ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
| | |
|
GoLetsGO
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Mar.2006 Sal 21:50:53 ROMANTİK ÖYKÜLER SERİSİ |
|
BU YAZDIKLARIMI BELKİDE ÇOK UZUN DİYE OKUMAYA TENEZZÜL ETMİCEKSİNİZ AMA BENCE OKUMAYA DEĞER... HER EVE LAZIM
İnceden inceye bir yağmur yağıyor. Hani şu ahmak ıslatan cinsinden. Şemsiyem yok, yani ismine yakışır bir şekilde beni ıslatıyor. Karşılıksız bir aşk için bu kadar acı çekene "Ahmak" denmez de ne denir? "Kaldır başını aslanım, dik yürü Gül bakayım, nedir bu halin Bir ağlamadığın kaldı. . . . . . . . . Bir gün bakacaksın ki Onu düşünmeden bir saatin geçmiş Şaşıracaksın. Başka bir gün Birisi adını anacak yanında “-Hiç yabancı gelmiyor, kimdi o? “ diyeceksin, sonra hatırlayacaksın O nu ve bu günleri Kimse sebebini sormasın diye Gizlice güleceksin. . . " Acı çekiyorum, gün gelir unuturum. Mantığım unutacağımı söylüyor ama yüreğim ezim ezim eziliyor, sanki dünyanın sonu geldi. Böyle üzülüp duracağıma bir güzel ağlayım, belki rahatlarım diyorum. Yağmurda ağladığım da fark edilmez. Üstelik sokakta kimse yok. . . Ağlayamıyorum gururum engel oluyor, Neymiş efendim "erkekler ağlamaz". Oyalanacak bir şeyler düşünüyorum, elime anahtarlığımı aldım; tespih gibi çeviriyorum. Dudağımda bir ıslık, ıslığıma hüzünlü bir şarkı dolandı. Neşeli bir melodi bulayım dedim, sonra vazgeçtim. Çünkü üzülüp boşalmak, ferahlamak istiyorum, unutmak istiyorum. Vakit akşam, yağmurun sesiyle ayak seslerim birbirine karışıyor. Ankara caddeleri çamurlu, sokaklar boş. Yalnız bir kaç saniye önce geçen araba hariç. Zaten o araba da üstüme su sıçratmaktan başka işe yaramadı. Çamur sıçratmasına aldırmadım bile. Boş sokaklarda ıslanarak bir süre daha yürüdüm. Artık yeterince ıslandım, yeterince ferahladım, evime bekâr evime dönmeliyim. Ana caddelere doğru yöneldim. O nu hiç tanımadım, o bana hiç acı çektirmedi, hatırladıklarım bir filmden aklımda kalanlar. Evet, evet, unutmalıyım onu. Otobüs durağına vardım, yolda insanlar koşuşturuyordu ama durakta sadece bir genç kız vardı. Islak giysilerimden utandım, ondan olabildiğince uzak bir köşede durdum. İçimden söylediğim şarkılar, yavaş yavaş neşeli olmaya başlıyordu ki, kızın ağladığını fark ettim, üzüldüm ama güldüm. Nasıl tarif etsem, hani "buruk gülüş" derler ya işte öyle. Kendi kendime "Al başına, bir gariban âşık daha. "dedim. Aldırmayım dedim ama olmuyor, yanına yanaştım. Güzeldi, yaşı da benden birkaç yaş küçük görünüyordu. Yanına yanaştığımı fark edince ağlamsını gizlemeye çalıştı. -Merhaba Nasıl biri olduğumu anlamak için yüzüme baktı, tereddütle konuştu; -Merhaba Gülümseyerek konuştum; -Siz şanslıymışsınız. -Niçin? -Baksanıza yağmur benim her tarafımı ıslattı, sizin sadece gözlerinizi ıslatmış. Gözlerini kurularken gülümsemeye çalıştı; -Gerçekten fena ıslanmışsınız. -Biraz yürüdüm yağmurda. -Çok mu seviyorsunuz yağmurda yürümeyi? -Severim ama bu kadar ıslanacak kadar değil. -Öyleyse niye? -Bir gönül yarası aldım da. Kendisine yakın biri, derdine bir ortak bulduğuna sevindiği belli oluyordu. -Ya sizin gözlerinizdeki yağmur niye? -Bende de bir gönül yarası var. -Karanlıklar, güneş çıkana kadar hüküm sürer. -Benim karanlığım geçici değil, güneşsiz. Çünkü; ayrıldık. -Anlatmak ister misin? İyi bir dinleyiciyimdir. Bir an durdu, sonra; -İsterim ama sen de anlatacaksan. -Önce sen anlat, şu anda senin daha çok ihtiyacın var konuşmaya. O anlatmaya başladığı sırada otobüs geldi, binmeyeceğimizi anlayınca geçip gitti. Yağmur kesilmişti. Cadde boyunca beraber yürümeye başladık.
