ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
29 Nisan 2024, Pazartesi 04:25   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  rastjerof> Forum Mesajları
    rastjerof'e ait Toplam 43 Forum Mesajı var
<<1 2345>>


rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Müzik, Vido Klip, Playlist, Konser >Sevdiğimiz şarkı sözlerini yazalım... :)>
  21.Şub.2007 Çar 21:28:15
fiogf49gjkf0d

Trende biletsiz sevdalar vardı
Vagonlar kaçaklara göz yumarlardı
Aksada yüreklere kar pınarları
Sevdanın arkası var ardı bahardı

İstanbul ağlıyor sen ağlıyorsun
Hadi git git artık ne duruyorsun
Yolcular hep kaçak bizse tutuklu
Gözler ağlıyor tutkulu çocuksu

Yıldız avlarım göğün mavisinde
Her dem bakışlarını gözlerinin deryasında
Pusu duran ellerimi sana tuzaklarım
Her tetik düşürdüğünde gözlerin ölüme az kalır
Yalnız gördü ya gelir bende kalır yalnızlık uzar geceler
İstanbula yağmur yağar karla karışık
Karı ayıklar yağmur kokularını alırım koynuma
Ot koyarım göz ucuma anlarım yine yangın yine hasret
Yıkanan istanbuldan düşen payıma
Bi de yüzünün giderken ki ıslaklığı

Gül damlası düşmüş ateş yurduydu
Dağlara dil uzatan narlı kuyuydu
Yağsada gönüllere gam geceleri
Ceren yarasında aşk büyütürdü

İstanbul ağlıyor ben ağlıyorum
Hadi kalk gel artık dayanamıyorum
Yolcular geldiler sen yoksun içinde
Yüreğim can veriyor acılar içinde

Gülay-İstanbul Ağlıyor



rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >cc nin EN lerini seçioruz>
  21.Şub.2007 Çar 21:06:03
fiogf49gjkf0d

·haskro· :
bence ccnin en güzel ve çekici kızı dişikanarya, aynı zamanda en fanatik kızı da o, kimse itiraz etmesin

Dişi Kanarya zaten fenerlisin diye kıl kapıyorum sana başka nickler alıp kendini övme kızım mohahahahahh koptum lan fanatikmiş   kızım sen noktasız artemissss in forum mesajlarına bir bakta fanatik insan gör https://www.chatcity.cc/mult/profil.asp?n=artemissss al bu da sana link  akşam akşam iyi güldüm okula giderken mi yazdın sabahın altısında tamam hoş kızsında en güzeli en fanatik kızı falan oy koptummmmmmmm  (artemis)



rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >KUMSAL MAGAZİN YAYINDA :))>
  20.Şub.2007 Sal 19:57:54
fiogf49gjkf0d
Emeğinize değmiş ellerinize sağlık


rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >SOHBET ODALARININ, FORUMUN EN KÜFÜRLÜ VE EN SALDIRGAN İSİMLERİ BURADA... ÖNEMLİ!!!>
  13.Şub.2007 Sal 14:18:11
fiogf49gjkf0d
·TERRAROSSA· :

bence sen doğuştan şaşısın

tabi kaç yıl önce doğduğunu hatırlıyorsan

 

 

 



rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Müzik, Vido Klip, Playlist, Konser >Sevdiğimiz şarkı sözlerini yazalım... :)>
  13.Şub.2007 Sal 00:17:57
fiogf49gjkf0d

Bu kaçıncı mevsim
Bu kaçıncı bahar
Bu sahte gülüşün ne anlamı var
Yüzüme bakmaya cesaretin yok mu
Yoksa sakladığın bir seyler mi var

Ben günahsız gelin
Sen sahte aşık
Vefasız sözlere inanmam artık
Bu kaçıncı veda yalan ayrılık
İstesen de gel desen de
Buna gücüm yok artık

Kanasın kanasın
Bırakın yaram kanasın
Kaderimse böyle sevmek
Bırakın anam ağlasın

Buna dayanmaya gücüm yok
Sevmişim ama sevenim yok
Sensiz kaldığım gecelerde
Beni kimler anlasın
Kanasın kanasın
Bırakın anam ağlasın

Sibel Can-Kanasın



rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Spor >Beşiktaş >Beşiktaş İle İlgili Güncel haberler>
  12.Şub.2007 Pzt 22:23:10
fiogf49gjkf0d
BeşiktaşFutbol Takımımız, Turkcell Süper Lig in 21. haftasında 16 Şubat ta deplasmanda Konyaspor ile oynayacağı maçın hazırlıklarına 1 günlük izinin ardından başladı.

