ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
17 Mayıs 2024, Cuma 20:58   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  B0dyguard> Forum Mesajları
    B0dyguard'e ait Toplam 67 Forum Mesajı var
<<123 4567>>


B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Bir Mehmet Şehit Olur, Doğar Bin Mehmet...>
  5.Oca.2010 Sal 00:46:44

Tüm Mehmetçik Kardeşlerimizi Gururla Saygıyla Selamlıyoruz..

 



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >Anne Evlat Sevgisi>
  4.Oca.2010 Pzt 00:31:04

Anne Evlat Sevgisi


Seni.bir hücreden yaşamaya layık bir canlı haline getiren benim. Seni ıstırapların en büyüğüyle doğurdum; sevinçlerin en büyüğüyle kollarıma aldım. Sana ilk davranışı, ilk gülüşü, ilk bakışı, ilk heceyi ben öğrettim. Seni karşılıksız, menfaatsiz, tertemiz ilk ben sevdim. Sana hayatta ilk lazım olacak dersleri ben verdim. Senin yüzünden ilk acıları ben duydum. İlk ağlayışlarını benim göğsümde dindirdin. İlk sırrını bana açtın. İlk dost beni edindin.
Ben anneyim!
Bana her zaman güvendin.Üzüntülerin benim üzüntülerim oldu. Seni pencerelerde bekledim, gelişinde kapılara koştum. Seni her zaman aynı duygularla bağrıma bastım, seninle iftihar ettim, seninle taçlandım, şereflendim.
Ben anneyim!
Ben, Tanrı`nın en büyük lütfuna layık görülmüşüm. Ben bereketim. Ben Tanrı gibi insan yaratabiliyorum. Ben yeryüzünün iyi ve güzel, kötü ve çirkin herşeyin mesuliyetini taşıyorum. Medeniyet benim, mazi benim, gelecek günlerin ümidi benim.
Ben anneyim!
Ben insanlığın başı ve sonuyum. Ben hayata şekil veren sanatkarım. İstediğim renkleri kullanır, istediğim gibi yontarım. Beynine ilk nakşolan sözler benim, kalbe ilk yerleşen duygular benim duygularımdır. Ben cennet ve cehennemim. Ben istersem sevgi kardeşlik ve dostlıkla büyütürüm; istemesem kinle, düşmanlıkla içini doldururum. Ben dünyaya nizam veren iradeyim.
Ben anneyim!
Ben sabır ve tahammülüm. Ben en yumuşak ve en sertim. Cesur olmayı nasıl benden öğrendinse, korkuyu da ben sana öğrettim. Seni ilk öpen ve ilk döven benim. Sevmek, aşık olmak, şefkat, kin, dostluk ve düşmanlık duygularının hepsi bende.
Ben anneyim!
Bir acı duyarken beni çağırırsın. Ben teselliyim. Ölsem bile gözüm arkamdadır. Ben endişelerin derin kuyusuyum. Kendi içime düşerim. Ben bütün alakaların mihrakıyım. Cömert olduğum kadar hasis, kıskanmaz göründüğüm derecede de kıskancım.
Evet seni kıskanırım. Sen benim eserimsin, sen benim emeğimsin. Sen benim güzel günlerim, geçen ömrüm, bütün hatıralarımsın. Seni kıskanırım. Seni bu duygumla bunaltır, isyan ettirir, üzerim. Seni kendime hasretmek isterim.
Bunun için kıskanırım seni.
Ben anneyim!
Ben saygının mihrabıyım. Önümde diz çökmeni isterim.
Gönlünde yer etmeyi isterim.
Hakkım ödensin isterim.
Unutulmaktan korkarım.
Baş üstünde ve baş köşende yerim.
Bu benim hakkım.
Ben anneyim!
Ve son nefesimde..
Her zaman
Sütüm ve hakkım helal olsun yavrum derim.
(Alıntı)
< =text/> < =text/ src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js"> <>google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >( Yetim Hakkı )>
  4.Oca.2010 Pzt 00:21:04
Bir imtihandır yetim Yiyen, içen, yürüyen, konuşan bir imtihan Dul annesine, dedesine, amcasına, babasının din kardeşlerine, insanlığa imtihandır Kazanırken herkesin kazandığı, kaybederken ise, yetimden önce öbürlerinin kaybettiği bir imtihan O, aramızda dolaşan bir test aracıdır Mala esaretimizin olup olmadığı, “benden doğmasa bile bana ait” çocuklarımın, bağrıma basacak bebelerimin olup olmadığını test eder İnsan ve mal yan yana geldiğinde neyin öne geçeceğini test eder
İSLAM`DA YETİM, YETİMİN HAKLARI ve SORUMLULUKLARI Yetim, Arapçadaki yütm kökünden gelir Yütm, çocuğun ergenlikten önce babasını kaybetmesi demektir Diğer canlılarda ise, anasını kaybetmek anlamındadır Fıkıh dilinde yetîm (çoğulu: yetâmâ, eytâm), babasından yoksun kalan çocuk demektir Ergenlik yaşına gelmeden babasını kaybeden erkek ya da kız, zengin ya da fakir çocuklara “yetim” denir Babası ve annesi ölen çocuğa latîm, yalnızca annesi ölen çocuğa, acî (aciyyun) denir Kocasından yoksun kalan kadın için de “yalnız, dul” anlamında “yetim” kelimesi kullanılır Yetimler, toplum içindeki boynu büküklerdir Onlar, topluma Allah’ın emanetidirler Bunun için, yetimleri himaye ederek eğitip yetiştirmek ve onların topluma yararlı insan olmalarına çalışmak, Müslümanların ahlaki ve hukuki görevidir “Büluğ çağına ulaştıktan sonra, yetimlik kalkar

Yetimin Rabbi var Bir imtihandır yetim Yiyen, içen, yürüyen, konuşan bir imtihan Dul annesine, dedesine, amcasına, babasının din kardeşlerine, insanlığa imtihandır Kazanırken herkesin kazandığı, kaybederken ise, yetimden önce öbürlerinin kaybettiği bir imtihan O, aramızda dolaşan bir test aracıdır Mala esaretimizin olup olmadığı, “benden doğmasa bile bana ait” çocuklarımın, bağrıma basacak bebelerimin olup olmadığını test eder İnsan ve mal yan yana geldiğinde neyin öne geçeceğini test eder
İnsanla başlayan ve onunla devam eden bir imtihanın adıdır o Yetimlikle iç içeyiz Kimse bir yetimin torunu olmadığını belgeleyemez

Bu ümmetin peygamberi de yetim geldi Yetimi korudu, yetimi kollamayı vasiyet etti Rabbi ona emretti, o da ümmetine Yetimi okşadı Yetime babalık yapanlara cennet vaat etti Cennette kendisine iki parmağın yakınlığı kadar yakın bir konum vaat etti

Yetim, tek tek tuğlalardan oluşan muhkem bir binanın nasıl kurulduğunun, bir büyük ümmetin tek vücut şuuruna nasıl erdiğinin izlenebileceği bir aynadır O aynaya bakar, vefamızı ölçeriz Merhametimizi, insanlıktan neler barındırdığımızı ölçeriz Yetim olabilirdim, o ezikliği ve eksikliği yaşayabilirdim… Babalı büyümenin şükrü olarak bir yetime kefil olma ve ona yürek açma vefası göstermek, kendini anlamış olmaktır

Yetimle sabrımız ölçülür İnsanların neredeyse kendi çocuklarına tahammül edemedikleri bir zamanda, dinden ve insaniyetten kardeşimiz olan “elin çocuğu”nun yerli yersiz sıkıntılarına ne kadar tahammül edebileceğimiz ölçülür İman ettiğimiz Rahman Rabbimizin rahmetinden payımıza ne düştüğü ölçülür Bunun için yetim rahmettir, sabırdır, ispattır, imtihandır Sadaka vermenin, Allah yolunda infakın en verimli alanlarından birisi yetime bakmak, onun hayatına kefil olmaktır

Yetime ilgi ve onu kefalet altına alma, Ramazan ayında annesinin çorbasını, ayağının çorabını teminden ibaret olmamalıdır Yetimi yedirmekle yetimi sahiplenmek, açıları farklı bakışlardır Biri zaman zaman hatırlama, belki de baştan savma gibi anlaşılabilen bir tavır; diğeri ise, kendinden görme, sorumluluğunu hissetmedir Sevap olması açısından bir dilim ekmek dahi şüphesiz Allah katında me’cur bir ameldir Nihayetinde ecri vardır Ancak bir babanın boşluğunu doldurmaya çabalamak daha geniş bir alanda gerçekleştirilebilir çaptadır

Yetimin ailesine bir poşetlik erzak sunmayı da küçümsemiyoruz elbette Ancak insanın kaderinde muhtemelliği yüksek bir vakıaya karşı kurumsallaşmış bir yetim babalığı ihtiyacını gözümüzle müşahede ediyoruz İleri derecede ve oturmuş bir yetim kefaleti, müminlerin himayesinde geliştirilmiş bir kuruma dönüştürülmelidir Bunun için şu tavsiyeleri öne çıkarıyoruz:

Yetim için anne, iki kanat yerine tek kanatla uçabileceği en önemli değerdir Yetimler kadar annelerinin de himaye altına alınmaları önemlidir Onların, anneli bir yetimlik yaşamaları, onurlu ve iffetli bir anneye sahip olmaları büyük bir nimettir Yetim anneleri için yetimlerle paralel yürüyen projeler geliştirilmelidir

Yetimin ihtiyacı mücerret yiyecek ve giyecekten, okuyup diploma sahibi olmaktan ibaret algılanmamalıdır Sadece yetime kazandırma değil, aynı zamanda yetimi kazanmayı da ihtiva eden planlarla yola çıkılmalıdır

Yetimlik Kur’an’da yer alan bir imtihan vesilesi olarak bilinmelidir Pek çok ihtimalli bir sonucun bizi beklediğini müdrik olmalıyız Yetimin horlanmasına sebep verilmemesi gerektiği gibi, aşırı himaye ile, ele avuca sığmaz hale gelmesine de sebep olunmamalıdır Yetime kol kanat açmayı ona velayet sahibi olmak gibi düşünmek hatalıdır

Yetimleri sahiplenmede kurumsallaşma, bilhassa asrın getirdiği ilave sorunlar karşısında zorunlu olmuştur Yetimlere yönelik çalışmaları yürüten vakıflar ve benzeri kurumlar aslında, birer fert olarak ifa etmemiz gereken bir görevi ifa ettikleri için bizim yükümüzü taşımaktadırlar Yetimlere karşı hissettiğimiz yükümlülüğü vakıflara ve benzeri kurumlara karşı hissetmek zorundayız



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >40 Adet 2D £ 3D Şaşırtıcı Çalışmalar>
  4.Oca.2010 Pzt 00:12:22
Helena

Dreamy Girl

Beautiful Killer

Yuka

Rain

Atar Crusade

Night Elf

Water Lilly

Bird

Umbrella Sky

Flower Messenger

Tifa

Automnal

Playmate

3Lines

Rose Princess

Tundra

Angelina

.

Ella

Gipsy

Resident

Evangeline

Red Hot

Dream

Sayuri

Sho

Garden

POP

Skein

Aki Ross

Mercurails

Around Me

Bell

Aubery

Her Eyes

Peace

Seras

Japan

Butterfly

CG Girl



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Bir Mehmet Şehit Olur, Doğar Bin Mehmet...>
  3.Oca.2010 Pzr 23:46:01
 
En yakın olanlardan gelir ihanet.
Zorumuza gitmez mi? gidiyor elbet.
Dalgalansın Ayyıldız varolsun devlet.
Bir Mehmet ŞEHİD olur doğar bin Mehmet.
 

Anlı şanlı onurlu tarihimiz var.
Bağlıyız vatana yeminimiz var.
Yasımız  toy olsun ŞEHİDİMİZ var.
Bir Mehmet ŞEHİD olur doğar bin Mehmet.
 

TÜRK anası yücedir güçlü inancı.
BAYRAK için helaldir çektiği sancı.
VATAN mevzu bahisse bal olur acı.
Bir Mehmet ŞEHİD olur doğar bin Mehmet.
 

Bağrımıza basalım yine taşları.
Silelim gözlerden akan yaşları.
Mevlaya yapalım yakarışları.
Bir Mehmet ŞEHİD olur doğar bin Mehmet.
 

Mehmedim sen üzülme gerekirse BENDE MEHMEDİM
 



Oğlum asker diye üzülme anam
Bu vatan için doğduk
Gerekirse bu vatan için de ölürüz
Ağlamayın arkamdan anam
 

Yas tutmayı bırakın
Söyle sevgilime
Kara yazma bağlamasın arkamdan
Aslanlar gibi gidip aslanlar gibi dönerim


Şayet dönemeyip
Al bayrağa sarılı tabutum gelirse
Sakın ola ağlayıp da dağdakileri sevindirmeyin
Unutma anam


Bir Mehmet ölür bin Mehmet doğar

Söyleyin gardaşıma
Boynu bükük dolaşmasın yollarda
Elbet benim intikamımı da alacak odur
Vasiyetimdir bu anam
 

Gardaşıma söyle şayet ölürsem
Kanımı yerde koymaya
Şuan operasyona gidiyoruz anam
Bu benim son operasyonum
 

Bir hafta sonra ya ben gele
Yada kanlı haberim gele
Şayet dönemezsem anam
Hepiniz hakkınızı helal edin
 

