursa, gelen fikre tabi olur; gelen fikri genel sistem içinde, ilahi nizam içinde düşünmeden; yerine oturtmadan, hemen geldiği gibi tatbik etmek isteriz.

Nefs bu durumda kendi hakikatından gafil ve kendini beden olarak sandığı için, gelen istek ve arzuları hemen tatbik etmek ister ve dolayısı ile bedene dönük yaşamağa çalışır. bu durumda kendi hakikatından gafil ve kendini beden olarak sandığı için, gelen istek ve arzuları hemen tatbik etmek ister ve dolayısı ile bedene dönük yaşamağa çalışır.

Halbuki, nefs, hakikatı olan rabbani güç ve kendi hakiki vasfı olan, ilim sıfatından kaynaklanan bir şekilde; yaşadığımız sebepler âleminde akıl yolu ile varlık üzerinde hükmünü icra etmek ister.

Şimdi biz aklımıza bir fikir geldiği zaman, hemen o fikri, Allah düzeni içinde, genel idare sistemi içinde yerine oturtup; bu yapacağımız işin tabiatımıza mı dönük; var sandığımız fakat aslında var olmayan izâfi benliğimize mi dönük; yoksa kendi hakikatımızı bilmemize, "ALLAH"a yönelmemize, "ALLAH"ı tanımamıza vesile olacak bir biçimde özümüze mi dönük diye düşünüp değerlendirmemiz gerekir..

Şeytanın silahı iyi bilelim ki fikirdir!.

Çünkü bütün cinler Merkür`ün güçlü tesiri ile beslenmişlerdir. Bu yüzden onlarda fikir çok yüksektir. Fakat bu fikri kısa süreli menfaatler istikametinde kullandırırlar insana.

O an için senin bedeninin ve benliğinin amaçları ne ise, o doğrultuda yeni yeni fikirleri sana telkin eder ki, sen daima bedene dönük düşünesin, bedene dönük yaşayasın.

Halbuki akıl seni daima maddenin ötesindeki bir boyutta kendini bulup değerlendirmeye yönelik biçimde düşünmeğe sevk eder.

Çünkü akıl çok geniş boyutta düşünür. Çok kapsamlı olarak meseleleri ele alarak, bunları birbirine bağlayarak yeni yeni sonuçlar çıkartmağa sevk eder... Bu çalışmayı yaptığın zaman otomatikman manevi âleme girersin; madde dünyasından çıkarsın!..

Ne varki aklın, bu gelen fikirleri her an gerektiği gibi değerlendirememesi tehlikesi vardır. Zira vehim "nefs" üzerinde ağır basar.

İnsan için eğer şer diye kabul edilebilecek bir şey varsa o da vehimdir. Vehimden daha şerli bir şey yoktur!

Eğer aklınla vehmi hükmün altına alırsan velâyetin en üst mertebesine çıkarsın!.

Eğer akıl, vehmin hükmü altına girerse, şekavetin, sapmışlığın en berbat derecesine düşersin!.

Bütün evliyanın kerameti, vehim kuvvetinin tasarrufuyladır. Kendindeki vehim kuvvetini tasarruf altına alarak o kerametleri izhar eder.

Şimdi; eğer burayı anlayabiliyorsak "iman" olayının neye dayandığını çıkartabiliriz

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  18.Ara.2009 Cum 20:49:44sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

                          NİÇİN İMAN

Niçin "Din" olayı akla değil de, imana dayandırılmış?...

İşin sır noktası bu!.

Akıl herhangi bir noktayı düşünürken, bütün bağlantıları gereği gibi kuramayıp, herhangi bir yanlış fikrin etkisi altında kalma tehlikesi ile yüzyüzedir!.

İşte o anda da vehim, onun üzerinde hükmünü icra eder; yani nefsin, benliğin üzerinde tesirini icra eder.

Aklın gücünü, tesirini keser, geleceğe ve bilince dönük biçim yerine; bedene, ve benliğe dönük istikamette bir harekete sürükler.. O zararlı hareketi yararlıymış gibi gösterir!. Çünkü vehim, her şeyi tersine gösterir...işte bu yüzden de zararlı hareketi yararlıymış gibi sandırıp, seni yanlışa çekebilir.

Ancak vehmin üstesinden yüzde yüz gelebilecek bir güç vardır...işte o güç iman gücüdür.

