AĞRI DAĞININ TEPESİNDEKİ KARINCA VE ŞİZOFREN HAYALLER
Anlamsız ve küçük harfli öyküleri seviyordu nedense…bir Cumartesi gecesi yazası geldiği için uyuyamadı, biçerdöver düşlerin arasına attı hayallerini ve geçti klavyenin başına , başladı vurmaya silinmeye başlamış renksiz harflerin üzerine…neden böyle tamlamalar yapıyorum ya da neden bazen İspanyolca konuşmak istiyorum diye sordu kendisine…belki de şizofren olmuşumdur diye düşündü…ya da eski hayatımda bir İspanyol gemici idim rakibi bay colomb’un…o buldu amerikayı ben de gezdim ölesine dünyayı …. Anlamsız yazıları iyi yazıyorum: evet ..diye düşündü…bu düşünceden başka hayallere geçiş yapayım dedi sonra..mesela ağrı dağının tepesinde yaşayan ya da yaşayabilmesi ihtimal bir karıncanın hayatını anlatayım… evet karınca Z değil ama bu normal bildiğimiz karınca…soğuk ve pus dolu gecelerin her sabaha dönüşünde ıslak vadilerin arasından yükselen rüzgarın sesiydi belki de onun suratına çarpan…her ne kadar çok küçük bir suratı da olsa…ağrı dağının tepesinde onun yaşanmış tüm anları… “bir karınca için ne kadar da zor ağrı dağının tepesinde yaşamak” diye düşündü bir an…sonra kendisine bu öykü içinde rol veren yazara kızdı…burada olması saçma idi..kurguydu…olamazdı…saçma öykülerin bir parçası olamazdı…ama rol yapmayı da istiyordu içinden..evet rol yapabilirdi…ağrı dağının tepesinde nefes alabileceği gerçeğini kabul edebilirdi bir an…bir an ağrı dağından düzlüğe inmesi için gereken sürenin kaç yıl olabileceğini düşündü…ya da kaç yüz yıl?...artık işi çok zordu , bir öykünün metaforuna kapılıp geldiği bu zirveden aşağıya sevdiklerinin yanına nasıl gidebilirdi…imkansızdı evet…kesin olan tek bir şey vardı bu karınca için , o zirvede tek başına ölecekti…
|