Dediğim gibi sakın ola ağlayıp da
Dağdaki hainleri sevindirmeyin anam
Unutmayın anam
 

Bir Mehmet ölür bin Mehmet doğar



Vatan sagolsun….
Bir gül daha koptu dalından
Bir vatan evladını daha kaybettik
Acımız büyük gururumuz sonsuz
Bir vatan evladını kaybederiz
 

Bin vatan evladı olarak geri geliriz
O hesap sorulmadan
Uyku nedir bilmez gözlerimiz
Şehidim sen görevini yaptın


Şimdi sıra bizde
Kanın yerde kalmayacak...
Mehmedim sen üzülme gerekirse BENDE MEHMEDİM



 

 



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >(Sadaka)>
  2.Oca.2010 Cmt 01:34:46

Zekât, Allah rızası için yapılan iyilik veya verilen şey, sadaka insanın malından sırf Allah rızası için muhtaç olanlara temlik edilmek üzere çıkardığı bir vergi türü anlamında bir fıkıh terimi. Zekâta, mü`minlerin Allah`ın emirlerine uymadaki sadakatlarini gösterdiği için "sadaka" da denilmiştir. Çoğulu sadakât`tır. Sadaka kavramında üç temel özelliğin bulunması gerekir: İhtiyaç, mülkiyetin nakli ve temlîkin Allah için olması.

Sadaka, yükümlünün durumuna göre farz, vacib veya nâfile hükmünde olur. Sadakanın farz olan kısmı zekâttan ibaret olup; tarım ürünlerinin zekâtı olan öşrü; hayvanların, ticaret mallarının, altın, gümüş ve diğer nakit paraların zekâtı ile, define ve madenlerin zekâtını kapsamına alır. Zekât verileceği yerleri belirleyen âyetteki "sadakât" çoğul olarak bütün bu çeşitleri kapsar. "Zekâtlar; ancak, yoksulların, miskinlerin, zekât tahsili işinde çalışanların, kalpleri İslâm`a ısındırılmak istenenlerin, kölelerin, borçluların, Allah yolunda cihad edenlerin ve yolcuların hakkıdır. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır" (et-Tevbe, 9/60).

Bu âyetlerde de zekâtın farz olan bu çeşidi yer alır: "Namazı kılın, zekâtı verin" (el-Bakara, 2/43); "Mü`minlerin mallarından zekât al ki, onları temizleyip mallarını çoğaltasın" (et-Tevbe, 9/103); "Hasat günü ürünün hakkını ödeyin" (el-En`âm, 6/141). Hz. Peygamber`in çeşitli hadislerinde farz olan zekât emredilmiştir: "İslâm beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan birisi de zekât vermektir" (Buhârî, İmân, 1, 2; Tefsîru Süre, 2/30; Müslim, İmân, 19-22; Tirmizi, İmân, 3; Nesâî, İmân,13). Diğer yandan Hz. Muhammed (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)`i Yemen`e vali olarak gönderirken kendisine şöyle buyurmuştur:

"Onlara bildir ki, Allah Teâlâ kendilerine zekâtı farz kılmıştır. Zekatı oranın zenginlerinden al, yoksullarına ver" (Buhârî, Zekât, l; Tevhîd, 1; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Nesâî, Zekât, 46; İbn Mâce, Zekât, 1).

Diğer yandan zekâtın farz oluşu üzerinde bütün müctehitler görüş birliği içindedir. Ashab-ı Kirâm zekât vermeyenlerle savaşılması gerektiği konusunda ittifak etmiştir. Zekâtın farz olduğunu inkâr eden kimse dinden çıkar (Zekât için bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991, s. 483-550).

Fıtır sadakası vacib hükmünde bir sadaka türüdür. Bu, Ramazan ayının sonuna yetişen ve aslî ihtiyaçlarının dışında en az nisap miktarı bir mala mâlik bulunan her hür müslümanın yoksullara vermesi gereken bir sadakadır. Buna kısaca, "fitre" denir ki, fıtrat sadakası, yani sevap için verilen yaratılış atıyyesi anlamına gelir. Abdullah b. Abbas (r.anhümâ)`dan rivâyete göre şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.s) oruçluları gereksiz ve çirkin sözlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek sağlamak için fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim bayram namazından önce öderse, bu makbul bir zekât, kim de namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur" (Buhârî, Zekât, 70, 71, 77; Müslim, Zekât, 12, 13, 16; Ebu Dâvud, Zekât, 18, 20; Nesâi, Zekat, 31, 33; İbn Mace, Zekat, 21).

Ebu Said el-Hudrî (r.a)`den rivayet edilen bir hadiste fitre verilebilecek maddeler ve miktarları şöyle belirlenir: "Biz fitre zekâtını, Allah`ın Rasûlü aramızda iken, yiyecek maddelerinden bir sa`, hurmadan bir sa`, kuru üzümden bir sa`, keşden yine bir sa` olmak üzere bunlardan birisini esas alarak veriyorduk. Ben yaşadığım sürece vermeye devam edeceğim" (Ahmed b. Hanbel, III, 73, 98). Sa` bir ağırlık birimi olup, şer`î ölçüye göre 2912, örfi ölçüye göre ise 3328 gramdır. Bazı fakihlere göre buğday cinsinde fitre miktarı yarım sa`dır. Burada yoksulların yararına olan ve daha ağır olan örfî ölçeği tercih etmek daha faziletlidir (Fıtır sadakası için bk. Sadaka-ı Fıtır mad.).

Farz olan zekâtla, vacib olan fitre miktarları belirli bulunan sadakalardır. Birincisinde nisab`a mâlik olduktan sonra bir yıl geçmesi, ikincisinde ise, sadece nisaba malik olmak şarttır. Bunların dışında sıkıntı ve zarûret içinde bulunan müslümana ihtiyacını giderecek ölçüde yardım etmeyi bildiren bir sadaka daha vardır ki; bunun miktarı, sıkıntıyı giderecek ölçüye göre ortaya çıkar. Kur`ân-ı Kerîm`de şöyle buyurulur: "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Fakat iyi olan, Allah`a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, malını sevmesine rağmen hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve köle azadına veren, namaz kılan ve zekât verendir" (el-Bakara, 2/ 177). Burada Cenab-ı Hak, miktarı belli olan zekâtla birlikte yakınlara, yetim ve düşkünlere yapılacak malî bir yardımdan da söz etmiştir ki; bunun şart ve miktarını sıkıntıda olan yoksulun hali belirler.

Sadaka geniş anlamıyla nafile olarak yapılan hayır ve hasenâtı, insan ve hayvanlara yapılan iyilik, lütuf ve ihsanları, hatta insanların gönlünü hoş eden güzel söz ve davranışları kapsamına alır. Sadaka-i câriye, vakfedilmiş sadaka ile diğer hayır ve hasenât bu niteliktedir.

Sadaka-i câriye, sürekli ecir getiren sadaka anlamına gelir. Bir hadiste sürekli ecir kaynağı olan ameller şöyle belirlenir: "İnsan öldüğü zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnadır. Sadaka-i cariye, kendisinden yararlanılan ilim veya kendisine hayır dua eden salih çocuk" (Dârimi, Mukaddime, 46). Bu hadiste zikredilen sadaka-i câriye; yol, köprü, çeşme, mescid, yoksullar için aş evi, hastahane ve okul gibi hayır yerlerini kapsamına alır. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, gerek sağlıklarında ve gerekse vefatlarından sonra ecir almaya devam ederler.

Yararlı bir ilim bırakan da, bu ilimden, kitaptan, keşif ve icattan toplum yararlandıkça, mü`min olmak şartıyla, sürekli olarak ecir alır. Nitekim ilim, irfan ve irşatlarıyla toplumda iyi bir çığır açanın büyük mükafatına kötü çığır açanın da günahına hadiste şöyle yer verilir: "Kim iyi bir çığır açarsa, bununla amel edenlerin ecri kadar ecri bu çığırı açan alır. Kötü bir çığır açan da, bununla amel edenlerin günahı kadar günahı yüklenir" (Müslim, İlim, 15; Zekât, 69; Nesâî, Zekât, 64; İbn Mâce, Mukaddime,14; Dârimî, Mukaddime, 44; Ahmed b. Hanbel, IV, 357, 359-361, 362). Dine ve topluma yararlı bir çocuk yetiştirmek de, toplum bu çocuktan yararlandıkça, onun yetişmesinde katkısı bulunan anne, baba, hoca gibi kimselerin sürekli ecir almalarına bir sebeptir.

Vakfedilen gayri menkuller de sadaka-i cariye niteliğindedir. Vakıfnâmedeki esaslara göre, hayır yönü işletildiği sürece, vakfedene ecir gelmeye devam eder. Önceki asırlarda büyük han, hamam, medrese, dükkân ve çarşıların vakıf olarak topluma kazandırılması, mâliklerinin sürekli bir ecre nail olma istekleri yüzündendir.

Nâfile Olan Sadakalar

İslâm`da farz ve vacib olan sadakalardan başka, kapsamı çok geniş bir sadaka anlayışı vardır. Mal veya parayı tasadduk etme yanında, mü`min kardeşine aracına binerken veya inerken yardımcı olmak, güler yüz veya tatlı dille onun gönlünü hoşnut etmek gibi pek çok fiil ve davranışlar sadaka olarak nitelendirilmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s), Ebû Zer (r.a)`i tasaddukta bulunmaya teşvik ederek şöyle buyurmuştur: "Şu Uhud dağı altın olarak elime geçse üçüncü geceyi ondan bende bir dinar bulunduğu halde geçirmek istemem. Yalnız borç ödemek için ayırdığım dinar bunun dışında olur, -Önüne, sağına ve soluna saçma işareti yaparak- Onu Allah`ın kullarına bu şekilde dağıtmak isterim. Şüphesiz malı çok olanlar, kıyamet günü sevabı en az olanlardır. Yine yoksullara tasaddukta bulunma işareti yaparak, bu durumda olanlar müstesnadır" (Müslim, Zekât, bab: 9, H. No: 32).

Farz ve vacib sadaka dışındaki sadaka kapsamının genişliğini şu hadiste görmek mümkündür: "İçinde güneş doğan her gün, insanların her bir mafsalı için kendilerine bir sadaka gerekir. Meselâ; İki kişinin arasında adaletle hükmetmen bir sadakadır. Hayvanına binmek isteyen bir kimseye yardım ederek, hayvana bindirmen veya eşyasını hayvana yüklemen bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Gelip geçene sıkıntı veren şeyleri yoldan kaldırman bir sadakadır" (Buhârî, Sulh, 11; Cihâd, 72,128; Müslim, Zekât, 56; Müsâfirîn, 84; Ebû Dâvud, Tatavvu`, 12; Edeb,160; Ahmed b. Hanbel, II, 316, 350, IV, 423, V, 178). Bu hadiste, "sülâmâ" parmak kemikleri demektir. Ancak burada vucuttaki tüm kemik ve mafsallar kastedilmiş, kemiklerin insanın oturup kalkması ve hareket etmesi için ne kadar gerekli olduğuna dikkat çekilmiştir. İşte böyle bir nimete karşılık farz olan sadaka yerine, günlük bir takım hayra yönelik hareket ve davranışların bu nimetin sadakası olduğu belirtilmiştir. Burada nimetin şükür borcunun hafifletildiği görülür. Namaza giderken her adımın sadaka sayılması, her adım karşılığında bir derece yükseltme ve bir günah affetme anlamındadır (Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi, İstanbul 1977, V, 374).

Diğer yandan başka hadislerde, insanlara iyiliği emretmenin (Tirmizi, Birr, 36; Müslim, Müsâfirîn, 84; Ebû Davud, Tatavvu`, 12), Allah`a hamdetmenin ve O`nu tesbih etmenin bir sadaka olduğu belirtilmiştir (Müslim, Mûsafirîn, 84). Bir kimseye yol veya adres tarif etmek sadaka sayıldığı gibi (Buhârî, Cihâd, 72; Ahmed b. Hanbel, V,154), gönül alıcı yumuşak söz (Buhârî, Cihad, 72, Edeb, 34; Müslim, Zekât, 56), bir ağaç dikenin bu ağacından insan veya hayvanların yemesi ya da yararlanması da sadaka sayılmıştır (Ahmed b. Hanbel, VI, 362).

Sadakanın En Faziletlisi:

Çeşitli ameller arasında fazilet bakımından farklar bulunduğu gibi, ihtiyaç sahiplerine yapılan yardım ve tasadduklarda da bir sıra gözetilmiş; öncelikli tasadduk alanları belirlenmiştir. Gerçekten kişinin çok yakınında, belki aile fertleri arasında büyük sıkıntı içinde olanlar varken, uzakta olanlara yardım etmeye kalkışması maslahata uygun düşmez. Bu yüzden yardım ve infaka en yakınından başlamak prensibi getirilmiştir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Bir kimsenin sarfedeceği en faziletli dinar, kendi aile fertlerine infak ettiği dinarla, Allah yolunda hayvanına ve yine Allah yolunda cihad edecek olan arkadaşlarına harcadığı dinardır" (Müslim, Zekât, 38; Tirmizi, Birr, 42; İbn Mace, Cihâd, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 279, 284). Yine Rasûlüllah (s.a.s), Allah yolunda harcanan, bir köle azadı için sarfedilen, bir yoksula verilen veya ailenin geçimi için yapılan harcamaları zikrettikten sonra, bunların sevap bakımından en üstününün aile fertlerine yapılan harcamanın olduğunu belirtmiştir (Müslim, Zekât, 39). Bu hadislerde zikredilen aile fertlerinden maksat (iyâl); bir kimsenin nafakası kendisine ait olan çocukları, eşi, annesi, babası ve hizmetçisidir.

Sadakanın en sevilen maldan verilmesi daha faziletlidir. Kur`ân-ı Kerim`de; "Siz sevdiğiniz mallardan infâk etmedikçe iyilik ve taate nail olamazsınız" (Âlu İmrân, 3192) buyurulur. Bu âyet inince Ebû Talha (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)`e gelerek şöyle dedi: "Benim en çok sevdiğim malım Beyrahâ adındaki bahçemdir. Bu malım Allah için sadakadır. Onun Allah nezdinde sevabını ve âhiret azığı olmasını dilerim. Ey Allah`ın elçisi; onu istediğin yere sarfet! ". Bunun üzerine Hz. Peygamber, bu kararının çok kârlı bir yatırım olduğunu belirttikten sonra, bahçesini hısımlarına vakfetmesini bildirdi. Bunun üzerine Ebû Talha (r.a) onu hısımları ve amcasının oğulları arasında taksim etti. Başka bir rivayette, bahçenin verildiği kimselerin Hassân b. Sâbit ile Übey b. Ka`b (r.anhumâ) olduğu belirtilir (Müslim, Zekât, 42, 43).

Kadının yoksul olan kocasına tasaddukta bulunması teşvik edilmiştir. Hz. Peygamber bir gün kadınlara hitab ederek; Ey kadınlar topluluğu zinetlerinizden de olsa sadaka verin" buyurmuştu. Bunun üzerine Abdullah`ın karısı Zeyneb ile Ensardan bir kadın Allah`ın elçisine gelerek kocalarının yoksul olduğunu, onlara sadaka vererek destek olup olamayacaklarını sordular. Bunun üzerine Hz. Peygamber bu iki kadın için şöyle buyurmuştur: "Onların ikisine de ikişer ecir vardır. Akrabalık ecri ve sadaka ecri" (Müslim, Zekât, 45).

Ebû Hanife ile Hanbelîlerde tercih edilen görüşe göre, bir kadın zekâtını yoksul bulunan kocasına veremez. Çünkü bu takdirde zekât nafaka yolu ile kadına geri döner (el-Kâsânî, Bedâyiu`s-Sanâyi`, II, 40; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 156; İbn Âbidin, Reddül-Muhtâr, II, 87). Onlara göre, bazı hadislerde zengin olan sahabe hanımlarının kocasına destek olması nafile sadaka niteliğindedir. Ebû Yusuf, İmam Muhammed, Şâfiî ve Mâlik`e göre ise, kadının yoksul bulunan kocasına zekât vermesi caizdir. Dayandıkları delil, Hz. Peygamber`in, Abdullah b. Mesud`un karısı Zeyneb (r.anhâ)`e verdiği şu cevaptır:

"Kocan ve çocuğun tasadduk etmeye en lâyık olan kimselerdir" (Ebû Dâvud, Zekât, 44; Talâk, 19; bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991, s. 549).

Bir mü`minin tasaddukunu sevdiği mal cinsinden yapması, Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmaya sebep olur. Halife Ömer b. Abdülaziz çuvallarla şeker alır, tasadduk ederdi. Bunun yerine niçin para dağıtmadığı sorulunca, şu cevabı vermiştir: "Ben şekeri çok severim. Bu yüzden sevdiğim şeyi tasadduk etmek istedim" (A. Davudoğlu, a.g.e., V, 352).

Anne babaya müşrik bile olsalar yardımda bulunmak gerekir. Nitekim Esmâ binti Ebi Bekir (r.anhâ) şöyle demiştir: "Annem yanıma geldi, kendisi Kureyş devrinde Rasûlüllah (s.a.s) onlarla anlaşma yaptığı zaman henüz müşrik idi. Ben Hz. Peygamber`e gelerek, "Annem bana rağbet göstererek yanıma geldi. Kendisine yardımda bulunayım mı?" dedim. Hz. Peygamber; "Evet annene yardımda bulun" buyurdular (Müslim, Zekât, 49, 50; Ebû Davud, Zekât, 34; Ahmed b. Hanbel, VI, 344, 347). Rivayete göre Hz. Ebû Bekir, Esma`nın annesi Kuteyle`yi cahiliye devrinde boşamıştı. Kuteyle Hicretten sonra Medine`ye kızı Esmâ`nın yanına gelmişti. Kendisine kuru üzüm ve yağ gibi hediyeler getirdi. Fakat Esmâ bu hediyeleri almaktan ve onu evine kabul etmekten kaçındı. Hz. Peygamber`in izin vermesi üzerine de onu evine aldı (Buhârî, Hibe, 29, Cizye,18, Edeb, 8; A. Davudoğlu, a.g.e., V, 363, 364).

Ölen Kimse Adına Sadaka Vermek Caiz midir?

Bazı ibadet ve taatların ölen bir kimse adına yapılması mümkün ve caizdir. Bunların sevabı ölüye ulaşır. Ölü nâmına verilen sadakalar başta gelir. Hz. Peygamber`e bir adam gelerek şöyle demiştir: "Ey Allah`ın elçisi! Annem ansızın öldü, vasiyet de etmedi. Öyle sanıyorum ki, konuşmuş olsa sadaka verilmesini vasiyet ederdi. Acaba onun adına ben sadaka versem, anneme sevap olur mu?" demiş. Hz. Peygamber; "Evet" cevabını vermiştir" (Buhârî, Cenâiz, 95; Vesâyâ, 19; Müslim, Zekât, 51; Vasiyye, 12, 13; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 15; Nesâî, Vesâyâ, 7).

Hz. Enes (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)`e; "Biz ölülerimize dua ediyor, onlar adına sadaka veriyor ve haccediyoruz. Acaba bunların sevabı onlara ulaşıyor mu?" diye sormuş, Allah elçisi şöyle cevap vermiştir: "Şüphesiz, onlara ulaşır ve onlar sizden birinizin hediyeye sevindiği gibi ona sevinirler" (Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, V, 366).

Hanefilere göre, bağışlanan her çeşit ibadetin sevabı ölülere ulaşır. Ancak ölen kimse namına zekât, adak, hac gibi mali yönü olan ibadetleri ifa etmek mümkün ise de; namaz, oruç gibi ibadetleri onun namına ifa yeterli değildir. Bunların bizzat hayatta iken ifası gerekir. Çünkü bu ibadetler, ferdi, beden ve ruh bakımından olgunlaştırır, olumlu etkileri bizzat bunları yapanların kendilerinde görülür. Başkalarının bunları yapmasıyla asıl yükümlü üzerindeki fayda sağlanmış olmaz.



