Çoğu insan rakıyı kendine özgü bir tarzda içer. Kimisi sulandırarak, kimisi sek içerek, kimisi şişesinden içerek keyif almaya çalışır.Rakı içmenin en büyük püf noktası soğutulmuş rakı, bardak ve soğuk sudan geçer. Aksi takdirde rakı içiminden hiçbir zevk alınmaz.
Rakı hazırlanırken dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta da bardağa önce rakı, sonra su, son olarak da buz konulmasıdır. Rakıyı sulandırmadan üzerine buz konulursa rakının aroması kristalleşir ve rakının tadı bozulur. Rakı meze ile birlikte yudum yudum ve yavaş içilir.
Demlenmek rakı içerken kullanılan bir kelimedir. Bunun sebebi çayın rengi ve kokusu suya sinerek içilecek kıvamı almasıdır. Atalarımız da buradan yola çıkarak rakı masasında demlenme sözcüğünü kullanır. Rakı sofrasında demlenmek ve sarhoş olmayı birbirinden ayırtedebilmek gerekir. Bu yüzden rakı içmek özen gerektiren bir iş olduğundan sadece içmesini bilenle içilir. Rakı içen herkes kendi ayarını kesinlikle bilir. Sınırları zorlamaya başladığımızda bu işe dur demeyi bilmeliyiz. Rakıyı bilinçli olarak tadını seviyorsak içmeliyiz. Rakı hiçbir zaman sarhoş olmak için içilecek bir içki değildir. Çünkü bunun sonuçları çok kötü olabilir. Eğer rakı masasında biz ve karşımızdakiler dengeli demlenebiliyorsak ne mutlu bize.
Rakı yalnız başına içilmeyip arkadaşlar veya dostlarla birlikte içilir. Çünkü rakı masaları sohbetlerin yapıldığı, hikayelerin anlatıldığı, hem dinleyici hem konuşmacı olduğumuz bir ortamdır. Bu sanki bir grup terapisine benzer. Ayrıca rakı masasında herkes birbirine saygılı olmak zorundadır.
Haydi Abbas, vakit tamam ; Akşam diyordun, işte oldu akşam Kur bakalım çilingir soframızı Dinsin artık bu kalp ağrısı
35 yaş şiiri / Cahit Sıtkı Tarancı
RAKINAME
İçmesinin bilene Zevk-u sefadır. İçme`yi bilmeyene Cevr-ü cefadır rakı.
Bir münasip mikdarı Muhabbet anahtarı Kaçırırsan ayarı Can`a ezadır rakı.
Ne dert kalır, ne keder, İçeni mes`ut eder. İçebilirsen Eğer Ruhu ciladır rakı.
Ham ervahsan yanaşma Arif`sen ondan şaşma, İç ama, haddi aşma Ferahfezadır rakı.
Yarattığı ahengi, Ne saz verir ne çengi, Terbiyenin mihengi Dense sezadır rakı.
Beyaz peynir, domates, Yanına bir kavun kes, Çiğ köfteyle ne enfes Bir iptiladır rakı.
Biraz tuzlu leblebi, Kadehin billur leb`i, Dudakları öpmeli, Yoksa hebadır rakı.
Ehli kemal olana Zevkle hem`hal olana, Sohbette tad bulana, Yar`ı vefadır rakı. Misten ala kokusu, Ana sütü gibi su, Şu ki sözün doğrusu Müstesna ma`dır rakı.
Dost bezminde sohbette Neşe-i muhabbette Her manevi lezzete Bir vasıtadır rakı.
Nükte, cinas anlayan Ahengi-i bezm`e uyan, İçip zırvalamayan, İşte o`nadır rakı.
Eşek içince zırlar, Köpek içerse hırlar Kedi içse tırmalar, İnsanlar`adır rakı.
Al kadehi eline, Dokun gönül teline, Muhabbet alemine, Bir merhabadır rakı.
Adabı, erkanı var, Zamanı mekanı var, Kimin ki iz`anı var, O na şifadır rakı.
Gönül dargınlarına, Vefa kırgınlarına, Hayat yorgunlarına, Haza devadır rakı.
Mirkelamoğlu der ki: Had bilmezsen eğer ki, Öyle rüsva eder ki, Başa beladır rakı.
Necip Mirkelamoğlu
İçki yasaklanabilir, mahsuru yok ama rakı asla... Takunyalılar öyle zannedebilir amma aslında içki değildir rakı.
Yurt sevgisidir örneğin. İki tek attın mı “ne olacak bu memleketin hali” demezsin aksi olsa...