|
O anlatmaya başladığı sırada otobüs geldi, binmeyeceğimizi anlayınca geçip gitti. Yağmur kesilmişti. Cadde boyunca beraber yürümeye başladık. -Geçen yıl beni takip etmeye başladı. Efendi davranıyordu, yanıma gelip rahatsız etmiyordu. Sanki sadece dikkatimi çekmek istiyordu. Bunu da başardı, yakışıklıydı. Neyse bir gün yanıma geldi, mahcup bir ifadeyle tanışmak istediğini söyledi. Ayaküstü biraz konuştuk. Beni beğendiğini, bir süredir takip ettiğini söyledi. İyi birine benzediğine kara verip az bir nazlanmadan sonra arkadaşlık teklifini kabul ettim. Birkaç gün sonra pastanede buluşup konuştuk. Bir süre bu tür buluşmalar, konuşmalar devam etti, sonunda ilan-ı aşk ve evlilik teklifi. . . Tabi evliliği hemen istemiyordu, bitirmesi gereken işleri varmış onları halledince ailelerimize konuyu açacakmış. . . Normal karşıladım, kabul ettim ama yine de daima ölçülü davrandım, bazı işadamlarının bu tür vaatlerle genç kızları kandırdığını bildiğimden. . . İş adamı olduğunu söylemiş miydim? Üç arkadaşıyla küçük bir ticari ortaklıkları vardı. Neyse ilişkimizde daima ölçülü davranınca bana karşı gittikçe soğuk davranmaya başladı. Evlilikten söz edince de hep acele etmememi, sabırlı olmamı öğütlüyordu. Sonunda bir gün onu başka bir kızla gördüm. Bu günkü buluşmamızda gördüğümü söyledim, önce inkâr etti, ben üstüne gidince itiraf etti; ”Tamam tamam, bir kız var, seni istemiyorum artık. Bıktım senin nazlarından. "dedi. Ağlayarak kaçtım. Çok üzülmüştüm ama yine de şükrediyorum onun gerçek yüzünü evlenmeden gördüğüme. Teselli edici bir şeyler söylemek istedim. O da bunu bekliyordu ama aklıma bir şey gelmiyor. Dostça elini tuttum; -Fakat bu olay sayesinde birer arkadaş, dost bulmuş olduk. Elimi samimiyetle sıktı; -Haklısın. . . Şey. . . -Ümit. -Mehtap. Vakit epey geç olmuş, hava da serinlemişti. Hafifçe titrediğini fark ettim, anlaşılan üşümüş. -Üşümemen için ceketimi vereceğim ama ıslak. -Düşündüğün için sağol. Gizlemeye çalışıyorum ama ıslak elbiselerle ondan daha fazla üşüyorum. Titremeye başladım. -Vakit çok geç oldu, seni evine bırakayım. -Senin hikayeni dinlemedim. -Bu günlük bu kadar yeter, bende başka zaman anlatırım. -Sen titriyorsun. . . -Hayır, dans ediyorum. -Ne dansı? -Zatürree dansı. -Gidelim hasta olacaksın. Şey. . . Evime bırakmana gerek yok. Bir daha görüşecek miyiz? -Tabi arkadaş değil miyiz? -Arkadaşız. Hımm adreslerimizi, telefonlarımızı birbirimize verelim. -İyi olur. Bende telefon yok ama seninkini alayım. Ailenle mi kalıyorsun? -Evet, ya sen? -Tek başımayım. -Ooo... bu kötü haber, evin şimdi buz gibidir, iyice hastalanırsın. Bize gelsene. -Sanırım ailen uygun karşılamaz. -Merak etme ben bir şeyler söylerim. -Ne gibi? -Ne bileyim. . . "Beni bir arabanın altında kalmaktan kurtarırken çamura düştü. . "derim. -Vay be ben neymişim! . Durağa doğru yürümeye başladık -Ailen kalabalık mı? -Annem, babam, büyükbabam, bir erkek kardeşim ve bir kız kardeşim. Kulağına eğildim; -Erkek kardeşin iri yarı mı? -Yoook canııım, iki metre doksan santim filan. Şöyle bir doğruldum, olduğumdan uzun görünmek için ayakuçlarımda yükseldim; -Hani nerdeyse benim kadar varmış. Tatlı bir sohbet içinde yürürken tekrar yağmur başladı. Otobüs durağına da gelmiştik. Şansımızdan çok geçmeden otobüs geldi. Şoförün şaşkın bakışları altında, ıslak elbiselerimle otobüse bindim. Sessiz bir otobüs yoğculuğundan sonra mahallerinde indik. Evlerine doğru yürürken hala ailesinin beni nasıl karşılayacağını düşünüp endişeleniyordum. Geldiğime çoktan pişman oldum. Mehtap benim huzursuzluğumu fark etti; -Yolda söylediğim şaka değildi, gerçekten aileme beni arabanın altında kalmaktan kurtardığını söyleyeceğim, seni iyi karşılarlar.
