ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
2 Haziran 2024, Pazar 05:56   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  HurremSuItaan> Forum Mesajları
    HurremSuItaan'e ait Toplam 4129 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...314315316317318319320321322323324 325326327328329330331332333334...400...413>>


HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >HurremSultaan ın RESİM ARŞİVİNDEN SEÇMELER...>
  21.Tem.2006 Cum 05:47:32



































































































































Bu Emeği +Repsiz Bırakmayın vede Yorumsuz Bırakmayın
__________________



Touch ME!

 

 



HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >İLGİNÇLİKLER... GARİP AMA GERÇEK DEDİĞİNİZ NE VARSA...>
  21.Tem.2006 Cum 05:27:21
Bir üniversite profesörü öğrencilerine şu soruyu sorar :

" Var olan herşeyi Tanrı mı yarattı ? "

Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve yanıtlar :

" Evet herşeyi Tanrı yarattı ! "

Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine :

" Evet efendim ! " diye yanıtlar.

Profesör devam eder :

" Eğer herşeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur ve çalışmalarımızda uyguladığımız Kesinleştirme ilkesine göre de Tanrı şeytandır."

Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur.
Profesör ise öğrencilerine bir kez daha Tanrı nın içindeki kaderin bir efsâne olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur. Bu arada başka bir öğrenci ayağa kalkar ve :

- Bir soru sorabilir miyim efendim ? der.

Profesör sorabileceğini söyler.

Öğrenci :

" Soğuk var mıdır ? " diye sorar.

Profesör :

" Nasıl bir soru bu böyle, tabii ki vardır ! " diye yanıtlar. " Sen hiç soğuktan üşümedin mi ? " der.

Öğrenci :

" Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur yaşamda. Gerçekte biz soğuğu sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, mutlak soğukluk ( sıfır derece ) (- 273 C. / - 460 F), sıcaklığın kesin yokluğudur (hiç olmadığı seviyedir). Tüm maddelerin bu seviyede tepkime verme özellikleri bozulur ve değişir. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir sözcüktür ! " der ve devam eder :

- Hocam, karanlık var mıdır ?

- Profesör :

- " Tabii ki vardır ! " der.

Öğrenci yanıtlar :

- " Korkarım yine yanılıyorsunuz efendim ! " der. " Çünkü karanlık da yoktur yaşamda ! Gerçekte karanlık ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız / inceleyemeyiz. Gercekte, biz Newton un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz.
Bir basit ışık ışını karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur, yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekânın / uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz ? Işığın miktarını ölçersiniz ! Bu doğrudur değil mi ? Karanlık insanlık tarafından , ışığın olmadığı yer / mekân için kullanılan bir sözcüktür.

Son olarak öğrenci profesöre yine sorar :

- Hocam şeytan var mıdır ?

Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte yanıtlar :

- Tabii ki, açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz. Şeytan / kötülük, bir kişinin başka bir kişiye her gün sergilediği insanlık dışılığının örneğidir. O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şeyde değildir ! " der.

Öğrenci devam eder :

- " Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur."

" Şeytan basit olarak Tanrı nın yokluğudur. O aynen karanlık ve soğuk ta olduğu gibi insanın tanrının yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibârettir. Tanrı şeytanı yaratmadı. Şeytan / kötülük insanın tanrısal sevgiyi yüreğinde duyumsamadığı zaman deneyimlediklerinin bir sonucudur. O aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir."

Profesöre dünyayı dar eden, yerden yere vuran, şaşırtan, afallatan bu öğrencinin adı Albert Einstein dı.


HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >İLGİNÇLİKLER... GARİP AMA GERÇEK DEDİĞİNİZ NE VARSA...>
  21.Tem.2006 Cum 05:26:17
fiogf49gjkf0d
İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her
fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da
ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma
fırsatlarıydı.

Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını
huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından,
birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir
fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.

Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına
gönderildi.
Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.

Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar:
" Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi
görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına
kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı.
Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm
bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana
attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu
genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri
sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.
Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.
İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.
Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı.
Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye
gitmiyordu.

Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:

"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.
En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.
Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim."


HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >İLGİNÇLİKLER... GARİP AMA GERÇEK DEDİĞİNİZ NE VARSA...>
  21.Tem.2006 Cum 05:25:24
1943 Haziran i. Philedelphia Limani nda siradan bir donanma destroyeri Eldridge e hiç de öyle siradan olmayan kargolar yükleniyor. Tonlarca elektronik malzeme ve 75 KVA lik iki devasa jeneratör, 4 manyetik kule ve sadece yapanlarin ne
oldugunu bildigi bir sürü cihaz. USS Eldridge adeta yüzen bir
trafo merkezi gibi bu yüklerle. Ve tabi baslarina gelecek
olaylardan habersiz mürettebat.
Emir geliyor: Salteri açin. Kurulan düzenekler gemiyi yapay
bir yildirim saganaginin içine aliyor. Dev kulelerden yayilan
elektromanyetik alan gemiyi kusatiyor. Gemi yavas yavas yesil
bir sisin altinda yitip gidiyor saskin bakislar arasinda.
Ve çok kuvvetli mavu bir isik beliriyor geminin oldugu yerde.
Yaratilacak elektromanyetik zirhla radar dalgalarina karsi
görünmez olmak isteyen ABD donanmasi için bu bekleneni asan
bir durum. Düsman radarlari gemiyi göremez artik ama çiplak
gözle de görünmüyor gemi. Koca gemi saydamlasiyor sanki.
Akim kesiliyor. Ve Eldridge görünmeye basliyor yeniden.
Deneyi planlayanlarin bile kafasi karisiyor. Bu kadarini
kimse beklemiyor. Hatta Gökkusagi Projesi olarak adlandirilan
projenin beyni Morris K. Jessup bile sasiyor bu ise. Sasmayan
tek kisi ise deneyle ilgili en ince detaylara kadar her türlü
bilgiyi Morris e veren Carl Allen. Tam bir bilmece adam. Deney
kadar esrarengiz bir adam.
Deneyden sonra gemide çok büyük bir degisiklik görünmüyor.
Ama tayfalar için ayni seyi söylemek güç. Midesi bulananlar,
basi dönenler, aklini kaçiranlar hiç de önemli degil digerlerinin
yaninda. Bazi tayfalar yari görünmez, bazilari duvarlardan
geçebiliyor, bazilari kendiliginden alev alip yaniyor ama en ilgici
5 tanesinin T1000 misali geminin metaliyle kaynasmis olmasi.
28 Ekim 1943 te final deneyi yapiliyor. Bu kez hayvanlar da kobay. (deneylerin vazgeçilmezleri). Akim veriliyor jeneratörlere. Jeneratörler yükselticilerle kat kat arttirilan enerjiyi kulelere gönderiyor. Kulelerse yekpare bir elektromanyetik alanla geminin kusatilmasini sagliyorlar. Gemi yine optik görünmez oluyor. Ve efsane basliyor; Eldridge Norfolk ta, Eldridge Virginia Limaninda, ve Eldridge dünyanin bir çok limaninda görünüp kaybolan bir hayalet gemi. Deney basladiktan 5 dk sonra Philedelphia Efsanesi ni baslatan destroyer 630 mil uzaktaki Norfolk limanina ulasiyor. Olusturulan 10larca yildirimin gücüne esit enerji alani gemiye yeni bir boyutun kapisini açiyor ve gemi zamanda, mekanda seyahat etmeye basliyor. Karadelikler ve Karadelik Buharlasmalari gibi bilgiler bu denli birikmeseydi bu deney tümüyle muallakta kalirdi. Ama Karadeliklerin, teorik fizikcilerle el ele verip gündeme getirdigi WORM HOLE (kurt deligi,solucan deligi,horn hole) zaman ve mekan yolculugunu rahatlikla açikliyor. Böylece deneyin olmazligi kalmiyor.Çok asiri elektromanyetik alanlar,tipki karadeliklerde asiri çekimin ve spinin (dönmenin) yarattigi etkiyi gösteriyorlar. Zaman ve mekanda yolculuga izin veriyorlar. Zaten Karl Allien e göre de olay bu kadar basitti:Çok asiri manyetik alan WORM HOLE yaratacak, oraya giren hersey de (enerji de dahil) tünelin içinden uzay-zamanin baska bir yerine gidecekti. Boyutlar arasi bir kapinin elektromanyetik sokla aralanmasiydi basitçe.
Bu konuda virgülleri koyan Stephen Hawking, Beyaz Saray da Bill Clinton a zamanda yolculugu ve zaman makinesini anlatarak son noktayi koydu. Bütün kitaplarini okuyanlar, zamanla Hawking in görüslerinin nasil zamanda yolculuk lehine dönüstügünü görürler.
O da bu fenomenleri WORM HOLE lara bagliyor. Isteyenler Hawking in bu konusmasini ve diger inanilmaz öngörülerini
https://www.sun.com/newmedia/whitehou...n_hawking.html adresinden Real Video olarak izleyebilir. Bence mutlaka ve defalarca izlenmeli. Insanin ufkunu açiyor demiycem, bir manyetik alanla boyutlar arasi kapi açip kurt deligine atiyor. (Message filmi de bugüne kadar WORM HOLE kavramini en iyi isleyen film) Gökkusagi Projesine çok büyük fon ayiran Amerikan Donanmasi Ekim deki firal deneyinden sonra durduruyor projeyi. Ben deneyle ilgili söylenen bir sözü aktarayim deneylerin durdurulma nedenini siz bulun. "Bütün bilim-kurgu yazarlari bir araya gelip hayal güçlerini sonuna kadar zorlasaydi,yine de deneye katilan insan ve hayvanlarin basina gelenleri tasavvur edemezlerdi." Gelelim deneyin patronu Morris e. Karl Allien den bir yolunu bulup UFO motorlarinin ayrintili çizimlerini aldi. UFO larin esrari adli kitabina bu çok detayli çizimleri koymaya kalkinca MIB tarafindan temizlendi. Kitap bu ayrintili UFO teknik resimlerinden arinmis olarak yayinlandi.
Bu deneyle ilgili çok iyi bir kitap mevcut. Kisaca bu kitaptan bahsetmek istiyorum.
Kitabin Adi: A dan Z ye Phi Deneyi
Yazar: Andrew Hochheimer & (Rick Andersen)
Sayfa: 290
Proje Adi:Rainbow Project

Yazar Charles Berlitz and William Moore un Görünmezlik
Projesi adli kitabini okuduktan sonra. Gökkusagi Projesini
arastirmaya koyulmus. (Berlitz Bermuda Seytan Üçgeninin de
yazari) Ilk önce ise en yakin halk kütüphanesinden baslamis.
Daha sonra konuyla ilgili buldugu tüm dokümanlari toplamaya
baslamis. Ve sonunda adi geçenleri insanlari bulmaya, ilk
elden deneyi ögrenmeye çalismis. Göründügü kadariyla bu kitap
Phi Deneyi ile ilgili yazilmis en iyi ve en yeni kitap.Daha
önce yayinlanmis her türlü makale, yazi, kitap incelenmis.
Hatta yan konular da (ufolar, Seykan Üçgeni, Einstein in
Teorileri, Kuantum Konulari...) arastirilmis.

Rainbow Project: 2. Dünya savasinda Filedelfiya Limanindaki
bir küçük destroyer düsman radarlarina görünmez kilinmak
istendi. Hedef radarlara görümezlikti.Ama sonunda optik
görünmezlik gerçeklesti. Hatta fazlasi. Çok asiri bir manyetik
alan yaratilarak gemi, radyo dalgalari veya isiga karsi geçirgen
olacakti. Bu sekilde gizlenecekti. Bir yaz günü gemi çok asiri
enerji ile yüklenen bölgede gemi inenilmez biçimde mayboldu.
Gemi için radyo dalgalarina karsi bir perde, kalkan isteniyordu.
Gemi bir süre için fiziksel olarak kayboldu ve sonra geri döndü.
Gemi isik duvarina ulasti, teleportasyon gerçeklesti.
Eiinstein in çekim ve elektrik için olusturdugu birlesik
alanlar teorisinin avantajlari kullanilarak elektronik kamuflaj
düsünülmüstü. Ayni teori Tesla tarafindan Iron Curtain yani
demir perde teknolojisinde de esas alinmistir. Teori 1925-27
yillarinda Almanya da Einstein tarafindan yayinlanmisti.
Arastirmanin hedefi güçlü elektromanyetik alanlar kullanarak
gemiyi düsman radar ve torpidolarindan gizlemekti. Her nasilsa
Eldridge boyutlar arasi bir kapi açti.



HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >İLGİNÇLİKLER... GARİP AMA GERÇEK DEDİĞİNİZ NE VARSA...>
  21.Tem.2006 Cum 05:24:34

Bermuda Seytan Ucgeni Atlas Okyanusu ndaki bu bolgede, ozellikle son 60 yilda bircok gemi ve ucak kaybolmus ve bunlardan geriye tek bir iz bile kalmamisti. Kimsenin aciklama getiremedigi bu esrarengiz fenomen, icinde bilimadamlarinin da bulundugu pek cok insan tarafindan "dogaustu bir takim guclerin yaptirimi" olarak algilandi ve oyle lanse edildi. Ancak, uzun yillardir devam eden arastirmalar birkac yil once bir sonuc verdi ve bu gizemli olaylarin aslinda basit bir "dogalgaz cilvesi" oldugu aciklandi.

Yer altindan fiskiran dogal gazlar, sadece yuksek kara parcalarindan degil,deniz ve okyanus tabanlarindan da cikarlar. Cunku deniz tabanlari da ustu suyla kaplanmis alcak kara parcalaridir. Ancak, okyanuslar cok derin olduklarindan tabanlarinda buyuk basinclar vardir. Bu yuksek basinc altindaki bolgelerden cikmak isteyen dogal gazlar, oradaki cok dusuk isinin da etkisiyle kati hale donusurler ve "hidrat" denilen beyaz ve tebesirimsi bir madde haline gelirler. Cok derinlere dalabilen robot kameralarinin bu bolgedeki karbeyaz okyanus tabanini ve bazi gemi enkazlarini resimlemesinden sonra konuya su bilimsel aciklama getirilmistir:
Bu bolge, Gulf Stream denilen sicak su akintisinin da gectigi yerdir.
Tabanin bazen isinmasi yuzunden, bu "tebesir gazlar" erir ve sudan hafif olduklari icin yuzeye dogru yukselirler. O anda, tabandan yuzeye kadar bir bosluk (vakum-girdap) olusur ve okyanus adeta delinir. O sirada oradan gecen yuzer ne varsa, derin bir kuyuya duser gibi hizla okyanusun dibini boylar. Cunku, gazin kaldirma kuvveti gemileri tasiyacak guce sahip degildir. Gaz yukselmesi sona erince bosluk tekrar suyla dolar ve geriye hicbir iz kalmadan kocaman gemiler kilometrelerce derine gomulmus olurlar. Ucaklarin duserek kaybolmasi ise gene ayni sebeptendir.
Yuzeye cikan dogal gazlar , havadan da hafif olduklari icin yukselmeye devam ederler. Bu kez vakum , bolgenin uzerindeki atmosferde olusur. Oradan tesadufen gecen bir ucak hemen irtifa kaybeder ve motorlari durur.
Cunku, motorlardaki benzinin yanmasi icin oksijene ihtiyac vardir ve o boslukta hava olmadigi icin oksijen de olmaz. Boylece ucak da, hizla okyanus tabanini boylar.



HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >İLGİNÇLİKLER... GARİP AMA GERÇEK DEDİĞİNİZ NE VARSA...>
  21.Tem.2006 Cum 05:23:46
Tüm zamanların en ünlü gemisi Titanik, herkes tarafından bir deniz faciası nedeniyle tanınır oysa dev yolcu gemisinin ardında inanılmaz bir gizem saklı.

Titanik’in akıl almaz öyküsünü sunarken uyarıyoruz. Bir düşünün, Titanik’i batıran gerçekten bir buz dağı mıydı?

Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birisini yaptığını bilmiyordu. Hatta kendisinin dahi haberi yoktu. Adı; Morgan Robertson´du, Amerikalıydı, 1861´de doğdu, gençken denizcilik yaptı, sonra ise bir elmas eksperi oldu ve New York´da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling´in bir öyküsünü okudu ve yazar olmaya karar verdi. İlk öyküsü 25 $´a satıldı, daha sonra yazdığı 10 öyküden ise 1000 $ kazandı. Yazmak ona artık kolay ve kazançlı geliyordu. 1897 yılının bir kış gecesinde 24.Caddedeki dairesinde yeni bir deniz öyküsü yazmayı planladı. Bu bir uzun öykü olacaktı.

Hayali “Titan Kazası”

Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere´den ABD´ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti. Ama öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve bir deniz kazası batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollanacaktı. Robertson´un teması buydu, oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim verdi; "Futility"yani "Nafile" ve "Titan Kazası"... Evet, yanlış okumadınız; Titan... Şimdi beraberce Robertson´un romanından bİr bölümü; "Titan"ın batış sahnesini okuyalım.

"Gözcü haykırdı; ´buzdağı! Birinci subay, kaptana haber verdi ve derhal makine dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat dev gemi durmuyordu, hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen buzdağı yaklaşıyordu. Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyordu. Sonra buzdağı gemiye ulaştı, bu arada gemi ters çalışan pervanelerin gayretiyle yan dönmüştü ama yetersizdi ve kaptanla yardımcılarının çaresiz bakışları arasında buzdağı Titan´ın sancak tarafına çarptı. Darbe hafifti hatta pek hissedilmedi, kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi birden yan yattı, buzdağı asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara öldürücüydü çünkü uğursuz buzdağı Titan´ın bordasını jilet gibi keserek, parçalamıştı."

Daha sonra Robertson öyküye; gemi hızla su aldığını. Alarm verildiğini, filikaların indirilerek, önce kadınlar ve çocuklar bindirildiğini, yardım çağrıları yapılırken, Avrupa´nın en ünlü ve zengin ailelerinin mensuplarnın birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan’ın buzlu kutup sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu.

İnanılmaz kehanet gerçekleşiyor...

Ve Robertson 1898 yılında öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap onu çok daha sonra ölümsüz yapacaktı, dünyanın en çarpıcı ve en dehşet verici kehanetini yazmıştı ama sonuç yayınladığı dönem için aynen kitabın adı gibiydi yani "Boşyere" Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda, başka bir gemi, asla batmaz denen dünyanın en lüks ve en büyük yolcu gemisi Titanik, İngiltere’nin Southampton limanından yeni dünyaya doğru denize açıldı. Sonra, 1912 yılında 14 Nisan´ı, 15 Nisan´a bağlayan gecede sisler arasından birden ortaya çıkan bir buzdağı batmaz denen Titanik’in katili olacaktı. Yukarda okuduğunuz Robertson´un romanındaki batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o kadar mı? Bakın Morgan Robertson Titanik´den 14 yıl önce yazdığı romanında daha neleri bilmişti;

Robertson´un romanındaki Titan adlı gemi Southampton limanından yola çıkıyordu ve 14 yıl sonra Titanik de aynı limandan yola çıktı.

Romandaki gemi ile, Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248 metre, Titanik 252 metreydi.

İki geminin ağırlıkları da çok yakındı. Robertson romanında Titan´ı 70.000 ton ağırlığında yazmıştı; Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.

Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her ikisi de 3000’er yolcu taşıyorlardı. Gerek romandaki hayali Titan´a gerekse de gerçek Titanik´e Avrupa´ nın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi.

Daha da ötesi var;

Robertson´un romanındaki dev Titan, New Foundland yakınında; Kuzey Atlantik´ de bir buzdağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Talihsiz Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta, aynen romandaki benzeri gibi bir buzdağına çarparak okyanusa gömüldü.

Ve her iki gemide de; yeterince cankurtan filikası yoktu; Robertson romanındaki gemide 24 filika bulunduğunu yazıyordu; Titanik´de ise 22 filika vardı ve bu yüzden can kaybı büyük oldu.

Sonra...Gerçek kazanın sonucunda 1513 yolcu boğularak öldü ve kayboldu. Aynen 14 yıl önceki romanda yazıldığı gibi... Robertson´un romanındaki Titan´da ise 1500 kişi ölüyordu. Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik´e 2224 kişi binmişti.

Aynı asla batmaz denen gemi,

Aynı yerden aynı yere yolculuk,

Aynı tarihte, aynı yerde kaza,

Aynı buzdağı ve aynı tür batış,

Aynı yolcu ve ölü sayısı,

Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar...

Bir kez daha okuyun ve düşünün...

Büyük kehanet farkedilmiyor...

Morgan Robertson başarılı olamadı, kitabı satmadı, daha sonra yazdıkları da ilgi görmedi. Bunalıma girerek, bir hastanede psikolojik tedavi gördü. Sonra yeni biröykü yazdı, bir Fransız dergisinde yayınlanan bu öyküde de, denizaltılardan söz ediyor ve periskopu tarif ediyordu. Ama yine ilgi görmedi. Başarısız bir yazar olarak, Mart 1915´de bir otel odasında ayakta geçirdiği bir kalp kriziyle yaşama veda etti. Asıl inanılmaz olay burada çünkü Robertson mart 1915´de öldü. Yani gerçek Titanik´ in batışından üç yıl sonra...Ve hiç kimse Robertson´la ilgilenmedi, yine kimse farketmedi ve hiç kimse onun 14 yıl önce Titanik´i aynen nasıl anlatabildiğini merak etmedi.

Kimse onu anımsamadı, ta ki 1980´lerde inanılmaz olaylarla ilgili araştırmalar yapılıncaya kadar... Morgan Robertson;Titanik batmadan 14 yıl önce, gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı ? Raslantımıydı? O, başarısız bir yazar olarak tarihin karanlıkları arasında kayboldu, şimdi ise ruhu hatırlanmanın sevinci içinde olmalı... Kehanet sıradan bir iş değil, ve asıl gizem kendi yapısında, ne zaman ve nerede ortaya çıkacağı hiç belli olmuyor; oysa gelecekte nelerin olacağı konusunda çevremiz sayısız ipucu dolu; yeter ki görmek için çaba gösterelim. Titanik´ in gizemi burada da bitmiyor. Biri daha var;

"Denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz..."

Kanada, Winnipeg´de Rosedale Metodist Kilisesi´ndeyiz, Rahip Charles Morgan bir pazar sabahı erkenden kalkmış, o günkü ayin için hazırlık yapıyordu. Okunacak ilahinin numarasını karatahtaya yazdı. Tüm hazırlıklarını bitirdikten sonra, ayine kadar biraz uyumak amacıyla odasına çekildi ve derin bir uykuya daldı. Birden kendini çok canlı ve etkin bir rüyanın içinde buldu. Karanlıkların içinde, dev bir kütle vardı, dalgaların sesleri duyuluyordu, çanlar çalıyor ve Rahip Morgan´ın çok uzun yıllardır işitmediği bir ilahi duyuluyordu. Rüya o kadar etkili ve rahatsız ediciydi ki, Morgan uyandı, ilahi ve çan sesleri kulağından gitmiyordu. Saatine baktığında, fazla zaman geçmemiş olduğunu gördü, rüyanın kötü etkisinden kurtulmaya çalışarak yeniden uyumaya çalıştı ve yeniden uykuya daldı. Rüya tekrar başladı, ilahi, çan sesleri, karanlık, dalga sesleri ve devrilen dev kara kütle. Morgan bu kez, panikle uyandı ve kendini boş kiliseye attı, karatahtaya giderek o bir türlü kulaklarından gitmeyen ilahinin numarasını yazdı. Ayin saati gelmişti, cemaat toplanıyordu, Rahip Morgan ilahiyi başlattı, notalar kilisede çınlarken, aynı anda binlerce mil ötede okyanusun ortasında aynı ilahi buzlu denizi çınlatmaktaydı; "Duy, Kutsal Baba, Sana denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz." İlahi biterken, Rahip Morgan´ın gözlerinden yaşlar akıyordu. Aynı günün sonraki saatlerinde, Rahip ilahiyi okudukları sırada Atlas Okyanusu´nun derinliklerinde büyük dramın yaşandığını öğrendi. O gün, 14 Nisan 1912´idi ve Atlantik´in kuzeyindeki buzlu sularda Titanik suların içinde yokolmuştu.

Titanik’de bir gariplik var...

Titanik battığında, ünlü İngiliz gazeteci William T. Stead gemide bulunuyordu.1892 yılında Stead hikayeler yazarak yaşamını kazanıyordu. Gazeteciliğinin yanısıra Stead, ölüm ötesi ve Spiritüaliizm ile yani Ruhçuluk’la da ilgileniyor, araştırmalar da bulunuyordu. O yıl yazdığı kısa hikayelerden birinin adı neydi biliyormusunuz? "Titanik" ve yine Titanik´den 20 yıl önce...YineTitanik´de olduğu gibi, Stead´ın hikayesindeki Titanik´de bir buzdağına çarparak batıyordu. Ve Stead´ın yazdığı hikayede, Stead kendisini kazadan kurtulan biri olarak anlatıyordu. Ve; 20 yıl sonra gerçek Titanik batarken, o buzlu ve soğuk denize gömülenlerden birisi Stead´ ın gerçekten kendisiydi. Ama; sonu romandaki gibi olmadı çünkü kurtulamayacaktı. Zira bu roman gerçekti ve başka bir romancı tarafından yazılmıştı. O anda Stead ne düşünmüştü? 20 yıl önce yazdığı hikayeyi düşünüp, kurtulacağına inanıyormuydu? Bunu asla bilemiyeceğiz...

Biri daha var. Ama çok daha sonra; 1935´ de... William Reeves adlı bir denizci bu; İngiltere´den Kanada´ya giden "Titanian" adlı kömür yüklü buharlı gemi; soğuk bir Nisan gecesinde Kuzey Atlantik´de seyrediyordu. Bütün denizcilerin ezbere bildikleri o uğursuz yere; Titanik´in battığı noktaya varmışlardı. Reeves, güverteden denize bakarak yıllar öncesindeki olayları düşlüyordu. Ve o gün Reeves ´in doğum günüydü, olabilir ama Reeves´ in doğduğu tarih çok önemliydi, çünkü Reeves 14 Nisan 1912´ de doğmuştu. Yani Titanik´in battığı günde. İşte tam o günde; Titanik´in battığı günde Reeves doğum gününü; Titanik´ in battığı yerde kutluyordu. Ve birşey oldu... Reeves birden, suların kaynaştığını ve dev bir buzdağının geminin yolu üzerinde belirdiğini gördü. Tam o anda da, köprüden alarm verildi. Uzaklık yeterliydi. Mürettebat gemiyi zamanında durdurdu, buzdağının yanından geçeceklerdi ama olmadı... Çünkü bir saat içinde çevreleri; yüzlerce buz kütlesi tarafından sarıldı. Artık hareket etmelerine imkan yoktu. Reeves ve arkadaşlarının içinde bulundukları Titania adlı gemiyi, ancak 9 gün sonra yetişen buz kırma gemileri kurtardılar. Neden? Buzdağları o korkunç gecenin yıldönümünde, bir grup denizcinin orada bulunmasını mı istemişlerdi ?

Evet... İnanılmaz ama gerçek zira Titanik´ in gizemi şaşırtıcı. Titanik şimdi okyanusun derinliklerinde uyuyor sadece bir kez ziyaret edildi. 1 Eylül 1985´de Amerikalı ve Fransız uzmanlardan kurulu bir sualtı ekibi onu buldu ve görüntüledi. Morgan Robertson; Titanik batmadan 14 yıl önce, gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı, raslantımıydı? William T. Stead 20 yıl sonra içinde öleceği geminin adını ve kendisinin de içinde bulunduğu öyküsünü, hangi raslantı sonucunda yazmıştı? Titania adlı gemiyle, Titanik´in battığı günde doğan ve doğum gününde Titanik´in battığı yerde bulunan Reeves´ in buzdağları tarafından 9 gün hapsedilmesi de raslantımıydı? Düşünür Voltaİre diyor ki; "Belki de raslantı dediğimiz şey; belirli bir şeyin bilinmeyen nedenidir..." Robertson, Stead ve Reeves bizim gibi birer insandılar. Bizler gibi normal ama bilinmeyen yönleri olan insanlar. Her insan gibi... Ve siz de; bilinmeyen raslantılarla her an karşılaşabilirsiniz...

Titanik´den sesler;

Kazadan kurtulanların anıları;

"Kazadan bir gece önceydi, karım başıma Titanik´in sahibi olan White Star Şirketi´nin ambleminin bulunduğu kepi giydirdi, güvertedeydik ve tam o anda gökde bir yıldız parçalara ayrılarak dağıldı. Karım bundan hiç hoşlanmadığını söyledi. "

Kamarot Arthur Lewis

"Babam heyecanlı, annem moralsizdi ve hayatımda ilk kez onun ağladığını gördüm. Umutsuzdu ve birşeylerin yolunda gitmediğini söylüyordu. Yedi yaşındaydım ve daha önce hiç hiç gemi görmemiştim. Çok büyüktü, herkes çok heyevanlıydı, kamaraya indik, babam anneme yatmasını ve sakinleşmesini söyledi ama annem bütün gece oturdu, ta ki kazaya kadar ve sadece ben kurtuldum. "

Eva Hart

"Woolston´da yaşıyorduk, okul öğleyin tatil edildi ve Titanik´in limandan ayrılışını görmeye götürüldük. Öğretmenimiz başımızdaydı, sonra Titanik yavaş yavaş iskeleden ayrılmaya başladı; bu onu son görüşümüzdü, Southampton sularında gittikçe uzaklaşıyordu. Yanımda yaşlı bir adam vardı, eliyle iyi şans işaretleri yaptıktan sonra başını salladı, sonra yüksek sesle hiç umut olmadığını söyledi."

Lois Brown Jacobs

Nasıl battı?

Titanik nasıl battı? O kadar çok kuram var ki; bunların en yenilerinden bir tanesi kasıtlı batırıldığı yolunda; tabii ki sigorta parası için. Ama buzdağının nasıl gemiye çarptırıldığının cevabı yok, yanlız ilginç iddialar ortaya atılıyor. Titanik´in Kuzey Atlantik´in derinliklerinde yattığını hepimiz biliyoruz. Buzdağı, gemiye sancak tarafından çarpmış ve çelik levhaları yarmıştı. Ünlü tiyatrocu Thomas Andrews gemi batarken ön tarafta bulunan beş su geçirmez kamaranın birisindeydi. Çarpmanın hemen ardından kamaralara buzlu deniz suyu dolmaya başladı. Aslında kamaraların sadece birisi delinmişti ama su kolayca diğerlerine de geçti, Andrews olayın tanığıydı yani su geçirmez denilen kamaralar su geçiriyordu. Aynı şey su geçirmez denilen alt bölümlerde de oldu ve Titanik bu yüzden kolayca battı. Jack Thayer, Titanik´in batmadan evvel su yüzeyindeyken iki bölündüğüne inanıyor ve anlatıyondu ama çok kişiye göre kaza böyle olmamıştı fakat 1985´de



Dr. Robert D. Ballard, Titanik´i okyanusun dibinde iki parça olarak buldu. Ballard ve ekibi Titanik´in pruvasından kırıldığını belirledi çünkü yara alınca gerilime dayanamamış ve denizden evvel içeri dolan sert havanın basıncıyla ikiye bölünmüştü. Bugün iki parça birbirlerinden yarım kilometre uzaklıkta ayrı yönlerde duruyor.



Titanik´in batış nedeni söylenceleri az değildir;

* Titanik, kardeşi Olympic´le beraber sigortalanıp, ikisi de kasıtlı mı batırıldı?

* Mürettebat ve Kaptan Smith sarhoş muydular?

* Gemi subayı Murdoch, neden kendini öldürdü?

* Kaptan Smith´in de intihar ettiği, telsizle gerçekten bildirilmiş miydi?

* Niçin görevliler dürbünle çevreyi gözlemediler? Oysa bu yapılsaydı, buzdağı çok önceden görülebilirdi.

* Titanik buzdağını son anda görüp dönmeye çalışırken, önce kıçından sonra da önünden iki defa mı yara aldı.

* Su geçirmez bölmeler neden açıktı?

* Söylendiği gibi Californian adlı gemi veya bilinmeyen bir diğer gemi, Titanik´i batarken görmesine rağmen yardıma gelmedi mi? Kurtulanlardan birçok kişi, bir geminin ışıklarını gördüklerine dair yeminler ediyorlardı.

Bunları biliyor musunuz?

* Biliyor muydunuz... Bazı yolcuların köpekleri güvertede bulunan köpek kulübelerindeydi. Bunlardan birisinin değeri 750 £´du ve 1912 yılında bu miktar çok büyük bir paraydı. Bugünkü değeri 300.000 £ olarak hesaplanıyor.

* Biliyor muydunuz... İkinci Dünya Savaşı sırasında, adı "Titanic" olan bir propaganda filmi yapıldı. Gemide gizli olarak bulunan bir Alman subayının hikayesiydi.

* Biliyor muydunuz... Yolcuların bazıları, gemi batmadan biraz evvel, jimnastikhanede bisiklete biniyorlardı.

* Biliyor muydunuz... Titanik´in birinci sınıf kamaralarının ve dinlenme salonunun bazı pencereleri ve kepenkleri, İngiltere Alnwick´de bulunan White Swan Oteli´nden alınmıştı.

* Biliyor muydunuz... Titanik´den kurtulan gemi subaylarının ve mürettebatın hiçbirisi yaşamlarının kalanında mesleklerini sürdürmelerine rağmen asla kaptan olamadılar.

* Biliyor muydunuz... Titanik, Southampton´dan ayrıldıktan hemen sonra kömür depolarında yangın çıkmış ve söndürülmüştü.

* Biliyor muydunuz... Kurtulanlardan birisi olan gemi subayı Murdoch, gemi batmadan evvel intihar etti, aslında elindeki tabancayla kalabalığın filikalara hücüm etmelerini engellemekle görevliydi.

* Biliyor muydunuz... Gemi batmaya başladıktan sonra uzaklaşan ilk cankurtaran filikasında sadece 28 kişi vardı, oysa filika 64 kişilikti.

* Biliyor muydunuz... Titanik limandan ayrılmadan evvel demirlerini alırken, çıpaların birisi yakınındaki bir geminin iplerine takıldı ve neredeyse onu batırıyordu ve geminin adı Titanik´in asla göremeyeceği limanın adıydı; "New York"


* Biliyor muydunuz... Faciadan hemen sonra, New York´da bir söylenti yayıldı; Titanik´in batış nedeni bulunmuştu çünkü kargonun konulduğu yerin gizli bir bölmesinde demir kafesli bir sandığın içinde bir lahit vardı. Lahit ve içindeki Mısır kralının mumyası, ABD´de gizlice satılmak üzere eski eser kaçakçıları tarafından gemiye yüklenmişti. Mısır inançlarına göre bu hırsızlık, tanrılara karşı bir hakaretti ve Anubis´in kudreti buna izin vermezdi. Tanrılar Titanik´i batırdı ve mumya denizin dibini boyladı. Belki... İki yıl sonra, söylenti yine başladı ama bu kez farklıydı; mumya batmadan evvel kaçırılmıştı yani gemide bulunan kaçakçılar veya kaçakçı gemicilere rüşvet vererek, mumyayı ambardan çıkarttırmış ve bir filikaya yükletmişti. Ve şirketin subaylarından birisi bu öyküyü onaylıyordu. Sonra kaçakçı rüşvet vermeye devam ederek, mumyayı Carpathia gemisine yüklemeyi de başararak, New York´a getirdi. Ama şansı orada sona erdi, satış yapılamadı, kimse mumyayı almıyordu. Kaçakçılar mumyayı geri götürmeye karar vererek, bu kez Empress Of Ireland adlı gemiye yüklediler ve Empress Of Ireland´da battı ama mumya yine kurtarıldı ve Ameriya´ya geri döndü. Sonuncu kez yine bir gemiye yüklenerek, yola çıkarıldı ama kader kararından dönmüyordu. Üçüncü gemi de torpillenerek batırıldı. Geminin adı Lusitania´idi. Kimliği bilinmeyen gizemli firavun sonunda huzura kavuşmuştu.

* Biliyor muydunuz... Titanik mitleri neredeyse sonsuzdur. Örneğin Kaptan Smith´in bir bebeği kurtararak, bir filikaya kadar yüzerek götürdüğü ve sonra yine yüzerek geriye döndüğü ve gemiyle beraber battığı anlatılır. Weekly World News gazetesine göre olay gerçektir. Titanik´de bulunan altınların ve mücevherlerin miktarı bilinmiyor zaten kargo kesin olarak belgelenmemişti; ama gemide kesin olarak bulunan Ömer Hayyam´ın el yazması mücevher işli "Rubaiyat"ı büyük kayıptı. Kargo listesinde, bir de yeni Renault otomobil vardı,

Kim uğursuzdu?



İki gazeteci olan John Eaton ve Charles Haas´a göre, mumyanın kaderini paylaşan gerçek birisinden söz ediyorlar; adı Frank "Lucky-şanslı" Tower. Tower, belki de gezegenin en uğursuz denizcisiydi. İlk önce Titanik´de ateşçiydi, kazadan yüzerek kurtulmuş ve ölümü atlatmıştı sonra o da Empress of Ireland´ın mürettebatına katıldı ve o da battı, Tower bu kez çok zor kurtulmuştu. En son işini bulduğunda mutluydu ama bu uzun sürmedi, Lusitania´da iş bulmuştu, gemi ayaklarının altında sulara gömülürken Tower haykırıyordu; "Şimdi zamanı geldi mi?" Bu öykü iki gazeteci tarafından anlatılmasına ve Ripley´in ünlü "İster inan, ister inanma" külliyatında yer almasına rağmen, tarihçiler tarafından onaylanmadı; tarihçiler üç geminin mürettebat listesinde bu isimde birisinin bulunmadığını söylüyorlardı. Ripley ise, gemicinin adının farklı olduğunu söylerek, işin içinden sıyrıldı; peki üç gemide de aynı isimli biri var mıydı? Evet, bir değil, birkaç kişi vardı ama bunların aynı kişiler olup olmadığı asla anlaşılamadı. Fakat bunlardan birisinin öyküsü kesin gerçekti; Aslında Titanik´in kamarotlardan Violet Jessup, White Star Gemi Şirketi´nin gerçekten de lanetli kişisidir. Genç kadın, önce şirketin Olympic gemisindeydi, geminin Hawke şilebiyle çarpışıp batmasından kurtuldu, sonra Titanik´de de hemşire asistanı olarak görevlendirildi ve yine kurtuldu. Violet, Şirketin üçüncü gemisi olan Britannic´de görevini yaparken son yolculuğuna çıkmıştı. Violet´in kaderi White Star Şirketi´nin gemileriyle aynıydı


HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >ADIM ADIM PORTRE NASIL ÇİZİLİR?>
  21.Tem.2006 Cum 01:48:03
 
Limk.com - Boş Zaman Geçirgeci
 


HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >İLGİNÇLİKLER... GARİP AMA GERÇEK DEDİĞİNİZ NE VARSA...>
  21.Tem.2006 Cum 01:27:48

Salaklık Tarihine Geçenler

 

   •  Jake Fen isimli Macar adam, esini korkutmak için kendini asmis pozu verdi... Eve gelen es kocasini o halde gorünce bayildi..Kapiyi açik gören komsu kadin içeri girince iki cesetle karsilastigini sanip evi soydu.Topladiklari ile çikarken Jake kadina bir tekme atti. Cesedin canlandigini sanan kadin korkudan öldü..Jake beraat etti..

   •  New York ta 5 inci caddede bir adama araç hafifçe çarpti. Adama birsey olmamisti.. Soförle konustu ve kalkacakken olayi gören biri yanina gelerek,kalkmazsa sigortadan para alabilecegini soyleyince yeniden aracin önüne yatti. Araç sürücüsü ise adamin gittigini düsünerek gaza basti ve adam öldü...

   •  Bayan Carson Amerika nin New York kentinde yasiyordu.. Birgün eglenmek için cenaze isleri yapan bir sirketle anlasti. Sirket eve telefon etti ve bayan Carson un kalp krizi geçirip öldügünü söyledi . Aile hemen kostu. Bu sirada tabutun içinde yatan bayan Carson birden dogruluverdi. Ama kizi o anda kalp krizi geçirip öldü...

   •  Romollo Ribaldo issizdi. Pisa kentinde oturan 42 yasindaki bu Italyan birgün, tabanca ile intihar etmeye hazirlandi. Esi onu engellemek icin dil döktü.. Sonunda Romolo aglamaya basladi ve intihardan vazgeçip silahini yere firlatti. Ates alan tabancadan çikan mermi esine isabet etti ve esi öldü...

    •  Kansas Wichita daki polis,havaalanı otelinde 22 yaşında bir adamı sahte 16 dolarlık iki banknotu kullanmaya çalışırken yakaladı.

   •   Güney Afrika Johannesbur da iki adam birbirlerinin kafası üzerine koydukları bira kutularına ateş ederlerken birisi arkadaşının yüzüne ateş etti.Adam ağır yaralandı.

   •  Bir şirket,çalışanlarının iş başında güvenli gözlük kullanmalarını teşvik etmek için özel bir film izletti.Kanlı iş kazalarını gösteren film o kadar canlıydı ki 25 kişi odadan kaçtı.13 işçi bayıldı.ve işçilerden biri sandalyeden düşerek kafasını yardı.

   •  Washington da bir suçlu hapishaneden kaçtı.Birkaç gün sonra kız arkadaşıyla yemeğe gitti.Ama uzun süre geri dönmeyince kız arkadaşı merak ederek polise haber verdi.Polisler adını duyunca kim olduğunu anladılar ve yakaladılar.

   •  *Michigan lonia da sarhoş bir hırsız,iki hizmetçi kızdan nakit para istedi,kızlar parayı vermeyi reddedince adam polis çağıracağını söylerek onları korkutmaya çalıştı.Kızlar aldırmayınca adam gerçekten polis çağırdı ve tutuklandı.

   •  *Pennsylvania Radnor da bir şüpheliyi sorguya çeken polis,şüphelinin kafasına metal bir süzgeç yerleştirmiş ve tellerle fotokopi makinasına bağlamıştı.Polisin Fotokopi makinasında şüphelinin yalanlarının yazdığını söylemesi inanan şüpheli suçunu itiraf etti.

İKİZİNİ ÖLDÜRDÜ -

Marko ve Roberto de Solisa adlı iki kardeş, birbirleriylepek iyi geçinemiyorlardı. Roberto nun sık sık kendisiyle dalga geçmesinedayanamayan Marko, kardeşini, kafasına sıktığı tek kurşunla öldürdü. Bubasit bir cinayet gibi görünebilir. Ancak gerçek öyle değil. Çünkü Marko ile Roberto aynı dolaşım sistemini paylaşan yapışık ikizlerdi. Roberto nun ölümünden 5 dakika sonra, kan dolaşımı duran Marko da öldü.

MAYINLA FUTBOL -

Komboçya da 2 asker, patlamamış mayınla futbol oynamaya kalkınca hayatlarını kaybetti. Olayı ilginç kılan bir başka nokta, parçalanarak can veren 2 askerin, Kamboçya ordusunun "en iyi mayın uzmanları" arasında yer almasıydı.

TÜKÜRÜK KURBANI -

ABD nin Alabama eyaletinde 25 yaşındaki bir asker tükürme alışkanlığının kurbanı oldu. Pencerenin kenarına oturarak, tükürüğünü, büyük bir tencere şeklindeki sokak lambasına isabet ettirmeye çalışan asker, dengesini kaybedip 11. kattan düştü.

COLADAKİ ÇİVİ -

New Hempshere eyaletinde 10 yaşında bir çocuk, kolasını çiviyle açmaya çalışırken hayatını kaybetti. Kolanın içindeki gaz basıncıyla fırlayan çivi, çocuğun boğazına saplandı ve çocuk yaşamını yitirdi.

ÖLECEĞİ VARMIŞ -

Amerikalı bir genç, bunalıma girerek 10. kattan aşağıya atladı. Aynı binanın 9. katında, gencin, birbirleriyle sürekli kavga eden anne ve babası oturuyordu. 8.katta ise intihar eden gencin hayatını kurtarabilecek çelik bir ağ vardı. Gencin intihara kalkıştığı sırada, 9. katta anne ve babası yine kavga ediyordu. Eşine iyice sinirlenen baba, elindeki av tüfeğinin tetiğine bastı. Anne kendini yere atarak hayatını kurtardı, ancak tüfekten çıkan saçmalar, o sırada 9. katın hizasında bulunan gencin başına isabet etti.

   •  Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı...
Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi...
Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler...

   •  Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında
yüzlerce erkek satın aldı.Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini
söyleyerek onları çöpe attılar. Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin
tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark ettiler.

   •  Chevrolet, yeni model arabası için "Nova" ismini buldu ama sonra
arabayı Latin Amerika da satamayacakları anlaşıldı... Çünkü "Nova",
İspanyolca da "gitmez" anlamına geliyordu.

   •  1932 yılında Los Angeles olimpiyatlarında Fransız atlet Jules
Noel in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı. Çünkü atışı
izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını
izlemek için arkalarını dönmüşlerdi...

   •  1840 da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok
soğuk bir günde Washington da açık havada düzenlenen göreve
başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı
uzun konuşma sonucu zatürre oldu. Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü.

   •  Meksika daki bir sağlıklı yaşam merkezinin sahibi, vasiyetine
mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.

   •  1971 de toprak kaymalarını incelemek isteyen Japon bilim
adamları, büyük bir yağmur fırtınası efekti yapmak için bir tepeyi yangın
hortumlarıyla adam akıllı suladılar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonucu meydana
gelen heyelanda, dört bilim adamıyla 11 izleyici hayatını kaybetti.

   •  Fransız ordusu, askerlerin mayın tarlalarında yürüyebilmelerini
sağlayan patlamaya dayanıklı botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağır ve
içinde yürünmesi o kadar zordu ki, askerler mayınlarla havaya uçmadan önce
pusuya yatan düşman askerleri tarafından vuruluyorlardı.

1985 de New Orleanslı cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında
kimsenin boğulmamasını kutlamak için bir parti verdiler. Partide
konuklardan biri boğuldu.

   •  1975 de İngiliz bir çift televizyonda en sevdikleri programı
izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü.
Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak,
kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.

   •  1983 de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir
kadın polislere eğer onu bırakmazlarsa morarana kadar nefesini
tutacağını söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten
ölünceye kadar nefesini tuttu.



HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Messenger la Sosyalleşmek>
  21.Tem.2006 Cum 01:04:58

       Horlama bazen ciddi hastalıkların habercisi olabilir... Mesela araştırmalara göre, çok horlayan kişilerde gizli kalp rahatsızlığına sıkça rastanıyormuş. Bunun dışında burundaki et. kemik yani solunumu kapatan nesneler de horlamanın sebeklerinden olabiliyor...
    Pekiiii... Gelelim compeira nın tezine... Kendimi ele alayım; ben uyuyana kadar yanımdaki X kişi horlamamalı... Zira bunun çözümü için eczane, doktor aramam.
 Direk kafasının altındaki yastığı çekerim bu 1. esas. Baktım kesilmiyor dürterim bu 2. esas. Hala mı devam ediyor yastığı suratına bastırırım, susmayı öğrenene kadar bu3. esas. Bunlara rağmen yinede horluyorsa yatağı değiştiririm... Bunlar benim kıstaslarım... Yani ben horlanıldığında horlayan kişinin yanında titreyecek taze değil, artık uykularını huzur içinde uyumak isteyen bir kart oluyorum. Gelemem sıkıntıya.



HurremSuItaan

HurremSuItaan resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >CC ÜNLÜLERİNİN GERÇEK KİMLİKLERİ... SİZİN İÇİN TARİHİ ARALADIK:))))>
  19.Tem.2006 Çar 02:28:09

 ExuLLa;Kökeni İsviçredir, ailesi isviçrede büyümüştür, çok küçük yaşlarda bilime merak saldığı için, onu yüksek lisans yapması için İsviçre Enstütüsüne kayıt ettirmişlerdir.. 15 yıl süren mücadeleleri sonucu 3 açılı diş fırçasını icad etmiştir.. Lakin diş fırçası icad edildiğinde diş macunu olmadığı için piyasaya çıkan bu diş fırçalarının neyle kullanılacağı muammadır..
Hatta isviçredeki ara sokaklardaki çocuklar arasında geyiği yapılmıştır..
Ben fırçaya fırça demem, macun colgate olmadıkça şeklinde.. ilkokul seviyesinde bir espiridir, iğrençtir.. konumuza dönecek olursak,

asıl isminin murteza olduğunu öğrendiğimiz bilimadamı, bir 15 yıl daha araştırma yapıp diş macununu bulmuştur.. Bu zaman zarfında laboratuardan hiç çıkmadığı için, 15 yıl sonra karşılaştığı manzara onu hüsrana uğratmıştır.. Çünkü diş macunu 13 yıl önce icad edilmiştir..
Bunu duyan Mürteza , soyadını değiştirme kararı alır, çünkü her ismi duyulduğunda utanç duyar.. Günler günleri kovalar, aylar ayları, yıllar yılları, köpekler kedileri, kediler kuşları.. öhöm.. neyse.. soyadını değiştirse bile Mürteza tarih kitaplarına geç kalmış diş macunu ismiyle geçmiş olur..

<<1...100...200...300...314315316317318319320321322323324 325326327328329330331332333334...400...413>>