ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


9 Mayıs 2024, Perşembe 06:05   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Haber > Güncel haberler
forum sohbet oyun basliklari
   ßi mektup..(H and *945; and *1095;v and *945; and *1087; and *64398;eve and *1087;lere)
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

beyazkurt

beyazkurt resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey
ozel karakter ile sohbete katil
sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  26.Mar.2006 Pzr 06:10:49      ßi mektup..(H and *945; and *1095;v and *945; and *1087; and *64398;eve and *1087;lere)sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
               
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

xCadiKisKedix

xCadiKisKedix resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  26.Mar.2006 Pzr 06:13:30sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

Benim cok etkilendigim bi mektup olmu$.. ama anca hayfan seferler anlar bunu:)) uzun ama inanin bi basladiinis mi , birakamiyosunuz.. gercekten cok guzel yazilmis.. aglamama sebep olmu$Tu

 

1 Mart 2003. Diğer günler gibi başlayan, sıradan bir Cumartesi sabahı. Akşam arkadaşlarımıza yemeğe davetliydik. Mutfakta Çerkez tavuğu yapıyordum ve sen benim kara gölgem, bir parça koparırım düşüncesiyle yatmış, bekliyordun. Zaten seni ne zaman evde yalnız bırakacak olsam, erkenden bir vicdan azabıyla sarmalanır ve gittiğim yerde de rahatım kaçardı, ta ki yeniden eve dönene, ta ki yeniden sen üzerime atlayana dek… Bu erken inen vicdan azabıyla sana, cüssene layık bir haşlanmış tavuk parçası fırlattım. Normalde her türlü yemeği havada yakalayan sen, az ilerine düşmüş parçaya koklayarak yaklaştın. Önce anlamadım ne olduğunu. Aklıma gelir miydi kör olabileceğin? Birkaç denemeden sonra şüphelenmeye başlasam da “Yok canım. Ne ilgisi var?” diye söyleniyordum bir yandan. Salona koştum hemen. Bütün oyuncaklarını sağa sola atıp durdum, getirmen için. Ama koşmuyordun. Burnun halıya yapışık, kokularının izini sürerek buluyordun onları. Sesimin geldiği yere odaklanamayan gözlerle bakarken; tedirginliğin, fark edilmemesi olanaksız bir boyuttaydı. Çıldırmış gibiydim, o an dünya üzerinde hiçbir şey kalmamıştı önemini koruyan. 

Meğer o sabah, ardından gelecek acı yüklü günlerin bir başlangıcıymış Sarpişkom, bebeğim, kıymalı böreğim, kara böceğim, çıttırığım… Her zaman gittiğimiz klinikte aldık soluğu. Bir virüsten kaynaklanabilecek bir sorun nedeniyle, karaciğer enzim değerlerinin normalin çok dışına çıktığını ve bunun da göz tansiyonunu yükselterek, körlüğe yol açtığını söylediler. İnandım bebeğim!.. Geçici olabilir, şu an için bir şey diyemeyiz, bekleyip görmek lazım, dediler. Serum, göz damlası, antibiyotik ve ilaçlardan ve bunlar yetmezmiş gibi ağır bir diyetten oluşan bir tedavi süreci başladı.

Annen ve baban olarak; ben ve Recep hayatımızın ilk ortak acısını yaşıyorduk. Sana serum verildiğinde, ikimiz vardık başında. Hiç halin yoktu. Sana sürekli “Sevdan bir ateş oldu bende…” şarkısını mırıldanıyordum. Üç yıl boyunca seni sakinleştirdiğine inandığım bu şarkıyı bir gün bu koşullarda söyleyeceğim aklıma gelir miydi? Yine işe yarıyor muydu bu şarkı; sakinleşiyor muydun yoksa halin mi yoktu da öylece yatıyordun, bilmiyorum.

Günler geçiyor ve enzim değerlerin bir gün düzelir görünürken ertesinde yeniden allak bullak oluyordu. Mantığım almıyordu. Ne olduğunu anlayamıyordum. Klinikte çalışan hekimler de ne yazıktır ki (!) benim kadar şaşkındılar. Daha fazla vakit kaybetmeden seni Veteriner Fakültesi ne götürdük. Üçümüz birlikte içeri girdik. Sen görmediğin için ve halsizliğinden dolayı yalpalayarak yürüyordun. Bir ara yanımızdan hasta bir kedi geçti. Gösterebildiğin tek tepki, burun deliklerinin büyümesiydi. Hekim, seni gördüğü an yaptı yorumunu: Kanser! Ben aylardır seni “şişko göbişim” diye severken, sen meğerse kanser olmuşsun be yavrum! Lenf kanseri olmuşsun da, bir de o kanser yayılmış, karnında büyük bir kitle oluşturmuş. Ben de onu sevmişim aylarca “şişko göbiş” diye. Herhangi bir şüpheye düşmemizi gerektirmeyecek kadar sağlıklı görünüyor olman bir yana, ben bu aptallığı nasıl yapabildim? Recep ve ben ya da bu işin eğitimini almış olan, her iki ayda bir aşı için düzenli olarak gittiğimiz klinikteki hekim(!) fark edebilseydi seni kurtarabilir miydik? Seni belki de yaşamdan erken aldığımız için bizi affedebilecek misin Sarp?

Ne yapmalıydık? Fakülte hekiminin önerilerine kulak asmayıp tedaviye mi başlamalıydık her şeye inat, yoksa senin acı çekmeni mi beklemeliydik? Ya da acı çekmeni beklemeden seni uyutmalı mıydık; erken çıkacağın o yolculuğa uğurlamak ve bir an önce huzura kavuşmanı sağlamak için. O günlerde, yüzüne bakamadığım o günlerde, bunları konuşurken, Recep’i hayatımda ilk defa ağlarken gördüm, o da en az benim kadar çaresizliğin sıkışmışlığındaydı.

Tam yirmi altı gün sonra… 26 Mart 2003. Sabahın henüz uykuda olduğumuz çok erken bir vakti. Kapı çalındı. Normal zamanlarında, ayrıca hasta olduğun o yirmi altı günlük dönemde bile, kapı çalındığında havlardın, bize haber, gelene gözdağı vermek için. Recep kalktı ve kapıyı açmak üzere gitti. Bir gariplik var bu işte, diyorum gözlerim hala yarı kapalıyken, Sarp neden havlamıyor? O an, yataktan fırladım. Ve seni gördüm aşk böceğim … Pes etmiştin, hareketsiz, öylece yatıyordun kapının önünde. Nasıl öldün bebeğim? Ölürken neler yaptın? Canın çok mu yandı bilmiyorum. Bunların hiçbirini bilmediğim için beni affedebilecek misin kuşum? Daha henüz soğumamış bedenine sarılmış ve her zaman yaptığım gibi popunu öperken bunun hayatımın en güzel bölümüne inen bir demir perde olduğunu ve bundan sonra hiçbir şeyin aynı olmayacağını fark edememişim.

Böylelikle anneminkinden sonra asla ziyaret edemeyeceğim bir mezar daha oldu hayatımda. Dağıldım be Sarp! Üç yılda bırakılır gidilir mi insan? Bana bunca şey öğretmişken ve ben iyi bir öğrenci olma yolunda ilerlerken bırakıp da gidilir mi? Hayatla barışık değilim, bilirsin. Özellikle de insanlarla. Sen bende, içimdeki varlığından şüphelendiğim bir sevgi çekmecesi açtın. Küçüktü ama büyüleyiciydi. Bana aslında sevmeye ne kadar ihtiyacım olduğunu hatırlattın aşk böreğim. Umursamazlığımın aslında şiddetli bir umarsızlıktan olduğunu fark etmemi sağladın. Seninle toparlamaya başlıyordum bir şeyleri yeni yeni… Sen gittin ve ben de gittim Sarp.

