ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
| | |
|
manolya41
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 19.Ara.2010 Pzr 02:09:55 Beni Benden Aldın Çok Uzaklara Gittin |
|
Gittin işte..Ardına bakmadan çekip gittin..
Umutlarımızı,yeminlerimizi,düşlerimizi,el ele göz
göze kurduğumuz hayalleri sensiz bıraktın gittin..
Konuşamıyorum,kızamıyorum,soramıyorum..Ben..
Ben aslında sadece yaşayamıyorum.. TÜM SÖZLERİM KÜSKÜN SANA..
Gittiğin o gün,ardından yüreğimdeki güneşin batışını izledim suskunca..
Hani sen bir bakışımdan anlardın ya sana kızdığımı,küstüğümü,kırıldığımı..
SUSKUN KELİMELERİMİ DUYARDIN YA HANİ..
Nasıl oldu da yüreğim çığlık çığlığa ardından
ağlarken,o ölümcül yıkımı görmedin..
Duymadın..Belki de duymak istemedin..
AMA SEN BENİ BIRAKMAZDIN Kİ..
Sen bu yalan dünyada gerçek kalan güzel bir
şeydin hani.Umudum, gün ışığım,dudağımdaki
tebessümüm..
HAYATA DAİR VAR OLAN HER ŞEYE ANLAM VEREN..
Seni sevmek, hayatı anlamaktı aslında..
Kötülüklerde bile bir güzellik bulabilmekti..
Gözlerine bakmak, varlığı meçhul bir okyanusun
ortasında aşkı bulmaktı..
Ellerini tutmak, bir ana kucağı gibi güvende hissetmekti..
Sana sarılmak..Kollarında son nefesi vermek arzusu..
Her şeyi yok sayarak bir mucizeye
inanarak,ölürcesine sana tapmak..
ama ben;
YOKLUĞUNU KABUSLARIMDA GÖRÜRKEN BİLE
ÖLÜRDÜM..
Ve sen gittin..
Umutlarımı,hayallerimi,mutluluğumu,hayatımı
elimden alıp gittin..
BENİ BENDEN ALDIN..ÇOK UZAKLARA GİTTİN..
Ardında bir enkaz bırakarak gittin.. Ellerini ellerimden alıp gittin.. El oldun gittin. Ellerin oldun gittin.. Göz yaşlarım kurumuyor..
UNUT DEDİN..
Evet, unuttum..KENDİMİ..HAYATI..
SEVME DEDİN..
Evet, sevmiyorum..SENSİZ HAYATI
SEVMİYORUM..SEVMİYORUM..SEVMİYORUM..
Şimdi kim bilir nerdesin..Hangi yürektesin..
KİM SEVDİ SENİ BENİM KADAR..KİM ÖLMEK İSTEDİ YOKLUĞUNA..
Yerine kimseyi koyamam..
Koymayı denemedim bile.
Bir gün ben aklına gelirsem, utansın yeminlerin.
Sensiz yalnız,kimsesizim.Yalnızlığıma ölüm bile sustu..
Biz seninle..
HAYATIN TÜM KÖTÜLÜKLERİNİ ALT EDEN BİR AŞKI
BULMUŞTUK YILDIZLARDA..
Senden sonra,dökmedim yüreğimi kimsenin gözlerine..
Ben her gece o çok sevdiğin şarkıları dinleyerek
uyuyorum hala..
BİLEMEZSİN SENSİZLİĞİ..
Sen gittin ve ben kaderin bu oyununa susabildim sadece
Anladım ki, bu dünyada da ölüm varmış aslında.
Gitmeseydin,son bir kez kalıp gözlerime baksaydın
sen de dayanamazdın aslında.
Göreceksin ki eller sevemeyecek benim
gibi,anlayamayacak bir iç çekişinden yüreğindeki dertleri..
Sen de gittin ya..Sen de gittin ya...
ÖLÜM AĞLADI SENSİZLİĞİME..ALLAH`A EMANET OL SEVDİĞİM | |
leylaaam
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Ara.2010 Sal 16:23:23 |
| .