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >Anne/Baba>
  2.Oca.2010 Cmt 01:03:19

Toplum yapısının temeli olan ailenin kurucuları ve en önemli iki unsuru.

Allah`ın insanlardan korunmasını istediği beş kutsal şeyden biri de, neslin devamıdır. Neslin devamını Allah (c.c.), canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli kanunlara bağlamıştır. Neslini devam ettirebilmek için en büyük zorluklarla karşılaşan canlı da insanoğludur. İnsan, canlıların en güçlüsü olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların başında gelir. Bazı hayvan yavruları doğumdan hemen sonra, bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa kalkabildiği, ihtiyaçlarını gidermeye başlayabildiği hâlde insanoğlu ancak, doğumundan yıllar sonra bu seviyeye gelebilir. Neslin devam edebilmesi için bütün bu zorlukları çeken ana babalardır. Anne, yavrusunu dokuz ay karnında taşır, hamilelik süresince pek çok güçlükle karşılaşır, hayatî tehlikeleri de göze alarak çocuğunu doğurur. Hiç bir şeye gücü yetmeyen bebeğini büyütmek için, uykusundan, istirahatinden, sıhhatinden feragat eder. Nitekim Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:

"Biz, insana, ana-babasına iyilikte bulunmayı tavsiye ettik. Özellikle de anasını tasviye ederiz ki, o, kat kat zaafa düşerek ona hamile kalmış, emzirmesi de tam iki sene sürmüştür. Binaenaleyh; bana ve ana-babana şükret. " (Lokman, 31/14). Aile ve çocuğun ihtiyaçlarını temin etmek için baba yılmadan, usanmadan çalışır, yemez yedirir, giymez giydirir. Çocuğun bir yeri ağrısa, onlar daha fazla rahatsız olurlar. Çocuklarının rahatını kendi rahatlarına tercih ederler. Bu zahmetli meşgale, değişik safha ve şekillerde olmak üzere yirmi otuz yıl devam eder. Hatta, ana-babanın çocuğuna gösterdikleri ilgi hayat boyu sürer gider.

Allah`ın, ana-baba ve çocuklar arasında yarattığı sevgi ve saygıdan kaynaklanan işte bu hak-görev ilişkisi, insan neslinin yozlaşmadan, sıhhatli ve sağlam bir şekilde devam edebilmesinin ve vazgeçilmez bir şartıdır.

Ana-babanın çocuklar üzerindeki haklarını şöyle sıralayabiliriz:

1. İtaat (saygı): Çocukların ana-babalarına karşı en önemli görevleri onlara itaat etmek, yapılması haram olmayan isteklerini yerine getirmektir. Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: "Biz insana, ana-babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın (ilah tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için sana emrederlerse, artık onlara bu hususta itaat etme." (el- Ankebût, 29/8) Bu ayet ashabtan Sa`d b. Ebi Vakkâs hakkında nazil olmuştur. Hz. Sa`d olayı şöyle anlatmaktadır: "Ben anneme hürmet ve itaat eden bir çocuktum, müslüman olunca annem bana:

-Sa`d! bu yaptığın nedir? Ya sen bu yeni dinini bırakırsın, yahut da ben yemem içmem ve sonunda ölürüm. Sen de benim yüzümden; "anasının katili!" diye ayıplanırsın, dedi. Ben; "Anneciğim böyle yapma. İyi bil ki, ben bu dini bırakmam!" dedim. Ve iki gün iki gece bekledim. Kadın ne yedi, ne içti. Bunun üzerine:

"-Vallahi anne, iyi bil ki, senin yüz canın olsa da bunlar birer birer çıksa, ben bu dinimi yine bırakmam. Artık ister ye, ister yeme" dedim. Bu azmimi görünce annem bu direnmesinden vazgeçti. Bunun üzerine yukarıdaki ayet-i kerîme nazil oldu. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, XII, 121 ) .

Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde: "Allah size, annelerinize itaatsizliği... Haram kıldı." (Buhârî, Edeb, 4).

Yukarıda zikredilen ayet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi ana-babaların istek ve arzularını yerine getirmek, onlara karşı çıkmamak Allah`ın emridir. Ancak, ana-baba çocuğundan Allah`a karşı gelmesini, O`nu inkâr etmesini, farz kıldığı bir şeyi yapmamasını, haram kıldığı şeyleri yapmasını emrederse; onların bu istekleri yerine getirilmez. Çünkü Allah`a isyan olan hususta, ana-baba da olsa, insanlara itaat edilmez.

2. Ana-babaya iyi davranmak. Allah`u Teâlâ Kur`an-ı Kerîm`de, insanın kimlere karşı görevleri olduğunu sıralarken şöyle buyurur:

"Yüce Rabb`ın şöyle emretti; Yalnız Allah`a ibadet edeceksiniz, ana-babalarınıza iyilik yapacaksınız. Şayet bunlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa sakın onlara "öf " dahi deme, yüzlerine bağırma, onlara tatlı söz söyle. Onlara, merhamet belirtisi olarak tevazu kanadını aç da, "Ya Rab, küçüklüğümde bana şefkat gösterdikleri gibi, sen de onlara merhamet et" de "(el-isrâ, 17/23-24)

Peygamber Efendimiz de "kime iyilik yapayım?" diye üç defa soran bir sahabiye, üç defasında da, "annene" cevabını verdikten sonra dördüncü soruda, babasına iyilik yapması gerektiğini söylemiştir. (Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1).

Ana-baba, çocuklarına yeteri kadar iyilik yapmamış olsalar, hatta bazı zararları dokunmuş olsa da, çocuklar, onlara yine de iyi davranmak mecburiyetindedir. Çünkü insanlar yaşlandıkça çocuklaşır. Çocukluğumuzdaki yanlış ve zararlı davranışlarımızı güler yüzle karşılayanlar bize muhtaç duruma gelince onlara, bize yaptıkları gibi iyi davranmamız aynı zamanda bir şükran borcudur.

3. Maddî ihtiyaçlarını gidermek. Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını temin edemez hâle gelince ana-babaların bütün ihtiyaçlarını temin etmek çocukların görevidir. Bu görev sadece ahlâkı olmayıp, hukuken de vardır. Bu görevini yerine getirmeyen kimse İslâmî yönetim tarafından buna zorlanır. Allah bu görevi evlâtlara yüklemektedir: "Ey Peygamber! Sana ne sarfedeceklerini soruyorlar. De ki, sarfedeceğiniz mal ana-baba, akrabalar, yetimler, düşkünler ve yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. " (el-Bakara, 2/215).

Ashab-ı Kirâm`dan Ebu`d-Derdâ Hz. Peygamber`in (s.a.s.) kendisine dokuz önemli şey tavsiye ettiğini, bunlardan birinin de; ana-baba da dahil olmak üzere aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu belirtir. (Buhârî, el-Edebü`l-Müfred, 9) Yine Peygamberimiz, cihada katılmak isteyen bir sahabiyi, ihtiyaçlarından dolayı, ana-babasının yanına göndermiştir. (Buhârî, el-Edebu`l-Müfred, 9).

4. Saygısızlık etmemek. İslâm ümmetinin prensibi büyüklere saygı, küçüklere sevgidir. Saygıya en lâyık olanlar, saygıda kusur etmeyi dahi aklımızdan geçirmememiz gerekenler de ana-babalarımızdır. Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) ashabına;

-"Size, büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?" diye üç defa sordu. Üç defasında da "evet bildir, Ey Allah`ın Resulü" diyen-ashab-ı kirâma bunların sırasıyla; "Allah`a ortak koşmak, ana-babaya karşı gelmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan söylemek" olduğunu belirtir. (Buhârî, Edeb, 6).

"Ana-babamı ağlar hâlde terkederek, hicret etmek üzere senin emrini almaya geldim" diyen bir sahabiye Peygamberimiz (s.a.s.):

-"Onlara dön, nasıl ağlattınsa onları öylece güldür, sevindir" der ve henüz müslüman dahî olmayan ana-babasının yanına gönderir.

5. Rızalarını almak. İnsanın dünyadaki en büyük görevi şüphesiz ki, Allah`ın rızasını kazanmaktır. Bundan hemen sonra rızasını almamız gerekenler ise, ana-babalarımızdır. Çünkü, yukarıda geçen ayetlerde de görüldüğü gibi Allah`u Teâlâ, kendisine ibadetten hemen sonra ebeveyne iyiliği emretmiş , Peygamberimiz de (s.a.s.): "Allah`ın rızası, babanın rızasında, gazabı da gazabındadır" (Buhârî, el-Edebü`l-Müfred, 1; Tirmizî, Birr, 3) buyurmuştur. İyilik yapmada babadan önce gelen annenin durumu da, tabii ki böyledir.

Peygamberimiz (s.a.s.) çok öfkeli bir şekilde üç defa, "Yazıklar olsun o kimseye " dediğinde Ashab-ı Kiram; "Kimdir o? Ey Allah`ın Resulü! " diye sorunca;

"Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı hâlde, Cennet`e giremeyip Cehennem`i boylayan kimse" der. (Müslim, Birr, 9).

Abdullah b. Amr b. el-Âs`ın anlattığına göre, bir adam peygamberimiz (s.a.s.)`e gelerek cihada gitmek için izin istedi. Peygamberimiz de ona; "Annen baban sağ mıdır?" diye sordu. Adam: "Evet", deyince Resulullah (s.a.s.): "O hâlde sen önce onların rızasını almaya çalış, " buyurarak ona bu görevini hatırlattı. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VIII, 377).

6. Kötü söz söylememek. Onları incitecek her tür kötü söz ve davranıştan kaçınmak gerekir. Bu kötü davranışların ebeveyne doğrudan yapılması haram olduğu gibi, onlara kötü söz söylenmesine sebep olmak da haramdır. Cenâb-ı Allah`ın, "Onlara öf dahî demeyin" yasağı yanında Peygamberimizin şu hadis-i şerîfi de çok dikkat çekicidir:

"Bir kimsenin ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır".

-Ashab-ı Kirâm: "Bir kimse ebeveynine nasıl söver?" deyince,

-Efendimiz (s.a.s.): "Biri başkasına kötü bir söz söyler, o da tutar bunun ebeveynine söver" diye cevap verdi. (Buhârî, Edeb, 4).

7. Öldüklerinde hayırla anmak, dua etmek. Ana-baba ölmekle onlara karşı olan sorumluluklar bitmez. Onların temiz hatıralarını devam ettirmek gerekir. İnsanları insan yapan da bir bakıma, nesilden nesile miras olarak intikal eden bu güzel duygu ve hatıralardır. Peygamberimizin; "Sevgi, verâset yoluyla kazanılır" (Buhârî, el-Edebü`l-Müfred, 22) hadîsi de bu gerçeği ifade etmektedir. Böylece, nine ve dedelerle torunlar arasında bir sevgi bağı kurulmuş olur. Onları hayırla anmak, bağışlanmaları için dua etmek, Allah`u Teâlâ`nın Kur`an-ı Kerîm`de bize öğrettiği dualardandır; "Ey Rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla. " (İbrahim, 14/41 ) .

Bir sahabî; "Ölümlerinden sonra da ebeveynim için yapmam gereken bir iyilik var mı?" diye sorunca Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Evet dört haslet vardır:

Onlara hayır duada bulunmak ve Allah`tan, bağışlanmalarını dilemek. Varsa vasiyetlerini yerine getirmek. Dostlarıyla ilişkiyi devam ettirip ikramda bulunmak. Akrabalarıyla ilişkiyi devam ettirmek ki, senin bütün akrabaların ancak onlar vasıtasıyla varolmuştur. (Buhârî, el-Edebü`lMüfred, 19)

Ölümlerinden sonra yapılacak duanın ebeveyne faydasını Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle dile getirir: "İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyle sevabı devam eder: Sadaka-ı câriye, insanların faydalanacağı bir ilim ve arkasından hayır dua eden bir evlât" (Buhârî, et-Edebü`l-Müfred, 19).

Ayrıca onlara karşı iyi, güzel olan her davranışta bulunmak, kötü, çirkin her hareketten de sakınmak, onlara karşı olan görevlerimizdendir.

Hayatta ve öldükten sonra ebeveynine karşı görevlerini yerine getiren, onları memnun edip hayır dualarını alan kimse, dünya ve ahiretin en büyük mutluluklarından birini kazanmış olur. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) böylelerinin bereketli uzun bir ömre sahip olacaklarını, ebeveynin kendileri için yapacakları duaların Allah tarafından mutlaka kabul edileceğini ve Cennet`i kazanacaklarını müjdelemektedir .

Hz. Peygamber (s.a.s.) çocukların ebeveynlerine karşı sorumluluklarının ne kadar büyük olduğunu şöyle dile getirmektedir:

"Çocuk, hiç bir iyilikle babanın hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olmuş bir vaziyette bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa hakkını öder." (Buhârî, el-Edebü`l-Müfred, 6)

Üzerimizde bu kadar çok emek ve hakları olan anne ve babalarımızı sevmek ve onların sevgisini başka şeylerle değişmemek en önemli ahlakî görevlerimiz arasındadır. Bu görev, hayatta iken onlara karşı hürmet, şefkat ve merhamet göstermekle kendilerini hoşnut etmeye çalışmakla yerine getirilir. Gerçek anne-baba sevgisinin, "annemi, babamı seviyorum", demekten ibaret olmadığını, onlara karşı maddî-manevî her türlü görevin yerine getirilerek bu sevginin ispat edilebileceğini unutmamamız gerekir.

Büreyt`den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte; adamın biri Kâ`be`yi tavaf ederken annesini omzunda taşıyarak tavaf ettirmiş Resulullah`ın yanına gelerek:

"-Hakkını ödedim mi?" diye sormuş. Resulallah buyurmuşlar ki:

"-Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin hakkı bile değil."

Bu şefkat dolu tasvirin, insanları anne babalarına teşekküre yönelttiği oldukça açıktır.

Abdullah b. Mes`ud (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)`e sordu:

"-Ya Resulullah, amellerin hangisi daha üstündür?" Resulullah:

"- Vaktinde kılınan namaz" buyurdular.

Abdullah b. Mes`ud diyor ki tekrar sordum:

"-Sonra hangisidir?"

"-Anne-babaya iyiliktir" diye cevaplandırdılar.

"-Sonra hangisidir?" dedim.

"-Allah yolunda savaşmaktır. " diye buyurdular.

Hülâsa anneye ve babaya her türlü ikram ve ihsanda bulunmak, onların ihtiyacı olduğu takdirde bütün maddî ihtiyaçlarını gidermek, onlara "öf" bile dememek, onlara karşı daima tatlı dilli olmak, en güzel tavır ve davranışlarla karşılık verip en ufak bir şekilde onları üzmemek bıkkınlığı ifade edebilecek bir tavır takınmamak gerekir. Gönüllerini kıracak en küçük bir sözden bile kaçınmak, her hususta rızalarını kazanmağa çalışmak, onları kendisinden memnun etmek, yaşlandıklarında onların her türlü hizmetine koşmak, hastalık anlarında tedavî ve bakımlarını yaptırmak çocukların görevidir. Hasta veya yatalak hâllerinde onların hizmetlerinde bulunmak Cennet`in kapılarını aralayan bir davranıştır .



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >( Sevginin Gücü )>
  18.Kas.2009 Çar 20:22:55
Yaşamın koşturması içinde kendinize ve sevdiklerinize zaman ayırın. Mutluluk, detaylarda saklıdır… Sevgili dostlarım; uzun bir aradan sonra, güzel bir tatilin ardından yeniden merhaba…

İnsanın sevdikleri ile geçirdiği zamanın değerinin hiçbir karşılığı yoktur. Ve, yaşamına kattığı değerin dünyadaki tüm değerlerin üzerinde olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bugün; bu gerçek üzerine bir şeyler yazmak istiyorum.

Yaşamımız boyunca hep bir şeylerin mücadelesini veririz. Aklımız erdiği andan itibaren; okul hayatımızın koşturması o biter, iş hayatı başlar ki bu hayat boyu süren bir maratondur. Tüm bunların arasında aşk gelir yakalar.. En güzel yaşlarda, ne aşktır o… 20 li yaşlarda “en temiz, en duru yaşlardır taptaze,nasırlanmamış, feleğin çemberine henüz parmak atmadığın yaşlardır o yaşlar.”

Evlenme telaşına düşersin. Sonra çocuklar gelir sırasıyla yaşamın anlamı, sevginin parçaları, kendini kenara koyup onlar için başlarsın yaşamaya. Bir rutin başlar, hiç durmaman gereken… İşte, tüm bu koşturmanın arasında detaylar vardır asla atlamaman gereken.

Saksındaki çiçeğin yeni bir yaprak vermesi, dünyaya getirdiğin çocuğunun kendi ayakları üzerinde durmaya başlaması, akşam hep birlikte masaya oturup emek ve sevgiyle hazırladığın yemeğin yenmesi, tv de başını sevdiğin insanın omzuna koyup seyrettiğin bir film, sabah uyandığında sana özel pişirilmiş mis gibi kokan kahve, birazdan başlayacağın koşturma öncesi paylaştığın bir kahve içimi, arada güne başlarken sana güç verecek sevgi sözleri, kar yağarken çıkıp yürümek, üşümek, yanındaki insanın sıcaklığına sığınmak, asla düşmeyeceğini bilip güvenle yürümek, arada bir kaçamak yapıp; çocukları ekip bir yerlerde rakı içip balık yemek, yada iki bira alıp arabada şarkılar eşliğinde içmek, dostlarınla sık sık bir araya gelip sevgiyi paylaşmak, gecenin bir vakti üşenmeden kalkıp bir kek pişirip sevdiklerini mutlu etmek, her ne kadar; şişmanlatıyorsun diye söylenseler de onların zevkle yemelerini izlemek.

Bu dur işte! yaşam…….

Ne kadar yoğun olursan ol, ne kadar meşgul olursan ol, bu detayları yaşamıyorsan, yaşıyor sayılmazsın ne farkın kalır makineden? Sevdiklerine zaman ayırmak, en küçük anları onlarla paylaşmak, yaşamdaki zorluklar karşısında insana öylesine bir güç veriyor ki ne gelirse gelsin başınıza, bu güç her şeyin üstesinden geliyor.

Sevgili dostlarım

Yaşamın koşturması içinde kendinize ve sevdiklerinize zaman ayırın. Mutluluk,detaylarda saklıdır…


B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >Kadınlar Ne ister !!!>
  18.Kas.2009 Çar 20:20:48

Kadınlar Hakedilen Tek Birşeyi İster Unutmayalımki... 

                      Cevabı Sizde !!

 



B0dyguard

B0dyguard resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >Kadınlar Ne ister !!!>
  18.Kas.2009 Çar 20:13:57

Karı koca 100 km hızla gidiyorlarmış. Arabayı adam kullanıyormuş ve karısı birden ; "Hayatım" demiş... "Seninle 15 yıl boyunca güzel bir beraberlik yaşadık. Ama ben artık boşanmak istiyorum." Adam sesini çıkarmamış ama hızı 110 a çıkarmış. Karısı " Neden diye soracağını biliyorum.. Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama arkadaşın Joes ile birlikte birkaç aydır beraber oluyoruz... Adam yine ses çıkarmadan hızı 120 ye çıkarmış. Kadın devam etmiş.." Evi ben istiyorum " Artık 130la gidiyorlarmış... Kadın "Ayrıca..." demiş.. " Bütün çeklerini , kredi kartlarını, arabayı da istiyorum.." Ve adam hızı 140a çıkarmış.. Hala sesini çıkarmadan..Kadın sormuş: Hiçbirşey söylemeyecek misin? Sen hiçbir sey istemiyor musun? Adam 160 a çıkmış ve cevaplamış: " Hayır ..Ben ihtiyacım olan herşeye sahibim.. " Karısı şaşırmış.." Öyle mi? Nedir o??" Ve araba karşıdaki duvara saatte 160 kilometre hızla çarpmadan once adam cevap vermiş: " Airbag bende!   

 

<<123 4567>>