Ahmet Ünal ÇAM https://huzur.sehri.com | | |
GoLetsGO
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Mar.2006 Sal 21:54:02 |
|
Günün birinde bir insanoğlu bir kırlangıçla arkadaş olmuş,kırlangıç aşka kırılmış o ise aşkı arıyormuş,nezaman cama baksa kırlangıç ordaymış ,elini uzatsa küser kaçarmış,birlikte aşkın türküsünü söyler ağlarlarmış,zamanın önemi olmadığı vakitlermiş bu vakitler insanın yaşadığı ülkede satılıkmış tüm kalpler en fazlasını veren alırmış ,ortalık et pazarıymış ,tüm bedenler satılıkmış zenginler daha zengin olma telaşında fakirse yine fakirmiş,bu yüzden diğer insanlar anlamamış kırlangıçla insanın çıkarsız dostluğunu deli demişler adama umursamamış ,adamı küçücük bir kuş anlıyormuş onu yüreğini saf aşka olan özlemini herkesten kaçar ona sığınırmış karanlık gecelerde böyle devam etmiş yıllarca bir gün gelmemiş kırlangıç cama beklemiş insan günlerce küçük dostunu birgün cansız bedenini bulmuş yerde sapanla kırmışlar kanadını ağlayamamış kanı donmuş ve o günden sonra konuşmamış hiç bir kırlangıçla ,insanla ,aşkı aramaktanda vazgeçmiş çünkü kırlangıç insanların kurbanı olmuş oysaki o herkezden masummuş | | |
GoLetsGO
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Mar.2006 Sal 21:56:20 |
|
Soğuk bir kış günü yağmur sanki buluşmamıza ağlarcasına durmak bilmedi.Senin zerdali güzeli gözlerin girdi aklıma..İmkansızlığım olduğunu bildiğim halde sana günlerimi vermekten çekinmedim hiç.Aşk mıydı? Hayır, ufak bir çocuğun kandırılmasıydı yanlızca sevdiği bir şekerle.İnkar edemem seninle geçen güzel dakikaları, yaşanan güzellikleri.Biliyorum seni bırakıp gitmem çok acıttı canını.Belki canın hiç böyle yanmamıştı.Ama sen hiç anlayamadınki beni.Biraz daha bile bilseydin sevmenin, sevenin ne kadar kutsal olduğunu.Artık keşke diyemiyorum hiçbirşeye.Bilmek istersin diye söylim zerdali gözlü serseri; parmağımda bir alyansım, sevmenin ne demek olduğunu bilebilen bir adam var hayatımda. Aynı çatı altında mutlu bir hayat bekliyor bizi.Ve yine söylim aşk kıskançlık,hırçınlık,yalandan hoşlanmaz.Aşk sadakat ister,güven ister aşk anlayış ister. Eğer aşığım diyosan yinede sadakatin senin, anlayışın senin olsun. Aşk senin olsun. |
Alıntıdır...
| |
xCadiKisKedix
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 29.Mar.2006 Çar 23:12:53 |
| fiogf49gjkf0d cok guzelmi$:) ama ke$Ke defamida olsaymi$.. hemen bitirmi$ler hikayeyi.. | |
alesta83
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 9.May.2006 Sal 13:54:48 |
| fiogf49gjkf0d Sevdiğimiz eşyayı, dostları yada sevgiliyi. Sonunda yürekte kalan hep ayni duygu, hüzün... Çünkü yitirilene alışmışızdır, sevmişizdir, bizimle olan beraberliği keyiflendirmiştir. Çünkü o beraberliğe değer vermişizdir.