Kar Yağıyor bu Şehire!.. Ve Sen Yoksun
Senden ayrılalı kaç yıl oldu, kaç asır geçti, kaç yaz, kaç kış, kaç gün, kaç ay..? Saymadım.. Sen giderken ardında bir dağbaşı yalnızlığı bıraktın bana. Bir çöl ıssızlığı, yokluğun kimsesizliğim oldu, yokluğun kederim, söyle şimdi ben nerelere giderim… Yağmurlar bu şehre kızgın artık, yağmıyor sokaklara… Şimdi kar içinde bedenim, buza döndü dünya...
Sen gittin kar yağıyor bu şehire! Ve ben üşüyorum, gökyüzü yere dökülüyor sanki, bembeyaz bir gülücükle, nazla... Gözlerimin içinde bir eski hikaye geziniyor sokakları... İnsanlar farkında değil, bilmiyorlar bu hikâyeyi…
Hani hayallerimiz vardı geleceğe dair, mutluluk dolu. Rüzgarlar savurdu, ulaşamayacağımız yüksek dağlara yağdı. Öyle de olsa koynumda hala mavi mavi hayaller taşıyorum sana dair... Sen gideli yüreğim yangın, gözlerim buğuludur benim...Kar yağıyor bu şehire ve sen yoksun, üşüyorum!.. Yoksun!.. Gözlerime, dudaklarıma, yüreğime yağıyor kar!..
Giderken ardından son bir çığlığımı ekleyebilmiştim sadece... Giderken "beni de al" diye bağırabilmiştim sadece... Ama nafile duymamıştın...
Yıllarca hayalinle yaşadım bu kahrolası yerde, hayalinle avundum senden uzaklarda da olsa, bir tatlı sözüne, bir tebessümüne hasret kaldım…. Sen bir serap gibi yıllardır içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaştın benden, uzaklaştıkça yaklaştın... Bilki hayalin bile serinliktir kavrulan ruhuma, üşüyen yüreğime sıcaklıktır…
Gel ey sevgi meleğim, cangülüm, bir bahar sabahı toprağıma can olmak için gel!.. Damarlarıma kan olmak için gel!.. Hasretlik boyu uzayan raylarda, gönlünün sıcaklığına muhtacım...
Bilki, kaynağı sendedir mutluluğumun, çaresi sendedir yüreğimin. Uzaklığın çekilmiyor, uzaklığın işkence… Ne zaman seni düşünsem şiirler dökülüyor kar gibi kaldırımlara, şarkılar ağlıyor yokluğuna..
Uzak dağbaşlarının serin seherlerinde, gökyüzünü süsleyen gözlerini aradım kaç kez. Seni ararken ırmaklara döktüm derdimi, rüzgârlara döktüm. Bin `âh`la iniledi dağlar, bin `âh`la aktı pınarlar, `âh`ımdan kan damladı gül yapraklarından, yaralı bülbüller figan etti…
Özlemin bir bulut gibi sardı beni, bir yağmur gibi üstüme yağdı her gece. Damlalar yüreğime vurdukça, seni sevmek her gün biraz daha büyüdü içimde...
Gel ey gül-i rana; gel ey cangülüm, ayakların kanasa da dikenlerden, binbir pusu kurulsa da yollara, prangalar vurulsa da ayaklarına, kırıp zincirleri gel… Gelmezsen yok olurum, tükenirim. Gelmezsen bil ki, ölüme savurur beni hayat…
Geceler boyu hayalinin peşinden koşarken şaşırdım yolumu... Bir uçuruma düştüm, canım yandı, kanadı her yerim...
