Tam kuşluk uykusundaydım ki köpeğimin balkon kapısıyla olan ilginç arbedesine uyandım.Uyuşuk uyuşuk cama doğru ilerlerken onu farkettim.Miyop gözlerimi ovuşturup dikkatlica baktığımda karın yağdığına artık inanmıştım.İstanbul uzun süre sonra bembeyaz bir gelinlik giymiş gibiydi ve çok güzeldi.(vuu!)Bi gariplik söz konusuydu.Kimilerine göre "nimet" kimilerine göre "tatil" gibi isimlerle anlamlı kılınan bu saf güzellik benim için nedense bişey ifade edemiyordu.Biraz bekledim,bu güzelliğe sıfatlar yüklemek için,bekledim,olmadı.O an anladımki Ediz Hun`un Edi Zun olmadığını anladığım zaman değil,şu an büyümüştüm.Çünkü kara sevinemiyordum.Kabullendiremedim kendime.Sevinemediğimi kabullenmek istemedim.Sevinememiştim,büyüdümmü ? Büyümek istemedim o an.Büyümek sorumluluk almaktı.Büyümek sevinçlerin,istek ve arzuların,düşüncelerin kar kadar saf ve beyaz olmayacağıydı.Büyümek,ertesi gün iş olduğunu düşünüp "Bu havada işemi gidilir lan!" diyerek küfretmekti..Ben büyümek istemedim..Çocuk sevinçlerimden vazgeçmek,o saflığı kaybetmek beni üzdü..3 sene öncesine geri dönmek istedim,kara doya doya sevinebilmek için...Seneler sonra hiçbirşeyin bu kadar temiz olmayacağının bilincinde olarak,sevincin tavanına vurmak için,dönmek istedim..Pişmanım..Ertelediğim herşey için pişmanım..Belkide 3 sene sonra cama çıkıp yüzüne bile bakmayacağım..Eğer hala hissedebildiğim birşeyler olsaydı,belkide bu kadar çaresiz ve içimdeki çocuğu bu kadar öksüz hissetmezdim..
Düşen her bir kar tanesinde bunları düşündüm..Sadece 10 saniye içinde film şeridi gibi geçirmeyi başardım gözümün önünden..Sonramı ? Geri dönüp uyudum,arkama bile bakmadan...