Ya o güzelliği yasarken; paylaşımı, keyfi, sevmeyi ve sevilmeyi birlikte hissederken...
Hep korkmaz miyiz? İçimizi en güzel anlarda bile hep sarmaz mı? Ya biterse? Ya yok olursa bu güzellik?; endişesi..
Tabii ki bitecek. Yaşadığımız mutluluklar, hüzünler hep bitmedi mi? Hep yerine başka başka hüzünlere, mutluluklara bırakmadı mi?
Gene ayni korkular, ayni endişeler...
Peki sahip olduğumuz güzellik için yitirme korkusuyla ağlamak niye? Kime? Ne için ? Biliyor musunuz?
Dökülen göz yaşları sadece kendimiz için.. O değere sahipken de, yitirdiğimizde de.. Çünkü bizi asil korkutan YALNIZLIK..
İçimizde hissettiğimiz o güzel duyguları uzunca bir süre tekrar yaşayamamak..
Özlemek, özlenmek, sevmek, sevilmek, sım-sıkıca sarılmak, o bedenin canini, kanını hissetmek, sevişmek.. Hangisi kolay vazgeçilir hazlar ki?
Biten aşklarda da, biten ömürde de yanaklarımıza dökülen gözyaşları hep kendimiz için.
Çünkü merkez hep biziz, doymak bilmeyen egomuz.. Ve o egoyu doyurabilmek, hoşnut kılabilmek için ne kadar çok çırpınır dururuz.
Bizim sevdiklerimiz bizi muhakkak sevmeli, özlediklerimiz özlemeli, doğrularımız her zaman tek doğrudur.
Ya yanımızda ki insan ? Onun egosu ? Arzuları, özlemleri veya usandıkları...
Ne kadar o sevdiğimiz insana karşı fedakarız? Vermeden neyi ne kadar alabiliriz ki?
Bizler; hep ilişkilerimizde hesap kitap içinde değil miyiz ? Her zaman denge.. Verdiğimiz kadar alalım, aldığımız kadar verelim hesapları yapar dururuz.
Sonuç YALNIZLIK .
Peki bu kadar yalnızlıktan korkuyor, yaşanılan güzellikleri, paylaşımı bir daha yasayamamak endişesiyle kaybedeceğimiz değere ağlıyorsak niye bu kadar ince hesaplar.
O değer bize mutluluk yerine hüzün, kargaşa yaşatıyorsa zaten vazgeçmeliyiz.
Yok eğer yaşamın sıkıntılarından biraz da olsa bizi alıp mutluluk veriyorsa o zaman gözyaşı yerine biraz daha akilci olmak daha doğru değil mi? Sıkıca, hiç bitmeyecekmiş gibi o güzelliği, huzuru sonuna kadar yasamak varken neden korku??
Bilirsiniz.. Anılarımızda öylesine anlamlı, mutlu anlar vardır ki, kimi zaman onca geçen yıllara değerdir. Tabii ki bu değerler karşılık bulduğunda daha da değer kazanacaktır.
Eh iste o zaman bize biraz daha is düşüyor demektir. Daha çok özen... Çünkü yasam içinde, ayni frekansı yakalamak o kadar zor ki...
Sevgiyi, özlemi birlikte yasamak doyumsuz bir hazdır. Artık o sevdiğin insan kendin olmuşsundur. Korursun, tıpkı kendini koruduğun gibi. Üzmekten, incitmekten korkarsın. Artık hesap, kitap yapılamaz. ; Daha çok vermek vermek istersin. Çünkü ego vererek de doyumu öğrenmiştir. Çünkü gönlünü ayna tutmuşsundur o sevgiliye. Çünkü yitirme korkusu askı ölümsüz kılar.
Çünkü ayrılmanın da bir vahşi tadı var Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil Çünkü ayrılık da sevdaya dahil Çünkü AYRILANLARDA HALA SEVGİLİ...... | |
| | |
| |