Sizce?
Kendi halinde, sade ama mutlu bir hayatı vardı istiridyenin. Denizin derinliklerinde bir kayaya tutunmuş yaşayıp gidiyordu. Tuzlu deniz suyundan yiyeceğini buluyor, sert kabuğu onu düşmanlara karşı koruyabiliyordu. O da, zamanın büyük kısmını, sağından solundan süzülerek geçen balıkları seyrederek geçiriyordu.
Derken bir gün, istiridyenin içine bir sızı düştü. İçinde hissettiği acı, sakin hayatını alıp götürmüş, yerine sıkıntılı ve sancılı günler getirmişti. İstiridye, bu sancıların nedenini öğrenmekte gecikmedi: Bir kum taneciği! Küçücük bir kum taneciği nasılsa istiridyenin içine girmiş ve şimdi onu acılar içinde kıvrandırıyordu.
Bir gün istiridye kendi kendine bu kum taneciğini ne yapacağını düşünmeye başladı. ”Bu sıkıntı neden benim başıma geldi? Nasıl böyle bir şey oldu” gibi sorular sormanın gereksiz ve faydasının olmayacağını biliyordu. O kum taneciğinden kurtulmanın mümkün olmadığının da farkındaydı. O halde yapması gereken, şimdi düşman gibi görünen bu davetsiz misafirle birlikte yaşamaya çalışmaktı.
Bu kararının ardından, istiridyenin sancıları sona ermedi, ama azaldı. Şikayet etse kat kat artacak sıkıntıları dayanılabilir ölçüde kaldı. Günler, aylar ve yıllar geldi geçti. İlginçtir, istiridyenin ağrıları ve sıkıntıları da neredeyse sona ermiş ve ardından herkesin ziyaret etmekten zevk duyduğu bir istiridye bırakmıştı.
Çünkü hayatının uzun süre acılarla geçmesine neden olan o kum taneciği, onun sabrı ile bir inciye dönüşmüştü. İstiridyenin bulunduğu yerde yaşayan diğer deniz canlıları onu sık sık ziyaret etmeye, zaman zaman kabuğunu açtığından ortaya çıkan muhteşem inciyi seyretmeye geldiler.
Ve bir şeye hiç karar veremediler: O harika inci mi istiridyeyi güzelleştiriyordu, yoksa sabır ve sükunet sembolü gibi duran istiridye mi inciyi öyle güzel gösteriyordu?
Sizce?
( Cengiz ERŞAHİN “Stres, Kendine Güven, Mücadele Ruhu” , Sayfa 54-55)
|