Sakinleştiriciler desteğiyle ve çatlamış bir yürekle savruldum durdum. Boşluk.. Ağlamadan duramıyordum. Biliyorsun ki; benim bütün ölülerim vicdan azabımdır! 

Sonra… Sonra bir gece rüyamda seni gördüm. Yere oturmuş seni okşuyorum. Derken ileriden biri sesleniyor. “Sarp! Buraya gel, haydi, gidiyoruz!” başımı kaldırıyorum. Sesin sahibi: Annem. Elinde senin kayışını tutuyor. Göz göze geldiğimiz o an bana diyor ki; “Harap ettin kendini. Artık ona ben bakacağım, gözün arkada kalmasın. Ama bana söz ver, kendini toplayacak ve ağlamaya son vereceksin!” Ve o an sen yanımdan ayrılıp, koşarak annemin yanına gidiyorsun.

Şimdi annemle beraber misin oğlum? Annem çok korkardı köpeklerden ama senin sayende atlatmıştır. Sakın bana yaptığın gibi onun üstüne de atlama, minicik bir kadındır o, devriliverir! Birbirinizi bol bol öpüp yalayın benim yerime olur mu? Annem seni sevdi mi? Çubuk veriyor mu sana? Bulutların üzerinde koşturuyor musunuz beraber?

Ve Bulut… Erkek kardeşin. Senden sonra, senin bir parçanı olsun, geri getirmek için bir ufaklık bulduk. Tesadüfler Tanrısı nın yaptığı işe bak: Bulut 1 Mart tarihinde, senin gözlerinin görmez olduğu günde doğmuş. Bir Labrador, seninkilerin tam tersine tüyleri beyaz. Şimdi 2.5 yaşında. Senin resimlerinle dolu bir evde, kendine bir yer bulabilmek için çok uğraştı yavrucak. Defalarca geri götürmeyi düşündüm. Sonra, yapamadım. Belki dedim çekmeceye minik bir şey daha koyarız birlikte. Şimdi aynı oyunları onunla oynuyorum, aynı sokaklarda onunla yürüyorum. Sadece aynı kliniğe gitmiyoruz!
 
Önce sen ve şimdi Bulut. Siz nasıl varlıklarsınız ki; bunlar benim en yakınlarım dediğim insanlar bile pervasızca canımı yakmaya devam ederken, bugüne dek bir damla yaşın yüzümde kurumasına bile izin vermediniz. Senin o kocaman ve ıslak dilinin yerine, şimdi daha küçük ve daha kuru olan diliyle Bulut yalıyor yüzümü.. İnsanlar mı? Hiç ümitlenme; hep aynılar be oğlum, hep aynılar, aynı da kalacaklar. Bir değişiklik yok, hatta sanırım daha da kötüye gidiyorlar. Ben anladım ki; bu hayata sizler olmadan tutunamam artık, bu çok zor. Ve bu duyguyu ancak, hayatına sizlerden birini sokmuş olan bir insanın algılayabileceğini çok iyi biliyorum. Bana verdiğiniz bu güç için, beni böylesi karşılıksız sevdiğiniz için, sonsuz bağlılığınız için, ihtiyacım olan duygulara beni boğduğunuz için teşekkür ederim öncelikle sana ve şimdi de Bulut’a.
 
Aklın bende kalmasın e mi? Sen benim kıymalı böreğimsin. Bulut ise peynirli. Aramızda kalsın ama senin de bildiğin gibi; ben böreğin kıymalı olanını severim.

Bana yaşattığın her şey ve yeşerttiğin sevgi duygusu için teşekkür ederim Sarp.
Yaşayamadığın, artık günlerini Bulut’a gönder olur mu?
Ve lütfen, beni bağışla!
Seni çok seviyorum. Annemi öp benim için, onun narin bedenini çok yorma olur mu oyunlarınla?

CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir