ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


6 Mayıs 2024, Pazartesi 17:33   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Politika, Tarih
forum sohbet oyun basliklari
   Atasözleri Nereden Geliyor ?
 Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

kralkanon

kralkanon resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  30.Eyl.2011 Cum 14:06:48      Atasözleri Nereden Geliyor ?sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

Deyimlerimiz ve atasözlerimiz konuşmalarımızı süslemek için her zaman bizim yanımızda olmuşlardır. türk atasözleri üzerine biraz araştırma yapsak karşı karşıya kaldığımız çoğu durum için bir atasözü olduğunu görebiliriz. ister inanın ister inanmayın bu atasözlerinin oluşmasında mutlaka bir olay ışık tutmuştur. her birinin bir hikayesi vardır. ve bu hikayeleri öğrenmek ve anlatmak ayrı bir keyif.

işte bazı atasözü ve deyimlerin ortaya çıkış hikayeleri;

”PÜF NOKTASI”

Ahi Evran zamanında ( Usta – Çırak müessesesi de diyebiliriz) , çırak
ustasından onay ( icazet ) alır ve ancak o zaman ayrılıp kendi dükkânını
açabilir. Orta Anadolu’ da bir camcı ustası vardır. Ahilik yapar. Zamanı
gelen eski çıraklarına ” sen oldun ” der ve el verir, uğurlar. Böylece eski
çırak artık yeni bir usta olmuştur. Günlerden bir gün çıraklardan birisi
ustanın el vermesini bekleyemez. Ayrılacağını, onay ve el vermesini ister.
Ustası da daha olmadığı nedeniyle veremeyeceğini söyler. Çırak nesinin
olmadığını sorar;
- ” İşin en önemli kısmını, yani püf noktasını bilmiyorsun. ” der.
Çırak dinlemez, başka bir şehre gider ve dükkan açar. Dikiş tutturamaz.
Yaptığı bütün cam işleri, biblolar, her şey bir müddet sonra çatlamaktadır.
Esnaf ve halk tarafından ayıplanan çırak, bir yıl sonra iflas etmiş olarak
ustasının yanına döner. Elini öper, ben ettim sen etme der. Ustası da olana
kadar yanında çalışması gerektiğini söyler. Sonunda bir gün usta çırağına
müjdeyi verir. Olduğunu, gidebileceğini, el vereceğini söyler. Ayrılmadan
önce ustası onu karanlık odaya sokar. İzin almadan girilmediği üzere daha
önce buraya hiç girmemiştir. Yeni bitmiş, sıcak ürünler odanın bir kenarında
durmaktadır. Tavanda bir yerde, toplu iğne deliği kadar büyüklükte bir güneş
ışığı huzmesi vardır. Usta sıcak bir parça alır, ışığa tutar, evirir
çevirir. Bakar ki camın bir yerinde gözle görülemeyecek kadar küçük bir hava
kabarcığı vardır. Püf yaparak üfler ve kabarcık kaybolur. Parçayı çırağa
uzatır, ayrı koymasını, soğumaya bırakmasını söyler. Daha sonra çırak
üflemeye başlar. Nasıl üfleneceğini, neresinin püfleneceğini iyice öğrenir.
Ve anlar ki, çatlamaya bu küçük kabarcıklar neden olmaktadır. Daha sonra
helâlleşirler ve püf noktasının önemini kavramış çiçeği burnunda usta yoluna
devam eder. her işin ve her şeyin bir püf noktası vardır. Böylece çırakta bu sanatın püf denilen noktasını öğrenmiş olur.
Her sanatın inceliklerine gereken nazik kısmına da o günden sonra püf noktası denilmeye başlanır.

“ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK”

Padişahlardan bir tanesi dalkavuğuna çok kızmıştır. Kelleni alacağım senin
demiştir. Beri taraftan, dalkavuğunun aslında çok imrendiği zekâsıyla da
alay etmek gelir aklına;
- ” Amma ” der. “Öyle bir şey yap, öyle bir şey söyle ki özrün kabahatinden
büyük olsun! O zaman kelleni kurtaracaksın”
Arkasını dönüp sofaya doğru geçen Padişahın kararının kesin olduğunu anlayan
dalkavuk telaş içindedir. Hemen düşünmeye başlar. Can korkusuyla titreyen
dalkavuk o sırada arkası dönük Padişahın bir ayağını yukarıya, basamağa
attığını görür, koşarak Padişahın poposuna bir el atar. Şaşkınlık ve zaten
var olan öfkenin katlanmışıyla arkasına dönen Padişah, gürler;
- ” Bre densiz! Ölümünü bu kadar çok mu yakına aldın? Allahhhhh…”
Boynu bükük, yere bakan dalkavuk aman dilenir;
- ” Özür dilerim Padişahım. Sizi dalgınlıkla Valide Sultan zannettim de! ”
Dalkavuğun kellesi kurtulmuştur.

“PABUCU DAMA ATILMAK”

Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin
yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden
çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı.
Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle
durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten
haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da
ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen
geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu.
Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve
gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.

“İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK”

Giyim kuşamına özen göstermiş,şık ve süslü kıyafetleriyle dikkat çeken
insanlar hakkında sık sık”iki dirhem bir çekirdek” sözü kullanılır. Bu
yakıştırma,ağırlık ölçüsü olarak okkanın kullanıldığı eski devirlerden
kalmadır.Belki biliyorsunuz,bir okka,bugünkü ölçülerle 1283 gram
tutar.Okkanın dört yüzde birine,dirhem adı verilir(Şimdiki gram ile aynı
birim olduğunu sanarak gram diyecek yerde dirhem denilmesi
hatalıdır.).Dirhem,daha ziyade hassas teraziler için kullanılan bir ölçüdür.
Ancak sarraflar,dirhemden daha hassas ölçümler için bir ağırlık birimi daha
kullanırlar.Buna çekirdek denir ki toplam 5 santigram karşılığıdır. Eski
devirlerin en kıymetli parası olan bir Osmanlı altını,toplam iki dirhem bir
çekirdek ağırlığa sahiptir. Bu durumda süslenmiş kimselere,iki dirhem bir
çekirdek yakıştırmasında bulunanlar,mecaz yoluyla onlara altın demiş olurlar
ki bizce pek zarif bir nüktedir.

 

 

CC sohbet icin buraya
  Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir