Bilinmeyenime !
En kuytusundaydım yalnızlığın.Katranına buladığım uykumu böldü sesin. Ürpertti geceyi uzaktan yanık türkü tadında gelen ıslığın. Öyle çok düştüm ki sevdana, boşlukta ki dokunuşlarım sen oldun. Senin adına kızıl sevişlere boyadım düşlerimi. Kollarımı doladığımda kendime, kendimi `sen` sanırdım. Farketmediğim kadar bütünleşmişim hayalinle.
Kıvrılarak yaklaştı sevdan, sinsice. O yüzden sensizliğe katlanamayışlarım. Zehirini kattın tenime aşkın birkere. Titreyişlerim, susuzluğum, kanayan geceler bu yüzdendir. Yaz akşamlarını süsleyen o kıvılcımlar, ağustos böcekleri değil, tenimin tutuşmasıdır sensizliğe.
Uykular bazen seni unutur rüyalarımda. Koca gün düş mü? gerçek mi? ayırt edemediğim gözlerine dalar dururum. Mavi rüzgarlar kokunu nasıl unuttuysa güllerde, sevgi bahçem halâ sen kokar. Gecenin bir yarısı uyandığımda, dört duvara kilitlenir bakışım... çizerim gülüşünü. Odam ‘SEN’ dolar...Anılarda kalışın bu yüzdendir siyah beyaz karelerde.... unutulamaman bu yüzdendir.
Koca şehir gömüldüğünde karanlığa, seni bekler varlığım, sadece bir kaç saatte olsa seni soluklarım.. Sesini, nefesini... Adımı diline aldığında göğsümdeki parmaklıklardan binlerce kuş salarım İstanbul üstüne. Özgürlüğüne yoldaş olsunlar diye.
Kendimce bir yol tutturdum yalnızlık tünelinde. Hüzünden asfalt döktüm, kırılganlıklarımı birleştirip duvarlar ördüm. Başbaşa kaldığımız günlerden bir takvim oluşturup, gülüşüne gündüz, gözlerine gece adını verdim. Sadece biz olan bir dünya yarattım. Bilinmeyen... hatta senin bile bilmediğin.
Sende yorgunsun aslında. Koca dünyanın içinde güçlü ama yılmış bir adam. Anason kokusu sinmiş akşam üstlerinde, elinde kadehin, yıldız gibi yanıp sönen İstanbul’u seyredersin. Tüm gizemiyle İstanbul gözlerinde.... sen benim düşlerimde.... Adını söyleyemediğim sevgili, bil ki ; YOLDAŞIM SESSİZLİĞİNE
|