Teknik Direktörümüz Jean Tigana yönetiminde BJK Nevzat Demir Tesisleri nde gerçekleştirilen antrenmanda, Denizlispor maçında 90 dakika forma giyen oyuncularımız, koşunun ardından çalışmayı bıraktı. Diğer futbolcularımız ise pas çalışmasının ardından, dar alanda minyatür kale maç oynadı. Sakatlıkları bulunan Fahri Tatan, Ali Güneş ve Kleberson ise fizyoterapist eşliğinde takımdan ayrı çalıştı.

öte yandan antrenman sırasında genç futbolcumuz Gökhan Güleç i sağ gözünün altından arı soktu.
Kulüp Doktorumuz Ayhan Optur, Gökhan a hemen müdahalede bulunup, ısırılan yere buz tedavisi uyguladı. Gökhan Güleç, daha sonra antrenmana devam etti.

Ekibimiz yarın saat 15.00 te yapılacak antrenmanla Konyaspor maçı hazırlıklarını sürdürecek. Bu arada Brezilyalı futbolcumuz Ricardinho, yarınki antrenman öncesi saat 13.30 da BJK Nevzat Demir Tesisleri nde basın toplantısı düzenleyecek.


rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >GaRiP BiR ÜlKeDe YaŞıYoRum;YaŞıYoRuZ...Sistemli Aptallaşma>
  12.Şub.2007 Pzt 21:52:06
fiogf49gjkf0d

Hayatta bir gayesi olmayan insanlar, bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler; onlar gitmezler, ancak suyun akışına kapılırlar. (seneca)

Teşekkürler Nehir



rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Yeni Bin Yıla Mektup>
  12.Şub.2007 Pzt 16:25:13
fiogf49gjkf0d

Inanmazsin benim cocuklugumda Uzay 1999 diye bir televizyon dizisi vardi ve orada anlatilanlar gercek olsaydi benim gecen sene Jupiter deki yazligima tasinmam gerekiyordu ama su anda en buyuk numaramiz yukariya binlerce uydu gondermis olmamizdir. Antenin hallicesi iste...

Teşekkürler Nehir



rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >YÜZEYSEL YAŞIYORUZ>
  12.Şub.2007 Pzt 16:19:18
fiogf49gjkf0d

Seviyorlar bizi... Öldüresiye... Ve biz dirençsiz uzatıyoruz boğazımızı varoluşumuzun gönüllü cellatlarına...

 

1980 yılının 16 Kasım günü, bir Pa­zar dı...

20. yüzyılın en önemli düşünürle­rinden Louis Althusser, saat 9 sularında, karyolasının ayakucunu aydınlatan kurşuni bir gün ışığı ile uyandı.

Eşi Helene, karyolanın kenarında sırtüstü yatıyordu.

Bacaklarını gevşekçe yerdeki halının üzerine salıver­mişti. Althusser yere diz çöküp, eşinin üzerine eğildi ve hiç konuşmadan boynuna masaj yapmaya başladı. İki başparmağını göğüs kemiğinin üst tarafındaki çukur­luklara bastırıyor, ovmanın şiddetini artırdıkça, ön kol kaslarında büyük bir yorgunluk hissediyordu.

Az sonra durdu. Eşinin din­gin ve huzurlu yüzüne baktı: Helene in gözleri tavana diki­liydi ve vücudu kımıldamıyor­du. Sonra dudaklarının ara­sından sarkan küçücük dil parçasını farketti.

Birden dehşete kapıldı.

Althusser o an yaşadıkla­rını, daha sonra "Gelecek Uzun Sürer" adlı otobiyografisinde şöyle anlatacaktı:

"Boğazı sıkılarak ölmüş birinin yüzünü o ana dek hiç görmemiştim. Birden doğru­lup bağırmaya başladım: Helene i boğmuştum... Ön avlu­ya inen demir trabzanlı kü­çük merdiveni uçarcasına in­dim ve gene koşa koşa birinci katta oturan doktoru bulaca­ğım revire yöneldim. Basa­makları dörder dörder tırma­nırken bağırmayı da sürdürü­yordum: Helene i boğdum... Helene i boğdum..."

Az sonra doktor, Althusser in dairesine koştu. He­lene in bedenini yokladı. Sonra dönüp, "Yapacak bir şey yok, artık çok geç" dedi.

Bir süre sonra gelip ünlü Fransız filozofa bir iğne yaptılar ve götürüp Sainte - Anne akıl hastanesine ya­tırdılar.

 

* * *

 

Althusser in otobiyografisini okuyunca, ünlü düşü­nürün eşiyle paylaştığı bunca sıkıntı, bunca aşk, bunca acıdan sonra ona reva gördüğü bu finale inanamıyorsu­nuz. Ama bir yandan da bu kadar şiddetle yaşanan bir aşkın son kertesinde insanın, sevdiğini ölümün sonsuz­luğunda saklama fikrine kapılabileceğini düşünüyorsunuz.

Helene in bu boğma sırasında en küçük bir direniş göstermemiş oluşuna dair raporlar, bu hissin karşılıksız olmadığını gösteriyor.

Acaba Helene, aslında ölmek istiyordu da, intiha­rını eşinden mi "rica etti?" Yoksa Althusser, karısında kendi yıkımını gördüğünden, onu yok edince kendi ya­şamını temize çıkarmayı mı umdu?

Bilemiyoruz.

Bildiğimiz şu ki, aşk bazen öldürücü bir şiddetin tahrikçisi olabiliyor.

Ben kitabı okurken, hem aşkın şiddetle kurduğu bu tuhaf ilişkiyi düşündüm, hem de bizi sevdikleri için el­lerini sürekli boğazımızın düğüm noktalarında gezdirenleri...

Eminim ki, onlar da her eziyeti bizi sevdikleri için yapıyorlar...

Dergilerimizi, kitapla­rımızı toplatıyorlar, fena fikirlere kapılmamamız için... Telefonlarımızı din­liyorlar, yanlış bir şey söy­lemeyelim diye...

Bizi tatsız gerçekler­den korumak için televiz­yonlarımızı kapatıyor, tehlikeli masallara inan­mayalım diye yazarları­mızı susturuyorlar. Üni­versite pankartlarıyla zehirlenmeyelim diye, genç­leri copluyorlar üniversite kapılarında...

Çeteler kurup, boğa­zımızı sıkıyorlar; vatan millet aşkının ölümcül şehvetiyle...

Bizi, bizden korumaya çalışıyorlar...

Bu yasaklar, bu tuzaklar hep bizim için...

 

* * *

 

Biz ise, yaşadığımız bunca acı, bunca sıkıntı, bunca aşktan sonra dirençsiz uzatıyoruz boğazımızı varoluşu­muzun gönüllü cellatlarına...

Belki intiharımızı kolaylaştırmak için... Belki de bizde kendi yıkımını gören bir zihniyete, bizi yokederek arınma çabasında yardımcı olmak için...

Bizi boğuyorlar, ses etmiyoruz.

Gözlerimizi sabit bir noktaya dikip sessizce bekli­yoruz.

Geleceğin uzun sürdüğünü biliyoruz.

 

Can Dündar



rastjerof

rastjerof resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >YAŞAM ALINTISI>
  12.Şub.2007 Pzt 16:09:07
fiogf49gjkf0d

Hiç düşündünüz mü orjinal kişiliklerinizden

Kaç kopya çıkarılabileceğini?

Kaç farklı hayatı birarada yaşadığınızın far­kında mısınız?

İstemeden yaptıklarınız isteyip yapamadıklarınız, gündüz yapıp gece pişman oldukları­nızla nasıl çaresizce baş­ka başka dünyalara doğ­ru kanat çırpmaya

çabaladığınızı farkediyor musunuz?                  

Bir dost nikahının or­tasında birden bastıran hüznün, bir büyüğün ce­nazesinde karşılaştığı­nız eski bir sevgiliyle çı­kagelen coşkunun, sizi nasıl kopya kopya çoğalttığını ve tek bir sizden ne çok sizler yarat­tığını biliyor musunuz?                             

Sınırlı bir hayatı çabucak tüketmek için dörtnala koşturup dururken, bir an olsun, durup, geride kaç farklı ayak izi bıraktığımıza dikkat ediyor musunuz?                         

Halen sinemalarda gösterilen "Multipli city" (Dördümüze Bir Eş) işte bu sorulara ya­nıt arıyor. Filmin kahramanı (Michael Kreaton) çağdaş bir hastalığın kurbanı; işinden başını kaldıramayan, oradan oraya koşturmak­tan ne evine, ne sevdiklerine zaman ayıramayan ve sonunda hiçbirşeyi doyasıya yasayama­dan bitkin düşen bir "işkolik"...

