Gözlerin gözlerime sustuğu günden beri sözcüklerim sayfalara sığmıyor, kelimeler başını başıma yaslayarak saçlarını örüyor satır aralarında şiirlerimin. Ceylanlar su içmeye inerken, içinden içime saklanıyor gölgelerinin çocuk tarafı. Her sabah yıldızlara saklanan varlığını sobeliyor ay ışığı. Gel dersem s/aklan, git dersem çık, bulamasın seni rüyalar. Tenine sığınan gece, yakamozlar düşürüyor kristal gözlerinin sahillerine. Berekete dursun diye coğrafyalar, dudaklarının çatlağına dokunuyor Nil Nehri’nin kuzeyden geçen mavi renkleri. Yoksa sen bu yüzden mi Akdeniz kokuyorsun ey rüzgârları koynunda saklayan yosun sesli martı çığlığım?
Gecenin karanlığında kopan fırtınalarla yola çıkmış bir muhacir, elindeki birkaç sayfa ayetle seni anlatmaya çalışan tutkulu bir havariyim yollarda. Ardından çığlık çığlık dağlara düşen bir çift kumru sesiyim. Yoo, rengi olmaz bakışın, ezberlenmiş alfabelerle senin saçlarına dokunmasın şairler. Her bir teli denizlerle yıkanıp, rüzgârlarla taranmış, berrak bir yağmur suyu, elest âleminin kutsal kokusu onlar, anlatıl/a/mamalı.
Yüreğimin en güzel tarafı...
Kâinâtın en asil sıfatı....
Şiirlerin en anlamlı mısrası...
Cümlelerimin beyazı kıskandıran sevdası...
Bana ölümü getir ki hiç usanmadan senin için milyon kez dirilmenin sırrını öğreteyim.
|