Masanın üzerinde unuttuğun o saat
Hala teninin sıcaklığını ve emdiği teri saklıyorduOlurda başka bir kadın, zamandan daha çokOlur da başka biri, elinden başka yerlerine dokunursa şayetSebebim olurdu, sensizliğime…Çürürüm hapislerde, sensiz sensizÇok ağlarım, gözyaşlarım siler dokunduğun parmak izlerini
Ve polis hiçbir suçu üzerimizde bulamaz, o zamanSana başka kadın dokunduBen gözyaşlarımla, yağmur yağdırdım vücuduma
\B’aşk’a kadın kondu/
Askılıktaki atkın geceleri ayazı yok ediyordu, sıcaklığı tadıyordumNakış işlerdim her bir dokunuşun merkezine, gözlerimleİnce eleyip, sık dokuyordum…Sen gibiydi yaşadığım hisler…Evet, (s)ten gibiydi.Sakin, yavaş, sukutlu dokunuşların haddi hesabı yoktuAtkıda yakaladım bakışını. Ve sen, beni bakışınla yuttuğun vakitHırçınlaştı tüm duygular, sükut bozulduAyrılığın tadı vardı, beyaz tenindeBir aşk biz/sizdi.Aşk sizdi.B’aşk’a kadın kondu.
\Adın bu aşk’a dokundu/
Aklım almıyordu bir aşkın biz/siz olabileceğiniHangi, aşk adında bir yürek kaldırsamAltından biz çıkıyorduk çünküDahasında kendimizi bile yazarken ayrılıyorduk bir şekildeYa iki harf önce, ya iki harf sonra b’iz oluyordukSonra düşünceler beynimde kıpırdarken Boş bir çizgi çekiyorum, masanın üzerindeki saateBir bant yapıştırıyorum belkiYahut çöpe atıyorum saatiZati ayrılığın vaktini hapseden saatin masada olması ne kadar mümkün ki?
\Ve aşk, kadına dokundu!/
O saatin sıcaklığında terin yoktu artıkVe o saatin içindeki zamanda da yoksunSen(siz)lik yetmezmiş gibiZamansızım birde…Aydınlığın ve karanlığın adının konulduğu yaşayıştaDerken sukut eyliyor sözcüklerimBirbirinden ayrılıyor kelimelerim. Azalıyor…İçinde sen olmayan zamanın, hoş görünmesi beklenemez Bu yüzden senden önce ben gidiyorum.Geçmişi boşver.BOŞÇAKAL!
Sana başka kadın dokundu. B’Aşk’a kadın kondu.. Ve aşk, kadına dokundu!.
Gökçe Üstündağ.
|