Gel ki, uzak dağyollarında küçük bir su olup, sevda pınarı gönlüne akayım… Ürkek ceylanlar gibi sokulayım yanına. Gel koru beni zamanın zulmünden, merhametinin gölgesine al… Kucakla beni şefkatinle, yüreğime bıraktığın o kutsal ışık için, aşk için kucakla…
Her gece ismini anarım gecenin en ıssız saatlerinde. Korkuyorum senden uzaklarda sensiz, yüreğim sensiz dağbaşı ıssızlığı, yüreğim sensiz en karanlık gece... Sana doğru kayıyor gönlümün bütün yıldızları, sana doğru akıyor gönlümün ırmakları…
Uykusuzum her gece böyle, yorgunum sensiz. Hani diyorum bir gece hasretini yüklenerek çıkıp gelsen, ısınsa üşüyen duygularım. Sonra başımı koysam dizlerine kapansa kirpiklerim; uyusam, bir daha hiç uyanmasam…
| |
leylaaam
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Ara.2010 Sal 16:24:20 |
|
Bilseydim Sever miydim?
Bilseydim; hep böyle sessiz kalır bu şehir sensiz? hep böyle hüzün kokar geceler? hiç hayal kurar mıydım
bilseydim ayazda öksüz kalır düşlerim kar yağar hep gönül şehrime semtine uğrar mıydım?
bilseydim yaralı bir tren ömür her durakta seni arayacağım bulutlandığında gözlerim içimde umutlar besleyip rüzgarlara soracağım
bilseydim kırılır kolum kanadım sen giderken bilseydim göz göz olur yüreğim seni beklerken! bilseydim üşür ömrümün goncası seni özlerken sana gönül verir miydim? sevgilim der miydim?
Bilseydim; üşürüm hep sensiz geceler de nemli kirpiklerle sarılıp yastığa her gece ah çeker miydim? Leyla’sını yitirmiş mecnun misali aşk çölünü bekler miydim?
her yandığında yüreğim sevgiye, şiire, sığınır mıydım? dolanır mıydım kördüğümlere? yarasalar uçurur muydum kör karanlığa kahrolur muydum aşk için?
Bilseydim; özlemin adıdır yazılan şiir, biraz sancı, biraz acı her seven biraz Mecnun her sevdanın sonu ayrılık
ve bilseydim nankördür aşk sana kalbimi verir miydim? seviyorum der miydim?
Bilseydim; bir ömür hep seni bekleyeceğim üşüyen yaralarımla hep seni özleyeceğim mevsimlerin koynunda yaralı kalır kır çiçeğim kahrını çeker miydim? büker miydim boynumu
Bilseydim; özler miydim seni yollarını gözler miydim kurar mıydım onca hayal boynumu büker miydim uğruna gözyaşı döker miydim
Bilseydim; kırık bir dal yalnızlığı ömür karalar bağlar mıydım aşk için? bulut olup ağar mıydım yağmur olup yağar mıydım öksüz çocuklar gibi mahzun ve biçare oturup bir köşede gizli gizli ağlar mıydım | |
leylaaam
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Ara.2010 Sal 16:24:50 |
|
Sevmeyi Bilmek
“İnsanların çoğu, kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Kendisini sevilmeye lâyık görmediği için, sevilmekten korkuyor. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.” W. Shakespeare
Bir ninniyi kıskandıracak kadar güzel sesiyle çakıl taşları arasından sızıp gelen su, çimenler, dağ çiçekleri, ceylanlar, kuşlar, denizler, yeni doğmuş süt kokan bebekler, güller, toprak, rüzgarda nazlı nazlı devinen yapraklar, ağaçlar, kısacası her şey. Ne yana baksam her şey bana insanları anlatır. İnsanların inceliğini, duyarlılığını, insancıllığını, sevecenliğini ululuğunu, yaratıcılığını, sanatçılığını.
Dünyada bunca yıkım, kıyım,zulüm,ihanet ve kötülükler olmasına rağmen; yine de insanlar hakkında kötü düşünemiyorum. İnsanları öylesine güzel, öylesine derin, anlamlı, zarif, sevimli düşünüyorum ki; onları güneş gibi sıcak, toprak kadar vefalı, su kadar temiz, çimenler gibi zarif, ceylanlar kadar güzel, kuşlar gibi özgür ve verimli bir toprak kadar üretken ve olgun düşlüyorum.
Ya güller? Gülleri anlatacak kelime bulamıyorum. O üstün gururlu, minnet nedir bilmeyen; kendinden, güzelliğinden emin güller..... Güller bana daima genç kızları hatırlatır. İnce, hassas, kızararak bakan, soluveren, hemencecik küsen, kırılan; tatlı bir söze, bir gülümseyişe hemen yüreğini açıveren halleriyle, genç kızları hatırlatır... Güller ki; her yaprağı binbir anlam, binbir renk, ahenk dolu.
İnsanlar, silahlar üretip akılalmaz savaşsalarla cinayetler işleyeyerek güçsüzlere haksızlık edip, açlık ve sefaletin kol gezmesine seyirci kalsalar da , intikam peşinde koşup; ırkçılık ve dini bağnazlıklarla ilkel davranışlar göstererek beni zaman zaman hayal kırıklığına uğratsalar da; her şeye rağmen yine de insanları güzel düşlemekten kendimi alamıyorum. Çünkü insanları yeryüzünün en değerli varlığı olarak görüyorum. Vicdan, adalet, merhamet ve sevgi gibi değerli unsurların yalnızca insanda var olduğunu ve bu unsurların, insanı insan eden ögelerin en başında geldiğini unutmadan yaşıyorum.
İnsanı insan eden bir diğer öğe ise bilinç ve düşüncedir. Duyguysa, olaylar karşısında ve yaşamda insanların hissettikleri şeylerdir. Örneğin, acı veya sevinçtir. Korku, heyecan, endişe, acımadır. İyilik, dostluk, güzellik, adaletli ve vicdanlı olmak gibi değerler, salt insana özgü bir olgudur. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Aydınlık ve karanlık nasıl biribirinin zıddıysa, iyilik ve kötülük ya da güzellik ve çirkinlik de biribirinin zıddıdır. Ama evrende her şey iç içedir ve beraber yaşar. Karanlık nasıl ki kötülüğü, çirkinliği, körlüğü, cehaleti, zulmü, haksızlığı, adeletsizliği, vicdansızlığı, sevgisizliği, hoşgörüsüzlüğü temsil ediyorsa; aydınlık da iyiliği, güzelliği, ilgiyi,doğruyu, dostluğu, merhameti, dürüstlüğü, adaleti ve vicdanı temsil eder. Unutmayalım ki, tabiatı güneş aydınlatır, insanı da bilgi. Bilgi, eğer iyinin ve vicdanın hizmetinde ise, bilginin hakça paylaşılması, adaletin hayata geçirilmesi mümkün olur. Aksi takdirde haksızlık, vicdansızlık, zulümler ortaya çıkar.
Yirmibirinci yüzyılda, bilgi çağında yaşıyorken; insanın inancına, diline, kültürüne, bilincine, düşüncelerine, görüşüne ket vurarak, baskı uygulayarak, hakaret ederek bir yere varmaya çalışan sırtlanları anlamakta ve anlatmakta güçlük çekiyorum. Tertemiz bir suyu bulandırmak ne kadar kolaysa, bir insanı dininden, inancından, renginden, dilinden, tipinden, ırkından, dünya görüşünden dolayı hor görmek, aşağılamak, iftira atmak da o kadar kolaydır. Zor olan; insanı, insan olduğu için sevebilmekte, onun bize benzemeyen yanlarını hoş görebilmektedir.İnsan gibi sosyal bir varlığa da zor olan yakışır.
Öyleyse Önemli olan insana saygı duyabilmek, insanca yaşamayı ve yaşarken de paylaşmayı öğrenebilmektir. Dünyada her insanın, her milletin yaşam hakkına saygı duymayı, insanları anlamayı ve en önemlisi de hoşgörüyle bakmayı öğrenmek, onların hakkını da kendi hakkıymış gibi savunmak, insan olmanın gereğidir. İnsanları diğer canlılardan ayıran özellikler de bunlar olsa gerek…Bu gereği yerine getirmek, son derece hassas ama bir o kadar da basittir. İlk bakışta zor görünse de.
Ama ne yazık ki sırtlanlar, gün aydınlığını sevmezler. Güzellikler onların meselesi değildir. Onların gülistanı çirkinliklerdir. Nefrettir, kindir, düşmanlıklardır. Onların hiç kimseye merhameti, sevgisi, saygısı olamaz; hatta kendilerine bile. Yürekleri, beyinleri, kan, kin ve nefretle doludur. Erdemleri, namus anlayışları bacakları arasındadır. Buna bağlı olarak beyinleri ve yürekleri de namus anlayışları kadar kirlidir.
Bence bu dünyada ihtiyacını duyduğumuz ve muhtaç olduğumuz en önemli şey sevgi, dostluk ve hoşgörüdür. Küçücük bir tebesüm ve tatlı dil, karşımızdakine verebileceğimiz en güzel hediyedir. İnsanlar sevmeli, şartlar ne olursa olsun sevmesini bilmeli. Hayata hoşgörü ile bakılınca, olaylar yumuşuyor. Bunu hepimiz biliyoruz mutlaka, ama yine de hoşgörüyü söylemeliyiz biribirimize, hatırlatmalıyız. Çünkü yaşamın tadı ayrıntılarda gizlidir, yaşamak sevmektir, hissetmektir, anlamaktır.
” Bir kızılderili dede ile torunu evlerinin önünde oturmuş, biraz ötede boğuşan biri siyah diğeri beyaz iki köpeği seyrediyorlarmış. Torunu sormuş: “ Neden iki tane köpek besliyorsun? Dede yanıtlamış: “ Onlar benim için iki simgedir evlat. İyilik ve kötülüğün simgesi... İyilik ve kötülük de içimizde böyle sürekli mücadele eder durur.” Torun sorar: “ Peki, sence hangisi kazanır mücadeleyi?” Bilge reis derin derin gülümser ve der ki: “ Hangisi mi evlat?...... Ben hangisini daha iyi beslersem o kazanır...”
Sevgi, insanlara bağışladığımız bir duygu, bir armağan. Bu yüzden bazen tek taraflı da olabiliyor ve bu yüzden bunu hiç tanımadığımız insanlara da bahşedebiliyoruz.
Severek yaşamak güzeldir, severek yaşamanın güzelliğini ve önemini farkedenler de güzeldir… Dünyada bir şey olabilmenin ötesinde çok daha önemli bir şey var aslında; o da insan olabilmek. İnsan olabilmenin ilk koşulu ise; yüreğinde sevgi ve merhamet taşıyabilmektir. Yoksa kim olduğumuzun, nereden geldiğimizin, hangi ülkenin pasaportunda adımızın yazılı olduğunun ne önemi var! Bu dünyada, sadece insan değil miyiz? Bu dünyada bizim yaşam hakkımız kadar, başkalarının da yaşama hakkı var. İnsan dediğin odur ki; nerede ve kime yapılırsa yapılsın, birine yapılan zülmü, haksızlığı, vicdansızlığı, her zaman yüreğinde hissedebilsin, bunu kendisine yapılmış gibi görebilsin..
Yeryüzünde ki bütün insanlar insanlık bahçesinin çiçekleri değil midir? Öyleyse hiç bir devletin, ırkın, insanın, inancın yada gücün bu çiçekleri ezmesine, soldurmasına fırsat verilmemeli, müsamaha gösterilmemelidir. Bütün halkların, toplum yada bireylerin kutsal olan yaşama hakkı korunmalıdır; Hatta kültürlerinin gelişmesine katkı sunulmalıdır. Bu dünya hepimizin. Bu dünyada herkese, bütün halklara ve kültürlere yetecek kadar yer var. Yeterki cehalet, siddet, baskı ve inkar yerine, hosgörü sevgi saygı hakim olsun...
Öyleyse Türk - Kürt, Alman – Rus yada Müslüman - Hıristiyan olmanın ne önemi var, söyler misiniz? Aslolan- hepimize bir hayatın bahşedilmiş yada armağan edilmiş olması değilmidir?
“Allah`ın bile insanlar hakkındaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken... Biz kim oluyoruz da insanlari birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle... Yargılama hakkına sahip olabiliyoruz!” diyor Dale Carnegie...
Herman Hesse de diyor ki:” Ben vatanseverim ama, önce insanım. Her ikisinin bir arada yürümediği yerde daima insana hak veririm.”
O halde, neden başkalarının hep bizden farklı yanlarını göz önünde bulundurup da, neden biraz da bizimle ortak yanlarını bulup ortaya çıkarmaya çalışmıyoruz? Sonradan yaratılan ve dayatılan dil, mezhep, ırk, tarikat, kültür, bölgecilik, şeyhlik, aşiretcilik gibi kavramlar yüzünden çıkan savaşlara, katliamlara, haksızlıklara karşı durmuyoruz? İnsanlığın ortak değerleri olan hoşgörü, sevgi, saygı, barış, özgürlük, bireysel hak, adalet gibi evrensel değerlere inanmakta, kim ne zarar görebilir? İnsani duygulardan yoksun ve insanlıktan nasibini alamamış sırtlanlardan başka, kim bu ortak değerlere karşı çıkabilir?
Yılgınlıkların, yorgunlukların damarlarımızda dolaşıyor olması bizi bıktırmamalı, yıldırmamalı; bizi insani değerlerden uzaklaştırmamalı. Bedenimizde, sevgiye açık bir yüreğimiz olduğunu unutturmamalı. Çünkü bize, herşeyden önce yüreğimiz gerekli. Sevgiyi görmek, duvarını örmek ve sevgiyi çevremize sunmak için, önce yüreğimiz gerekli bize. Bozgunlardan ve sevgiyi kirleten yozluklardan yılmamak için, korkmamak için bize sadece yüreğimiz gerekli.
Düşüncelerimiz, yargılarımız, önyargılarımız; o yakıcı ve yıkıcı yıldırımların beynimize ulaşmaması için ne kadar barajlar, dalgakıranlar, duvarlar inşa etse de, ne kadar tarihsel, kültürel, ideolojik, gündelik paratonerimiz olsa da, bir yerden sonra, en azından şöyle kendi yüreğimizle başbaşa kaldığımızda , eminim bu gerçeği anlarız.Bir kez olsun, biz de yürekten o soruları sorarsak kendimize, mutlaka anlarız sevginin gücünü. Ya da en azından sormak durumunda kaldığımızı varsayarsak, anlarız...
| |
leylaaam
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Ara.2010 Sal 16:29:36 |
| Yağmur Saçlı Kız
Yağmur Saçlı Kız
Yağmur saçlı Kız unutma! bir tek seni sevdim ben, bir tek seni özledim ... Sen benim ilham kaynağımdın, sevinç tomurcuğum, sevgi çağlayanım, hayat pınarımdın bir zamanlar... Bir zamanlar saçların bahçemin nazlı çiçeğiydi her dokundukça yeşeren, okşadıkça kokulu güller açan; doyamazdım bakmaya, dokunmaya kıyamazdım... Ellerimi tuttuğunda tanımsız bir sevinç kaplardı içimin denizlerini; gökyüzü benim olurdu, yeryüzü benim...
Yaşamak bir rüyaydı seninle Yağmur saçlı kız, en güzel rüya sendin. İlkbaharda gökkuşağım olurdun, yazmevsiminde yağmurum, sonbaharda rüzgarım, kışmevsiminde fırtınam olurdun, her halini severdim senin...
Seni görmediğim gün bir şeyler eksik gelirdi bana, yabancı kalırdım hayata. Hüzünlü ırmak kuşları gibi bekler dururdum bir kıyıda, sen gelir geçersin diye...
Ne güzeldi özlemin çiçeklerinde yağmur yağmur gülüşün, geçişin her sabah gülümseyerek kapımızın önünde; rüzgarın saçlarına vuruşu, fistanının savruluşu rüzgarda ne güzeldi...
Yazyağmurum olur ıslatırdın beni, güzgüneşim olur ısıtırdın. Düştüğüm her kuyuda gözlerindeki sevdalı imgeye tutunup çıkardım yeniden yeryüzüne, kirpiklerinde dinlenirdi ruhum...
Beyazlar içinde gelirdin her gelişinde, nazlı utangaç bir gülüş olurdu dudağında, yanağında dağ gülleri; nefesinde serin serin sevgi olurdu. Yasemin kokulu bir sevinçle süslenirdi gönlümüz, ay kokardı bakışların, oturup yıldızları seyrederdik saatlerce...
Şimdi geride kalan zaman dilimlerinde kare kare mutluluklar geçiyor gözlerimin önünde, korkular, tehtitler geçiyor... Ne zaman seninle buluşsak çabuk geçerdi zaman, kırmak isterdim dünyadaki bütün saatleri, zincire vurmak isterdim zamanı...
Korka korka buluşurduk kuytu yerlerde, sarılıp dururduk biribirimize, sadece gözlerimiz konuşurdu. Sonra ayrılırdık istemeye istemeye. Sorguya çekerlerdi seni, döverdi kardeşlerin, elimden bir şey gelmezdi. Gözyaşların gücüme giderdi, oturup ağlardım senin yerine...
Unutma! Bir tek seni sevdim ben, bir tek seni özledim bahar gülüşlüm... Derlerki, insan hayatında bir kez sever,bir kez aşık olur ama ben seni milyon kere sevdim hayatımda, milyon kere aşık oldum...
Şimdi buluştuğumuz yerden ne zaman geçsem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım çünkü...
Anladım ki, bütün iççekişler sevgililerine kavuşmayan sevdalıların hüzünlü gözlerinden gelirmiş, yaşamın kıyısında kırılmış tomurcuklardan...
Şimdi acılar simsiyah bir sarmaşık esrarıyla büyüyor bedenimde her gece, inciterek sarıyor yüreğimin yalnızlığını... Yokluğun bir rüzgardır şimdi eser gönlümün soğuk duvarlarına her gece. Gözyaşlarım yağmurlara karışır, yağmurlar gözyaşlarıma, düşer damla damla yitirilmiş sevda közlerine...
Hani hatırlar mısın? Masal güzeli nineciğin o akşam aşkımız için anlattığı masalı! Bu masalı her hatırladığımda yüreğim yanıyor yağmur saçlı kız...
Karlar Prensi İle Güneşin Kızı
“Karlar prensi güneşin kızına aşık olmuş. lakin birleşmelerine olanak yokmuş. biri soğuğun prensi biride ateşin kaynağı. karlar prensi birgün dayanamamış koşmuş sevgilisine ve kucaklamış onu. o andada eriyivermiş sevgilisinin kollarında. işte dünyaya ilk yağmur o zaman yağmış. bundan sonrada ne zaman yağmur yağsa güneş matem tutup ortadan kaybolurmuş. yağmur bitiminde ise gökkuşağı dünyanın bu en büyük aşkı anısına gökyüzünü sararmış boydan boyaaa...”
Özlem tek yönlü uzun bir yol işte Yağmur saçlı kız, gidipte dönüşü olmayan... Aklıma düştükçe bakışların, bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde, ki, canıma batıyor kırıkları her defasında.. Hiç çiçeklenmiyor dallarım artık, meyve de vermiyor. Kalbimin batısında battı güneş, doğusunda ise güneş yok...
Ah yıllar ah! Şarkılardaki gibi her şeyi yıpratır, yorar, yaşlandırır ve alıp götürür bilinmeyen bir meçhule doğru...
| |
| | |
| |