Bu çıkmaz sokakta debelenip dururken in­sanların benzerim üretmeyi başarmış bir genetik araştırmacıyla tanışıyor ve kendisinden bir kopya çıkarttırıyor. Böylece işine aslını, evine kopyasını göndererek durumu idare ediyor. Ancak zamanla bu da yetmez oluyor. Kopyalar önce üçe, sonra dörde çıkıyor. So­nunda aynı adamdan, çılgın, serseri, evcil, iş­kolik kopyalar türüyor.

Yönetmen Harold Ramis, güncel bir sûru­nu sinema teknolojisinin de yardımıyla ve mizahi bir dille perdeye taşırken, çağdaş İnsanın iç dünyasındaki kimlik krizini ve karmaşayı da olanca çıplaklığıyla sergiliyor.

Senaryoya bakınca sormadan edemiyorsu­nuz:

Sahi kaç kopyayız biz?                     

Aynı beden içinde kaç farklı ruh halini aynı anda yaşayıp, kaç farklı kişiliğe bürünebiliyoruz?

Bu kişiliklerin hangisi biziz, hangisi fotoko­pimiz?

James Bond filmlerindeki kibar, yakışıklı ve aynı zamanda da güçlü İngiliz salon erkekle­rini hayran hayran izleyen kadın mı size daha yakın, yoksa motorsikletli bir James Dean serseriliğine tutulup maceralar özleyen mi?

Ne zaman Maryl Streep in çehresindeki duruluğun ve gizemin büyüsüne kapılıp din­gin hayatlar hayal ettiğinizi, ne zaman herşeye boşverip Madonna nın isyana ve günaha çağıran sesine koştuğunuzu kendinize itiraf edebilir misiniz?   

Huzurlu bir dağ başında sadece ırmak şırıl­tısı ve kuş sesleriyle sakin bir hayatı düşleyen bıkkınlar mısınız, yoksa deniz kenarında bile televizyonlarım ve cep telefonlarını elinden bırakamayan gönüllü kent mahkumları mı? Ya aynı anda ikisine birden özenmenizi nasıl açıklayacaksınız..?

Hangi kopyanız "Kaçıp gidelim uzaklara diyor, siz sıkı sıkıya bu topraklara bağlı dururken...

Üfürükçülük adı altında bastırılmış içgüdü­lerinden cinsel fantaziler üreten din adamla­rını, ölümcül hırslarını sahte bir gülücükle maskeleyen siyaset ikonalarını, maçlarda bi­rer küfür mitralyözüne dönüşen kibar işa­damlarını görünce sistemin ne çok kopya ürettiğine şaşıyor musunuz?

Kinler, sevgiler, öfkeler, kahkahalar ve göz­yaşlarıyla örülmüş, çok kopyalı bir hayatı na­sıl kendinize bile söylemeye cesaret edemedi­ğiniz bir tür iki (üç-dört..?) yüzlülükle yaşayıp gittiğinizi farkediyor musunuz?    

Her akşam haberlerin karşısında genç me­zarların ardından gözyaşı dökerken, sonra nasıl birden unutup kendi bencil dünyanıza çekilebiliyorsunuz?                      

Resmi bir toplantının ortasında, aklınızdan masanın üzerindeki kalın raporun sayfaların­dan oyuncak uçaklar yapıp, tek tek aşağı at­mak geçerken hala büyük bir ciddiyetle kös kös oturuyor olmanızı gülümseyerek mi ha­tırlıyorsunuz, üzülerek mi..?

Aklınızdan geçeni yapamamanın, ruhunuz kopya kopya çoğalırken asıl hayatı tek kopya olarak tüketiyor olmanın bedelini biliyor mu­sunuz?

Kopyalarınızı, orjinal kimliğinizle konuştu­ruyor musunuz hiç...?

İçinizdeki canavar, ruhunuzdaki melekle hesaplaşıyor mu?

Hangisinin ne zaman, nasıl ortaya çıkacağı­nı denetleyebiliyor musunuz?

Siz kopya sandıklarınızın bir bileşkesi misi­niz, yoksa kopyalarınız da aslınıza mı benzi­yor?

Bilmeden her kopyada aslınızı yeniden mi üretiyorsunuz?

Göçüp giderken ardınızda kaç asıl, kaç su­ret bırakacaksınız?

Kaçının hatırlanmasını isteyecek, kaçından utanacaksınız?

Sahi, kaç kopyasınız siz...?

Hangisi sizsiniz, hangisi fotokopiniz...?

 

Can Dündar

<<1 2345>>