Tıp bazen çaresizdir, o ilaçtır. Gurbete bile iyi gelir...
Kontörsüz muhabbettir. Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar, gülümsetir.
Botoks’tur bir nevi. en kaknemi bile bir başka görünür gözüne. Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır... İçilir, güzelleşilir...
Herkesin gençlik hatası olabilir. Bira içersin. Sonradan para kazanıp tenise başlayınca, Şarap içmeyi matah zannedersin. Amerikada tır şoförlerinin içtiği viskinin dublesine, Etiler’de tır parası ödersin. Ayrı. Ama kürkçü dükkanıdır. Döner gelirsin...
Orhan Gencebay dır. Müslüm Gürses dir. Entel barlarda söylemeye utanırsın. Ama hepimiz biliriz ki ezbere bilirsin...
Örgüttür. Ama bölücü değil birleştirici. Türkü de içer, Kürdü de, Lazı da... Sor bak Ermenisi de, Rumu da, Yahudisi de...
AB’cidir. Çünkü rum öyle bir meze yapar ki, helali hoş olsun, Kıbrısı veresin gelir.
Madem ki yasaklayacaksın rakıyı... Neden balık avlıyorsun o zaman? Şerbetle mi yiyeceksin çipurayı, levreği. Ne anlamı var deniz börülcesinin, rokanın, radikanın, cibezin? İnek miyiz biz? Şakşukayı şarkı mı zannediyorsun sen?
Yanlış şiir okuyorsun, hapse giriyorsun... Oku bak ne diyor dünya güzeli Orhan Veli;
ŞİİR YAZIYORUM ŞİİR YAZIP ESKİLER ALIYORUM ESKİLER VERİP MUSİKİLER ALIYORUM BİR DE RAKI ŞİŞESİNDE BALIK OLSAM...
:::::::::ÜNLÜ RAKICILAR:::::::::::
İçim rakı dışım su (CAN YÜCEL)
Can Yücel şiirleriyle olduğu kadar kendine özgü kişiliğiyle de Türk Edebiyatı’nın sıradışı şairlerinden biridir. İronik yaklaşımları, şiirlerindeki farklı üslûbu ile dikkat çeken ünlü şair de rakı sevgisiyle anılan isimlerden biridir. Aslında, dürüst olmak gerekirse Can Yücel her türlü alkollü içkiye olan sevgisiyle tanınır. Burada biz rakının diğerlerinden geri kalmadığına, önde olduğuna dikkat çekmeye çalışacağız.
Kalemine düşkün olduğu kadar içkiye de düşkün olan ve ömrünün son günlerine kadar kadehi elinden bırakmayan ünlü şair “Şey gibi hiçbirşeyim yahu” dizeleriyle başlayan “Şey Gibi” adlı şiirinde şu dizelerle rakının adını da anmadan geçmez.
“İçim rakı dışım su Bu mahmur cinayette”
Şiirleriyle pek çok şaire yön çizen Can Yücel’in içkiye olan düşkünlüğü diğer şairlerin de şiirlerinde yer buluyor kendine. Örneğin Sunay Akın yazdığı “Şiiriçi Hatları Vapuru” adlı şiirinde Nazım Hikmet, Orhan Veli, Cemal Süreya gibi önemli şairlere bir vapur ayırırken şairin alaycı tavrını da belirterek Can Yücel’in adının verilmesi gereken vapuru şöyle tanımlıyor.
“Can Yücel vapuru alaycı bir düdük çalar savaş gemilerine ki rakı şişeleri asılıdır can simitlerinin yerine”
Rakı sevgisiyle bilinen bir başka ünlü şair Cemal Süreya ise “Oteller Hanlar Hamamlar İçin Sürekli Şiir” adını verdiği şiirinde o günlerde çok içmesini bazı isimlere bağlayarak şöyle sesleniyor;
“Şu günlerde içkiye düştüm, ondan mıdır bilmem, Daha çok seviyorum Cansever`i, Uyar`ı, Can Yücel`i Bir de Fethi Naci`yi, ve elbet Mustafa Kemal`i”
Rakı masasındaki eşsiz muhabbetiyle dinleyenleri kendine hayran bırakan Can Yücel’in masasını paylaştığı insanlardan biri de eleştirmen yazar Fethi Naci’dir. Buket Aşçı’nın 23.05.1999 tarihinde Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan Fethi Naci ile yaptığı söyleşide Can Yücel’in pedagog ve yazar eşi Güler Yücel’in de adı geçiyor.