"İman"da, "akıl" ve mantığa yön veren "fikir" durur!...

Mesela sana biri geliyor, hiç aklının ve mantığının kabul etmeyeceği bir şey söylüyor. Şu işi şöylece yap diyor...

Eğer sen, o kişiye tam bir itimadla güvenmişsen, daha önceden aklın yatmışsa; bu kişi mutlaka doğru söyler, kendi menfaatine dönük bir şey söylemez, söylediği doğrudur diye tam inanmışsan; işte o zaman söylediği ters bile gelse, vehim seni o işi yapmamağa tahrik etse dahi, ona olan o güvenin, teslimiyetin dolayısı ile o işi yaparsın!.

İşte o işi yapman anında sen vehmini yenmişindir.

Ama işi o iman ve teslimiyetle yapmayıp da, "acaba ben bu işi böyle mi yapsam..? Bu böyle diyor ama, bu böyle olursa, böyle böyle sonuçlanır; yok böyle olmazsa, şöyle şöyle neticeler doğurur"un içine girdin mi, işin içinden çıkamazsın ve o işi gerektiği biçimde yapamazsın.

Yapamadığın zaman da vehim sana galip gelmiş olur!. Yani yapamamak, vehminin sana galip gelmesindendir.

Bu yüzdendir ki ölümötesi yaşam konusu, teslimiyet ve iman esasına dayandırılmıştır.

Tasavvufta bütün tarikatlar esas olarak teslimiyeti ele alır... Yani der ki: "eğer tarikata girdiysen şeyhine teslim ol, ne diyorsa hiç üstünde fikir yürütmeden onu yap"!... Yani şeyhe teslimiyetin esası, herhangi bir konuda fikir yürütmeden uymaktır.

Tarikat olayını bir yana bırakırsak; İslâmiyet çerçevesinde, Allah Rasûlü’nün fikirlerine, sen karşı fikir öne sürmeden güvenerek teslim ol, dediğini yap.

Ondan sonra o olay niye gelmiştir, hikmeti nedir? Onu araştır!. Onu araştırma denmiyor!.

O yüzden de Hz. Ali`ye "Sen "ALLAH"`a aklı ile yakîn olanlardan ol.." buyuruyor...

Yani niye öyle diyor?

Zaten teslimiyeti ele almış, teslimiyetle ilerliyor. ilerlerken neyin niye olduğunu, hikmetini anlamak için aklını kullan, diyor.

Kendine yön verme sırasında, istikametini çizme sırasında imanını kullan!.

Ama o yolda yürürken de akılla yürü ki sağlam olsun!.

Bir an gelir iman zayıflar... İmanın zayıfladığı anda akıl sana destek olsun!.

Eğer o konuda bir araştırma yapmışsan; neyin niye olduğunu kavramışsan; o işin hikmetlerini çözmüşsen; imanın zayıfladığı noktada akıl sana destek olur.

Ama aklını kullanmadan sırf imanla gidiyorsan, o zaman tehlikedesin!... Çünkü iman daha önce de bahsettiğim gibi zaman zaman zayıflar...

Niye?..

Çünkü "iman nuru" denen şey Şİron yıldızının ruhaniyetindendir!..

Venüs`ün Jüpiter`in ve Şiron`un birbirleriyle yaptıkları bazı açılar sırasında ve bunların kişinin horoskopunda 9. evi ile yaptığı açılarla yaşamın belli devrelerinde, belli günlerinde iman artar, belli zamanlarda da zayıflar.

Onun için hiç bir zaman sen aynı imanı, aynı şevki, aynı arzuyu kendinde devamlı duyamazsın. Belli zamanlarda imanın artar, kuvvetlenir; belli zamanlarda zayıflar; işte bu yüzden, "iman ile yürü, ancak aklını da sakın elden bırakma", diyor.

Çünkü iman dediğimiz olay Şiron yıldızının tesiri iledir.

Ayeti kerimede,

"ONLARA YILDIZ OLARAK HİDÂYET EDERİZ"

denmektedir.. (Bu konuda geniş bilgi için tıklayıp okuyabilirsiniz         ===>> Hz. Muhammed Neyi `Oku`du

Yani, "o yıldızın ruhâniyeti ile biz ona tesir ederiz", deyişindeki ifade buradan kaynaklanıyor. Çünkü yıldızın tesiri zaman zaman artar, zaman zaman eksilir.

