Her pazar isyan! İşbu yazı 24 saat saklanıp, pazar sabahı bir kez daha okunmak üzere yazılmıştır bu köşeye.. ........... Bu pazar da isyan edin... Hiç değilse hayatınızın bir tek pazarında isyan edin. Bu gazeteyi elinizden hemen bırakın. Hemen, şimdi, hadi... Bütün gazeteleri bırakın. Çayınız, kahveniz masada kalsın. Masayı, sandalyeyi bırakın. Arkadaşınız, eşiniz, dostunuz masada kalsın. Evi, barkı, bahçeyi, kahveyi bırakın. Ev, bark, bahçe, kahve geride kalsın. Miskin adımlarla değil, bir buldozer gibi basın toprağa. Attığınız adımın izi toprakta kalsın. Dikin çenenizi yukarı yukarı. Fal taşı gibi açın gözlerinizi. Sıkın yumruklarınızı. Çekin ciğerlerinize havayı. Denizin kenarına ulaştıysanız, vardıysanız ormanın ortasına ya da şehrin tenha bir meydanına... Tam zamanıdır şimdi. Tam mekanıdır. Geldi geçiyor hayatınızın isyan mevsimleri. Ya şimdi, ya hiçbir zaman. Hadi... İsyan edin... ......... Yapamadınız... Bağıramadınız... Utangaç isyanların ağır aksak şarkılarını bile çağıramadınız. Başınızı yerden kaldıramadınız. Bacaklarınızın dermanı, yüreğinizin fermanı yetmedi... İsyan sizin neyinize... Hadi, dosdoğru yerinize... Kös kös oturun. Çayınızın, kahvenizin başına. Gazetenizin, derginizin başına. Eşinizin, dostunuzun başına. Bu yazıyı da bıraktığınız yerden, üçüncü satırından itibaren okumaya devam edebilirsiniz. Meraklanmayın. Arada bir şey olmadı. Hatta hiçbir şey olmadı. Birkaç beceriksiz isyan denemesi, bir iki cesaretsiz başkaldırı girişimi... O kadar. Gözünüzün ucuyla bakarsanız, sizin gibi olanları görürsünüz. Dikkat edin, göz göze gelebilirsiniz. Belli ki onlar da göz ucuyla size bakıyorlardır. Öyle yapıyoruz. Yıllardır, göz ucuyla birbirimize bakıyoruz. Korkularımızın sığınağını, sessizliğimizin esaretini paylaşıyoruz. Her isyanın sonunda kelle riskini yazıyor vak anüvis ler... El aman diyoruz. Lakin, isyansız tek bir zaferin de kaydını düşmüyor tarihler. Vay aman diyoruz. Bir yanda yanımıza düşmüş başımız, bir yanda zafer tacımız... Ne yapmalı, ne etmeli? En iyisi oturup bir kahve daha içmeli... Besbelli bu tacı taşıyamayacak bir türlü bizim başımız. Ne aşık olabilirsiniz doğru dürüst, ne yeni diyarlara yelken açabilirsiniz. Kafanız basmadıysa yırtıp atabilir misiniz ders kitaplarını? Vurup çıkabilir misiniz işyerinizin kapısını? Ebediyen terk edebilir misiniz aynada kendi suretinizi? Toplumsal isyanların defteri, çoktan kapandı, bitti... Ne ki, kendi yüreğinize ve beyninize isyanlarınızla değişecek kendi hayatınızın kaderi... Şayet, ödemeye hazırsanız bedeli...
Ali Kırca |