"Arkadaşlarla Cihangir`deki şimdi `Susam Bar`, eskiden `Ege Bahçesi` olan yerde toplanmıştık. Can da geldi. Aramızda ona `bakan oğlu` diye takılmıştık. İnanır mısın az içerdi! Mesela biz Can`la çıkarken karısı Güler, ben daha fazla içtiğim için `Allahını seversen Can`a fazla içirme,` derdi!"
Can Yücel’in rakı masasındaki bir diğer arkadaşı da ressam Burhan Uygur’dur. Tuba Akyol’un ressamın eşi Vesile Uygur ve oğlu Tuna Uygur ile yaptığı ve 19.10.2004 tarihinde Radikal Gazetesi’nde yayınlanan söyleşide ünlü ressam ile Can Yücel’in pek çok anısının olduğunu öğreniyoruz. Aynı söyleşide Vesile Hanım bu anılardan bir tanesini şöyle anlatıyor. “Can Yücel`le çok anısı vardır. Bir gün birlikte Ankara`ya gidecekler. Can abi sarhoş. Burhan son anda geldi gara, o da sarhoş. Film gibi; tren hareket etmiş, Can abi yarı beline kadar camdan sarkmış bağırıyor, Burhan koşuyor, biz Güler`le birlikte Burhan`ı arkadan itiyoruz. Neyse Burhan da bindi trene. Tuna küçük o zaman, ben gidemedim o yüzden onlarla. Güler`e dedim ki "Keşke sen gitseydin başlarında, bunlar şimdi talan ederler Ankara`yı." O da "Vallahi Vesile iki-üç gün kafamı dinleyeceğim" dedi. "Hiç uğraşamam. Ne halleri varsa görsünler." Daha trende ortalık birbirine girmiş tabii. Bir kadın fenalaşmış, Can abi "Açılın ben doktorum, hayat öpücüğü vereceğim" diye gitmiş. Kadının kocası bizimkileri dövmeye kalkmış. Zaten her saniyeleri ayrı bir olaydı.”
1999 yılında kanser nedeniyle hayatını kaybeden ünlü şairin henüz tedavisi sürerken 01.08.1998 tarihinde Radikal Gazetesi için yapılan söyleşisinde ise Güler Yücel şairin hala yaşamak, şiir yazmak ve sövmek isteğiyle umudunu koruduğunu görüyoruz. Hatta Güler Yücel eşiyle “"Ulan Can be, hep şişeye bağlı yaşadın, 70`inden sonra da azdın, şimdi dört şişeye birden bağlı yaşıyorsun, ne bu böyle bir rakı şişesi, bir serum şişesi..." cümleleriyle dalga geçer.
Şairliği yanında Brecht, Shakespeare, Charles Dickens gibi dünya edebiyatından pek çok ünlü yazarın eserini kendine has üslûbuyla çeviren, 1926 İstanbul doğumlu Can Yücel Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü`nde okuduktan sonra ailesinin isteğiyle İngiltere`de Cambridge Üniversitesi`nde eğitim görür. 1950 yılında ilk kitabı “Yazma”yı çıkartan ünlü şairin Çok Bi Çocuk, Her Boydan, Gezintiler, Kısa Devre, Seke Seke gibi pek çok eseri bulunmaktadır. Yakalandığı hastalık nedeniyle 1999 yılında hayatını kaybeden ünlü şair yaşamının son günlerini geçirdiği Datça’ya gömüldü. Şairin fıkralara konuk olacak nitelikteki anıları hala konuşulmakta; pek çok insanı etkileyen şiirleri ve çevirileri halen sevilerek okunmaktadır.
Rakı şişesinde balık olsam (ORHAN VELİ KANIK)
Pek çok şiiriyle akıllarda yer eden, Türk Edebiyatı’nın usta ismi Orhan Veli, 1914 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Felsefe bölümünde yaptığı yükseköğretimi yarıda bırakarak bir süre PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosu’nda çalışan Veli Garip akımının öncülerinden biri olarak Türk şiirine yenilik getirmiş, Türk şiirinde hüküm süren kalıpları yıkarak farklı bir deneyin liderliğini yapmıştır.
Ankara’da belediyenin açtığı bir çukura düşmesinin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra 36 yaşında hayatını kaybeden ünlü şair çevirileriyle de adından sıkça söz ettirmiştir. “Anlatamıyorum”, “Cımbızlı Şiir”, “Dalgacı Mahmut” gibi şiirleriyle bilinen usta şairin rakı sevgisi de adıyla birlikte anılan özelliklerinden biridir. “Rakı şişesinde balık olsam” dizesiyle pek çok rakı severin gönlünü fetheden usta şair, rakıya olan sevgisine ve düşkünlüğüne pek çok şiirinde yer vermiş, kendi yaşamını anlatırken rakıyı da es geçmemiş, özgeçmişinde rakıyı da anmıştır.
“1914`te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13`te Oktay Rifat`ı, 16`da Melih Cevdet`i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18`de rakıya başladım. 19`dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25`te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim".
Yine Orhan Veli’nin "Efkarlanırım" adlı şiirindeki “Mektup alır, efkarlanırım; / Rakı içer, efkarlanırım; / Yola çıkar, efkarlanırım. / Ne olacak bunun sonu, bilmem” dizeleri rakıyla iç içe olduğunun göstergesi niteliğindedir.
Lise yıllarında tanıştığı Melih Cevdet Anday’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan röportajında Orhan Veli ve rakıya dair söylediği sözler, usta şair ile bu keyif içkisinin arasındaki bağı bizlere anlatmak için yeterli. Rakıya olan düşkünlüğünden ötürü Oktay Rifat bir gün Orhan Veli’yi uyaracak olmuş, “Böyle içersen, sonra kadınla yatamazsın” demiş. Usta şair elindeki kadehi havaya kaldırıp göstererek yanıtlamış onu: “Ya bu daha güzelse?”
İstanbul’a olan sevgisini kimi zaman rakıyla bağdaşlaştıran Orhan Veli için kendisi gibi rakıya düşkün olan arkadaşı Oktay Rıfat’ın “Pembe Yalı” adlı şiirindeki dizeleri hem Orhan Veli’yi hem de Rıfat ile olan dostluğunu anlatması açısından önemlidir.
“Vay canına tükürdüğümün İstanbul’u Bir oynak olur Fındıklı önlerinde Elimde yüz iğnelik çapari Poyraz gibi dalarım palamutlara Altımda Turgut Reis motoru Rumelihisarı’nda Orhan’ın mezarı Ne gittim ne gördüm, gitmek de istemem Taze ekmek bir parça beyaz peynir Şimdi olsa şuracıkta rakı içer Denize mi bakar kim bilir.”
36 gibi genç bir yaşta yaşamını kaybeden ve şiirleri kadar rakısına da değer vererek bir şiir yazar gibi rakısını yudumlayan Orhan Veli bugün de rakıseverlerin gönlünde yaşıyor.
::::ARTIK RAKI ZAMANI:::::
Ramazandan sonra:
Eveeeett.. Bizler için bir ramazan daha geçti. Ama sanki delip de geçti. Her sene ramazanı ailecek görmüş olduğumuz bir gelenek dolayısıyla hep birlikte oruçlarımızı tutuk ve de ibadetimizi gereğince yaptık.. Ne de güzel geçti ramazanımız.. Gerçekten sevindik, eskileri andık, ve de o güzelim ibadetimizi yerine getirmeye çalıştık, mümkün olduğunca...
Şimdiiiii... Geldik 11 aylara... Bu aylar bizlerin ayları.. Nasıl geçecek o güzelim günler... Nasıl mı? Evet hem de en güzel sekilde. Geçen bayramın birinci günü ve sonraları bizlerin ilk günleri. Neyin ilk günleri? Rakı başlangıcı ilk günlerimiz. Bu rakı denen güzelim içki ne de güzel bir şeymiş yahu!
Daha bayramın ilk günü başladık rakı eşliğinde yemeklerimize, sohbetlerimiz, bizlerin günlük yaşantılarımız ve de gelecek hakkında konuşmalarımız.. Ve de sonrası... Daha sonrasını sizlere anlatmam mumkün değil.. Neden mi?? Sonrasını bizler de bilmiyoruz çünki.. Ama aslında böyle değiliz tabi ki.... Kıtlıktan çıkmıs gibiydık sanki her birimız, bu rakı denen güzel içki ne menem şeymiş meğerse...
Daha sonraki günlerde yavaş yavaş kendimize geldik. Şimdi artık doyasıya ama kararında ve de keyfınde içmeye başladık herbirimiz, balık ve de yerinde mezelerimizle.. Balık dedim ama balık da yok be şu anda bulunduğumuz yerde..
Karadeniz’in doğusundaymış balık, öyle diyorlar.. Halbuki 3-4 sene öncesine kadar balık (Palamut) o kadar çok idi ki.. Yemeyeni ve de almayanı sanki kötülüyorlardı veya şaka bir yana dövüyorlardı.. Şimdi ıse palamutu resimlerde göreceğiz veya yakınlarda... Ben yine de palamut resımlerini çektim, belkı uskumru gibi, kolyos gibi veya daha bir çok nesli tükenen balıklar gibi, bir daha göremeyiz diye...
|