Buna karşın yeterli tesirleri alamayan grup eğer zamanında aklını kullanmışsa, o iman sürecini iyi değerlendirmiş ve güçlü temeli elde etmiş ise; gelen tesirlerdeki bu zayıflama ona fazla tesir etmez.

O, bu defa akıl gücü ile yoluna devam eder. Yani gündüz güneş vardı, kayboldu; gece ay çıktı!. Ayın ışığı ile devam eder, gider yoluna.iman nuru güneş gibidir; dolunayın ışığı da akıl gibi !.

Güneşin yani iman nurunun kaybolduğu yerde akıl gücü ile gidersin. iman o zaman vardı ama, belli şartlar sende o imanı zayıflattı. Akıl temeline de dayanmıyorsan, olayın tesiriyle ve yanlış fikirlerin etkisiyle imanı kaybetmek çok mümkündür.

İnsanın davranışlarına yön veren en önde gelen iki unsur "akıl" ve "duygular"dır...

Ne var ki "ŞEYTAN" lâkabıyla bilinen cinler için akıl ve duyguları etkileyerek kişiyi saptırmak çok kolaydır!.. Zira, bunların her ikisi de kolaylıkla "vehmin" hükmü altına giriverirler!..

Akıl, kesitsel algılama araçlarımız olan beş duyu verilerine dayanan bir biçimde şartlanma yollu verilere dayalı hükümler vererek kendine tayin ettiği hedefe doğru yürür...

Oysa aklın bu kanallardan elde ettiği veriler, genel veri potansiyeli içinde, okyanusta bir damla oranında bile değildir!..

Eldeki tüm verileri en mükemmel bir biçimde değerlendiren süper bir akıl düşünelim... Ama dikkat ediniz!... "Eldeki tüm verileri" dedik...

Evet, bu akıl, bu verilere göre kendine bir rota çizdi... Sonra, bunların dışında öyle verilerle karşılaştı ki, belki de kendisine tayin ettiği rotanın tam yüzseksen derece zıddını tercih etmek zorunda kaldı!..

Nitekim, nice çok akıllı, okumuş, dalında büyük uzman olmuş kişiler görürüz ki, bunlar bir anda hem de ileri yaşlarda, büyük birikimlerine rağmen o güne kadar yaşadıklarının tam aksine bir hayatın içine dalarlar...

Zira, akıl, eline geçen verilere göre, bir mantık kullanarak kendine yol bulur...

Oysa "ölüm"le başlayan sonsuz yaşam ise, aklın hiç bir zaman elde edemeyeceği veriler ihtiva eder... Aklın veri tabanını oluşturan beş duyunun yani kesitsel algılama araçlarının bu sahada bir şeyler elde etmesi olanaksızdır!..

Aklın ölümötesi yaşam konusunda kendisine yön verebilmesi belki şu donelerden hareketle bir dereceye kadar mümkün olabilir..

"Var olan hiç bir şey yok olmaz; yoktan da hiç bir şey var olmaz!.." prensibi bir gerçek olduğuna göre... Benim de bedenin tüm değişimlerine rağmen bunlardan etkilenmeyen bir "BİLİNCİM" olduğuna göre... Demek ki, bedenim ne tür değişimlere tabi olursa olsun, "BİLİNCİM ASLA YOK OLMAYACAKTIR"!... Bu da insanın ölümsüzlüğü, demek olur!.."

İşte bu yoldan akıl, ilim sayesinde bir dereceye kadar ölüm ertesinde de yaşamaya devam edeceğini kavrayabilir...

Ya sonrası?

Kişi ölümötesine dair Nebi ve Rasûllerin verdikleri sayısız bilgiler hakkında nasıl malûmat toplayacak beş duyu ile?...

İşte bu sebepten dolayı dinin esası "iman" nuruna dayanır!.

"İman" nuru olmayan kişi ne kadar akıllı olursa olsun hidâyete eremez.Yani Şironun güçlü tesirlerinden nasip almamışsa, Uranüsün üstün akıl özelliklerine sahiptir, fakat felsefeci kafası vardır.

Maddi değerlerden arınmış, maddeötesi değerlerle meşguldür; ancak felsefede kalmıştır. Buna eskiler işte iman nurundan mahrum kaldığı için felsefecidir derler... Söz doğrudur.

Burada hazır söz felsefeden açılmışken, aynı konularla ilgilenen iki ayrı yoldan ve aralarındaki çok önemli farktan söz etmeden geçemeyeceğiz...

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  18.Ara.2009 Cum 20:57:27sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

               TASAVVUF VE FELSEFE

Nedir birbirinden farkları?...

Tasavvuf dinin temelindeki düşünsel tabandır!. Dolayısıyla biz bu olaya daha geniş kapsamlı olarak "Din ve Felsefe" diye yaklaşalım isterseniz..

Din ile felsefe arasındaki en önemli fark şudur:

Felsefe, görülenden yola çıkarak, varlığın , yaşamın, yaşam içinde insanın yerinin ve davranış kökeninin tesbit edilebilmesi çalışmalarını yapar.. Bilgiye, görgüye, kültüre, ilme dayanır yani zahirde mevcut beş duyuyla algılanan donelere dayanır.

Din ise görülmeyenden yola çıkarak, görülmeyenin verilerine dayanarak görülenlerin deşifre edilmesi sistemine dayanır. Zira dini vahiy esasına dayanarak bildiren peygamberdir.

Allah Rasûlü normal göz ile, beş duyu ile algılanamayan bir biçimde algıladıklarını esas alarak, onlara dayalı bir biçimde görülenleri deşifre edip değerlendirme sistemini getirmiştir. Bu ikisi arasında uçurum vardır; çünkü gördüklerin, göremediklerin yanında nedir?.. bir hiç!. Sonsuzda bir hiç!.

Bu yüzdendir ki felsefe her halükârda yanılmaya mahkûmdur.

Gördüğüne göre bir sonuç çıkaracak; ama göremediği bir başka esasın yanında o sonuç değerini yitirecek hiç olacak..

Buna karşılık din görülmeyen gerçekleri de esas alan bir biçimde varlığı değerlendirme yoluna gidecek; bunun neticesinde gerçek değerler idrak edilebilecektir. Onun içindir ki felsefe eldeki mevcut bilgilere dayalı bir sistemdir; değerleri de ele geçenlere GÖREdir; yani izâfidir!

Din (sistem) ise başlangıça kolaylıkla kavranamıyacağı için, imana dayalı bir sistemdir... Ama yanlış anlamayalım, din imana dayalı bir sistemdir derken, burada imanla iş biter anlamında kilitlenmeyelim!

İmandan gaye ameldir!.

Bir şeyler yapmaktır!... Bir şeyler yapmak için de önce onun yapılmasına iman etmek lazımdır.

İman etmek görülmeyene olur; görülen şeye iman olmaz!.. Gördüğün bir şey için, iman ediyor musun, denmez.. Zaten onu görüyorsun, bu yüzden burada iman söz konusu olamaz..

İman görülmeyene olur.. Görülmeyene iman etmek suretiyle, o görülmeyenin yapısal özelliklerine, yapısına, tarzına, sistemine, şekline göre gerektiği gibi fiiller ortaya konulur. Yani, görülemeyen gerçeklere dayalı bir şekilde çalışmalar yaparak, varlığın sırrına, aslına, orijinine ermektir din..

Felsefe ise eldeki mevcut doneleri değerlendirmek suretiyle varlığın yapısını ve sistemini çözmeye çalışmayı ve bunların içinde insanın yerini tesbit etmeyi hedef almıştır.

Felsefe ile din arasındaki farkın muazzamlığı apaçık ortada değil mi?..

Beş milyon veya beş milyar ile sonsuz arasındaki fark ne ise; felsefe ile din arasındaki farkta budur işte !...

Felsefede çeşitli bilgileri alıp değerlendirmek suretiyle belli bir dünya görüşüne sahip olabilir; bununla beraber dilediğin gibi yaşayabilirsin...

Buna karşılık dinde ise, bir takım çalışmalar yapma zorunluluğu söz konusudur; bu zorunluluğu ise idrakın veya imanın oluşturur.

Çünkü, Din sana diyor ki...

Gelecekte senin için şöyle şöyle bir yaşam söz konusu...

Bu yaşamın üzüntü ve sıkıntılarından kurtulmak; güzelliklerini yaşamak istiyorsan, bunun için şu tarz çalışmalar ve davranışlar ortaya koymak zorundasın!. Aksi takdirde o hedefe ulaşabilmen mümkün değildir!.

Evet, Din bunu söylüyor!.

Öyle ise dinde esas mesele, "iman" edilen konularda yapılması gereken çalışmalardır... Yani, imandan öte, esas olay, inancın sonucu olan ameldir, yani fiillerdir...

Zira, sadece "iman ettim" demek yeterli olmayıp; önemli olan, o imana dayalı hususlarda belli fiilleri ortaya koymaktır!.

Ayet-i Kerime’de ne deniyor:

"İMAN EDİP, KURTULUŞA ERDİRECEK OLAN FİİLLERİ TATBİK EDERLER"

"İNSAN İÇİN KENDİ ÇALIŞMALARININ SONUCUNDAN BAŞKA BİRŞEY SÖZKONUSU DEĞİLDİR"

İnsan daima kendisinden çıkan fiillerin sonuçlarıyla karşılaşacaktır!.

Her aşamada yaptıklarının neticeleri, bir sonraki aşamada o kişi için otomatik olarak oluşmaktadır..

İşte, Ölümötesi yaşamda otomatik gelişmelerin olmasının sebebi de budur!... Yaptıklarının neticeleriyle karşılaşma olayı!...

Öyle ise, bir insan, hangi mertebede olursa olsun; neleri bilirse bilsin; neleri hissederse hissetsin; neleri yaşarsa yaşasın; yapması gerekli çalışmalar yönünden geri kalması halinde, gelecekteki güzelliklere de erişme yönünden geri kalacak demektir.

"Ben şu mertebeye geldim; ben şu idraka şu seviyeye geldim; ben şöyle kendimi hissediyorum; öyle ise artık benim namaz kılmama gerek yok; öyle ise benim oruç tutmama gerek yok; öyle ise benim bir takım çalışmalar yapmama gerek yok; zikir yapmama gerek yok!... Mademki benim varlığım ALLAH`ın varlığı; ben ALLAH`ı mı zikredeceğim, ben kendimi mi zikredeceğim; kimi zikredeceğim? Nedir bu olay?" gibi düşünceler tamamen şeytani-Cinni ilhamların neticesi olarak oluşur ve kişiyi ikileme düşürür.

Nasıl ki İblis, Adem`i cennet yaşamında iltibasa (ikileme) düşürdü; aynı şekilde dünyada da insana bu tür görüşler ilham ederek, onu belli çalışmaları yapmaktan geri bıraktırır!. Kişi yapılması gerekli çalışmalardan ne nisbette geri kaldıysa, o çalışmaların karşılığı olan hallerden ve ortamdan da geri kalır!..

Kesin kuraldır bu!...

Çünkü senden meydana gelmeyen çalışmanın neticesi de asla senin için geçerli olmayacaktır...

Ayağını bir adım ileri attınmı, bir adım ileri gidersin; iki adım ileri attınmı, iki adım ileri gidersin!. Çünkü ilâhi sistem, nizam, düzen, bu esas üzerine kurulmuştur..

Selametle

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IDIO

IDIO resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  19.Ara.2009 Cmt 12:08:33sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
Göker ellerine kollarına sağlık hak teala razı olsun
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  4.Nis.2010 Pzr 04:50:22sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

Madem okumak zor geliyor buyrun bilgisayarınıza indirip dinleyin ,önyargısız olarak düşünerek dinleyip hayatınıza onagöre bir yön verirsiniz işallah

https://rapidshare.com/files/371736596/akilveiman.mp3.html

Not: bilmiyenler için linke tıklayıp açılan sayfada free user diyip geri sayımdan sonra bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

foruma paylaştığım bütün konular bir bütündür. Birini,ikisini yada bir kaç cümle veya konu okuyup hemen hüküm vermeyin lütfen

yapmanız gereken şayet elinizden geliyorsa hepsini değerlendirmeye çalışmaktır.

Selametle...

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xxxGOKERxxx

xxxGOKERxxx resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  29.Haz.2010 Sal 12:47:34sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

Konuyla İlgili Ses Dosyası Linki Yenilenmiştir 29Haziran-2010

Not: bilmiyenler için linke tıklayıp açılan sayfada free user diyip geri sayımdan sonra bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

foruma paylaştığım bütün konular bir bütündür. Birini,ikisini yada bir kaç cümle veya konu okuyup hemen hüküm vermeyin lütfen

yapmanız gereken şayet elinizden geliyorsa hepsini değerlendirmeye çalışmaktır.

Selametle...

 

https://rapidshare.com/files/403425868/akilveiman.mp3.html

CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir